Ülkenin içinde bulunduğu gerilime bağlı olarak sürekli değişen gündem, değerlendirme yeteneklerini bile altüst edecek cinsten.
Bunun paralelinde, kentlerimizdeki gündemler de hızla değişiyor. En azından, benim yaşadığım kentte.
Mesela, en önemli ilçemiz olan Gebze, Başbakan Davutoğlu’nun seçim mitingi dolayısıyla geçen hafta Pazar günü ‘’abluka ya da Olağanüstü Hal (OHAL)’’ denilebilecek bir hali yaşadı.
Başbakan ve AKP Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, o gün nasıl bir seçim mitingi yaptı dersiniz ?
Ankara katliamının yaşandığı 10 Ekim’de güvenlik zafiyeti sergileyen güvenlik güçleri, söz konusu AKP mitingi olunca işi sıkı tuttu ve Başbakan’ı rahatlattı.
5 bin metrekarelik miting alanının dışında çok büyük bir alana da giriş yasaklandı.
Halk, miting alanına ya da bir yerden başka bir yere gitmek için kilometrelerce yürümek zorunda kaldı.
Bölgedeki konutlara ve görev yapan esnafa günler öncesinden Başbakanlık Koruma Şube Müdürlüğü tarafından akreditasyon uyguladı.
Esnaf, güvenlik önlemleri nedeniyle iş yapamadı.
Miting meydanının hemen yanı başında bulunan tarihi Çoban Mustafa Paşa Camii’ne giriş çıkış kapatıldı.
Miting alanındaki ağaçlar önce söküldü, tepkiler üzerine geri dikildi.
Abluka ya da OHAL’i hissettirmek için var gücünü kullananlar, orada sayıları tespit edilemeyen siviller dahil Düzce, Sakarya ve Bolu’dan gelen personeliyle birlikte 2 bin 500 resmi polisi de görevlendirmişti.
Kısacası, otoritenin güç kullanımı her tarafa yansıdı.
AKP, bu otoriteyi kaybetmemek için halkı ikinci bir seçim sürecine sürdü.
Kısaca, burnumuzun dibinde bir abluka yaratıldı ve 3 saatliğine OHAL uygulaması yaşatıldı.
Burnumuzun dibinde, bir de Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) adındaki Ortadoğu merkezli terör örgütünün militan devşirme çalışmaları yaşanıyor…
‘’Katli vacip’’felsefesinden hareketle kendileri gibi düşünmeyen ve yaşamayanlar için suikast emirlerini rahatlıkla hayata geçiren bu örgüt, gözü dönmüş, eylem anında da haplanan ya da uyuşturucu ile cesaretlendirilen yüzlerce ve binlerce militanı bulmak için bölgede açıktan örgütlenme faaliyeti gösterebiliyor.
Burnumuzun dibindeki gençleri kadroları arasına katarken, resmi ya da olmayan tüm yetkililer ile halk ne yazık ki sessiz kalıyor.
Bu durumun yarattığı tehlikenin boyutlarını, Ankara Garı’nda 10 Ekim’de yaşanan bombalı katliam sonrası daha iyi anlamaya başladık.
Dedim ya, burnumuzun dibinden militan devşiren IŞİD, kendi çerçevesi içinde CİHAT ilan edip İslamiyet adına katliamlar yapmakta sakınca görmüyor.
Gebze’den üç arkadaşıyla Suriye’ye götürülen ve terör örgütü IŞİD’e katıldığı öne sürülen 19 yaşındaki Serkan Uzun’un babası, ‘canlı bomba’ olmasından korktuğu için tutuklanmasını ve koruma altına almasını istiyor.
Bu durum hakkında, ‘’çuvala çomak soktuk. Bu yüzden hayatımızdan endişeliyiz’’ diyen baba Uzun’un verdiği bilgiler sonrası güvenlik birimleri ne gibi önlemler aldı dersiniz ?
Kocaman bir HİÇ…
Bu ifadeler ve söylemler dikkate alındığında, aslında tehlikenin boyutları da ortaya çıkıyor.
Diyor ki;
‘’Oğlum 1 Ekim'de evden çıktı, önce Gaziantep'e, oradan da Rakka'ya gitti. Nasıl olduysa onu yoldan çıkartmışlar. Kimlerle tanıştı, kimlerin çocuğun beynine girdiğini kimse bilmiyor. Çok sakin bir çocuktu. Namaz kılmazdı namaza başladı. Kötü bir alışkanlığı yoktu. Gittikten bir iki gün sonra annesine telefon açıyor, iyiyiz çalışıyoruz diyor, sonra irtibat kesiliyor. Çocuğumu aradım, telefonla ulaşamayınca polise gittim.”
Oğlunun kiminle temas ettiğini, diğerleri gibi sahte isim kullandığını, örgütün Gebze’de bile her mahallede örgütlendiğini, çocukların ‘’Kuran öğreteceğiz, din öğreteceğiz’’diye kandırıldıklarını polise de bildirdiklerini açıklayan baba Uzun, polisin elinde her türlü bilginin olduğunu, kendilerinin de yeterli bilgiyi verdiğini dillendirmekten çekinmiyor.
Gebze’de gözaltına alınanlar, yanı sıra arananlar olduğu, çok sayıda ailenin konu hakkında bilgi sahibi olduğu ama (bize de bir şey yaparlar) diyerek konuşamadığını da anlatan Uzun, "Kendi hayatımızdan endişeliyiz çünkü çuvala çomak soktuk" diyerek içinde bulundukları tehlikeye işaret ediyor.
Bütün bunlara karşın devlet ne yapıyor dersiniz ?
Bu katliamları gerçekleştirenlerin ‘içinde İslam kelimesi geçtiği için’ adını bile doğru söylemeyip DAEŞ gibi isimlendirmeler yaparak hedef şaşırtılmasında birinci derece rol oynayan siyasal bir anlayışın emrindeki istihbarat ya da güvenlik birimlerinin, bu konuda beklenen adımları atması olanaksız.
Burnumuzun dibinde yaşananları dehşet verici olduğunu düşünüp kabuğuna çekilen halk, bir kez başkaldırıp o kabuğu kırdığında ne IŞİD kalacak ne de görevini savsaklayan güvenlik birimleri.
Çünkü, o zaman SARAY YENİLMİŞ, HALK KAZANMIŞ olacak…