Kıbrıs’ta bulunmam ve pek çok kaynağa ulaşabilmem nedeniyle, kısa da olsa Kıbrıs işçi sınıfı tarihinde önemli bir yere sahip olan 1948 grevine de giden yolu açan, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türkleri ortak mücadelenin zorunluluğunu gösteren büyük bir maden katliamından söz edeceğim. Skouriotissa veya tam okunuşuyla Türkçeye çevrilmiş haliyle Skuryotisa madeninde yaşanan “kaza” Kıbrıs tarihindeki en büyük maden “kazası” idi. Bu konuda daha önce ayrıntılı bir şekilde yazmıştım. Bu yazıda bu maden katliamını gelecek kuşaklara taşıyan, anlatan bir devrimcinin notlarına yer vermeye çalışacağım, Pandelis Varnava. Pandelis Varnava yoksul bir işçi ailesinin çocuğu ve yıllarca yaşam kavgası içinde işten işe giriyor, 1934 yılında ise Skuryotisa madeninde çalışmaya başlıyor. Ama daha da önemlisi Kıbrıs işçi hareketinin en yoğun mücadelelerinin yaşandığı 1948-52 yılları arasında PEO (Kıbrıs İşçi Federasyonu) Maden İşçileri Merkez Bürosu sekreterliği yapıyor. 1948 grevine öncülük eden işçiler arasında yer alıyor, son nefesine kadar federal bir Kıbrıs’ta Kıbrıslı Türklerin ve Rumların ortak yaşamı için mücadele ediyor. Şimdi onun ağzından özetle bu olayın Kıbrıs işçi sınıfı tarihindeki önemine bakalım:
“Cyprus Mines Corporation adlı Amerikan şirketinin işletmekte olduğu Skuryotisa (Fukasa) maden ocağında, 1925 yılında, Kıbrıs’ta meydana gelmiş en büyük maden kazası yaşandı.
18 Mart sabahı, yaklaşık 20 bin tonluk kaya ve madenin çökmesi sonucunda çıkışlar kapanında sekiz Kıbrıslı Türk, üç Kıbrıslı Rum toplam 11 maden işçisi içeride mahsur kaldı. Madencilerin hepsi nefessizlikten, aşırı sıcak ve zehirli gazdan geci biçimde can verdi. Tanınmaz halde göçük altından çıkarılan madenciler Flasulu Argiros Karapiperis’in ve Skuryotisa maden ocağında çalışan başka madencilerin söylediği kadarıyla iki topla mezarda hep birlikte toprağa verildiler. Toplu mezarlardan bir tanesi Soyla’nın Ay Yorgi Köyü’nün Türk mezarlığında, diğeri ise Katidata Köyü’nün Ay Yannis Teologos Kilisesinin avlusunda bulunmaktadır. Ölenlerin aileleri maden ocağının önünde dramatik anlar yaşadılar.”
Yaşamını yitiren işçiler şunlardır:
Mehmet Halil (Vreça’dan, halen güneyde bulunan Baf yakınlarında bir köydür, Kuzey Kıbrıs’ta Vreça göçmenlerinin bir derneği de bulunmaktadır )
Hasan Ramadan (Vreça)
Salih Hüseyin (Vreça)
Hasan Salih (Malunda)
Stiliyanos Angeli (Petra)
Mustafa Hüseyin (Petra’dan, Taşköy olarak da geçer)
Ahmet Şah Ali (Arodes’ten, Baf yakınlarında Kato Arodes ve Pano Arodes diye Kıbrıslı Rumların ve Kıbrıslı Türklerin ayrı ayrı yerleşimlerinin olduğu bir yerleşim yeri, oradan göç edenler ağırlıklı olarak Kalkanlı’ya yerleşmişlerdir)
Yorgo Konstantinu (Atienou’dan, Kiracıköy olarak da bilinir, BM Tampon Bölgesi’nde yer alan 4 köyden birisidir.
Bahattin Niyazi (Flasou’dan, yine iki kesimin ayrı ayrı yaşadığı iki bölgeden oluşan bir köydür)
Emil Ali Obaşi (Tremeçe’den, Erdemli olarak da bilinir)
Andreas Vasiliou (Göçmen)” (İşçi Sınıfı, iş kazaları ve Enosis, Pandelis Varnava, Kıbrıslı Rum Solcular Kıbrıs’ı Nasıl Düşündüler kitabı içinde, çeviren Vula Harana, Editr Niyazi Kızılyürek, Heterotopia Yayınları, Limasol, Kıbrıs)
Devasa gürültünün ardından kurtarma çalışmaları başlar, madenciler çıkarıldığında kimlikleri zor teşhis edilmiş, havasızlık ve zehirli gazlar sonucu boğulma ve katlanılamayacak sıcak, tüm vücutlarını saran tozla birleşince onları tanınmaz hale getirmiştir. Türkçe ve Rumca ağıtlar yakından da uzaktan da dinlenince aynı sesi vermektedir…
(Topu topu 11 işçi ölmüş, bizde yılda kaç kez böyle şeyler oluyor diyebilirsiniz. Diyorsanız zaten bir adım geridesiniz demektir, bu kanıksamadır ve sınıfın sağlık ve güvenliğinden söz ediyorsak kanıksama bizden uzak durmalıdır. Ayrıca sınıfın tarihini yazmak önemlidir, bir işçinin ölümü bile tarihimizde yer almalıdır. Sözgelimi Soma’nın tarihi sayısız kitapla bugüne ve gelecek kuşaklara aktarılmalıdır, unutturulmamalıdır. Kıbrıs halkı her iki toplumuyla tarihine düşkündür ve bu bizde olmayan bir özelliktir. Kıbrıs işçi sınıfı tarihine ilişkin en ufak bir direniş veya benzeri iş cinayeti işçi sınıfının hafızasında yer almaktadır.)
Varnava, bu olayın ardından aynı madende 1936 grevinden söz eder:
“Skuryotisa maden ocağından 1936 yılında Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk 1000 madenci çalışıyordu. 18 Ağustos’ta işçiler, yevmiyelerinin taşeronlardan değil doğrudan şirket tarafından ödenmesi, asgari yevmiyenin 3 şilin olarak belirlenmesi ve yevmiyelerin 15 günde bir ödenmesi talepleriyle grev ilan ettiler. 32 saat devam eden grevin örgütlenmesi çin ortak bir toplantıda Tomas Mavrovunis, Nikolas Dikomitis, Nejat Mulla Hasan, Panayis Çanakkas, Mustafa Ali ve Mihail Stilyanu’dan oluşan bir komite seçildi. İşletme yönetiminin çalışanların taleplerinin karşılanacağı vaadinden sonra grev sona erdi. Madenciler o dönemde henüz örgütlenmemişlerdi” (İşçi Sınıfı, iş kazaları ve Enosis, Pandelis Varnava, Kıbrıslı Rum Solcular Kıbrıs’ı Nasıl Düşündüler kitabı içinde, çeviren Vula Harana, Editr Niyazi Kızılyürek, Heterotopia Yayınları, Limasol, Kıbrıs)
1948 grevi ise her iki toplumdan işçilerin katıldığı büyük bir grev olarak ülke tarihinde yerini almıştır. Varnava ve pek çok arkadaşı, 1948 yılında yaşanan büyük maden grevinin, Britanya yönetimi açısından da bir dönüm noktası olduğunu, onları ürküttüğünü belirtirler.
Kıbrıs tarihine ve Kıbrıs’ta işçi sınıfı mücadeleleri tarihine bakınca CMC (Kıbrıs Maden Şirketi) belli bir yere sahip. Çünkü sanayinin, coğrafi özellikler de düşünüldüğünde belli bir düzeyin üzerinde olmadığı/olamadığı bir coğrafyada işçi sınıfının yoğunlaştığı ve ortak mücadele geliştirdiği alanlardan birisi maden işletmeleri olagelmiş. Kıbrıs Maden şirketi ABD kökenli bir şirket. Özellikle halen Kuzey Kıbrıs’ta bulunan Lefke ile yakın çevresinde faaliyette bulunduğu 1913-1974 yılları arasındaki ilk çalışmalarını Skuriotissa yanında bulunan Fugasa Tepesinde başlatıyor.
Maden işçilerinin yaşam ve çalışma koşulları ise yine dünyanın her yerinde olduğu gibi aynı. Madenlerde işçilerin taleplerinden bir diğeri ise Varnava’nın aktardığı üzere “maden galerilerinde ışıklandırma (lamba ve asetilen) giderlerinin şirket tarafından üstlenilmesi” talebidir!
Burada ise bir başka dikkat çekici unsur, işçileri Türk-Rum demeden öldüren veya ölmekten beter eden sıtma hastalığı. CMC bu işe el atıyor, yanlış anlamayın ha işçileri düşündüğünden değil, Bağışkan’ın altını çizdiği üzere tamamen maden ocaklarındaki verimi artırmak amacıyla:
“Maden ocaklarındaki çalışma verimliliğinin artırılabilmesi amacıyla çalışma alanlarının yanlarına bir dizi işçi evinin yapılması gerekmekteydi. Bu nedenle 1922 yılından itibaren Skuriotissa ve Karadağ’a işçi evleri inşa edilmeye başlanır. 1924 yılında işçileri kırıp geçiren sıtma (Malarya) hastalığı üretimi düşürdüğünden, bataklıkları kurutmak için kıyı boyunca efkalipto ağaçları ekilirken, Pendaya’ya (Yeşilyurt) da bir hastane yapılır. Ksero’daki işçi evleri 1926 yılında yapılır. 1928 yılında Karadağ’a (Mavrovouni) ikinci bir işçi köyü kurulur. Ksero, Skuriotissa ve Karadağ’daki işçi evleri 1942 yılında Kuzey Afrika’da çarpışan İngiliz askerlerinin dinlenme kampı olarak kullanılır. II. Dünya savaşında Alman işgalinden kaçan birçok Yunanlı da CMC tesislerinde misafir edilir.” (Tuncer Bağışkan)
Kıbrıs’ta efkalito (okaliptus) ağaçlarını takip ederseniz o ağaçların bulunduğu yerlerde şimdi veya eskiden mutlaka bataklık veya sivrisinek dolu sulak alan olduğunu tahmin edebilirsiniz. (Efkalito ağaçları inşaatçılar için de son derece önemli, yer altı su seviyesini düşürmek, bir anlamda drenaj yapmak yerine evlerin çevresine efkalito diktiğiniz zaman hem zemin altı suyunu aşağıya çekiyor, hem de yerden gelen nemi azaltıyorsunuz, özellikle müstakil evler için son derece önemli bir husus.)
Uzun uzayıda söz etmek gereksiz. Kıbrıs işçi sınıfı tarihi, Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların ortak tarihidir. Evet, Kıbrıslı Türkler ağırlıklı olarak tarımda çalışmakta, sanayi dallarındaki ağırlıkları nüfusa oranlarının daha altında olmaktadır. Ama özellikle köylerinin hemen yakınında açılan madenlerde Kıbrıslı Türkler de yoğun olarak çalışmış, kötü koşulları Kıbrıslı Rum sınıfdaşlarıyla birlikte yaşamış ve birlikte ölmüşlerdir!
Kıbrıslı Türkler ve Rumlar pek çok ortak sendika kurmuşlardır. Ancak Kıbrıs işçi sınıfı tarihinde altı çizilmesi gereken şeylerden birisi, daha ortak sendikal örgütlenme olmadan ortak grev komitelerinin kurulmasıdır. 1944 sonrası her ne kadar ayrı sendikal örgütlenmeler oluşsa da, genel olarak her iki kesim de ortak sendikal mücadelede ısrarcı olmuştur. 1925 yılındaki o acı ölümlerin ardından yürütülen ortak mücadele, 1936 yılında Mavrovouni (Karadağ) madeni grevi, 1941 Limni Madeni Grevi, 1941 Demiryolları grevi ile 1950’lere kadar gelen ortak bir mücadele geleneği vardır. 1950’lerden sonrası ise İngiliz emperyalizminin her yerde yaptığı gibi halkları bölmesi ve düşman etmesinin tarihidir ve zaten aslında “Kıbrıs Sorunu” tarihçesi de bu tarihlerden başlamaktadır. Kıbrıslı Rumlar ile Kıbrıslı Türklerin, Kıbrıs İşçi Federasyonu (PEO) ve Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Kurumu (KTİBK) olarak ayrı ayrı örgütlenmesi ise AKEL’in ve PEO’nun o yıllarda Enosis (Kıbrıs’ın Britanya’dan bağımsızlığını kazanıp Yunanistan’a bağlanması) talebini öne çıkarması ile birlikte milliyetçi akımların Kıbrıslı Türkler arasında da güç kazanmasıyla başlamıştır. İlk yıllarda her iki kurum ortak mücadele etmiş, ortak kararların altına imza atmışlar, ancak 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti tamamen bölünmüş iki toplumun sınıf örgütlenmeleri üzerinde, temelden sakat olarak yükselmiştir. Halklar arasında ayrılığın artması, işçi sınıfları arasında ayrı örgütlenmelerin yerleşiklik kazanması istisnasız dünyanın her yerinde o ülkeye felaket getirmiştir. Kıbrıs görüşmelerine dair tartışmalardan Türkiye’ye bakarken bu akıldan çıkmamalıdır.
Kaynaklar
http://www.cypnet.co.uk/ncyprus/culture/institutions/cyprail/
Tuncer Bağışkan, http://www.yeniduzen.com/Ekler/adres-kibris/130/kibris-ta-bakir-endustrisinin-gecmisi/850
İşçi Sınıfı, iş kazaları ve Enosis, Pandelis Varnava, Kıbrıslı Rum Solcular Kıbrıs’ı Nasıl Düşündüler kitabı içinde, çeviren Vula Harana, Editr Niyazi Kızılyürek, Heterotopia Yayınları, Limasol, Kıbrıs)