Evet camiye karşıyım!

Adem toprağı beller, Havva ip eğirirken, soylu diye biri mi vardı?”

Marksizmin ve komünizmin, din olgusu veya “dindarlık” ile kuramsal düzlemde kurduğu ilişki, yalın, özgürlükçü ve bilimsel temellere dayalı bir ifadeye sahiptir. Pratik olarak geleceğin konusu olacak bu anlatıma göre; komünizm insanlar arasındaki dini farklılıkların, mistik inanışların (batıllığın) ortadan kalktığı, kişilerin dine karşı kayıtsız olduğu, onu mesele etmediği, kendisini dini savunmak ya da itiraz etmek zorunda hissetmediği bir toplumsal yaşam sistemidir.

Din, sınıflı toplumların hepsinde var olan etkili bir ideolojik güç (silah)tır. Sınıfsız bir toplumda bu işleviyle ihtiyaç olmaktan çıkar. Huzur gerçek dünyanın nimetlerinde bulunabilir.

Ancak komünizmden önceki siyasal ve ideolojik mücadele süreçlerinde meselenin bu kadar ideal işlemediği de doğrudur.

Hemen akla gelen iki eski örnek verelim; birincisi 1944 yılında Mihri Belli ve Tahsin Berkem'in Süleymaniye Camii'nin minarelerine asmaya çalıştığı “Saracoğlu faşisttir” pankartı, diğeri biraz daha yakın zamanda, (anlatıldığı kadarıyla) 1970'li yılların sonunda devrimci bir örgütün üyelerinin, ellerinde kalaşnikoflarla bir camiye girip bildiri dağıtması.

Gezi sürecinde tanık olduğumuz “camiye ayakkabılarıyla girdiler” şeklinde başka örnekler de yaşanmıştır. Sonuçta bunlar ve benzeri eylemler, sosyalistlerin doğrusunu yanlışını tartıştığı, “dindarlara nasıl siyasi müdahalede bulunuruz”un konusu oldu. Fakat öte tarafta karşıdevrimcilerin, “camiye siyaset bulaştırıyorlar” suçlama ve propagandalarının malzemesi haline getirildi. Öyle ya, kutsal bir mekan olan Allah'ın evinde siyasetin yeri yoktu!

*****

Peki şimdi, Ankara'da Hacı Bayram Camii; Ortadoğu'nun kan deryasına katliamcı yetiştiriyorsa, IŞİD burada kamp kurmuş militan devşiriyorsa, bu camide Kuran eğitimi alan çocuklar savaş oyunları oynuyorsa ve ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı bütün bunları kovuşturmak yerine o camiye gidip namaz kılıyorsa ne olur? İbadet mi, madrabazlık mı yoksa siyaset mi?

Hacı Bayram Camii'nin minareleri arasına biz şimdi “Erdoğan IŞİD'çidir, burası da hücre evidir” pankartı asarsak camiye siyaset mi bulaştırmış oluruz? Hayır, zaten yürüyen bir siyasi çalışmaya somut olarak müdahale etme hakkımızı kullanmış oluruz.

Olan yıllar önce, çoktan olmuştur. Siyaset camiye, bizatihi dindar olduğunu söyleyenler tarafından taşınmış, cami de siyasete gelip otursun diye yer açmıştır.

Öyle olmasaydı, bu ülkede insanlar bir ağaç gölgesi, ayak basacak bir toprak parçası istediklerinde cami karşıtlığıyla, ezan düşmanlığıyla sindirilmeye, tahakküm altına alınmaya çalışılır mıydı?

Park mı istiyorsun? Cami istemiyorsun!

Gece davul sesinden uyuyamıyor musun? Oruçbozan din düşmanısın!

Önceden adalet istediğinde darbeciydin. Hâlâ öylesin, ülkede laiklik, seküler güçler mi dedin yanıtını cumhurbaşkanından alır, darbeci olursun...

Bütün bu suçlamaların, saldırıların elbette bir nedeni var.

Din de, onun kurumları da Türkiye gericiliğinin iktidar pekiştirmesinin payandası, piyasacılığın, işgalciliğin tutkalı haline getirildi. Toplumun yarısı AKP'nin İslamla uyuttuğu, beyinleri hapsedilmiş ve çevresine karşı duyarlılığını yitirmiş, madun, nasıl koyarsan şeklen öyle kalacak bir patates çuvalı gibi muamele görüyor.

*****

Ve siz buna itiraz mı ediyorsunuz? Daha yaşanılır, güneşi, denizi, gölgesi, yağmuru, çimeni, sincapı, kelebeği, sohbet edecek insanı olan bir ülke mi istiyorsunuz.

Ezici saldırgan hemen karşınıza çıkıyor: Camiye karşı mısın?

Yanıtı eğip bükmeden vermemiz gerekir: Evet camiye karşıyım!

Dinsel inançlara saygımız var ama siz şeriatçı yaşam anlayışınızı bize dayatıp hilafet çağrısı yapıyorsanız, insanların ibadetlerini yapacakları, dinginlik arayacakları, dost bulacakları, barışı tavsiye edecekleri dini mekanları Demokles'in kılıcı gibi toplumun tepesinde sallandırıyorsanız...

O camilerde binlerce yaşam odası bedeline kendine saray yaptıran bir zalime, bir hırsıza oy topluyorsanız, yardım adı altında elde ettiğiniz paraların nereye gittiğini soramıyorsak, imamlara nikah yetkisi vererek evlenmek isteyen insanları zorla camiye sokmaya çalışıyorsanız...

İstanbul'un son yeşil alanlarına; Gezi'ye, Çamlıca'ya, Göztepe'ye, Validebağ'a, ülkede 100 bin cami yokmuş gibi sürekli beton dökmeye uğraşıyorsanız ve buraya yapacağınız camiler için imza toplayanlar başka mahallelerde yaşayan İslam misyonerleriyse...

Irak'ta, Suriye'de sizin gönderdiğiniz bombalarla camileri havaya uçuran IŞİD'e değil de hâlâ bana din düşmanı diyorsanız ve o kubbeler sizin karanlığınıza miğfer, minareler ülkemin ilericiliğine saplanan süngü oluyorsa... Ben camiye karşıyım!

Aksine, sizin cehaletinize, toplumu kötülüğe esir etmenize, camileri örgütlü yobazlığınızın ve yalanlarınızın mabedi haline getirmenize karşı kararlı ve sert bir mücadeleyi yükseltme çağrısı yapıyorum.

Çünkü Türkiye'nin 'Yeni Aydınlanma' vakti gelmiştir. Topluma, ilericilere, eşitlikçilere dönük din yoğunluklu ideolojik saldırıya karşı, Aydınlanma merkezli güçlü bir ideolojik mücadele hayata geçirilmek zorundadır.

*****

Ezan sesi duymak istemeyenler başka ülkeye gitsin” diyen Yeni Şafak yazarı Sevda Türküsev'e de açıklama yapıp söz veriyoruz:

Evet hanımefendi biz, bazılarımız ezan sesinden rahatsız oluyoruz. Ve bu ülkede özgürlük, kardeşlik, eşitlik, barış egemen olduğunda yapacağımız ilk işlerden biri, o minarelerdeki hoparlörleri sökmek olacak. Kötülük olsun diye değil, insanları namaza çağırmanın daha modern, teknolojik yollarını kullanacağımız için.

Olmaz mı, geleneklere mi aykırı?

Onu da ayfonla hatim indiren, Kuran kursuna gelsin diye tablet dağıttığınız ve SMS'le el öptürüp bayramını kutladığınız çocuklara anlatırsınız.