Yoksul mahallede çoçuklar topla oyalanır; akşama kadar belki de beş "maç" oynardık. Ekseriyetle takımları dengeli kurmaya çalışır, iyi ve çekişmeli bir maç için adımlar sayıp aldım verdim yaparak eşit takımlar kurmaya özen gösterirdik. Tek istisnası vardı bu durumun, milli maç sonraları... Gündüzse milli maçın hemen ardından, gece ise bir gün sonrası kimle oymamışsak (ve en az üç yemişizdir mutlak - 12 Eylül faşist rejimi milli maçları bile yapmamayı düşünmüştü bir ara) o takımı mahallenin en kötü oynayanlardan teşkil eder ve söz gelimi Almanya'ya beş çekerdik. Normal zamanlarda kavga çıkaracak mahallenin kötü oyuncuları bu durumu kabullenir adeta bir milli görev kabul ederek hiç sertlik yapmadan, kaderlerine razı olurlardı. Dedim ya en az beş çekerdik Almanya'ya...
Öyle çok üzülürdük ki yenilgilere, öyle çok severdik ki bu oyunu, bu oyuncuları... Beş yeseler de Polonya'dan, özdeşleştirebilirdik kendimizi onlarla. Biraz mağdurla özdeşlikti bu biraz da isyan; 'hep biz mi yenileceğiz' isyanı...
Top oyunu o dönemde fakir oyunuydu, yoksul mahalleden kurtulmanın yoluydu biraz.
Sonra oyun hızlandı, teknik arttı, taktiklere taktik eklendi, antreman artık bir bilim oldu. Büyük paralar dönmeye, çıkarlar karışmaya başladı! O çok sevdiğimiz oyunda, bir şey daha değişti: Artık kendimizle özdeşleştiremediğimiz yeni kahramanlar türedi.
Benim oyunculuğuna yetişemediğim Metin Oktay "Nâzım okumadan bu güzel goller atılamaz" diyordu. Yeni kahramanlarsa şike günah mı hocalarına soruyorlar.
90'lar... Ayak oyununu bilen yetenekli bir kuşak geldi. Yenilsek bile gerçekten ezilmiyor, cem'i cümleye rezil olmuyorduk. Almanlar altyapı konusunda uzmandılar, biz de uzman sayıldık yararlandık. Velhasılı artık maçların ertesinde zayıf takımı karşı takım yapma gereği kaldı mı bilemem ama bizlerde kopan bir şeyler oldu. Bu takımda bize ait olmayan şeyler çoğaldı.
Prim meselesi mi biraz yoksa kadına şiddet mi, reklamlar ve alınan astronomik rakamlar mı, megolaman hoca mı ( Şenol ne de yakışmıştı takıma) bilemem ama oyundan başka her şey konuştu. Kimin duası daha makbuldür bilemem ama inşallah tur atlayamaz diyenler çoğaldı. Bu takımı bizden uzaklaştıran öyle çok şey oldu ki, Arda Erdal Keser kadar heyecana neden olmuyor...
Bize ertesi gün mahallelerde kötü oyuncuları karşı takım yapacağımız bir milli takım lazım. Bizden, mütevazı ezik değil ama hiç değilse gaddar da değil, bize onun için üzüleceğimiz bir milli takım lazım. Çalışkan ama boş inançlı değil... Hiç değilse 5 yediğinde, kimsenin konuşmak istemediği...
Avrupa Kupası devam ederken, oyun bu kadar hızlanmış atletik yetenekler ve fizik bu kadar önem kazanmışken şimdiden bir şampiyon çıktı bile... İrlanda ne de güzel içiyor, bağırıyor ve sevgi ile sarılıyorlar birbirlerine...
Bu turnuvayı da Almanya kotasından geçiriyoruz onlar yenerse...