Nereden çıktı bu TİP?

TİP’in başarısı sosyalizmin dirilişine, sosyalizmin dirilişi ise ülkemizin kurtuluşuna hizmet etsin de gerisi sahiden teferruat.

Basından sosyal medya dünyasına kadar herkesin hakkında konuştuğu günlerdeyken ve sadece birkaç gün içinde binlerce yeni insanla el sıkışan, milyonlarcasıyla da uzaktan selamlaşan bir parti gündemdeyken, Türkiye İşçi Partisi’nden söz etme fırsatını kaçıramazdım. Üstelik, düzenli köşe yazısı kaleme alanların pek iyi bildiği konu sıkıntısı da düşünülürse, TİP tam da “bildiğim yerden gelmiş” bir konu olarak çok cezbedici elbette.

Son günlerdeki yoğun ilginin doğal sonucu olarak, birçok farklı mecra ve kulvarda TİP hakkında değerlendirmeler de yapılıyor. Kuşkusuz, bu değerlendirmeler içinde eleştirel olanlar da var ve bunlar (kasıtlı çarpıtmalara hizmet etmiyorsa eğer) tek bir TİP üyesini dahi rahatsız etmiyor. Ben de bu yazıda bu değerlendirmeleri ele almaya, onlara yanıt yetiştirmeye girişmeyeceğim. Her biri büyük bir dikkatle izlenen, not edilen, önümüzdeki sürecin yolu çizilirken özenle incelenen geri bildirimler olarak kayda alındı bile.

Ancak bu değerlendirmeler vesilesiyle, isterseniz “konusu açılmışken” diyelim, hem TİP’i anlatan hem de TİP’in bu denli ilgi görmesinin arka planını oluşturan birkaç noktaya değineceğim.

Kısa kısa, hatta bölük pörçük; mecburen…

***

TİP’in 2018’de yeniden siyaset sahnesine çıkışını sağlayan dürtünün mahiyeti hayli önemli bir konu. Önemli, çünkü her şeyden önce TİP’i bir grup insanın “proje” partisi olmaktan çıkarıp Türkiye’nin somut konjonktürü içindeki özgül bir mücadelenin temsilcisi haline getiren şey bu dürtü. Önemli, çünkü aynı zamanda TİP’in tek bir siyasal/örgütsel geleneğin içsel evrimini aşmasını ve sosyalist hareketin bütününün yeniden inşası bağlamına yerleşmesini sağlayan şey de bu dürtü.

Bu dürtünün tarihsel doğumu Gezi Direnişi’nden başka bir yerde aranamaz. Sosyalist harekette uzun yıllar geçiren herkes için “nesnel koşulların olgunlaşması” çok tanıdık bir cümledir. Bu mantık, nesnel koşulların olgunlaşmasını bekleyen, bu bekleyiş sırasında da kendisini inşa eden öznenin (partinin ya da örgütün) olağan yaşamına karşılık gelir. Bu “kendini inşa”nın ne denli başarılı olduğu ise, ancak “nesnel koşullar olgunlaştığında” gözler önüne serilecektir.

İşte, Gezi Direnişi’ni sözünü ettiğim tarihsel doğumun beşiği haline getiren, bu yaygın modelde açtığı gedik oldu. Öyle ya, milyonlarca insanın, üstelik de sola açık taleplerle ayaklandığı ve ayaklanma sırasında sol ile rahatlıkla özdeşleşebilecek pratikler ve değerler yarattığı bir anda, yani nesnel koşulların solun güçlü bir siyasal özne haline gelmesine gayet açık olduğu bir anda beklenen öznenin beklenen müdahalesi gerçekleşememişti.

Bu durum ancak iki biçimde yorumlanabilirdi: Ya Gezi Direnişi’nde somutlanan toplumsal dalganın mahiyeti solun aradığı fırsat değildi ve öznenin inşasına aynı biçimde devam etmek gerekiyordu ya da o güne kadar öznenin inşası ile ilgili sürdürülen tarzda çeşitli sorunlar vardı ve bunların saptanıp (özeleştirel ve özdüşünümsel olarak) onarılması gerekiyordu.

TİP, ikinci yorumun doğal sonucu oldu. Ve o günden itibaren, stratejisini, taktiğini, üslubunu ve dilini, tarzını ve yaklaşımını Türkiye’de geniş kitlelere tekabül eden bir sol duyunun varlığına, eğer şimdiki anın müşterek sorunlarını önceliklendiren bir siyasal çizgi yaratılırsa bu duyunun harekete geçmeye yatkınlığına dayandırdı.

***

TİP’i etkili ve ilgi çekici kılan hususlardan biri, onun neredeyse katı bir inatla şimdiki zamanın kavgasına tutunan tarzı oldu aslında. Şimdiki zaman ve bu zamanda cereyan eden kavgaya tutunmak kulağa pek doğal gelebilir, ancak aslında ciddi bir çaba isteyen, hele hele solun kendi dar sınırlarını aşmakta zorlandığı dönemlerde peyda olan geleceğe kaçış eğilimi karşısında hayli dikkat gerektiren bir tutum.

Bu tutumun TİP’teki yansıması bir tür “radikal reel politik” çizgisinin hayata geçirilmesi oldu.

Radikal; yani Türkiye’nin halihazırdaki iktidar sisteminin o ya da bu yönde revize edilmesiyle, sivriliklerinin törpülenmesiyle veyahut daha ılımlı ve makul bir hale getirilmesiyle yetinmeyen; Türkiye’nin köklü, köktenci bir dönüşüme gereksinimi olduğunu savunan bir çizgi.

Reel; yani düzenin mevcut yapılanması içinde karşılanması imkansız hale gelen talepleri sırtlanan; sadece iktidar tarafından değil ana muhalefet tarafından da benimsenmesi “zındıklık” sayılan toplumsal ve siyasal hakları kitleselleştiren bir çizgi.

Politik; yani halk içinde yürüttüğü örgütlenme faaliyetinde sosyalizmi gelecekteki imgesinden hareketle değil de bugünün sorunlarını çözen bir direnç çizgisi olarak resmeden; emekçilerin elinde ne varsa (zamanı, yaşamı, oyu, emeği vb.) onu değersizleştirmeyip işe yarar hale getiren bir çizgi.

Az önce, Türkiye’de solun güçlü bir özne haline gelmesini sağlayacak sol duyunun geniş kitleler arasında mevcut bulunduğuna değindiğimiz saptamalarla birlikte düşünüldüğünde, bu şimdiki zamanı önceliklendiren, kendisini verili konjonktürün somut kavgaları üzerine bina eden siyasal tarzın kitleselleşme çabasına güçlü biçimde hizmet ettiği görülür.

TİP, böyle bir eşiği aşmayı daha kuruluşunda hedef olarak koymuştu ve şimdilerde o eşiğe hayli yaklaştığını söyleyebilecek durumda. Bu eşik, Türkiye’de 20 yıllık karanlığın sona erdirilmesini mümkün kılacağı gibi, sosyalist hareketin 40 yıllık sancısını dindirecek olanakların da eşiği aynı zamanda. Dolayısıyla, hoyratça yıpratılmayıp iyi değerlendirildiğinde sadece TİP’e değil, bir bütün olarak sosyalist harekete yepyeni fırsatlar sunacak bir eşik.

***

TİP hakkındaki değerlendirmeler arasında dikkat çekici olan bir konu da TİP’in 2023 seçimlerine yönelik taktik tercihleri. Bilindiği gibi, TİP, son süreçte de değil dört yıldır aralıksız biçimde, 2023 seçimlerine ittifak dahilinde ama kendi adı ve adaylarıyla gireceğini söylüyor.

Bu, sadece TİP’in kendine özgü bir toplumsal karşılık yaratmış ve bunu seçime de taşımaya niyet etmiş olmasıyla değil, aynı zamanda özgün programı ve siyasal stratejisi ile yeni Türkiye’nin kuruluşu sürecinde kendisine duyulacak gereksinimi şimdiden saptamış olmasıyla ilgili bir tercih. Daha açık bir deyişle, TİP, kendi varlığını ve rolünü 2023 seçimlerinin ötesine taşımaya, Saray Rejimi’ne karşı olduğu gibi önümüzdeki dönemde Türkiye’yi yönetmeye talip olanlara karşı da radikal muhalefet tarzını korumaya, adını taşıdığı Türkiye işçi sınıfının sözünü ve taleplerini ikinci yüzyıla girerken bu topraklara kazımaya kararlı.

Bu kararın “cesur” bir karar olduğu söyleniyor, doğrudur da. Ancak TİP, tam da bu cesarettir zaten. TİP’i Saray Rejimi karşısında “aslan gibi muhalefet” eden bir parti haline getiren cesaretle önümüzdeki seçimlere dair geliştirdiği taktiğe yakıştırılan cesaret tek ve aynı şey yani.

Ve yine bu kararın “riskli” olduğu da söyleniyor, kuşkusuz bu da doğrudur. Ve yine, TİP, tam da risk almaktan çekinmediği için şimdiki ilginin konusudur. Coğrafyamızın belleğinde yer etmiş olan, risk ile rızk arasındaki yakınlık, TİP’in “duygu durumu” açısından karakteristik bir tavırdır zaten.

Önümüzdeki seçime bir ittifak çatısı altında girmeye çalışan TİP açısından bu cesaret ve bu cesaretin getirebileceği kazanımlar, tam da ortak mücadele olanaklarının kalıcılaşması için gereksinim duyulan şeydir. TİP’in ittifaktan anladığı da budur: Herkesin aynı havuzdan beslenmesi değil, herkesin aynı havuzu beslemesi.

***

Çok sevdiğimiz şeylerden konuşurken sözü uzatmak, ballandıra ballandıra anlatmak, lafın lafı açması, her cümlenin bir başkasını davet etmesi insani bir coşku herhalde. TİP’ten söz ederken benim de bu iştaha kapılmam garipsenmez gerçi, ama yine de bu sayfanın sınırlarını daha fazla zorlamam da suistimale girer.

Hem, umalım ki, TİP’in başarısı sürdükçe ondan konuşacak fırsatlarımız da çoğalır belki.

Son söz Sophokles’in ölümsüz Elektra’sından gelsin: “Özgürlüğe kavuşmak için ne ıstıraplar çektin! Ve bu son gayretle nihayet dirildin.”

TİP’in başarısı sosyalizmin dirilişine, sosyalizmin dirilişi ise ülkemizin kurtuluşuna hizmet etsin de gerisi sahiden teferruat.