Uğultulu Tepeler ya da aşk ve intikam

Uğultulu Tepeler ya da aşk ve intikam

Uğultulu Tepeler, tipik romantik bir aşk hikayesi sunmuyor. Kitap, barındırdığı psikolojik ögelerle zenginleşerek beklentinin çok daha ötesine geçiyor. Geri dönüş ve zaman sıçramalarıyla örülü kurgusu ile okuyucuda merak uyandırıyor. Yazar, Victoria Dönemi’nin donuk ilişkilerini, bastırılmışlığın olumsuz dışa vurumunu, miras ve para merakını gotik üslubu ile başarıyla yansıtıyor. Bu yönüyle roman, dönemin kusursuz bir belgeseli olarak da değer taşıyor.

Hazal Bakan

Genç yaşta hayatını kaybeden Emily Jane Brontё’nin tek romanı olan “Uğultulu Tepeler”, aradan yaklaşık iki yüzyıl geçmesine rağmen hâlâ en popüler eserler arasındadır. Okuyucu üzerinde büyük etki bırakan bu klasik eser defalarca tiyatro oyunu, televizyon dizisi ve film haline getirildi. Ayrıca roman, Kate Bush'un popülerleşmiş bir şarkısına da ilham kaynağı olmuştur.

Yazar Emily Brontë 1818 yılında Thornton, Yorkshire'da doğdu.  Altı çocuğun beşincisi olan Emily, yazar Charlotte Brontë'nin küçük kız kardeşiydi. Küçük yaşlarda annelerini kaybettikten sonra kardeşleri Charlotte, Anne ve Branwell ile birlikte hayalî yerler düşledi ki bunların isimlerine hikâyelerinde yer verdikleri söylenir. Yirmi yaşına geldiğinde Mis Patchett'in Kızlar Akademisinde çalışan Emily, daha sonra kardeşi Charlotte ile birlikte Brüksel'deki özel bir okula devam etti.

Emily Brontё’nin çok az çalışması bugüne kadar ulaşabilmiştir. Emily, kız kardeşleri Charlotte ve Anne ile birlikte 1846'da ortak bir şiir kitabı yayımladı. O dönemde toplumda kadın yazarlara karşı var olan ön yargıdan ötürü bu şiir kitabını hem erkek hem de kadın ismi olarak kullanılan mahlaslarla basmak zorunda kaldılar. Kullandıkları mahlaslar ise gerçek isimlerinin baş harfleriyle aynı baş harfe sahipti: Charlotte için Currer Bell, Emily için Ellis Bell ve Anne için Acton Bell.

1847'de yayımlanan “Uğultulu Tepeler” esasında üç ciltlik bir setin ilk iki cildini oluşturmuştu. Son cilt, kız kardeşi Anne tarafından yazılmış ve bu cilde Agnes Grey adı verilmiştir. Romanın yenilikçi yapısı eleştirmenleri bir anlamda şaşırtsa da roman zamanla bir İngiliz edebiyatı klasiği haline gelmiştir. 1850'de ablası Charlotte romanı yayına hazırlayıp düzenlemiş ve Emily'nin gerçek ismiyle, tek başına bir eser olarak “Uğultulu Tepeler” ismiyle yayımlamıştır.

“Uğultulu Tepeler” ilk yayımlandığı zamanlarda dönemin saygın edebiyat dergileri arasında olan Quarterly Review’ın bir sayısında “onulmaz biçimde canavarca”, “isyan ettirecek nitelikte bir roman” olarak değerlendirildi. Bugün edebiyat tarihçileri hala kitabın bir başyapıt olduğu konusunda hemfikir görünüyorlar. Pek çok yazar, klasikler arasında “Uğultulu Tepeler”i favorileri arasında göstermiş ve kitabın önemine işaret etmiştir. Eserlerinde cinsiyetçi kalıplara meydan okuyan, fantastik ve bilim kurgu serileriyle edebiyat dünyasında eşsiz bir yer edinen yazar Ursula K. Le Guin “Uğultulu Tepeler tüm bir türü kökten etkiledi.” değerlendirmesini yapmıştır. Her ne kadar ilk başlarda Charlotte Brontë'nin “Jane Eyre” isimli eseri Brontë kız kardeşlerin çıkarttığı en iyi çalışma olarak değerlendirilse de sonradan gelen eleştirmenlerin çoğu “Uğultulu Tepeler”in özgünlüğü ve başarısıyla Brontë kız kardeşler tarafından çıkarılmış en iyi eser olduğunu ifade eder.

Eser, Heathcliff ve Catherine’in kendi hayatlarının yanı sıra pek çok insanın da hayatına etki eden aşkını konu ediniyor. Londra’nın hareketli yaşamından bunalan Joseph Lockwood, İngiltere kırsalında biraz yalnız kalmak ister ve Yorkshire’da bir malikâne kiralayıp yalnız bir yaşam kurma çalışmalarına başlar. Sabah yürüyüşünde ev sahibi ile tanışmak için onun evine gider ama gerek ev sahibi gerek evdeki genç kız ve delikanlı o kadar tuhaf insanlardır ki Lockwood şaşkına döner. Kendi evine döndüğünde, kâhyasının ev sahibi ve ailesini iyi tanıdığını öğrenir. Planlarını bir süre için unutan Bay Lockwood’un artık tek amacı, geçmişte neler olduğunu öğrenmektir. Kâhya Nelly yaklaşık otuz yıl geçmişe gider ve ailenin tüm yaşadıklarını anlatmaya başlar:

Catherine ve Hindley Earnshaw zengin ve mutlu iki kardeştir ve huzurlu bir hayatları vardır. Babaları çıktığı bir iş seyahatinden yanında esmer bir erkek çocukla birlikte döner. Eve gelen ve artık onlarla yaşamaya başlayacak olan bu sahipsiz ve yoksul çocuk evin bütün düzenini değiştirecektir. Heathcliff adı verilen bu çocuğun yeni ailesi içerisinde en iyi anlaştığı kişi Catherine olur ve bu sayede başlayan dostlukları giderek aşka dönüşür.  Ancak evlatlık bir “çingene” ile evin kızının evlenmesi o günün İngiltere'sinde imkansızdır. Bunu fark eden Heathcliff evden kaçar, bir kaç yıl sonra da Cathy evlenir. Çarpıcı güzellikteki sakin kırlar etkileyici bir maceraya sahne olur ve olaylar hiçbirinin beklediği gibi olmaz. Duygularıyla oynanan Heathcliff her iki aileden de öç almaya kalkar.

Öte yandan Catherine ile Heathcliff arasındaki bu aşk, yıllar geçtikçe masumiyetini de kaybetmeye başlar. Aralarındaki tutku, ortada adeta uğultulu tepelerin laneti gibi dolaşır. Aşk ile saplantıyı ayıran ince çizginin sınırlarında dolaşan karakterler, bu şiddetli duygunun girdabında kendileriyle birlikte başka hayatların da boğulmasına sebep olur. Her ne kadar birbirinin zıttı duygular olarak bilinse de aşkın nefrete, sadakatin ihanete ne kadar kolay dönüşebileceğini gösteriyor bize yazar. Öte yandan nefretin beraberinde getirdiği intikam duygusunun insanı körleştiren ve acımasızlaştıran yanını da gözler önüne seriyor.

“Uğultulu Tepeler”, tipik romantik bir aşk hikayesi sunmuyor. Kitap, barındırdığı psikolojik ögelerle zenginleşerek beklentinin çok daha ötesine geçiyor. Geri dönüş ve zaman sıçramalarıyla örülü kurgusu ile okuyucuda merak uyandırıyor. Yazar; Victoria Dönemi’nin donuk ilişkilerini, bastırılmışlığın olumsuz dışa vurumunu, miras ve para merakını gotik üslubu ile başarıyla yansıtıyor. Bu yönüyle dönemin kusursuz bir belgesi olarak da değer taşıyor. Ayrıca şiirsel anlatım yeteneğini bu eserde de göstererek keyifli bir okuma sunuyor. Ayrıca İngiliz edebiyatının klasikleri arasında yer alan başarılı romanın yazarın hayatından da izler taşıdığı düşünülüyor.

Emily Brontë, bu romanı ölümüne bir yıl kala tamamlamıştı. Yazarın sağlığı evde ve okuldaki zor şartlar sebebiyle zayıflayıp kötüleştiğinden, Emily 19 Aralık 1848'de tüberküloz sebebiyle yaşamını yitirmiştir. Brontё’nin otuz yaşında hayatını kaybetmesi ve yazmak için daha çok zamanının olmaması, İngiliz edebiyatı adına büyük kayıp olarak gösterilir. Romantizm akımının güçlü bir örneği olarak da kabul edilen “Uğultulu Tepeler”, özgünlüğü açısından günümüzde de en iyi romanlar arasında sayılır.

KÜNYE: Uğultulu Tepeler, Emily Brontë, Çev: Naciye Akseki Öncül, Can Yayınları, 405 Sayfa.

DAHA FAZLA