Anıtkabir ziyaretinde çektiği video ile Atatürk’e küfreden kadınla ilgili haberleri takip etmişsinizdir. Ceza gerekir mi gerekmez mi vs tartışmaları süredursun, konunun ilginç boyutu aslında “Atatürk düşmanlığının” bir toplumsal fenomen olarak son yıllarda hatırı sayılır bir alan kaplamasıdır.
“Netekim” bugün AKP rejiminin kültürel-ideolojik zemininde Atatürk düşmanlığının özel bir yeri olduğunu söylemek abartı olmayacaktır. “İki ayyaş” söyleminden büst parçalama vakalarına “karşı mahalledeki” taşma ve duygu seli görülmeyecek gibi değildir.
Tüm bunlar, özellikle ’90 ve öncesi doğumlular için infial, şok potansiyeli yüksek konulardır, malumuz.
Peki, liberal gönül dünyalarını hazza boğacak bu “put kırmalar”, böyle de “baba katletmeler” , kusmalar, “arınmalar”, büyük katarsisler filan nasıl ardı ardına sökün etmeye başlamıştır?
Belki de hikaye, Necip Fazıl Kısakürek’in bir şiirinin çağrıştırdığı gibi “kustum öz ağzımdan kafatasımı” hikayesidir. Tam bir katastrofik an; yıkım ve yeniden doğuş…
Evet, AKP Türkiye’sinin Atatürk düşmanlığı ile soslanmış zihin dünyası “kafatasını”, öğürerek, kusarak ve salyalar saçarak 12 Eylül dediğimiz “öz ağız”dan çıkarmıştır.
‘80’li yılların Atatürkçülüğü zorbanın, işkencecinin, bir elinde Kuran-ı Kerim meydan meydan dolaşan “netekim” efendi hazretlerinin “öz ağzından” fışkırmıştır. Cezaevlerinde, okullarda, vergi dairelerinde, bankalarda, resmi ve gayrı-resmi işlerde “Atatürk” vardır.
Adıyla sanıyla Türk-İslam sentezidir.
Bu meşrebe Kemalist Uğur Mumcu’nun uymaması ama “bok yedirmek işkence değildir” diyen Kemalist Celal Şengör’ün yahut AKP’nin kritik anlarında imdada yetişen Kemalist Yılmaz Özdil’in uyması şaşırtıcı olmamalı.
Velhasıl tüm bu zapt-u raptın, paçadan aşağı sıyrılan malum malzeme gibi ufak ufak koktuğu, “milletin derin hatırasında” bir geyik malzemesine dönüştüğü, pop-ikonlaşıp tüm tarihsel değerinden lime lime söküldüğü ‘90’lı yıllar “kop kop ayinleriyle” imdada yetişecektir.
Nasıl denilecekse…
Resmi, ceberreut, “devletlü olan” diskolara, Bağdat caddesine, siyasi partilerin popülist seçim şarkılarına, albüm kapaklarına, dizi filmlere, statlara, taraftar gruplarına, güzellik yarışmalarına ve evlilik programlarına uzanınca “film kopmuştur”.
“Bizler Atatürk çocuklarıyız. Bunu tüm hareketlerimizle, düşüncelerimizle belli etmemiz gerekir” diyen Kenan Doğulu sevgilisiyle reklam ajansına poz verdikleri sürece sevgili kalma konusunda kontrat imzalamıştır.(1) Seden Gürel Anıtkabiri 18. kez ziyaret etmiş, İzel elinde Atatürk posteriyle iktidar partisine “hep el ele gönül gönüle”, yine aynı Atatürk’lü pozlarla bu kez muhalefet partisine “haydi şimdi bütün eller havaya” şarkılarını icra etmiştir.
Bağdat Caddesi fırlaması, popçu yada ferdici, ülkücü ya da Müslüman gençlik tüm bu kozmosun içindeydi ve mutlaka yanı başında, arka planda, yaka rozetinde, dövmede vs Atatürk vardı.
“Türkiye bu tadı sevmişti” ve salya sümük aşk dizilerinden apolitizmin tillahı popçulara Atatürk artık bir pop-ikondu.
AKP rejimi cerahatini tam da buraya bırakmıştır…
“Öz ağızdan” fırlayan kafatasını, bir yanda zulüm ve 12 Eylül’e ama diğer yanda pop-ikonlaşma ve kakafoniye dayamıştır. İştahlı liberal eleştirinin konusu haline gelen, ikon derekesine düşürülen, markaya tercüme edilmiş Atatürkçülüğün “bir fiskeye bakan” acziyetidir önündeki.
Bu sebeple son olayda Atatürk’e hakaretin, instagramda bir “story” olarak, BENİM HİKAYEM VE BİRİCİK FİKİRLERİM olarak gündeme gelmesi yeni türde bir “kop kop ayinidir”. İslamcı janra uydurulmuştur.
“Kop kop”la anlatılan onların story’si olabilir…
Bizim hikayemiz zulmüne, “kop kop”una, kusan “öz ağza”, çıkan kafatasına inat Gezi’nin Türkiye’si olacak.
1-Pop Yazılar: Varoştan Merkeze Yürüyen ‘Halk Zevki’, Orhan Tekelioğlu, 1. Baskı, s.87