Victoria döneminde yoksul bir kadın olmak üzerine: Jane Eyre
Yoksul ve kadın olmanın taşıdığı ağır yüklerin tarih boyunca (ve hala) var olduğu gerçeği, o döneme özgü keskin bir biçimde kendini göstermektedir. Romanımızın kahramanı Jane, hem yoksul hem de kadın olarak oldukça çetin bir yaşam sürer ancak bazı “toplum değerleri”ne o dönem normalleştiği gibi bir rıza göstermez ve kendi olarak var olma savaşı verir.
Hazal Bakan
Küçük yaşta anne ve babasını kaybeden Jane, dayısı tarafından bakımı üstlenilince onun evinde yaşamaya başlar. Dayısının Jane’e karşı duyduğu derin sevgi bağı ve sorumluluk hissinin aksine yengesinden aynı muameleyi göremeyen çocuk Jane, kendisini seven tek akraba olan dayısını kaybedince, yengesi ve kuzenleriyle birlikte yaşadığı evde hayatının ilk zor zamanlarını geçirmeye başlar. Bu süreçte kuzenlerinin zalimlikleri ve yengesinin soğuk davranışları karşısında olanca çocukluğuyla mücadele eder.
Hayata dair ilk sorgulamalarının da başladığı 10’lu yaşlarda zaman zaman yetişkinlerin yargıları karşısında afallayan Jane, onların çocukları disipline etme meraklarına ve bunu uygulama yöntemlerine en saf öfkesiyle tepki vermekten geri kalmaz. Hal böyle olunca yengesi tarafından daha fazla birlikte yaşamalarının anlamsız olduğuna karar verilir ve yatılı bir okula gönderilir.
Ne var ki yengesinin aksiliğinden ve kuzenlerinin tavırlarından uzaklaşan Jane için zorluklar bitmemiş, evden ayrılması onun için tam bir kurtuluş olmamıştı. Ebeveynlerinden birini ya da ikisini birden kaybeden çocukların okuduğu ve bağışlarla geçinen bir hayır yuvası olan okul; kötü yemekleri, sağlıksız koşulları ve acımasız öğretmenleri ile Jane dahil tüm çocuklar için dayanması güç bir yer olur. Zaman zaman rencide edilir, zaman zaman iftiraya uğrar ancak Jane pes etmez. Üstelik bu sefer yalnız değildir, ilk samimi arkadaşlığını o okulda kurmuştur ve bu onun en büyük tesellilerinden biridir. Çok geçmeden okulda amansız bir salgın çıkar ve okul oldukça zor zamanlardan geçerken Jane de bu salgından yakından etkilenir.
Jane 6 yıl öğrenci ve 2 yıl öğretmen olarak okulda kalır. Daha sonra yeni bir başlangıç arar ve mürebbiye olarak başvurduğu evlerin birinden olumlu dönüş alır. Artık 18 yaşında olan Jane için yetişkin hayatı yavaş yavaş başlamaktadır ve romanın büyük bölümü bu evde çalışmaya başlamasından itibaren yaşanan iki yılı anlatır. Evin cana yakın yaşlı kâhyası ve eğitiminden sorumlu olduğu minik öğrencisi ile günler geçedursun, Jane ilginç ev sahibi ile gerçekleştirdiği sohbetler ile yeni düşünce ve duygular deneyimlemeye başlar. Bu yeni duygular da ne yazık ki Jane için yeni acılar demekti. Ortaya çıkan sırlar Jane’i oldukça çaresiz ve yalnız bıraktı. Ancak yıldırmadı.
Birinci ağızdan anlatılan bu romanın dönemin oldukça çağdaş ve gerçekçi yapıtlarından biri olmayı başarması, klasik yapıtlar arasına girmesini sağlamıştır. XIX. yüzyıl İngiltere’sinde geçen bu romanın yazarı Charlotte Brontë, 21 Nisan 1816’da Yorkshire, İngiltere’de doğdu. 6 çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğu olan yazarın kendisinden küçük iki kız kardeşi de kendisi gibi yazar olmuştur. Birlikte yaşadıkları evlerinde vakitlerini kitap okuyarak geçiren ve ortak şiir kitabı da yayınlayan Brontë kardeşler, kadınların edebiyatla ilgilenmesine hoş görüyle bakılmadığı o yıllarda ilk kitaplarını erkek kimliğiyle yayımlamak zorunda kalmışlardır. Ancak eserleri daha sonraki yıllarda kendi kimlikleriyle yayımlanmış ve oldukça beğenilmiştir.
İngiltere’de Victoria Dönemi; orta sınıfın yükselişe geçip lüks yaşamların moda olduğu bir dönem olarak anılmasının yanı sıra daha çok dinsel yobazlığın kol gezdiği, ailevi değerlerin yüceltildiği, sanatın yalnızca eğlence amaçlı görüldüğü ve değer görmediği bir dönem olarak bilinmektedir. Paranın ve maddenin saygınlığı belirlediği ve yoksul sınıfların keskin bir şekilde hor görüldüğü, tarihi kaynakların yanı sıra dönemin birçok romanında da açıkça görülmektedir. Ayrıca kadınların bağımsız ve güçlü olma yolları toplum tarafından kapatılıyor ve edilgen olmaları teşvik ediliyordu.
Yoksul ve kadın olmanın taşıdığı ağır yüklerin tarih boyunca (ve hala) var olduğu gerçeği, o döneme özgü keskin bir biçimde kendini göstermektedir. Romanımızın kahramanı Jane, hem yoksul hem de kadın olarak oldukça çetin bir yaşam sürer ancak bazı “toplum değerleri”ne o dönem normalleştiği gibi bir rıza göstermez ve kendi olarak var olma savaşı verir. Bu savaşta çoğu zaman damgalanacak, dışlanacak, acı çekecek ancak önünde sonunda kendi ve güçlü olacaktır. Bir çocuk, bir âşık ve bağımsız bir kadın olarak, Jane Eyre olarak.
KÜNYE: Jane Eyre, CharlotteBrontë, Çev. Nihal Yeğinobalı, Can Yayınları, 2007, 626 Sayfa.