Gündem, nasıl da hızla değişiyor.
Orta Doğu, Doğu Akdeniz, jeopolitik, jeostrateji derken birden rüzgârlar başka yönden esmeye başladı.
Dünya, bir pandemiyle sarsılıyor.
Ve sanki bu konuda yazmak farz oldu.
Endemiden, pandemiye…
Salgın hastalığa epidemi denir. Eğer salgın hastalık, bir kıta veya bütün dünyayı sararsa, bu kez de pandemi diye anılır.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ-WHO) pandemi diye ilan ettiği, bir virüs enfeksiyonudur.
Dünyada pandemi olarak yayılan, “korona” denilen bir virüsün neden olduğu Kovid-19 hastalığı. Basit bir soğuk algınlığından zatürreye kadar uzanan geniş bir yelpazede dağılım gösteriyor.
Bu virüs kim?
Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu, “COVID-19 (SARS-CoV2 ENFEKSİYONU) REHBERİ” başlıklı bir çalışma yayımladı *.
Bu rehberin girişinde şu ifade yer alıyor.
“Coronavirus’lar (CoV); soğuk algınlığından, Orta Doğu Solunum Sendromu (MERS-CoV) ve Ağır Akut Solunum Sendromu (Severe Acute Respiratory Syndrome, SARS-CoV) gibi daha ciddi hastalıklara kadar çeşitli hastalıklara neden olan büyük bir virüs ailesidir”.
Şimdi karşılaştığımız ise, bu virüs ailesinin yeni bir bireyi ve tıp âleminde koronavirüs 2 veya (SARS-CoV-2) olarak sınıflandırılıyor.
Küçük bir not olarak hatırlamak gerekir ki, virüsler RNA ve DNA’sı olan, ancak canlı bir organizma olmadığında ve hücre içine giremediğinde, cansız olan mikroorganizmalardır.
Yaşamsallık kazanmaları için insan, hayvan gibi mutlaka canlı bir organizmanın içine girmeleri ve hücrelerine dalmaları gerekiyor.
Tanıştığımızı nasıl anlıyoruz…
KOVID-19 un en sık rastlanan, en önemli belirtileri, yüksek ateş, balgamlı öksürük, nefes darlığı. Yani bu enfeksiyonu diğerlerinden ayıracak özgün bir belirtisi yok. Aslında şiddetli bir akut solunum yolu sendromu.
Bu virüs hazretleriyle bulaş olduğumuzda, yani virüsün vücuda girişiyle, ilk belirtilerin ortaya çıkması arasında, 24 güne kadar farklılaşan sürelerin de geçtiği saptanmış durumda.
Nasıl bulaşıyor?
Koronavirüsler, genellikle yabani hayvanlarda ve daha az sıklıkla evcil hayvanlarda da bulunabiliyor.
İnsandan insana geçebilen koronavirüslerin neden olduğu SARS salgınının ilk kaynağı yabani misk kedileri, MERS salgınında kaynak ise tek hörgüçlü develerdi.
Yeni koronavirüs salgınında ise, ilk yayılımın yılanlardan olduğu düşünülmüşse de daha sonra virüs genetik materyalinin, yarasalarla uygunluğu saptanmış. Şimdilerde “Pangolin” denilen pullu bir karıncayiyen türünün kaynaklık yaptığı üzerinde duruluyor. Bu türün pulları geleneksel “Çin tıbbında” ilaç olarak kullanılmakta ve bu amaçla da yılda bir milyon hayvanın itlaf edildiği düşülmekteymiş. Doğal olarak etinin de tüketildiği ana kıta, bu durumda yine Çin.
İnsandan insana bulaş, yeni bir bulgu. Hasta ile sağlıklı birey arasındaki temasın önemi şimdilerde anlaşılmış durumda. Dolayısıyla sosyal yalıtım, hastalıktan korunmanın şimdilik tek çaresi haline geliyor.
Bulaş, damlacık yoluyla (hapşırma, öksürme sırasında etrafa saçılan ve havada asılı kalabilen küçük sıvı damlacıklarının başka insanlar tarafından solunmasıyla) gerçekleşiyor.
Virüsün, mukozal yüzeylere (ağız içi, gözler, burun içi gibi vücudun iç yüzeylerine) teması da bulaş açısından yüksek risk içeriyor.
Sonuç olarak, hem korunma ve hem de tedavi açısından yalıtım (izolasyon) koşul ve kararlarına mutlak uyum bir zorunluluk haline geliyor.
Bulaştıysa içeride ne yapıyor?
Diyelim ki virüs bulaştı. Virüsün giriş yolu, solunum sistemimiz. Yani ağızdan, burundan içeri dalıyor. Ve bu bulaştan sonra, en sık akciğerlere yerleşiyor ve burada çoğalıyor.
SARS-COV-2 virüsü, insanlar için yeni bir virüs. Yani bağışıklık sistemimiz henüz bu virüsü tanımıyor ve buna karşı “antikor” dediğimiz bağışıklık maddeleri henüz oluşmadığı için de vücudumuz karşı koymak için yetersiz kalıyor.
Sonucu nedir derseniz, solunum yollarımızın en geniş alanı olan akciğerlerde zatürre ya da pnömoni diye adlandırdığımız hastalık gelişiyor. Zatürre, çok şiddetli bir tablo olarak ortaya çıkıyor ve akciğerlerin kapasitesi sınırlandığı için hastalar solunum sıkıntısı çekmeye başlıyor. Enfeksiyonun giderek yayılması ile genellikle solunum yetmezliği ile hastalar kaybediliyor.
Yani basit bir viral hastalık, şiddetli bir zatürreye dönüşerek yaşamlarımıza son veriyor.
"Bu mutlak bir kural mı (?)"nın cevabı, elbet mutlak değil. Zira hasta kayıpları daha çok 60 yaş üstü nüfuslarda ve hele bu yaş gruplarında, kronik hastalığı olanlarda, çok daha ölümcül seyrediyor. Genç ve yetişkin yaşlarda ölüm riski çocuk ya da yaşlılara göre çok daha düşük.
KOVID-19 nerede ortaya çıktı ve yayılım nedir?
31 Aralık 2019’da, nedeni saptanamayan bir zatürre olgusunun DSÖ’ye bildirilmesi ile salgın dünyada duyulur oldu. Bunu takip eden 4 gün içinde 44 benzeri vakanın daha saptanması ve ilk görülen yörenin Çin’in Wuhan eyaleti ve buradaki bir gıda pazarı olduğunun belirlenmesi ile hastalığa neden olan virüs türüne başlangıçta Wuhan virüsü diye isim de takıldı.
Çare…
Öncelikle hastalıktan korunma temel çare.
İnsan insana temaslardan yalıtım ve temas zorunluluğu olduğunda da temasa ilişkin sağlığa uygun tedbirlerin alınması başta geliyor.
El yıkamak bu anlamda çok önemli. Ellerin yüze, ağıza sürülmemesine azami dikkat şart. Tokalaşma, öpüşme gibi sosyalleşme içeren bedensel temasların ortadan kaldırılması gerekiyor. El antiseptikleri, dezenfektan maddelerin bireysel kullanımı, sosyal hizmet olarak sokak ve kapalı mekanların gündelik dezenfeksiyonun sağlanması, gerektiğinde maske kullanımı gibi artık uzmanı olmaya başladığımız çarelerin hepsi yaşamımıza girmek durumunda.
Tanı meselesi son derece hayati.
Bunun için tanı kitlerinin, kritik seferberlik düzeyinde buldurulması, temin edilmesi ve uygulamanın yapılması zorunlu. Olup olmadığı bağlamında veri yetersizliği de bulunuyor. Var olan kitlerin uzun süreli yanıt oluşturabilirliği göz önüne alındığında, çok kısa süreli yanıt veren kitlere de acil ihtiyaç var. Çin’den gelen yeni müjdeli haber, 15 dakikada bir damla kandan teşhis sağlayan bir kitin yapılmış olması. Ancak bunun dünyaya yaygınlaşabilmesi belki pandemi sönüp gittikten sonraya bile kalabilir.
Diğer çare tedavi.
Tedavi için umut aşılara bağlanmış durumda ve henüz işte budur denecek bir aşı yok. Çin ve ABD’de aşı buluşlarına ilişkin klinik çalışma başlangıcı haberleri geliyor. Ancak bu çalışmaların kısa vadede çare olarak bu pandemi sürecine eklenebilmesinin fazla şansı olmadığı da biliniyor.
Halihazırda Küba’nın hem aşı ve hem de bu vakada kullanılabilecek interferon alfa gibi 22 çeşit ilaç üretim ve dağıtımına aday olduğunu ilan etmesi Sosyalist Cumhuriyetin dünya sağlık panoramasında nasıl ayrıcalıklı bir yere sahip olduğunun da göstergesi.
Klasik tedavi, konunun uzmanlarının yakından bildiği antiviral ilaç kokteylleriyle sağlanabiliyor.
Hastalarda görülen ağrı gibi semptomatik tedavi gerektiren analjezik, antiinflamatuvar ilaçlar konusunda ortalıkta hayli tartışma var. İbuprofen ve naproksen gibi NSAİ ilaçlar diye adlandırdığımız iltihap ve ağrı gidericilerin hastalık tutulumunu güçlendirici olduklarına dair hipotetik yayınlar sonunda, DSÖ bu amaçla, sadece parasetamol kullanımını önerir duruma geldi. Bu hipotez, kısmen hipertansiyon ve diyabet tedavisinde endike olan anjiyotensin dönüştürücü enzim inhibitörleri (ACEİ) ve anjiyotensin reseptör blokerlerini (ARB) de yakından ilgilendirmekle beraber henüz elde evet böyledir denebilecek yeterli bir kanıt yok. Dolayısıyla bu tür kronik hastalıkları olan hastaların, hekim önerilerine sıkı sıkıya uymaları yegâne yaşamsal koşul.
Son günlerin başka tartışma konusu olan bir ilaç daha var. Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulunun hazırladığı kılavuzda işaret de edilmiş durumda. Onun hikâyesini daha önceleri yazarak sosyal medyada paylaşmıştım.
Şimdi alıntı yaparak burada tekrar etmiş olayım.
“Hekim ve eczacılarımız iyi bilecekler; 'hidroksiklorokin' jenerik adını taşıyan bir ilacımız var.
İlacın Türkiye'de bulunan müstahzar adı 'PLAQUENIL' sülfat veya fosfat tuzları halinde.
Genelde biz farmakologlar, ilaçların ticari adını reklama girer diye derslerimizde söylemeyiz. Ancak bir pandemi koşulunda ticari adın öne çıkan bir önem içeremeyeceğini düşünüyorum.
Hidroksiklorokin, ATC koduna göre ANTİMALARİAL bir ilaç. Bunun yanı sıra ROMATOID ARTIRIT ve LUPUS tedavisinde de endike.
Antiromatoid olarak 2-3 x 1 tablet, antimalarial olarak ise supresyon tedavisinde her hafta aynı gün 400 mg (çocukta 5 mg/kg); akut atakta 800 mg ilk dozdan 6-8- saat sonra ve sonraki iki gün 400 mg olarak kullanılıyor.
Elbette kontrendikasyon, ilaç etkileşimleri ve yan etkileri var. Bunları hekim ve eczacılar, kullanacak hastaya açıklarlar.
Konu, bu jeneriğin KOVID-19 da tedavide kullanımına ilişkin ÇİN'de yapılan bir araştırmayı ve araştırma sonucuna ilişkin yayının özetidir.
Çalışma, hidroksiklorokin'in daha önceki çalışmalarda, antiviral etkinliğinin bulunmuş olması hipotezine dayandırılmıştır.
Makale ÇİNCE ve PubMed taramasında sadece özet İngilizce olarak verilmiş.
Özetin Türkçe tercümesini de yaparak buraya not ediyorum.
Elbette burada kimseye ilaç önermiyorum ve fakat bilimsel her bilginin değerlendirme ve dikkate alınmasındaki zorunluluk bakımından bilgi paylaşımında bulunmak istiyorum.
Makalenin Çin'de yayımlandığı dergi künyesi resimde belirtilir vaziyette. Bir biçimde İngilizcesine erişebilirsem, Türkçe olarak buradan paylaşırım.
Umarım yararı olur!
***
MAKALE BAŞLIĞI
Yeni koronavirüs pnömonisi tedavisi için klorokin fosfat kullanımına ilişkin uzman konsensüsü
***
ÖZET:
Aralık 2019'un sonunda, yeni bir koronavirüs (COVID-19) Wuhan'da bir salgına neden oldu ve Çin'deki tüm eyaletlere ve diğer 26 ülkeye hızla yayılırken, salgından korunma bakımından ciddi bir duruma yol açtı. Şimdiye kadar, hala belirli bir ilaç yoktur. Önceki çalışmalar ise, klorokin fosfatın (klorokin); anti-koronavirüs dâhil olmak üzere çok çeşitli antiviral etkilere sahip olduğunu göstermiştir. Buradaki çalışmamızda, yeni koronavirüs pnömonisi tanısı alan hastaların klorokin ile tedavi edilmesinin, tedavinin başarı oranını iyileştirebileceğini, hastanede kalış süresini kısaltabileceğini ve hasta sonuçlarını iyileştirebileceğini bulduk. Yeni koronavirüs pnömonisi olan hastalarda klorokin kullanımını yönlendirmek ve düzenlemek için, yeni koronavirüs pnömonisinin tedavisinde Guangdong Eyaleti Bilim ve Teknoloji Bölümü ve Guangdong Eyaleti Sağlık Komisyonu'nun klorokin için çok merkezli işbirliği grubu kapsamlı tartışmalardan sonra bu uzman konsensüsünü geliştirmiştir. Hafif, orta ve şiddetli yeni koronavirüs pnömonisi vakaları ve klorokin kontrendikasyonları olmayan hastalar için 10 gün boyunca günde iki kez 500 mg klorokin fosfat tableti önerilmektedir.”
Sonuç; yaşayıp göreceğiz.
1. Toplumsal diriliğimizi, dayanışmamızı ön plana alacak davranış biçimleri sergilemek gerekiyor.
2. Sağlık otoritelerinin vazettiği kurallara uymak gerekiyor.
3. Toplumsal anlamda şişirme-yalan haberlere tepki koymak ve virüs enfeksiyonu gibi bunların yayıcısı olmamak gerekiyor.
4. Bireysel temizliğimize, el, ev, çevre hijyenine mutlaka uyum gerekiyor.
5. Zorunlu nedenler dışında, genelde sosyal bir izolasyonla şimdilik yaşamı idame ettirmek gerekiyor.
Bu öneriler uzar gider; zaten her gün okuyup, dinlediğiniz hususların dışında bir yenilik de bulunmuyor.
Son söz olarak şuna vurgu yapıp kapatacağım.
Bu pandeminin çok ciddi bir ekonomi-politiği var. Bu anlamda virüsün bir biyolojik silah gibi kullanılmış olması çeşitli tartışmalara konu olabiliyor.
Hayvansal bulaş kaynakları aranıyor olsa bile, bir laboratuvar virüsü olma ve buradan yayılma olasılığı da son derece kuvvetli.
Ne ki, şimdi bunlarla kafa bulandırmanın bir âlemi de yok.
Hepimize kolay gelsin.
nuriabaci@gmail.com
Meraklısına kaynak
COVID-19 (SARS-CoV2 ENFEKSİYONU) REHBERİ