Tatsız erkekler, sahte sevişmeler, düzen bozan kadınlar

Tatsız erkekler, sahte sevişmeler, düzen bozan kadınlar

Sevgi Soysal'da bahçe duvarından ayaklarını sarkıtan kız çocuğunun merakı vardır, hayat gailesine teğellenmiş ironi vardır, arzularını gemlemeyen kadının yaşama sevinci vardır. Aldanma kadar terk etme etiği vardır. İrade vardır. Onda en acı deneyimler bile ağlak bir sona bağlanmaz.Zira onda kadınlar vardır…   

Ebru Pektaş

Sevgi Soysal, kitaplarında ağırlıkla kadınları, “kadınlık hallerini” anlatır.

Bizim hikâyemizi anlatır Sevgi Soysal…

Acıya kattığımız neşeyi, perçeme gizlenmiş tutkularımızı anlatır; doyurulmayan ama bir türlü de soldurulmayan cinselliğimizi, eril kibirlere, bay mühimlere kızgınlığımızı anlatır. Sahte sevişmelere, yalancıktan inlemelere, sanki yalandan inleyelim diye kurulan düzenlere ve ritüellere olan kızgınlığımızı anlatır.

Kadınlar olarak çok inandığımız yalanları, içmeye doyamadığımız can sıkıntılarını, kendine acımanın eşiğinde savurduğumuz kahkahaları ve bozulmaz sanılan düzenleri acılı ama komik bir karnavala çevirme isteğimizi yine Soysal’ın sözleriyle biliriz.   

Bu yazıda, Sevgi Soysal’ın Tutkulu Perçem (1962); Tante Rosa (1968) ve Yürümek (1970) adlı kitaplarını, çok katmanlı ama tek bir kadınlık hikayesi olarak birleştirmeyi deneyeceğim. Dolayısıyla tek tek bu kitapların konularından, olay örgülerinden, karakterlerinden ve çözümlemelerinden bahsetmeyeceğim.

Zira Sevgi Soysal okumak, başka vaatlere de kapılmak demektir.

Ona yalnızca bir kadın perspektifiyle bakmak da mümkündür; onunla tüm utançlardan soyunmak; kasıklarla yürekler arasında, merhametli ellerle yalancı dudaklar arasında olanı sorgulamak mümkündür.

KADINDAKİ 'YOKLUK' ELBİSESİ

“Şeylerdeki şeyler işte-sokaklardaki insanlar görmüyor beni. Oysa günlerdir tutkularım perçemlerimde dolaşıyorum.”(1)

Toplumda, kadınlık tek düze bir üniforma gibi sarar kadını. Onu sürekli ve sürekli, durmadan başa saran biçimde “görünme arzusuyla” kavrayan “varlığının görülmesi” isteğidir. Sevgi Soysal’ın ergen kızları sürekli saçını tarar, dudaklarını parlatır, iki parmakla kaşlarını inceltip tükürükle onları yapıştırır. (2)

On üçünde olan, altmış üçünde daha da katmerlenir. Acılaşır. Komik hale gelir. Hepten saçma hale gelir. Kadınlık elbisesi kalınlaşır, taşlaşır, donuklaşır.

“Yaşlandı Tante Rosa…Bir Noel ağacı gibi süslü, pırıltılı olmalıyım. Göze batıcılığım çirkinliğimi, yaşlılığımı aşmalı. Gülebilirler, alay edebilirler, ama görmeden geçemezler. Bunca yaşamışlığın yanında insanların bakmadan aldırışsız geçip gidivermeleri, hayır bunu istemiyordu.” (3)

Kadınlık sürekli, bitmeyen bir varlığını ispat çabasına, ispatlanan varlığın korunması çabasına; aç gözlere, yutucu ruhlara yem olmama çabasına dönüşür.

Kadın ya yoktur ya da yok edilecektir.

ERİL KİBİRLER, DÜZENLER, PAZAR KAHVALTILARI

Kadının görünmezliği ile iktidarlı erkekler (ceketli, kravatlılar) neden ve sonuç gibidir.

“Erkeklere, erkeklere, en çok onlara, bu kendilerini, sonra yine kendilerini sevenlere kızgınlığım. İki düğmeli, tek düğmeli, üç düğmeli ceketleriyle duyarsızlar ordusu yığın yığın geçiyorlar. Ceketsiz, kravatsızlarda biraz olsun umudum vardı, oysa tek dolaşmıyor onlar-güçsüzler.” (4)

Eril kibirler kadını yok saymakta ısrarcıdır. “Atın hafifi kızın ağırıdır”. “Eve atılacak kızları” şişinerek anlatan da genelev odasında ereksiyon olamayan da tüm haşmetiyle erkekliğin hikayesindedir. (5)

Buradan bir düzen çıkar.

Bu düzende Tante Rosa’lar namusu kirlenmesin diye evlenir. Bir piç doğurmamak için. İçindeki hayvanları susturmak, belki doymayan cinselliğine bir yular takmak için…

Ne ki bu düzen, kadını ezdikçe ezer.

“Kaynanaların öpülen elleri, kabul günleri, uysal gelin bakışları, gülücükler, titiz bir ev kadını görünme çabaları, yuvayı yapan dişi kuş numaraları, ovulan lavabolar, tencere karaları…”, işte hepsi “aileye mahsustur”.(6)

Bu düzende, kadının insandan sayılmaması kadar “erkekten tat alamama” da vardır. (7)

Tante Rosa içindeki o “yırtıcı, özgür, orman hayvanlarını unutacaktır”.(8) Oysaki tutkusuz, sahte sevişmeler yasaklanmalıdır.

“Bir kadının bir kez yalancıktan inlemesi bile fazladır. Bir kez yalancıktan sokulması. Çirkinlikleri tekrarlamaktansa enayi başlangıçlara koşturmalı”. (9)

Kadın kurudukça adam abanacaktır. Adamın kesik kesik hırıltıları kadının saçına yapıştıkça düzen iyice sağlanmış olacaktır. 

Bu düzen, mutsuz evlilikler ve pazar kahvaltıları düzenidir. Camın kenarından dünyaya bakma düzenidir; odalara ama özellikle tavanlara arkadaş olma düzenidir; ütüyü göstermeyen çamaşıra düşman olma, sakız gibi açılan beyaza dokunmak düzenidir, “alışılmış bayağılıklar” düzenidir. (10)

Bu düzen bozulmalıdır.

Kadın yürüyüp geçmelidir. “Yüreğini yağ tabakasıyla örten sol memeyi” kesip atmalıdır.

Nitekim Sevgi Soysal’ın kitaplarında kadınlar katlanmaya razı olmazlar. O, “ ‘rağmen’, ‘ama’, ‘keşke’lerle kaderi pekiştiren,  kadının toplumsal tutsaklığını perdeleyen tümceler kurmaz…Gitmek, bırakmak, terk etmek, özgürlüğün olmazsa olmaz koşuludur”. (11)

Kadın, tüm bunları yüksek bir bilinçle, özel bir misyonla, bir tür özgürlük yemini ile yapmaz elbette. Aksine kadın bütün aldanışların içinden geçer. Bile bile yalana yüreğini açar. Çok sevdiği bazı yalanları sürdürmek için kendini unutur, gönül bayramlarını terk eder.

“Tante Rosa bütün kadınca bilemeyişlerin tek adıdır.” (12)

Sevgi Soysal “kadınlık hallerini” anlatır diye başlamıştık. Bize gerçeğin yalın, açık, sansürsüz bir fotoğrafını sunar bu anlatılarda. Onda bahçe duvarından ayaklarını sarkıtan kız çocuğunun merakı vardır, hayat gailesine teğellenmiş ironi vardır, arzularını gemlemeyen kadının yaşama sevinci vardır. Aldanma kadar, terk etme etiği vardır. İrade vardır. Onda en acı deneyimler bile ağlak bir sona bağlanmaz.

Zira onda kadınlar vardır…   

 


KAYNAKLAR:

1-Sevgi Soysal, Tutkulu Perçem, İletişim Yayınları (2018); s.15

2-Sevgi Soysal, Yürümek, İletişim Yayınları (2017); s.29

3-Sevgi Soysal, Tante Rosa, İletişim Yayınları (2013); s.82

4-Tutkulu Perçem, s.15

5-Yürümek, s.59, s.86

6-Yürümek, s.105

7-Yürümek, s.33

8-Tante Rosa, s.30

9-Tante Rosa, s.46

10-Yürümek, s.94

11- Tutkulu Perçem, Sema Kaygusuz’un ön sözü, s.13

12-Tante Rosa s.88

 

 

  

 

DAHA FAZLA