1985’ten itibaren yavaş yavaş toplumsal hak arama eylemleri görülmeye başlayınca, sermaye sözcüleri, bir umacı gibi 1980 öncesini gösterip, “aman haa, biz bu filmi daha önce görmüştük” derlerdi. Üniversitelerde öğrenci dernekleri örgütlenirken, YÖK’ü, sınav sistemini protesto etmek için yemek boykotu yapılırken, ya da rektörlük işgal edilirken, el altında tutulan faşist çeteler üniversite kantinlerinde solcu öğrencilere saldırınca, gazetelerde “biz bu filmi görmüştük” nakaratı bir yerlere sıkıştırılırdı. Bu, toplumsal tarihi sermaye darbeleriyle dilim dilim kesilen bir ülkenin egemen sınıfının kendini hep yönetmen koltuğunda gördüğünün, ülkenin insanlarını elindeki senaryoya göre çekip çevirdiğinin, yeni kuşakları bu filmin ağzı var dili yok figüranları yapmak için giriştiği eğitim deneylerinin klişeleşmiş anlatımıydı. Sermaye sınıfı 1960’ların, 70’lerin Türkiye’sini, TİP’i, TKP’yi, DİSK’i, TÖB-DER’i, POL-DER’i, DEV-GENÇ’i, THKO’yu, THKP-C’yi, DEV-YOL’u, İGD’yi ve benzerlerini bir daha asla görmek istemiyordu. Ellerinde, “24 Ocak Kararları” denilen, Oscar ödüllü, ABD’nin “bizim çocuklarının” yönetmen koltuğunda oturduğu yeni bir senaryo vardı ve hapishane, işkence, idamlı bu filmi çevirmek için yapımcılar hiçbir sınır tanımıyorlardı.
Hak aramak için örgütlenen, toplumsal yazgısını ellerine almak için harekete geçen, okuyan ve aydınlanan bir halk, işçi sınıfı, gençlik görmek istemiyorlardı. Bunu istendiği zaman gösterimden kaldırılan eski bir korku filmi olarak görmek çok rahatlatıcıydı; bu filmi çağrıştıran bazı sahneler ortaya çıktığında hemen gazeteler, kılı kırk yaran “veto”lu denetlemeden geçerek oluşturulmuş meclisteki politikacılar, TÜSİAD patronları “biz bu filmi daha önce görmüştük!” deyip kendilerini yatıştırıyorlardı. 1980 sonrasının suyu çıkmış bu klişesi, 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta yaşananları düşününce bana yeni bir benzetmenin ipucunu verdi.
Rastlantıya bırakılmayan katliam
2 Temmuz 1993, Sivas, AKP’nin fragmanıydı. AKP’li Türkiye’de yaşananların, yaşamaya devam ettiklerimizin sıkıştırılmış, çarpıcı hale getirilmiş, kısa vurucu sahneleri AKP iktidarından 9 yıl önce bize Sivas’ta gösterilmişti. Sermaye sınıfı, yeni bir senaryo, buna elverişli bir yönetmen arıyordu. Türkiye insanını yeni filmin ağzı var dili yok figüranları yapmak için bu kanlı deneme filmini, gelecek on yıllarının fragmanını 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta sahneye koydular. O gün yaşananlarda hiçbir şey rastlantıya bırakılmamıştı. Bir gün önceden dağıtılan şeriatçı bildiriler, yerel gazetelerde atılan manşetler, kaldırım yapılıyor kılıfıyla Madımak otelinin sokağına kamyonlarla önceden taşınmış taşlar, halkı kışkırtmak için uydurulan etkisi denenmiş yalanlar, katillerin yardımcısı, işlerini tam yapmaları için kolaylaştırıcı ve seyirci rolünde güvenlik kuvvetleri, her şey, insanlık tarihinin en acımasız, en vahşi katliamlarından biri için hazır edilmişti. Mahmut Tali Öngören ile Yavuz Özkan’ın “Demiryol” filmindeki gibi, belki de ertesi gün atılan gazete manşetleri bile önceden hazırlanmıştı.
İktidarda Tansu Çiller ile Erdal İnönü vardı. Sosyal demokrat Erdal İnönü, otelde kuşatılmış Aziz Nesin ve arkadaşlarına telefonda her şeyin kontrol altında olduğunu, beklemelerini söylerken, akşama kadar taşlayanların ve tekbir getirenlerin sayısı ikiye katlanmıştı. Eğer içerdekiler, iktidarın bu kanadının sözlerine aldanmasalardı, otelden kurtuluş için kendi başlarının çaresine bakabilir ve belki de bu planlı katliam daha az kayıpla sonuçlanabilirdi. Ama ne yazık ki hiçbir şey rastlantıya bırakılmamıştı. AKP’nin yöneteceği Türkiye’nin 10 yıl önceden fragmanı çekiliyordu.
İdam edilen heykeller
İlkin cuma namazından çıkan 300-500 kişilik bir kalabalık, şeriatçı sloganlarla Pir Sultan Abdal Şenliği etkinliklerinin yapıldığı Buruciye Medresesine ve ondan beş yüz metre uzaktaki Atatürk Kültür Merkezi’ne saldırmıştı. AKM’nin önünde, açılışı yeni yapılmış Ozan Heykelini tahrip ettiler. Sonra oradan valiliğe yürüdüler. O günlerde olağanlaşmış bir şeriatçı gösteri nedeniyle kaldıkları otele çekilen şenlik katılımcıları, saatler süren bir kuşatmanın içinde adım adım ölüme götürüleceklerini nasıl bilebilirlerdi?
Sivas’ta ayaklanan dinci kitle, açılışı bir gün önce yapılan Ozan Heykelini kırmakla yetinmedi. Pir Sultan’ı simgeleyen heykelin boğazına ip geçirerek sokaklarda sürükledi. Egemenlere boyun eğemeyen Pir Sultan’ın 400 yıl sonra heykeli de idam edildi. AKP’nin fragmanı, çarpıcı heykel kırma sahneleriyle açılıyordu. AKP iktidarı altındaki Türkiye’de daha ne heykel taşlama sahneleri görecektik. Mehmet Aksoy’un Kars’taki görkemli “İnsanlık Anıtı” tekbirlerle, televizyon kameraları önünde dilim dilim kesilerek ortadan kaldırılacaktı. Üniversitelerin koridorlarında yıllarca sergilenen heykeller sorun haline getirilip depolara atılacaktı. Ankara’ın meydanlarından heykelleri söküp yerlerine robot maketleri dikeceklerdi.
Aslında 2 Temmuz 1993’e yalnızca AKP’nin fragmanı değil, IŞİD’in de fragmanı diyebiliriz. Şartlanmış, kışkırtılmış, vicdanı sıfırlanmış insanın 2 Temmuz’da yaptıklarını Irak’ta, Suriye’de, her gün, kameralar önünde acımasızca tekrar tekrar sahnelemektedir. Heykel kırıcılığı onların da temel işlerindendir ve insanlık tarihinin acılı belgeleri antik şehirleri, onlardan çıkarılan heykelleri balyozlarla yerlebir etmektedirler.
İmam hatipleştirilen eğitim
Şartlanmış, dogmalarla bilinci ve vicdanı sıfırlanmış insanın üretiminde imam hatip liseleri çok verimlidir. 2 Temmuz’da da bu liselerin öğrencileri ve birkaç gün önceden başka şehirlerden getirilerek imam hatip yurtlarına yerleştirilen imam hatiplilerin kullanıldığı söylenmiştir. O yıllarda Sivas’ta iki imam hatip lisesi vardı. Bugün ise yalnızca Sivas merkezinde 9 imam hatip okulu vardır. Yalnızca lise değil, ortaokul düzeyinde de, kız ve erkek imam hatip okulları biçiminde tek cinsiyetli eğitim veren okullar. AKP, fragmanı aşmıştır ve zorunlu din dersleriyle ortaöğretimin imam hatip olmayan bölümlerini de imam hatipleştirmiştir. Ne yazık ki, 2 Temmuz’da laikliği ve cumhuriyeti yıkmak için katliam yapanlar AKP Türkiye’sinde amaçlarına erişmişlerdir.
Genellikle Holywood filmlerinin fragmanları çok çarpıcıdır. Fragmanın vadettikleriyle filme gidersiniz ve sıkıcı bir filmle karşılaşırsınız. Filmdeki bütün yaratıcılığın fragmana sıkıştırıldığını anlarsınız. 2 Temmuz 1993’te yaşanan AKP’nin fragmanı, dünya katliamlar tarihinde yer alabilecek ölçüde acımasızdı, 13 yıllık filmin kendisi de bunu hiç aratmadı. Fragman filmi doğru yansıtmıştı. AKP Türkiye’sinde yalnızca devrimci şenlikler değil, sıradan yaşamın kendisi katliamlar zincirine dönüştü. Soma maden işçilerinin yıllarca ölüm koşullarında çalıştığını, yüzde yüz önlenebilecek bir kazanın, korkunç sömürü nedeniyle yüzlerce insanı ölüme götürdüğünü yaşadık. Ölen insanların acısıyla tepki gösteren işçinin AKP başbakanı ve danışmanınca tokatlanıp tekmelendiğini izledik. AKP iktidarı, çalışma düzenini her an katliamların yaşanabileceği bir sömürü cehennemine çevirmiştir. Soma, Ermenek, Gelendost, Mecidiyeköy ilk aklımıza gelen kitlesel iş cinayetleri, maden, inşaat, baraj, tersane, sanayi sitesi işçilerinin yaşamının pamuk ipliğine bağlı olduğunun belgeleridir.
Aziz Nesin’i suçlu ilan eden mahkeme
Sivas Katliamını yapanların yargılanması da AKP’nin fragmanı olmuştur. Binlerce kişinin katıldığı bu ortak cinayetin gerçek sorumluları değil, yakalanabilen yüzün üzerinde kişi yargılanmıştır. Mahkemede sanıklar, katlettiklerinin acılı yakınlarını ve avukatlarını tehdit etmiş, küfürlerle saldırmış, 2 Temmuz’u duruşmalara taşımıştır. Mahkeme olayın şeriatçı kıyam olduğunu görmezden gelerek basit bir mahalle kavgasına indirmeye çalışmıştır. Avukat Şenal Sarıhan’ın iki ciltlik ve Ankara Barosu’nun 4 ciltlik Sivas Davası kitapları bu davanın nasıl gerçeği ve suçluyu ortaya çıkarmak yerine, kapatmak üzere yürüdüğünü belgelemektedir.
DGM savcılığı Madımak otelinde yanmaktan şans eseri kurtulan Aziz Nesin aleyhine suç duyurusunda bulunmuştur. Olayın kurbanı olayın sanığı yapılmak istenmiştir. AKP yargısı, fragmanın daha gelişmiş ve çarpıcı örnekleriyle doludur. Yalnızca Haziran ayaklanmasında kameralar önünde polis kurşunuyla öldürülen Etem Sarısülük’ün davasına bakmak bile AKP yargısının içyüzünü göstermeye yeter. Mahkeme tıpkı Sivas davasında olduğu gibi katilin ve arkadaşı polislerin Etem’in ailesine ve avukatlarına saldırısıyla başlamıştır. Katile 7 yıl hapis veren mahkeme, Etem’in annesi Sayfı Sarısülük ve kardeşleri aleyhine, katile ve polis arkadaşlarına hakaret ettiği gerekçesiyle 10 yıl hapis cezası talep eden bir dava açmıştır.
AKP mahkemelerinin fragmanı da aştığını görmek için Silivri davalarına, “Ergenekon”, “Balyoz”, “Odatv”ye ve yıllarca komplolarla hapiste tutulan onlarca aydın, yazar, gazeteci ve subaylara bakılabilir.
AKP adaletinde suçlu değil, mağdur yargılanmaktadır. Hırsız değil, hırsıza hırsız diyen suçlu hale getirilmiştir. O yüzden Tayyip Erdoğan, yıllarca oyalanan dava zaman aşımına uğradığında ve bazı sanıklar yargılamadan kurtulduğunda sonuç halkımıza “hayırlı olsun” diyebilmektedir. Tıpkı fragmandaki başbakan Tansu Çiller’in, “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir” demesi gibi…
AKP her yanıyla adaletsizlik demek olan kendi yargısını kurmuştur. İpuçları fragmanda vardır. Yasalarla sokaklarda gösteri düzenlemeyi suç haline sokmuştur ve Türkiye hapishanelerinin nüfusuyla dünya sıralamasında derece alacak noktaya getirilmiştir. AKP en çok üç şey inşa etmiştir: İmam hatip okulları, hapishaneler ve duble yollar. Bunlara, kentleri çepeçevre kuşatarak hapishaneye çeviren, rüzgârdan, yağmurdan yoksun bırakan beton ve çelik yığını gökdelenleri de eklemek gerekiyor.
Avukatları AKP milletvekilleri
Fragmanda rol alanların birçoğu AKP’nin kurucusu, milletvekili, bakanı olmuştur. Sivas katliamcılarının avukatları, on yıl sonranın AKP milletvekilleridir. Sivas’ın baş kışkırtıcılarından belediye başkanı Temel Karamollaoğlu da milletvekili yapılmıştır.
Sermaye, fragmanda üstün performans gösteren aktörlerine filmde de büyük roller verdi. Türkiye’nin yeni tarihini bir katliamlar tarihi haline getiren AKP filminin yapımcısı sermaye sınıfıdır. O nedenle Tayyip Erdoğan, kendisini eleştiren patronlara, devri iktidarında servetlerini birkaç katına çıkardıklarını anımsatmakta çok haklıdır. AKP Türkiye’si, kanlı zulüm altında dolar milyarderlerini ve servetlerini birkaç katına çıkarmıştır.
Filmin senaryosunda emperyalizmin payını da gözardı edemeyiz. Özellikle AKP’nin iktidara taşınmasında, yeni bir “bizim adamlar” darbesinde ABD ve adamları işbaşındadır. 1993’te Çiller, Ağar, Güreş’i iktidara getirip ülkeyi kanlı senaryoların sahnesine çevirirken oldukları gibi. Sivas katliamının sorumlusu Çiller darbesi, AKP darbesinin fragmanı olmuştu diyebiliriz. İkincisinde topyekûn cumhuriyeti ve laikliği yıktılar.
Yarı-devrim ve filmin sonu
Fragmanda, “Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu, Sivas’ta yıkılacak” diye bağırıyorlardı. Bugün cumhuriyetin ve laikliğin enkazı altındayız.
Fragman varsa, film yaşıyorsak, bu filmin bir de sonu olacaktır. AKP filminin sonu, bütün senaryoları altüst ederek, yapımcıları, senaristleri, yönetmenleri, figüranları şaşkına çevirerek Sivas’ın yirminci yılında, 2013 Haziran’ında sahneye çıkmıştır. 7 Haziran 2015 seçimleriyle, Yalçın Küçük’ün deyişiyle bir yarı-devrim’e dönüşerek, diktatörü çökertmiştir. Ama adı üstünde hâlâ ve henüz bir yarı-devrimdir. AKP filminin sonu emekçi halkımızın bu devrimi tamamlamasıyla gelecektir.
Pir Sultan’ın divanını o zaman kurabilecek, Sivas’ın hesabını 2013 Haziranının iktidara geldiği Türkiye’de sorabileceğiz.