Ayıyla dans ederken uçak düşürmenin faturası

Erdoğan ve Davutoğlu'nun son pozisyonu, iddia üzerine yerde gördükleri tezeği sırayla yiyen ve neticede durumlarında değişiklik olmayan ağa ve marabanın fıkrasına benziyor: “Peki ağam biz bu boku niye yedik?”. Yani, uçağı düşürürken bizim Suriye politikamız zaten çökmüş, çetelere desteğimiz açığa çıkmış rezil durumdaydık ve Rusya bölgeye girmiş etrafı bombalıyordu. Sonra uçağı düşürdük, adımız bu sefer dünyada “IŞİD'in partneri”ne çıktı, daha rezil durumdayız ve Rusya hâlâ etrafı bombalıyor. Ne gam!

Mesele anlaşılabilir açıklıkta ama akıl alır gibi değil. Uçak neden düştü diye düşünürken öyle muazzam, uluslararası ilişkileri gözler önüne serip, komploları açığa çıkaran tespitleri de çok fazla zorlamaya gerek yok. Hatta daima gizli gerçeği arayan, bu tür durumlar için gözde olan Perinçek tarzı da çok sıradanlaştı misal:

- Uçağı kim düşürdü?

- Rusya'ya yarıyor gibi. Yoksa Putin mi düşürdü?

- Hayır yaa. Kime yaramıyor ona bak.

- Erdoğan'a.

- Demek ki Erdoğan'a zarar vermek isteyenler düşürdü.

Kim bilir, belki de Can Dündar düşürmüştür. Tutuklandıklarına göre...

*****

Uzatmaya gerçekten lüzum yok. Uçak düştü ve sonrasında yapılan tüm makul değerlendirmeler nihayetinde şu sonuca ulaşıyor: NATO ve Rusya'yı karşı karşıya getirmeyi hedefleyen ve kart olarak masaya Türkiye'nin savaş gücünü koyan AKP'nin ahmakça bir provokasyon denemesi...

Bu ahmaklığın kaynağında ise şüphesiz ki, Türkiye'de mayası cehaletle yoğrulmuş hardcore AKP seçmenlerinin “büyük başkan”, “istikrar”, “Osmanlıcılık” safsatalarının peşine bu kadar takılıp Saray'ı zafer sarhoşu yapması da var, iktidarın hesapsızlığı da, dış politikadaki çaresizliği de.

Uluslararası siyaseti etkileyecek hiçbir politik argümana, hiçbir ideolojik güce haiz değiller. Yoksa Rusya'nın Türkiye IŞİD'le petrol alışverişi yapıyor diye belge çıkarmasına karşılık, “IŞİD petrolü Esed'e satıyor, Esed'e” diye izansız bir yanıt verir miydi? AKP'nin elinde sadece bu aptallık, bir de silahları ve askerleri kaldı. Sadece onları pazarlayabilecek durumda ve şimdi kendisini emperyalizme bu biçimde teslim ediyor. Böylece, “daha az güvenilir ama işbirliğine muhtaç bir unsur” olarak kütüğe kaydolabiliyor.

*****

Tabi bu kadar değil, AKP kendinden menkul bir şuursuzlar topluluğu olsaydı daha kolay olurdu. Ancak bu şuursuzlar Türkiye'yi yönetiyor ve yaptıklarının bedelini hepimiz ödüyoruz. Yani kızanlar, şaşıranlar, şevke gelenler, dalga geçenler, korkanlar... biz hepimiz. Yaşayacaklarımız ise -ne yazık ki- yalnızca doğalgazın kesilmesi, otellerin boş kalması, tavukların kokması yahut soğanların filizlenmesinden ibaret değil.

Fazlası var. Bir Rus atasözüne göre, ayıyı dansa kaldıran kişi kendisi yorulduğu zaman değil, ayı yorulduğu zaman yerine otururmuş. Dolayısıyla, dans sırasında bir de uçak düşüren Türkiye'nin başına ayı yorulana kadar neler gelecek, olası politik tehlikeler nelerdir onları da görmekte fayda var.

Birinci tehlike: Uçağın düşürülmesinin ardından AKP cephesinden gelen açıklamalar ve atılan adımlar, iktidarın bölgedeki başarısızlığını içerde adım atarak tahkim etme ve seçimde elde ettiği üstünlüğü koruma arayışında olacağını gösteriyor.

(1) Olayın ertesi günü hemen PKK operasyonlarının yapılması, (2) Erdoğan'ın bir yandan Rusya'yla gerilim niyetimiz yok diyerek geri basarken, diğer yandan muhtarları toplayıp, “yine olsa yine yaparız”  biçiminde konuşmalar yapması veya örneğin sadece bizim ülkemizdekilerin inanacağı bir iddia olabilecek “IŞİD'le Esed arasında ticaret var” demesi, (3) Daha dün Can Dündar ve Erdem Gül'ün tutuklanması...

Tüm bu gelişmeler ve muhtemelen kısa sürede yaşayacağımız benzerleri, AKP'nin kendisi bölge siyasasında bir aparatçığa dönüşürken, ülkede kontrolü sağlamak için baskıyı artıracağını gösteriyor. Rusya-PYD ilişkilerinin güçlenme olasılığının ortaya çıkması da, Kürtlere yönelik devlet baskısının bir süre daha devam edeceğinin işareti oluyor. Böylece “istikrar” veya diğer adıyla “normalleşme”nin “ışidvari” bir hareketle kafasının kesildiğine de tanık oluyoruz.

İkinci tehlike: AKP'nin, Rus uçağını bir mayın eşeği gibi önden yürüyüp düşürdükten sonra koşarak NATO'ya sığınması; Türkiye'nin emperyalizme daha fazla bağımlı hale geleceğini ve dış politikada kişiliksiz bir konuma yerleştirileceğini gösteriyor. Şimdi bölgede ve ülkede “Yeni Osmanlı”nın lafının dahi edilmemesi, AKP'nin artık Ortadoğu'ya “stratejik derinlik” filan pazarlayan bir güç olmaktan çıktığını, elindeki tek ihraç malının ordusu olduğunu da anlaşılır açıklıkta ortaya koyuyor.

Bununla birlikte, (1) Türkiye-IŞİD ilişkilerinin o ya da bu biçimde ortalığa saçılması ve Rusya ile ekonomik münasebetindeki bunalım (2) Avrupa'daki muhalefet güçlerinin, Türkiye ile kendi iktidarlarının kurduğu bağı eleştirmesi, (3) Türkiye'nin uçağı şahsi girişimiyle düşürdüğünün tekrarlanması... Hepsi Türkiye'nin emperyalizme daha fazla teslimiyetine yol açacak gelişmeler olarak öne çıkıyor.

Ortadoğu'da egemenlik aşkına, komşusunun toprağına göz diken AKP'nin başarısızlığı ve açgözlülüğü, ülkemizin emperyalizmin planlarına koşulsuz bağımlı olan bir aygıta dönüşmesine yol açacak.

Üçüncü tehlike: Ortadoğu şimdi kelimenin gerçek anlamıyla bir “kurtlar sofrası” halini aldı ve buraya dönük çok yönlü müdahaleler Türkiye iç siyasetini de kaçınılmaz olarak etkileyecek.

Şimdi bölgede sadece ABD ve Rusya yok. IŞİD'in dünya çapındaki saldırıları emperyalizmi tüm uzuvlarıyla bölgeye taşımanın bahanesi oldu. Türkiye'nin uçak düşürmesinin de bu saldırganlığa tüy diktiği anlaşılıyor.

(1) Rusya'nın uçağın düşmesinden sonra geri çekilmek yerine, mağduriyetini ve daha fazla füzesini masaya koyup sertleşmesi ve hegemonya arayışını sürdürmesi, (2) Rusya'nın hamlelerine karşılık verebilmek ve alan kapatmasına engel olabilmek için Fransa'dan sonra, şimdi de Almanya'nın uçaklarını bölgeye göndermeye karar vermesi, İngiltere'nin “biz de orada olmalıyız” açıklamaları, (3) ABD ve İsrail'in, Irak'taki Kürt devletinin kuruluşunu hızlandıracak adımları tartışmaya başlaması... Emperyalist devletlerin bölgeye bu derece yoğunlaşmasından sadece bölge devletlerinin değil Türkiye siyasetinin de doğrudan etkileneceğini tahmin etmek zor değil. Türkiye bu kurtlar sofrasında parçalanmaya uygun bir hasta adama dönüşüyor.

Tüm bu gelişmeler, bölge halklarının geleceğine dönük emperyalizmin (Rusya dahil) müdahalesinin artacağı ve savaş koşullarının devam edeceği anlamına da geliyor.

Bizim açımızdan ise, Türkiye'nin birliğini öne çıkaran politik yaklaşımın doğruluğunu gösterdiği gibi, emperyalizme, gericiliğe ve AKP ahmaklığına karşı mücadelenin ne kadar güncel ve kaçınılmaz olduğunu da hatırlatıyor...