SÖYLEŞİ  | Afet ve kadın sağlığı

SÖYLEŞİ | Afet ve kadın sağlığı

Sağlık hizmetlerine ulaşım konusunda özellikle kadınların yaşadığı zorluklar bilinirken, TTB Yüksek Onur Kurulu Üyesi Irmak Saraç bu konudaki sorularımızı yanıtladı.

Ece Büşra Türközü

TTB Yüksek Onur Kurulu Üyesi Dr. Irmak Saraç, İleri’ye deprem sonrası afet ve kadın sağlığıyla ilgili açıklamalarda bulundu. Saraç ayrıca, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin günlük hayatta çok yönlü olarak kadınların sağlığa erişimini güçleştirirken, kriz durumlarında bu durumun daha da derinleştiğine vurgu yaptı.

Maraş ve Hatay merkezli depremlerden 11 il etkilenirken, afet sonrası bölgede yaşayan yurttaşların sağlıkları da tehdit altında.

Sağlık hizmetlerine ulaşım konusunda özellikle kadınların yaşadığı zorluklar bilinirken, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Yüksek Onur Kurulu Üyesi Irmak Saraç bu konudaki sorularımızı yanıtladı.

'EŞİTSİZLİK KRİZ DÖNEMLERİNDE DAHA DA ARTIYOR'

Yaşanan doğal afet sonrasında kadınların afetten etkilenme şekillerini ve derecelerini değiştiren bazı durumlarla karşı karşıya kalındı. Bunlardan birincisi, toplumsal cinsiyet rolüyle doğrudan ilişkili olan özellikler. Gündelik hayatlarında bile kadınları eşitliksizlikler içinde yaşatan, kendi ihtiyaçlarını ötelemeye iten ve hatta bunları tabulaştırıp toplum içinde konuşulamaz hale getiren toplumsal cinsiyet rollerinin sonuçlarını afet döneminde de gördük. Sağlık hizmetlerine erişim, özellikle de kadın cinsel sağlığına yönelik hizmetlere erişimde de böyle bir tabloyla karşılaşıyor muyuz? Normal düzenlerinde bile kendi sağlığını öncelemeyen ve hatta tabulaştırıp konuşma ve danışma konusu haline bile getiremeyen kadınların, afet döneminde kendi sağlıklarıyla ilişkisi nasıl oldu? Eşitliksizlik içinde yaşayan kadınlar, deprem sonrası da sağlık hizmetlerine erişimde bir eşitliksizliğe maruz kaldı mı?

Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda ülkemizin dünyadaki yeri malum. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği günlük hayatta da çok yönlü olarak kadınların sağlığa erişimini güçleştirirken kriz durumlarında bu daha da derinleşir. Bunu çocuklarını kurtarmayı önceleyerek kendi çocuklarının odasında enkaz altında kalan kadınlardan, sonrasında karanlık olana kadar tuvalete gitmeyen, petlerini değiştiremeyen kadınlardan görebiliriz. Toplumsal cinsiyete dayalı roller nedeniyle bakım yükünün kadınların üzerinde olması nedeniyle çocuklarını bırakıp sağlık hizmeti arayamayan, çadır kentlerde çadırlarından çıkmayan kadınlar var. Toplumsal cinsiyete dayalı her türlü şiddetin de doğal afetler sonrasında arttığını biliyoruz. Üstelik daha önce kadınların şiddet ortamından uzaklaşabilecekleri sosyal ortamlarının bu gibi durumlarda kalmadığını ve bu kadının çözüm arama olasılığını azalttığı da bir gerçek. Kaldı ki bir gecede çıkılan İstanbul Sözleşmesi, uygulanmayan 6284 No’lu kanun zaten kadınların şiddet başvurularını ve sonrasındaki korunma isteklerini engelliyordu. Şimdi başvuracak yerleri ve kurumları dahi bulamayabilir kadınlar. Tüm bu nedenlerle özellikle çadır kentlerde duş ve tuvaletlerin kadınlar için ayrı olması, kapılarının kilitlenebilir olması ve bunların ücra yerlerde olmaması yeterli ışıklandırmanın olması çok önemli. Oysa bunun yerine kimi çadır kentlerde geceleri kadın tuvaletlerinin kilitlenmesi haberlerini alıyoruz. Bu kabul edilemez. Elbette bununla birlikte kadınlar ve LGBTİ+’lar için herek ihtiyaçlarını gerekse şiddete uğradıklarında bunu anlatabilecekleri alanların olması da çok önemli.

Deprem gibi doğal afetlerden sonra maalesef öncelenmeyen konulardan biri de gebeliği önleyici yöntemlere erişim. Ülkemizde bu konu zaten sıkıntılıydı ve yöntemlere neredeyse ücretsiz bir şekilde ulaşmak mümkün değildi. Şimdi ise ihtiyaç olarak bile Sağlık Bakanlığı tarafından dile getirilmiyor. TTB ve kadın örgütleri bunu dillendiriyor. Oysa yönteme erişememe istenmeyen gebeliklere yol açabilir. Dolayısıyla bunların sonlandırılabilmesi için de uygun koşullar sağlanmalı ki yine biliyoruz ki isteğe bağlı gebelik sonlandırılması yasal olmasına rağmen ücretsiz erişim çok zordu. Cinsel yolla aktarılan enfeksiyonlarda artış olmaması için yine bu konuda bilgiye ve kondoma ulaşım da önemli.

'HER TUVALET SONRASI GENİTAL BÖLGENİN YIKANMASI ŞART DEĞİL'

Deprem sonrasında bölgedeki en önemli ve acil ihtiyaç başlıklarından biri de hijyen olmaya devam ediyor. Kısıtlı yaşam alanlarının hijyenik olmayan koşulları, hijyen ürünlerine erişimin son derece sınırlı olması ve özellikle de tuvalet ve duş sorunları çok büyük önem arz ediyor. Kadınların, cinsiyetlerine uygun olmayan ve ortak kullanılan, hijyenik olmayan tuvalet ve duş alanlarını kullanmak zorunda kalması, yeterli miktarda temiz suya ulaşılamıyor olması kadın sağlığı açısından ne gibi sonuçlar doğuruyor?

Öncelikle şunu belirtmek isterim. Dış genital bölge, vulvanın tıbbi olarak neredeyse hiç temizliğe ihtiyacı yoktur. Vücutta düzenli temizliğe ihtiyacı olan sadece iki yer vardır: dişler ve eller. Kadınların genital bölgelerini yıkama nedenleri arasında koku ve “temiz hissetme” gelmektedir. Elbette yetiştirilme tarzı ne kadar sıklıkla genital bölgenin yıkanmasında etkendir. Kadın genital sıvılarının kirli kabul edilmesinin elbette patriyarka ile ilişkisi yadsınamaz. Kadın genital bölge temizlik endüstrisinin katkısını da akılda tutmak gerekir. Deprem bölgesinde kadınlar tuvalet ile ilgili ciddi sıkıntılar yaşamaktadır. Tuvalet yokluğu, açık alanda yeterince mahrem alana ulaşamama, temiz su bulamama gibi sorunlar kadın sağlığını olumsuz etkileyebilir. Her tuvalet sonrası genital bölgenin yıkanması şart değil. Ulaşılabiliyorsa tuvalet kağıdı ile silmek, kurulamak yeterlidir.

Islak mendil kullanılması uygun değil. Bu ürünler genital bölgede allerjik reaksiyonlara neden olabilir. Her seferinde sonrasında ellerin su ve sabunla yıkanması gerekir. Ulaşılamıyorsa eller için dezenfektan kullanılabilir.

ENFEKSİYON RİSKİ

Bir kadının özellikle regl döneminde hijyenik koşullara erişimi daha da önemli hale geliyor. Bölgedeki durumu bu açıdan değerlendirdiğinizde neler söyleyebilirsiniz?

Bölgede halen tuvalet sorunu yakıcı bir sorun. Kadınlar bu nedenle uzun süreler petlerini ya da tamponlarını değiştiremiyorlar. Petlere bağlı vulvanın sürekli ıslak kalması, tamponların uzun süre kalmasına bağlı vajinadaki doğal mikrobik ortamın bozulması, stres ve beslenme sorunlarına bağlı bağışıklık sisteminde düşkünleşme bazen fırsatçı enfeksiyonlara yol açabilir. İdrarı uzun süre tutmak ve tuvalete gitmemek için yeterince su tüketmemek de idrar yolu enfeksiyonlarını kolaylaştırabilir.

'GEBE KADINLARIN KONTROLLERİ ÖNEMLİ'

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu deprem bölgesinde 214 bin 325 hamile kadın olduğunu, bu insanların 23 bin 814’ünün de bu bir ay içinde doğum yapmasının beklendiğini açıkladı. Hamile kadınların, lohusa dönemindeki kadınların ve emziren kadınların sağlıkları ve kontrolleri için bölgede neler yapılıyor? Sizce yeterli mi?

Gebe kadınların kontrollerinin devam etmesi önemli. Deprem gibi doğal afetlerden sonra doğumların daha erken başlama eğilimi ve düşük oranlarında artış olduğu bilinen bir gerçek. Bununla ilgili sıkıntılar yaşanmaya devam ediyor. Var olan hastanelerde (gerek binalarda gerek çadırlarda) yapılan takipler ise maalesef yeterli değil. Pek çok gebe kadın buralara ulaşamayabiliyor. Bunun nedenle birinci basamak sağlık hizmetleri çok önemli ki bu konuda da eksikliklerin devam ettiğini görüyoruz. Halen daha gerek personel, gerek alan eksikliği nedeniyle doğumlar sevk edilmekte. Gebelik takiplerinin düzenli yapılamaması ya da sağlık personeli yardımı olmadan gerçekleşen doğumlar hem anne hem de bebek sağlığı açısından riskleri arttırır.

'GÖÇMEN KADINLAR SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA EŞİTSİZLİK ARTIYOR'

Göçmen kadınlar, hem kadın hem de göçmen olmaları nedeniyle yardımlardan ve planlara dahil edilmekten en uzak tutulan, en az gözetilen grubu oluşturuyor. Bölgedeki göçmen kadınların sağlık hizmetlerine erişimini nasıl değerlendiriyorsunuz? İmkanlar, gerçekten onlara ulaşabilecek şekilde sağlanıyor mu? Türkçe bilmeyen refakatsiz mülteci kadınlar normal koşullarda da eşit sağlık hizmetleri almaktan mahrum. Bölgenin özgüllüğü göz önüne alınarak, afet sonrasında, mülteci kadınlara yönelik çalışmalar yapılıyor mu? Bölgedeki Türkçe bilmeyen kadınlara, sağlık hizmetlerine erişebileceği imkanlar sağlanıyor mu?

Göçmen kadınlar, deprem öncesinde de toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yanında hem ayrımcılık hem de dil bariyeri nedeniyle sağlığa erişimde zaten güçlük yaşıyorlardı. Bu durum deprem sonrası çok erken dönemde nefret söylemlerinin artmasıyla daha da derinleşti. Bu kadınlar sağlık hizmetine başvurmak konusunda oldukça çekingenler.

DAHA FAZLA