Uzunca bir süredir, öğrencilerin, hem de lise öğrencilerinin okul yönetimlerini boykot eden tavır geliştirdiğine pek tanık olmadık. O yüzden, bu biçimdeki gelişmelere alışık olduğumuz söylenemez.
Bu nedenle, şaşırmadım desem yalan olur…
Evet yanlış okumadınız, öğrenciler boykot yapıyor. Çünkü, çok sevdikleri müdür yardımcısının görevden alınmasını protesto ediyor. Okulun ve görevden alınan müdür yardımcısının ismini vermeyeceğim. Ama, olay, kent tarihinde ender rastlanan öğrenci boykotlarından biridir ve bu yüzden de pek alışık değilizdir.
İddialara göre, yeni tayin olan okul müdürü mevcut yardımcıyla çalışmak istemedi. Bunu dillendirince de, öğrencilerin sahip çıktığı o yardımcı görevinden alındı. Görevden alınan kişi, şimdilerde aynı okulda beden eğitimi olarak çalışıyor. Ve bugünlerde, gerginlikten uzak durmak için bir süreliğine yıllık izne çıkmış.
İşte bu durum öğrencileri harekete geçiriyor ve karara tepki olarak yönetimi boykot eden farklı bir yöntem geliştiriyorlar.
Gezi ayaklanması sırasında ortaya çıkan orantısız zekadan payını almış öğrenciler, boykot için sanal medyayı aktif olarak kullanmaya başladı. Pek alışık olmadığımız bu tabloyu yaratan öğrenciler, okulun müdürüne ‘Sen büyük aileyi yıkamazsın’, ‘Kimse hocamızı bizden koparamaz’, ‘Hocamız yoksa biz de yokuz’ gibi yazılar paylaşıyor.
Bu boykot türü tuttu ve tepki gittikçe büyüyor…
Öğrencilerin başlattıkları bu boykotu yönetim fark edecek mi?
Asıl önemli olan bu…
Okuldaki eğitim barışının bozulmasına neden olan eğitimci tabi ki, iktidarın arka bahçesi gibi işleyen bir sendikanın üyesi. Dolayısıyla, öğrencilerin bu tepkisini ve boykot anlayışını algılama sıkıntısı yaşayacaktır.
Öğrencileri, dersleri boykot etmeye zorlayan bu zihniyet, aslında eğitimin kimlerin inisiyatifine terk edildiğinin en somut göstergelerinden biridir.
Öğrenciler, müdürün görevden alma kararının iptali için her şeyi yapıyor.
Biz, böyle bir duruma pek alışık değiliz, ya siz?
*********
Yıkarlar mı ? Yıkarlar…
Denize sıfır, 19 lüks villa, yıkılır mı ? Yıkılır…
Kandıra’nın Babalı Köyü, denize sıfır bir bölge ve yapılmış olan 19 lüks villa. Peki, yapım izni var mı ? İddiaya göre yokmuş ve o yüzden de Büyükşehir belediyesi kararıyla yıkılmış.
Büyükşehir Belediyesi ekiplerinin gerçekleştirdiği yıkım işlemi sırasında jandarma ekipleri çevrede güvenlik önlemi alıyor doğal olarak. Olur ya, itiraz edenler çıkar, yıkımı durdurmak isteyebilirler. Buna izin verilmemeli…
Kocaeli’nin her bölgesinde durum acaba böyle mi?
Yani, denize sıfır noktalarında acaba başka lüks villa yok mu?
Varsa, onlara imar izni nasıl verildi? Kim verdi? Ya da ne den yıkılmadı?
Pek alışık değiliz böyle yıkımlara, ama…
Durumu, bir yıllık çalışma ile tespit eden Büyükşehir belediyesi ekipleri, bu 19 lüks villanın yıkımı için gereken tüm işlemleri yapınca yıkım gerçekleşti. Babalı da, Kocaeli ve civar illerde oturan bazı vatandaşlar tarafından hazine arazileri üzerine çok sayıda lüks villa yapılmıştı. İmar izni bulunmayan bu villaların 9’u geçtiğimiz yıl yıkılmıştı.
İyi de, nasıl oluyor ki?
Hazine arazisi üzerine gecekondu değil, lüks villa yapılıyor ama yapılırken engellenemiyor. Ancak, bittikten sonra kolluk güçleriyle birlikte yıkılabiliyor.
Bu kararlılık, yapım aşamasında neden gösterilemiyor acaba?
Mesele, hukukun yavaş işlemesinden mi kaynaklanıyor?
Yoksa, Büyükşehir Belediyesi bu süreçte lüks villaların sahiplerinden yapılmasını beklediği şeylerin gerçekleşmemesi üzerine mi kartal kesiliyor?
Olduysa oldu, ama olmadıysa vay halinize. Yıkarlar mı, yıkarlar…
Yığarlar çevik kuvvet ve jandarmayı, ardından iş makinelerini ve vururlar darbeyi, günün sonunda dikili tek duvar kalmaz.
Bu tür villalar için var olan yıkım kararının uygulaması sürecekmiş. Pek alışık değiliz, ama sürer mi, sürer.
Dedim ya, yıkarlar mı? Yıkarlar…
Mesele erk meselesi, o da var bunlarda…
*********
Rahatlatıcı adım mı?
Yerel yönetimlerin merkezi yönetimlere olan borçları, on yılların sorunudur. İller Bankası, uzunca yıllardır hemen her belediyeden alacaklıdır. Bu yüzden de, belediyelerin merkezi paylarından hep kesinti uygulanır. Borçlar, taksitler halinde kesintilerle tahsil edilir.
Ama, bu taksitlendirmelerin ertelenmesine ya da bir süreliğine de olsa ortadan kaldırılmasına pek alışık değilizdir. Evet, pek alışık değiliz ama buna rağmen Başbakan yerel yönetimleri rahatlatıcı sayılacak bir adımı atmış ve borçların taksitlendirilmesi yoluyla ödenmesi sürecini, seçimlere kadar durdurmuş. Yani, belediyelerin merkezi paylarından, borçları için yapılan kesintiler Haziran ayına kadar durdurulmuş durumda.
Eh, bu karar, yerel yönetimlere ekstra nefes aldırır.
Peki, bu kararın özünde ne var?
Özünde, yerel yönetimler eliyle seçmene daha fazla rüşvet verilmesi yatıyor. Elindeki parasal kaynağa ek olarak kesintilerde kalan kaynaklarına da kavuşan yerel yönetimler, daha çok ulufe dağıtabilecek. Bu yolla, seçmeni sandığa gitmeden önce parasal yardımlarla bir kez daha tavlayacak.
Bu yüzden, seçim sonrası faizleriyle birlikte tahsiline yine devam edilecek olan bu kamu borçlarının tahsil edilmesinin ertelenmesi rahatlatıcı adım değil, halkı kandırmaya yönelik bir adımdır.
Bunun üzerinden ‘’size hizmet için daha fazla kaynak aktarıyoruz’’ sözcükleriyle propaganda yapmanın keyfini de yaşayacak olan belediye başkanları ise bu kirli oyunun en önemli aktörü olacaklar.
Seçim öncesi bir orta oyunu.
Bu tarza pek alışık değiliz, evet ama seçim rüşvetlerine olan toplumsal alışkanlığımız düşünüldüğünde, bu yeni oyunu kimsenin yadırgayacağını sanmıyorum.
*************
Dayanışmanın önemi
Bugünlerde, ülke genelinde olduğu gibi yerelliklerde de pek alışık olunmayan işler hayata geçiriliyor.
Birleşik Haziran Hareketi’nin sosyalist solda yarattığı yeni iklimin çıktısı olarak, devrimci dayanışmanın önemini bir kez daha anımsayan kişi ya da örgütler, faşist saldırılar karşısında tek vücut olarak mücadele ediyor.
Kocaeli Üniversitesi’ni son dönemde teslim almak için her yolu deneyen gerici-faşist zihniyete karşı direnen devrimci öğrenciler, üzerlerine özel güvenlik üniforması giydirilmiş gerici militanlar tarafından taciz ediliyor. Hatta daha ileri giden bu gerici güruh, saldırıyor ve ortaya çıkan kargaşa tablosuna ardından çevik kuvvet müdahale ediyor. Bu organize saldırı sonucu, olayların başlamasına neden olan gerici ve faşist öğrenciler geri çekiliyor, sahneye çıkan özel güvenlik ve çevik kuvvet eliyle çok sayıda öğrenci gözaltına alınıyor. Özgürlükleri, ortada bir suç yokken geçici olarak elinden alınan devrimci öğrenciler fişleniyor, sorgulanıyor, savcıya ve yargıcın karşısına çıkartılıyor. Hemen hepsi için ‘’suçlu bunlar’’ algısı yaratılmaya çalışılıyor.
İşte, bu organize saldırıya karşı dayanışmanın yarattığı sinerji, kamuoyundaki negatif algıyı dağıtma açısından önemli. Bu devrimci dayanışma, bazen gözaltındaki öğrencileri hukuk zemininden çekip alabiliyor, bazen de ters etki yapabiliyor.
Ama, pek alışık olmadığımız dayanışma sinerjisi, gelecekteki özgürlüklerimiz açısından yolumuzu açıyor.
Pek alışık olmasak da, ortaya çıkan bu dayanışma, bu ablukayı dağıtır…
*************
Ben de isteyeceğim
Her yurttaş gibi, ben de yasal güvencelerle donatılınca halkını soymakta sakınca görmeyen, özelleştirilmiş olmasına rağmen ‘kamusal yapı’ görünümünü koruyup haksız kazanç elde etme pahasına kullanan soyguncu şirketlere karşı hakkımı arayacağım.
Hem de asla vazgeçmeden…
Elektrik dağıtım şirketleri, abone grubuna göre değişmekle birlikte (konut, sanayi, ticarethane, resmi daire gibi) faturanın yaklaşık yüzde 14'ünü 'kayıp-kaçak bedeli' olarak tahsil ediyordu.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ise "Hırsızın kullandığı Kaçak enerji dürüst vatandaştan tahsil edilemez" diyerek aboneden kayıp-kaçak bedeli alınamayacağına hükmetti. Bu karar, vatandaşın şimdiye kadar ödediği paraların da geri alınmasının yolunu açtı.
Bugüne kadar yapılan itirazlar, bu karar gereği karşılık buldu.
Düşünün bir kere;
Sadece 2014 yılı için vatandaştan alınan para 5-6 milyar lirayı buldu. Bu bedel 36.9 milyon aboneye bölündüğünde, her abonenin 2014 yılı için 162 liralık alacağı olduğu ortaya çıkıyor.
Üstelik vatandaş, elektrik dağıtım firmalarından ödediği paraları geriye dönük olarak da talep edebilecek. Geriye dönük 10 yıllık alacak talep edilmesi durumunda ise abone başına alınacak miktarın bin lirayı geçmesi olası.
Evet, ben de isteyeceğim elektrik faturalarıyla birlikte tahsil edilen kayıp-kaçak paralarının geri ödenmesini.
Neden bırakayım ki?
Durun, hemen telaşlanmayın, başvuru için yapılacak işlem kolay. Yargıtay'ın son kararını emsal gösterip dağıtım şirketi aleyhine dava açmak gerekiyor. Davada aboneler, hem halen tahsil edilen kayıp-kaçak bedeli için tedbir isteyebilecek hem de geçmiş 10 yıllık bedelin iadesini talep edebileceksiniz.
Faturalarınız 2 bin lira ve altındaki rakamlar ise tüketici hakem heyetine, üstünde ise mahkemeye başvurmak gerekiyor.
Pek alışık değiliz belki ama herkes hakkını aramalı. Haydi ilk adımı atmaya…
brbrstantan@gmail.com