Ses biyometrisi: Kişisel güvenlik mi, tehdit mi?
Günümüzde önemli bir dijital veri haline gelen ses biyometrisi uygulamaları, şirketler ve devletler tarafından kullanılırken, kullanımı konusunda çok sayıda soru işaretini beraberinde getiriyor. Parmak izi işlevi görevi gören bu yöntem, kişisel güvenlik olarak sunulsa da, birçok örnekte yeni bir istihbarat tehdidi olarak karşımıza çıkıyor.
(İleri – Bilim) Kullanımı gittikçe yaygınlaşan sesle doğrulma, sesli imza gibi ses biyometrisi uygulamaları dijital veri toplamada önemli bir yöntem haline geldi. 65 milyondan fazla kişinin sesli imzasının, şirketlerin ve hükümetlerin veritabanlarında tutuluyor olması ise yeni bir kişisel güvenlik sorunu olarak karşımıza çıkıyor.
Ses biyometrisi insan sesinin parmak izi ve retina gibi kişiye özel oluşu üzerine dayanan bir teknoloji. Bu teknoloji ile kişilerin daha önce kaydedilmiş sesi üzerinde ses tanıma algoritmaları ile eşleştirilme yapılarak kimlik tespiti yapılabiliyor.
Londra merkezli bir teknoloji şirketi olan ve ses biyometrisi analizi yapan ValidSoft firmasından Paul Burmester’ın açıklamaları bu teknolojinin yaygınlığını gözler önüne serdi. Burmester “İnsanlar bu teknojinin yalnızca istihbarat servislerinin elinde ya da Star Trek filminde olduğunu sanıyor. Fakat bu teknoloji tamamen kanıtlanmış ve son derece ulaşılabilir bir biçimde bugün burada” şeklinde konuştu.
400 MİLYON DOLAR GELİR
Bu teknolojiye olan talep ise her yıl artış gösteriyor. Opus Research isimli araştırma şirketinin verilerine göre bu sektörde 2014 yılı içinde 400 milyon dolar gelir elde edildi. Aynı araştırma şirketi 2015 yılında bu rakamın, neredeyse iki katına çıkarak 730-900 milyon dolar arasında bir gelire ulaşacağını belirtti.
ÇAĞRI MERKEZLERİ DE KULLANIYOR
Özellikle finans sektörü tarafından kullanımı gittikçe genişleyen bu sisteme çok sayıda bankanın çağrı merkezinde rastlamak mümkün. İngiliz banka devi Barclays’in yöneticisi Ian Hanlon “Genel kanıya göre ses biyometrisi önümüzdeki 2-3 yıl içerisinde de facto standart haline gelecek” dedi.
VERİLERİN GİZLİCE TOPLANMASI YASADIŞI
Bireyler açısından parmak izi işlevi gören bu yöntemin bilgilendirme dışı elde edilmesi ve kullanımı da söz konusu. ABD’nin en büyük bankalarından olan JP. Morgan ve Wells Fargo bu yöntemi kendilerini arayan tüm müşterilerinin üzerinde uyguluyor. Şirketler bunun dolandırıcılığa karşı alınmış bir önlem olduğunu öne sürse de bu verilerin gizlice toplanması ve işlenmesi birçok ülkede yasadışı.
KARA LİSTE OLUŞTURULUYOR
Teknoloji şirketleri ve bankalar tarafından kişisel güvenlik öne sürülerek toplanan bu verilerin, güvenlik dışı amaçlarla kullanımı birçok örnekte karşımıza çıkıyor. Associted Press (AP)’nin haberinde yer verilen Ağustos 2013 tarihli bir dokümanda, İsrail merkezli bir biyometri şirketi olan NICE Systems, kendi müşterisi olan bankalara sesli imzalardan oluşan bir kara liste oluşturup, diğer bankalarla paylaşmalarını tavsiye ediyor. Banka çağrı merkezlerinde sesli imza almadan önce belirtilen uyarılarda ise ne yazık ki böyle bir paylaşımın yapılacağı belirtilmiyor.
TURKCELL 10 MİLYON KİŞİNİN SESLİ İMZASINI TOPLADI
AP, bu yöntemin en geniş uygulandığı ülkelerden biri olarak ise Türkiye’yi örnek gösterdi. Türkiye’nin en büyük GSM şirketi olan Turkcell, şimdiye kadar 10 milyon kullanıcısının sesli imzasını topladı.
Bu teknoloji, şirketler tarafından yaygın kullanılsa da hükümetler de bu yarışta geri kalmıyor. ABD’de sesli biyometrisi, özellikle mahkumları izlemek ve suçluları takip etmek için parola olarak kullanılıyor. Yeni Zelanda, yaklaşık 1 milyon sesli imzayı Devlet Vergi Dairesi’nde kullanırken, Güney Afrika ise bu yöntemi Sosyal Güvenlik Kurumu’nda yaygın olarak uyguluyor.
“YENİ BİR GÖZETLEME VE İSTİHBARAT YÖNTEMİ”
Ses biyometrisinin tüm bu artan kullanım sayısı ve çeşitliliği kişisel gizliliğin korunmasına yönelik endişeleri beraberinde getirdi. İrlandalı gizlilik hukuku avukatı Sadhbh McCarthy bunun yeni bir gözetleme ve istihbarat yöntemi olduğunu açıkladı. Amerikan Sivil Özgürlükleri Sendikası üyesi Jay Stanley ise bu uygulamaların kamu tarafından hiç tartışılmadan hayata geçirilmesini eleştirirken, kişilerin haberi olmadan veya başka gerekçeler gösterilerek elde edilen verilerin konuşma özgürlüğüne darbe vuracağını belirtti.
KİŞİLERİN YERİ TESPİT EDİLEBİLİR
Dijital haklar konusunda mücadele eden bir kuruluş olan Electronic Frontier Foundation’ın avukatlarından Lee Tien ses biyometrisi ile kişilerin lokasyonlarının da tespit edebileceğini dile getirdi. Şu anda kamuya açık alanlara ses sensörlerinin yerleştirilmesi üzerine bir tartışma yürütüldüğünü söyleyen Tien, bunun uygulanması halinde çoklu sensör kullanılarak kişilerin lokasyonlarının bulunabileceğini belirtti. Tien bu teknolojinin kişileri takip etmek veya dinlemek üzerine geliştirilmediğini, fakat bu teknolojiyi kullanarak bunları gerçekleştirmenin mümkün olduğunu sözlerine ekledi.