98 yıl ve 19 Mayıs…

Yazının tarihi 19 Mayıs’a denk gelirse, onun dışında ne yazılabilir.

98 yıl. Dile kolay…

Emperyalizmin kene gibi yapıştığı ve Osmanlı’nın Anadolu’da kalan son topraklarına bir kan emici olarak saldırdığı günlerde 19 Mayıs iradesine sahip olmak her babayiğidin harcı olmasa gerekti…

19 Mayıs hemen o saat karar verilip uygulamaya sokulan, şimdinin lafıyla bir “proje” falan da değildi. Önü ardı hesaplanmış ve çelik iradesini, işgalci emperyalizm boyunduruğundan kurtuluşta gören, halkçı bir kalkışmanın, Mustafa Kemal önderliğindeki bir kurucu meclis ve orduyla, duruma vaziyet edişiydi.

19 Mayıs, Bandırma vapuru ve Samsun, esasında sembol bir başlangıçtı…

19 Mayıs’ın dündeki gizi ve 1919’dan sonra açığa çıkan yüzü şu sözlerde saklıdır:

“Atatürk 1 Aralık 1921'de Meclis konuşmasında şöyle der:

Kurtulmak, yaşamak için çalışan ve çalışmaya mecbur olan bir halkız. Dolayısıyla her birimizin hakkı vardır. Salahiyeti vardır. Fakat çalışmak sayesinde biz hakkı kazanırız. Yoksa arka üstü yatmak ve hayatını emek harcamadan geçirmek isteyen insanların bizim toplumumuz içerisinde yeri yoktur, hakkı yoktur. İnsan ancak çalışmakla insan olur.

Bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı heyet-i milliyece mücadeleyi öngören bir mesleği takip eden insanlarız.”

***

Kurtuluşa adını yazdıran bu kalkışma, kuruluş döneminde temel yapısını ise şöyle tanımladı:

“Cumhuriyetçilik, laiklik, devletçilik, halkçılık, devrimcilik ve ulusalcılık…”

Günün koşullarına göre devrimci, ilerici sayılan bu saikler, yerli, yabancı sermaye hempalarının hep savaş alanı olup çıktı.

Zira kuruluşun ilkeleri, onlara suret-i hakçı olarak yaklaşanların mevcudiyetleriyle iğdiş edilmiş ve böylece devrim karşıtı kadrolar da baştan beri Cumhuriyetin bütün kurumlarından içeriye sızmıştı.

Sonuçta kuruluş dönemi, ağacın kurdunu hep içinde taşıdı geldi…

Bizi mahvetmek isteyen emperyalizmin tasallutu, kurulduğumuz günden bu yana bitemedi. 

Kuruluş yıllarının ardından ise dünya ölçekli olarak adeta dirildi. 

Batı uygarlığındaki kültürel, demokratik ve hukuki değerlere öykünme, batının sermaye piyasacılığını içimize gömdü. Zira meselenin sınıfsal olduğu ve onun ideolojisinden bağımsız olamayacağı ve sermayenin yerlisi yabancısı olmadan sermaye diktatoryasını mutlaka meşrulaştıracağını ve hegemon kılacağını anlamak mümkün olamadı. Emperyalizme bu defa mahvoluş, kapitalist yutuluşla sonlandı.

Bugünün iç acıtan tablosu, daha o gün ağaca yerleşmiş kurtçuklar tarafından kemirile kemirile bugüne vardırıldı.

Hadi işin tarihi, siyasi ve iktisadi özelliklerini fazla yuğalamadan burada keselim ve sade bir durum tespiti yapalım.

***

Türkiye emperyalizmin her türlü kurumuyla işgalindedir ve emekçilere hiç sorulmamak kaydıyla bu iş yerli sermayenin rızasıyla becerilmiştir.

Öte yandan dinsel ideolojik salgın, sermaye birikiminin neredeyse öznel görüntüsü olmuş ve sistemin yeniden kendini var ediş süreçleri bir tür dinsel ideolojik bombardıman atışı ile korunmuştur.

***

Oturup ağlayacak ve öldük bittik diye her gün hayıflanacak değiliz.

Kendi kurduğu Cumhuriyeti, karşıt hempalarına neredeyse onlara yataklık yaparak kaptıran Kemalizm, Atatürk’e çakma Napolyon diye saldırının uçsuzlaştırıldığı ve onun piç, muhterem anasının ise genelev çalışanı kılındığı bir tecavüz çağına varıp demir atmıştır. İtibarsızlaştırılmaya çabada artık mesafe tanımama ve Anadolu ihtilalinin devrimci önderine küfür edilmesinin, fikir açıklama hürriyeti sayıldığı bir akla zarar zamanlar diliminden geçiyoruz.

Öyleyse sıra kendi göbeğimizi kesme çağına çoktan varmıştır.

Bu defa Cumhuriyet, emekçilerin, çalışanların kısacası halk sınıflarının olmak durumundadır.

Memleket, bir emek Cumhuriyeti olsun ki, Atatürk’e saldırı da son bulsun. 

İşte o zaman başta 23 Nisan, sonra 19 Mayıs ve 30 Ağustos, derken 29 Ekim Bayramlarının üstüne gerilen kara çarşaf ortadan kalkacaktır…

Ve özgürlük bu ülkede mavi tulumuyla dolaşıma çıkacaktır.

Öyleyse boynu bükük değiliz…

Boyun eğmiyoruz ve mücadeleyi büyütüyoruz.

Ne denli yasaklanırsa yasaklansın…

Hep beraber haykırıyoruz…

Yaşasın Cumhuriyet,

Yaşasın 19 Mayıs

nuriabaci@gmail.com