Babadan dedeye, liderden anti-lidere iktidarın devri

Toplumun, gelinen noktada lidere, alfa erkek denen modele değil anti-lider(ler)e ihtiyacı var.

Dünya mitleri, destanları, anlatıları baba ile oğlu arasındaki gerilim üzerine kurulu çok sayıda örneği barındırır. Mezopotamya tanrılarından Ea babası Apsu’su, Hesiodos’un Theogoni’sinde Kronos babası Uranüs’ü ve Zeus da babası Kronos’u, Hinduların Mahabharata’sındaysa Babruvahana babası Arjuna’yı öldürür. Hindistan’ın sevilen tanrısı Ganesha’nın fil başlı olması da babası zorba Şiva yüzündendir. Ayrıca Sofokles’in Oidipus trajedisi, Shakespeare’in Hamlet’i, Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler’i gibi büyük yazınsal eserlerin, günümüze kadar gelen sayısız sanat eserinin dayandığı temel temalardan biridir bu doğal gerilim.

Baba yetişme çağındaki çocuğuna sınır koyar; çocuk psikolojisi bunun üzerinedir zira çocuk da sınır ister. Çocukluktan ergenliğe geçiş bu sınırın yıkılması anlamına gelir. Baba kendi iktidarından vazgeçmek istemez, oğulun da kas gücü ve hormon itkisiyle bu sınırlamaya başkaldırması gerekir. Oğul bireyin tüm ömrünü belirleyecek olan ruhsal sağlığı bu çelişkilerden geçerek oluşur. Öte yandan, oğlan çocuk babasını kıskanırken, ergenlikte bu kıskançlık yön değiştirir ve baba oğlunu kıskanmaya başlar; Freud’un “Oidipus kompleksi” olarak adlandırdığı kavram devrededir.  

Ergenlik sonrası oğlan çocuğun babasını öldürme güdüsüne “patricide” (baba katli) denir. Buna göre, yetişme çağında olan bir erkeğin kendi varlığını ortaya koyabilmesi için “iğdiş edici ve zalim olan” babasını “katletmesi” gerekir. Birçok geleneksel toplumda çocuk eğitiminde dedelerin rolü bu gerilimi dengelemektir.

Derdimiz olan bugüne dönersek her ne kadar kendini “reis” olarak konumlandırsa da Tayyip Erdoğan söylemi ve eylemiyle bir “baba figürü”dür.

Baba, söz ettiğimiz gibi, doğası gereği çatışmacıdır. Uzlaşmayı dede sağlar. Karşı örnekler her zaman mümkün, ancak dede bir deneyimi, aşmışlığı, dünya işleriyle arasına koyduğu mesafeyle dededir. Yani dede ne oğluyla ne de oğulun oğluyla rekabettedir. Hırslardan arınmış, tecrübesini torununa, gelecek kuşaklara aktarma niyetindedir.

Torun da dedenin yanında kendini güvende hisseder. Söz ettiğimiz gibi dede uzlaşmacı tavrıyla baba ile oğlu arasındaki sorunların çözümünde etkilidir.

Bu açılardan bakıldığında sağlıklı bir toplum tıpkı sağlıklı bir birey gibi babasıyla çatışan bir toplumdur. Dünya’da 1968, Türkiye’de 1978 kuşakları “devlet baba”yla bir mücadele içindeydiler; Latin Amerika’da ve Türkiye’de ne yazık ki faşist darbeler babanın varlığını tekrar konumlandırma işlevi gördü. Baba yaptırımcıdır, devlettir. Türkiye’de de yakın zamandaki Gezi Parkı olayları bu anlamda kendisine sürekli parmak sallayıp duran babaya bir başkaldırıydı; bu başkaldırı aynı zamanda erkek egemen topluma da karşıydı çünkü babalık kurumunu en çok erkek egemen toplum yapısı var eder. Türkiye’deki kuşak dönemsellikleri de bugün için iktidarın değişimi konusundaki süreçlere denk geliyor.

Burada söz ettiğimiz gençlere ve topluma parmak sallayan tek bir kişilik değil tabii. Valileri, kaymakamları, emniyet müdürleri, generalleriyle bütün bir devlet yapılanması aynı işlevin yürütücüsüdürler.

İçinden geçtiğimiz süreçte Kemal Kılıçdaroğlu “dede figürü” olarak var, nitekim kendisine şimdiden “Piro” deniyor. Yanındakiler de bir tür baba. Kılıçdaroğlu, bu toplum için bir anti-lider olarak görünüyor; bedensel yapısı, söylemi, çatışmadan uzak uzlaşmacı tavrı toplumun içten içe beklentisi olan dede figürünü üstlenerek baba ile çatışmayı dengelemek için içten içe bir umut; zira, baba ile oğulun çatışması dede rolü ortadan kalktığında çoğu zaman babanın zaferi olarak sonuçlandığını yakın tarih bize gösterdi. Toplumun, gelinen noktada lidere, alfa erkek denen modele değil anti-lider(ler)e ihtiyacı var. Unutulmamalıdır ki her babanın da kendi babasıyla çocukları üzerinden çatışması olacaktır. Bu çatışmalar toplumun ruhsal ve zihinsel sağlığını sağlar çünkü toplumda bireyler liderler ve anti-liderleri örnek alır, onlarla bir özdeşleşme duygusu içine girerler. Kuşaklar arasında binyıllardır süregelen bu mücadele bugün ülkenin ihtiyacına karşılık gelebilir.