2016’nın son yazısını biraz geç ulaştırabildim öncelikle özür dilerim. Birinci basamak sağlık hizmetinin çöktüğü Türkiye’de şu an inanılmaz derecede bir grip salgınıyla karşı karşıyayız ve ailecek biz de bu salgına kapıldık. Hastanelere gidenler inanılmaz yığılmayla karşı karşıya kalacaklardır. İnatla okulların tatil edilmemesi, grip aşısı konusunda bir yıl tam propaganda yapılıp, ertesi yıl kuşkular uyandırılması ve fiilen aşının kaldırılması, aşı konusunda hatta ebeveynlerin kararına “saygı” diye bir ortaçağ kafasının yerleştirilmesi vs. vs. hepsi eklenince “selam ve dua ile” demekten başka çare neredeyse kalmıyor bu halimizde (!)
Bu yıl iş cinayetleri açısından çok ama çok kötü bir yıl olarak tarihe geçti, 2017 daha da kötü olacak, şimdiden söyleyelim. Eğer…
2016 yılında bugüne kadar İSİG Meclisi’nin saptadığı 1922 ölüm var. Geçtiğimiz yıl Meclisimiz 1730 ölümü kayıt altına almıştı, 2014 yılında ise bu sayı 1886 idi.
2017 daha kötü olacak diyoruz zira Kölelik Yasası adı verilen “Özel İstihdam Büroları” yasası yayınlandı. Sendikal mücadeleye OHAL dolayısıyla ciddi bir saldırı var. Cemal Bilgin kardeşimizde olduğu gibi işleyen işyeri İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği temsilciliklerinin de işlememesi için her türlü şey yapılıyor, taşeron işçiye kadro sözü rafa kaldırıldı, taşeronlaşma zaten yaşamın her alanına giriyor. Evet 2017 daha kötü olacak, eğer işçi sağlığı ve iş güvenliğini başat bir mücadele başlığı haline getirmezsek ve bu alanda tüm farklılıklarımızı bir yana bırakıp, bir yaşam mücadelesiyle, yaşamda kalabilme mücadelesiyle karşı karşıya kaldığımızın bilinciyle hareket edip kazanımlarımızı bir adım daha ileriye taşıyamazsak.
2017’de bu köşede pek çok farklı yazılar yine yer alacak. Daha fazla dünya turuna çıkıp, dünyanın farklı coğrafyalarından insan öykülerine daha fazla yer vereceğim, ama dönüp dolaşıp yine en temel insan hakkı olan yaşam hakkının, çalışırken ölmeme, hasta olmama hakkının tam da göbeğine konuyu getireceğim. Önümüzdeki yıl yepyeni mücadeleler ve yazılarla görüşmek üzere…