BİR RUMELİ RÜYASI - ESKİ YUGOSLAVYA - GÜNER ARSLAN
Geçmişi her anışında insan yeniden yazar. Hatırlayışın doğası bu... İnsan, görebilmek için çoğu zaman anıları kendinden uzaklaştırır. Dönüp bakabilmek için… Anılar eskidikçe öyküleşir ve o öyküye tutunup kalır. Buna tanıklık denir. Tanıklık etsin diye taşır kişi öyküleri omzunda. Ama gerçek ama benzer…
Güner Arslan da çocukluğunun Yugoslavya’sına, Yugoslavya’dan Bozkır’a göç edenlerin dünyasını taşıyor bize. Bildiklerini, gördüklerini ve duyduklarını öykülere bırakıyor. Bir nevi geçmişe borcunu ödüyor.
Bir Rumeli Rüyası: Eski Yugoslavya, Tito dönemi Yugoslavya’sından Türkiye’ye uzanıyor bu yüzden. Güner Arslan on beş öyküyle, on beş farklı yaşamın tanıklığına soyunuyor. İnandıklarıyla yaşamları bir türlü uyuşmayanları, göçe zorlanıp köklerinden koparılanları; dinin ve milliyetçiliğin kanla böldüğü insanları anlatıyor.
“Tito’nun ölümü halinde neler olabileceğini konuşanlar haklı çıktı. Tito öldü. Üç, beş yıl içinde halklar arasındaki birlik ruhu güneş görmüş kar misali eriyiverdi. Azınlık milliyetçiliği silahını ateşleyenler, tiyatro seyreder gibi seyrettiler olan biteni. Hırvatlar biz Germen ırkıyız diye böbürlendi önce. Boşnaklar en zengin kültüre sahip olmalarıyla övündü. Sırplar Yugoslavya’nın çimentosuyuz biz diyerek meydan okudu. Sonra silahlar çekildi. Rumeli ve Yugoslavya bir rüya gibi anılarda kaldı sadece,” diyor Arslan ve uykudan sıçrayanların yaşanmışlıklarına bakıyor. İnsanlığa yeni hikâyeler veriyor.
“Biraz kurgu, biraz gerçek. Hepsi bizim hikâyemiz. Başka nesillere aktarılsın diye…”(Tanıtım Bülteninden)
KÜNYE: Bir Rumeli Rüyası - Eski Yugoslavya, Güner Arslan, Nota Bene Yayınları, Ocak 2019, 112 Sayfa.
ARTÇI ŞOK - PATTRICE JONES
Bu kitap, şiddete ve adaletsizliğe karşı durup barış ve özgürlük için mücadele verirken kendi korkularıyla yüzleşmek zorunda kalanlar için. Her gün dünyanın dört bir yanında insanlar, inandıkları bir dava uğrunda çaba sarf ederken, yaptıkları işin korkutan ve dehşete düşüren yönleriyle yüz yüze geliyor. Yaşanılan bu travmaları bazen kabul etmek bile başlı başına güç bir hal alıyor. Deneyimlenen bu travmalar, kimi zaman da, dünyanın, diğer hayvanların ve insanların sömürülmesinden kaynaklanıyor. pattirica jones, bu kitapta, hem bu travmaları kabul etmenin hem de onlarla başa çıkmayı ertelememenin ipuçlarını veriyor. Kendi ifadesiyle, kişilere nasıl da "bir nesne değil de bir süreç, bir isim değil de bir fiil" olduklarını fark ettirmeye çalışıyor.
Bu kitap, bu tür travmatik deneyimler yaşayan, bu deneyimleri yaşayanlara yardım eden ve dünyamızdaki korku ve dehşeti azaltmak isteyen herkes için…
(Tanıtım Bülteninden)
KÜNYE: Artçı Şok, Pattrice Jones, Çevirmen: Mehmet Emin Boyacıoğlu, Dipnot Yayınları, 283 Sayfa.
BEYAZ DENİZ - ROY JACOBSEN
Yıl 1944... Çocukluk adası Barrøy’e geri dönen Ingrid, artık sadece onu ağırlayan bu ıssız kara parçasında denizin ve gözyüzünün güçlerine kafa tutup kışa hazırlanıyor; ağları seriyor, çitleri onarıyor, denizi ve kuşları gözlüyor. Her karışını tanıdığını sandığı Barrøy’ü bu kez genç bir kadının algısıyla yeniden anlamlandırırken kara kış onu yalnızlıkla, korkularıyla ve beklenmedik bir aşkla sınıyor.
Norveç’in yaşayan en önemli yazarlarından Roy Jacobsen, büyük bir beğeni kazanan Görülmeyenler’in devamı niteliğindeki “Beyaz Deniz”de tabloyu daha da büyütüyor ve ülkenin kuzeyindeki küçük bir adada yaşayan Barrøy ailesinin hikâyesini İkinci Dünya Savaşı’nın son yıllarına taşıyor.
Ödüllü yazar Jacobsen’in içe işleyen yalın anlatımı, okurunu yine ustalıkla ve incelikle sarsıyor.
“Ingrid doğduğundan beri aramıştı, böğürtlenleri, yumurtaları, kuş tüylerini, balıkları, deniz kabuklarını, ağa asılacak taşları, koyunları, çiçekleri, tahtaları, pirinci... bir adalının kafası ve elleri neyle uğraşırsa uğraşsın gözleri durmadan arar; adaların, denizin üzerinde dolaşan huzursuz bakışlar en ufak bir değişiklik görünce oraya çivilenir, en önemsiz işaretleri algılar, ilkbaharı daha gelmeden görür, karları daha girinti çıkıntıları beyaza boyamadan tanır, hayvanları ölmeden, çocukları düşmeden önce fark eder, beyaz kanat yığınları altındaki denizde görünmez balıkları görür. Adalıların çarpan yürekleri gözleridir. (Tanıtım Bülteninden)
KÜNYE: Beyaz Deniz, Roy Jacobsen, Çevirmen: Deniz Canefe, Yapı Kredi Yayınları, 2019, 176 Sayfa.
KARABASAN MANASTIRI - THOMAS LOVE PEACOCK
Thomas Love Peacock (1785-1866): İngiliz şair, denemeci, opera eleştirmeni ve roman yazarı. Üslubunun hâkim özelliği hicivdir. Yazar en tanınmış eseri olan Karabasan Manastırı’nı ilk kez 1818’de yayımlamış, 1837’deki basımında bazı küçük değişiklikler yapmıştır. Eser roman olarak sınıflandırılsa da Peacock’ın diğer kitapları gibi deneme, oyun, şiir ve roman türlerini harmanlayan farklı bir yapıya sahiptir. Konu alışılagelmiş tarzda bir olay örgüsüyle aktarılmamıştır. Karakterler gerçek kişilerden çok onların karikatürü niteliğindedir. XIX. yüzyıl İngiliz Edebiyatı’nda kendine özgü bir yere sahip olan Karabasan Manastırı ince bir mizahla derin bir düşünce ve renkli bir düş gücünün gücünün ürünüdür.
Yiğit Yavuz (1970): Radyo yayıncısı, yazar ve çevirmen. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi. 1989’dan beri TRT’de çalışıyor. 2005’ten bu yana İngilizceden kitap çeviriyor. Mary Shelley, Jack London ve Vladimir Nabokov gibi önemli yazarların çeşitli eserlerini, bilhassa XX. yüzyıl edebiyatının önde gelen romanlarından Solgun Ateş’i Türkçeye çevirdi. Çeşitli dergilerde yazıları yayımlanan Yiğit Yavuz’un Radyonun
Abecesi adlı telif bir eseri de vardır.
(Tanıtım Bülteninden)
KÜNYE: Karabasan Manastırı, Thomas Love Peacock, Çevirmen: Yiğit Yavuz, İş Bankası Kültür Yayınları, 2019, 144 Sayfa.
TÜRKİYE’DE BALIK ve BALIKÇILIK - KAREKİN DEVECİYAN
Karekin Deveciyan Efendi'nin 1915’te İstanbul'da basılan Türkiye'de Balık ve Balıkçılık adlı eseri Türkiye'de balıkçılık konusunda yazılmış en önemli eserlerin başında gelir. Eser, konuyla ilgilenen herkesin takdirini kazanmış olmasının yanı sıra, son yıllarda sayıları hızla artarak yayımlanan balık ve balıkçılıkla ilgili kitapların hemen hepsinin başvuru kaynağı da olmuştur.
Türkiye'de Balık ve Balıkçılık, alanındaki ilk çalışmadır. Yazarının konuya olan hakimiyeti, büyük tecrübesinin ürünü olarak verdiği ayrıntılı bilgiler, yaptığı hassas çizimler, bugün onu yalnızca balıkçılık alanında değil, folklorik ve tarihsel bakımlardan da benzersiz bir eser olarak değerlendirmemize neden olacak kadar önemlidir. Avrupa bilim çevrelerinde de takdirle karşılanan eser, Türkiye'deki deniz ve tatlısu balıklarıyla deniz canlılarını, av aletleriyle volileri, dalyanları, göl ve akarsularla ilgili bilgilerle avlanma tekniklerini içererek, balıkçılık konusuna ilgi duyan herkes için zengin bir kaynak oluşturur. Eserin değerini tarihçi Reşat Ekrem Koçu, ünlü eseri İstanbul Ansiklopedisi'nin dördüncü cildinde şu sözlerle teyit eder:
"Balık ve Balıkçılık milli kütüphanemizde benzerine ender rastlanan muazzam eserlerdendir kendi mevzuunda ise tek eserdir."
Bugün, Türkiye balıkları ve balıkçılığı konusunda Karekin Deveciyan'ın bu dev eseri kadar zengin ve canlı ayrıntılarla bezeli bir kitabın hâlâ yazılamadığını iddia etmek abartılı sayılmaz. 576 sayfadan oluşan Türkiye'de Balık ve Balıkçılık'ta, tamamı Deveciyan'ın kaleminden çıkma 207 çizimin yanı sıra, 103 tablo ve İstanbul civarındaki dalyan ve voli yerlerini gösteren bir harita yer alıyor. (Tanıtım Bülteninden)
KÜNYE: Türkiye’de Balık ve Balıkçılık, Karekin Deveciyan, Çevirmen: Erol Üyepazarcı, Aras Yayıncılık, Ocak 2019, 576 Sayfa.