SÖYLEŞİ | Halkın haber alma hakkı ve gazetecinin görevi
Vahdet Mesut Ayan ile Yordam Kitap’ın başlattığı ‟Gençlerle Baş Başa” dizisinin 7.kitabı olan ‟Habercilik ve Medya” kitabı üzerine söyleştik.
Şadi Erarslan
Yordam Kitabın başlattığı ‟Gençlerle Baş Başa” dizisinin 7.kitabı olan ‟Habercilik ve Medya” geçtiğimiz hafta okuyucularıyla buluşmuştu. Vahdet Mesut Ayan ile iletişim fakültesi öğrencisi Melis’in tartıştığı bu kitap; Osmanlıdan günümüze medyanın gelişimi ve habercilik üzerine keyifli bir sohbete tanıklık etmemizi sağlıyor. Konusu itibariyle Türkiye’deki toplumsal ve siyasal olaylara değinen bu tartışma yalnızca gazetecilikle uğraşan gençler için değil, her yaştan okura bilgilendirici bir içerik sağlıyor.
Yüksek lisansını ve doktorasını Ankara Üniversitesi Gazetecilik Anabilim Dalı'nda tamamlayan Ayan, "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisine imza attığı için 1 Eylül 2016'da üniversiteden ihraç edilmişti.
Yordam Kitap’ın giriştiği geçlerle baş başa dizisine, Habercilik ve Medya kitabınızla katkı koydunuz. Gazetecilik mesleğinin çok zor yapıldığı bu günler de kitabın hikayesini sizin tarafınızdan dinleyebilir miyiz?
Elbette. Gazetecilik ülkemizde maalesef epeydir zor şartlarda yapılıyor. Hatta öyle bir medya yapısıyla karşı karşıyayız ki, amacı sadece gazetecilik olan insanlar merkez medyadan sürülüyor. Yeni medyanın imkân sunduğu mecralarda mesleklerini icra ediyorlar. Merkez medyada yer almanın koşulu iktidarın güdümünde hareket etmek, yayınları ve metinleri ona göre biçimlendirmekten geçiyor. Kitabın amacı da bu durumu tarihsel/toplumsal bağlama oturtmaktı. “Neden” ve “nasıl” sorularıyla, medyanın ve gazeteciliğin üzerinde kurulan baskının temel etmenlerini ortaya çıkarmaktı amacım. Bu fikir ortaya çıktığında da Yordam Kitap’tan Hayri Erdoğan’a ilettim düşüncelerimi, o da sağ olsun memnuniyetle karşıladı. Gençlerle Baş Başa serisine bu fikirle dahil oldum diyebilirim.
Gençlerle Baş Başa serisinde birbirinden önemli eserler vardı ve bunlar ilgili konunun temel argümanlarını ortaya koyuyordu. Aynı şeyi medya için de yapabiliriz, dedim. Umarım okuyucu için serinin diğer eserleri gibi doyurucu bir kitap olmuştur.
Türkiye’de yaşanan son gelişmelerden sonra gazeteciliğin neredeyse tutuklanmakla eş tutulduğu bir dönemden geçiyoruz. Öyle ki çoğu kişi mevcut iktidarın lehine gazetecilik yapıyor. Bu örneklere rağmen gazeteciliğin nasıl olması gerektiğini anlatırken yaşanan tartışmalar sizi zorladı mı?
Türkiye’de gazeteciliğin nasıl olması gerektiğiyle ilgili literatür çok geniş. Bunun nedeni de sanırım gazeteciliğin ve basının Osmanlı’dan bu yana bir biçimde baskı görmesi. Türkiye tarihinde çok iyi gazetecilik örnekleri var, ancak bunun tersi de geçerli. Sizin de belirttiğiniz gibi, son dönemde bu alandaki çürümüşlük ayyuka çıktı. Her yerinden tel tel dökülen medya ve kendine gazeteci diyen, ancak meslek ahlakıyla uzaktan yakından alâkası olmayan birçok insanla karşı karşıyayız. Bir suç örgütü liderinin anlattıkları, Türkiye’nin en büyük medya kuruluşunun nasıl ele geçirildiğine de gazetecilerin çıkar odaklarıyla ilişkilerine dair de birçok bilgi veriyor. Yaşadıklarımız çok üzücü ve utanç duyulması gereken şeyler, lakin bu ilişki ağları aynı zamanda gelecekte medyanın ve gazeteciliğin nasıl olması gerektiğine dair fikirler veriyor. İleride medyayı da gazeteciliği de sağlam temellere oturtmak için bu yaşadıklarımız bizim için öğretici olabilir. En azından ben buna böyle bakıyorum. Son dönemde gördüğümüz örnekler beni zorlamaktan ziyade öfkelendirdi, diyebilirim.
Her tarafından çürümüş bir istibdat rejimiyle karşı karşıyayız. Medya ve bir kısım gazeteciler bu çürümüşlüğün tam da merkezinde yer alıyormuş. İlk anda bunlarla karşı karşıya kalmak üzücü elbette, ama geldiğimiz noktada Türkiye medyasına dair hakikat de bu. Hakikat bu ise bunu nasıl dönüştürebiliriz, şimdi üzerine düşüneceğimiz şey bu olsa gerek.
Biraz önce yaşadıklarımızın öğretici olduğunu söylemiştim, mesela yaşadıklarımızdan şu dersler çıkararak şu sorunun cevabını arayabiliriz: Sermayeden iktidardan ve güç odaklarından bağımsız bir medya yapısını nasıl kurabiliriz, yine aynı ilişkilerden azade sadece kamu yararı doğrultusunda yapılan bir gazetecilik anlayışını nasıl geliştirebiliriz?
İleride bizi bekleyen zor görev bunu gerçekleştirmek olacak.
Türkiye de gazeteciliğin nasıl yapılacağından çok nasıl yapılmayacağına dair birçok örnek var. Bu kadar kötü örnek varken yeni gazetecilerin, özellikle gençlerin gazetecilikle ilişkisini sağlıklı şekilde kurmak mümkün mü?
Biraz önce belirttiğim gibi, şu an izlediklerimiz aslında gazeteciliğin ne olmadığıyla ilgili. Bu kadar kötü örnek varken, bu ilişkileri, bu yapıyı nasıl dönüştürebiliriz? Nereden başlamalıyız ve ne yapabiliriz sorularının peşine düşmemiz gerekli. Hakikatle ilişkimizi ancak bu şekilde sağlıklı kurabiliriz. Gençlerin ileride yapacakları mesleğe bakış açısı da böyle olmalı sanırım. Bir yere gitmiyoruz, gitmediğimiz gibi bu alanları dönüştüreceğiz diyebilirsek eğer meslekle, toplumla ve ülkeyle sağlıklı ilişkiler kurabiliriz. Aksi halde yaşadıklarımız tembel bir karamsarlıktan ileriye gidemez.
Kitabınızda sık sık medyanın ticarileşmesine değinmişsiniz, yaptığınız haber tanımından hareketle bu sorun nasıl aşılabilir? Türkiye’de basının mevcut iktidar ve sermayeyle ilişkisine dair neler söyleyebilirsiniz? Basının artık iktidarın en önemli baskı aracı olduğunu söyleyebilir miyiz?
Haberlerin ve yayınların kamu yararı ilkesi doğrultusunda üretilmesi gerekiyor, ancak kapitalizm koşullarında bu mümkün değil. Haber, topluma fayda sağlayacak niteliğini metalaşmayla birlikte kaybediyor. Değişim değeri, kullanım değerinin önüne geçiyor. Böylece haber metinleri egemen sınıfların çıkarları ve ideolojisiyle örtüşen bir içeriğe bürünüyor.
Haberdeki kullanım değeri, haberin toplumu bilgilendirmesi ve dolayısıyla kamu yararıysa; değişim değeri haber metinlerinin daha fazla bilgiyi değil, kârı sağlayacak şekilde oluşturulmasıdır. Yani metinlerin tiraj ya da reytingi artıracak, dolayısıyla kâr getirecek bir biçimde oluşturulmasıdır. Bunu sağlamak için haber metinleri magazin, sansasyon, ırkçılık, milliyetçilik, hamaset, yabancı düşmanlığı, cinsiyetçilik gibi egemen ideolojinin söylem setlerinin kullanmakta. Toplumun bilgiye ihtiyacı metalaşmayla birlikte karşılanamamakta, metinler bilgi yerine klişe; süreç yerine olay odaklı bir hale bürünmekte. Burada yaşanan gazeteciliğin alaşağı edilmesi aslında.
Medyanın baskı aygıtı durumuna bürünmesine epeydir şahit oluyoruz. Toplumun farklı kesimlerinin ya da iktidar muhaliflerinin hedef gösterildiği, tehdit edildiği bir dönemi uzunca bir zamandır yaşıyoruz. Bu anlamıyla Türkiye medyası ideolojik aygıttan ziyade baskı aygıtı gibi çalışıyor.
'MİLLÎ GÖRÜŞ’ÜN TEMSİL EDİLDİĞİ PARTİLER VE SİYASAL İSLAM’IN SON BÜYÜK TEMSİLCİSİ AKP, BOŞLUKTA DOĞAN SİYASİ OLUŞUMLAR DEĞİLDİR.'
İlk kitabınız olan "AKP Devrinde Medya Alemi’ne dair yine İleri Kitap için yaptığınız bir söyleşide bu ifadeleri kayda düşmüşsünüz. İlk kitabınızdan bugüne, "boşlukta dolan siyasi oluşumlar değildir" dediğiniz AKP ve bugünün medya ilişkilerini nasıl tanımlarsınız?
O günden bu yana AKP-medya ilişkilerinde çok şey değişti mi emin değilim. Bu alanda işler hâlâ benzer şekilde yürüyor. İktidar, kamu kaynaklarını yağmalarken kendi medyasını biçimlendiriyor. Şimdilerde gördüğümüz şey, bu kadar uğraş verilerek ve sermaye akıtılarak oluşturulan medyanın iktidarın pek de işine yaramadığı gerçeği. Okunmayan gazeteler, izlenmeyen TV programlarıyla karşılaşıyoruz. Merkez medya bu haliyle iktidarın hegemonyasına katkı sunamıyor ancak iktidarın toplum üzerinde kurduğu baskısının bir aracı durumunda.
Birçok kavramın yanlış kullanıldığı- altının boşaltıldığı bugünlerde, gazetecilerin ve gazetecilik etik değerlerinin görevi büyük. Geldiğimiz noktada ırkçı, militarist, eril bir dili aşmak; yeni bir dili kurmak mümkün mü?
Elbette mümkün ancak bu dili biraz önce tasvir ettiğimiz medya yapısının içinde kurmanız olanaksız. Örneğin militarist olmayan, barış yanlısı bir dili merkez medyada çalışırken nasıl kuracaksınız? Çalıştığınız gazetenin ya da televizyon kanalının sahipleri, bir biçimde silah sanayine el atmış vaziyette ve buradan ciddi anlamda sermeye birikimi sağlamakta. Türkiye’nin içeride ve dışarıda yürüttüğü savaştan ciddi anlamda gelir elde ediyorlar. Bu örneği kitapta da vermiştim: Ethem Sancak bir dönem ülkenin en önemli medya kuruluşlarına sahipti ve aynı zamanda orduya silah satan BMC onundu. Haliyle savaş ne kadar uzun sürerse Sancak’ın gelirleri de artıyordu. Örneğin Sancak’a ait Akşam gazetesi haberleri ve köşe yazarlarıyla savaş naraları atan yayın politikası izlemekteydi. Şimdilerde aynı durum ATV-Sabah Grubu için geçerli. Bu kuruluşlarda anti militarist bir dil tutturmak ancak kovulmayı göze alırsanız mümkün hale gelir.
Merkez medyada hal böyleyken, 2000’li yılların ortalarından itibaren oluşan ve bizim alternatif medya dediğimiz medya organları, diline dikkat ediyor. Bu anlamda merkez medyayla mukayese bile edemeyiz ancak yine de gidecek yolumuz var. Biz merkez medyayı nasıl dönüştürebiliriz, buna odaklanmalıyız. Esas dönüşümü, ırkçı, militarist, eril, kapitalist toplumsal formasyonu ortadan kaldırarak yapabiliriz.
Bu dönüştürme sürecinde haberciliğin esaslarına sadık kalarak gazetecilik yapabiliriz. Örneğin hak odaklı habercilik yaparak haberlerde feminist bir dil kullanabiliriz. Yayınlarımızı toplumun ezilen kesimlerinin sesi olacak biçimde oluşturabiliriz. Haberleri oluştururken süreçleri dikkate alabiliriz ve yaptığımız haberin tarihsel/toplumsal bağlamını metnin içinde verebiliriz.
Bir mafya liderinin videolarının memleket gündemine oturduğu zamanlardan geçiyoruz. Bu videoları- itirafları haber yaparken nelere dikkat etmek gerekir? İtiraf edenin kurgusu mu, kamunun çıkarı mı? Gazeteciler çubuğu nereye bükmeli?
İlk aklıma gelen itiraf edenin meşrulaştırılmaması. Söylediklerinde kamu yararı varsa bunlar pekâlâ haberleştirilebilir ancak mafya liderinin kurgusu ön plana çıkarılmadan, söylediklerinin içinden toplumu ilgilendirenleri ortaya koymak gerekiyor. Empatiyi suç örgütü lideriyle değil, haksızlığa uğrayan toplumun ezilen kesimleriyle kurmalı. Aksi halde haberler mafya liderinin sempati kazanmasına neden olabilir ki, bu esas meseleyi yani kamu yararını gözetmeden magazinleştirerek haber yapmış oluruz.
Başarılarınızın devamını dileriz. Söyleşi için teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim. İyi yayınlar.
KÜNYE: Gençlerle Baş Başa: Habercilik ve Medya, Vahdet Mesut Ayan, Yordam Kitap, 2021, 127 Sayfa