Sadece 10 çocuktan 2’si bilinçli ve düzenli spor yapıyor
Çocuk Odaklı Spor Hareketinin Kurucusu Hasan Darama, çocukların oyunlara ve spora erişimi hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Ülkedeki tüm çocukların eşit şartlarda, aktif ve güvenli alanlarda spora katılımını teşvik etmeyi amaçlayan Çocuk Odaklı Spor Hareketinin Kurucusu Hasan Darama Evrensel Gazetesi'nden Hilal Tok'a değerlendirmelerde bulundu.
‘Spor ve çocuk’ deyince karşımıza çıkan tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bireyler gittikçe hareketsizliğe sevk edilmiş, plansız programsız oyun unutulmuş, dışarıda zaman geçirmenin tek yolu manikür yapılmış oyun alanlarındaki organize spor etkinlikleri olmuş durumda.
Spor ortamlarını oyun oynama, eğlence ve yaşam alanı olarak değil, çocukların zorunlu yer almaları gereken ortamlar olarak görüyoruz. Öyle olmasaydı, çocukları akademik yarışa sokmaya çalışmaz, günlük programlarına bol bol oyun / yapılandırılmamış zaman saati koyardık; etkinlikten etkinliğe koşmaz, bol bol oyun oynarlardı.
Bugünkü çocukların açık havada, plansız programsız oynamak için daha az vakti var. Gereksinimleri karşılanmayan, bu gereksinimlere dolayısıyla da kendilerine saplanıp kalan, böylece diğer kişilerin gereksinimlerine duyarlı olmayan çocuklar yetişiyor.
Çocukların güvenli ve aktif alanlarda nesnelerle, oyuncaklarla ve başka çocuklarla oynamaya, hareket etmeye, etkileşimde bulunmaya, incelemeye ihtiyacı var. Çocuk sporları, başarısızlık korkusundan çok başarı sevincine odaklanmalı, çocukların spor yaparken sosyal olabilecekleri, yeni şeyler deneyebilecekleri, neşe, keyif ve ustalık deneyimleyecekleri ortamlar oluşturulmalı.
Çocuk Odaklı Spor Hareketi, çocuk sporları konusunda sözünü ettiğiniz ortamların oluşturulması için neler yapıyor?
Çocuk Odaklı Spor Hareketi, katılımcı bir anlayışla, eşit şartlarda, çocukların spora katılımını teşvik eden sivil bir inisiyatif. Çocukların daha aktif, daha özgür ve daha güvenli ortamlarda spor yapabilmelerine yönelik politikaların planlanması, uygulanması ve bu süreçte katkı sunmaları için kendilerine imkan tanınması konusunda duyarlılık oluşturmayı amaçlıyoruz. Çocukların spor yaparken kendilerini daha iyi hissedebilmelerini ve sportif gelişimlerine yönelik alternatif kararlar alabilmelerini ve bu doğrultuda spora katılımı teşvik etmeye çalışıyoruz. Çocukların oyun oynamasını, oynarken kendisini geliştirmesini, oyun oynayarak değerlerini keşfetmesini, oynayarak kendisini ifade etmesini ön plana çıkarmayı hedefliyoruz.
Çocukların spor yapabildikleri yerler, kimi zaman spor öğretmenleri... Güvenli mi?
Yapılaşmanın giderek artması oyun alanlarını da etkiliyor. Sadece büyük şehirlerde değil, Anadolu’da da... Yaptığımız incelemelerde çocukların oyun oynayacakları ve spor yapacakları alanlara erişim ve ulaşım konusunda sorunlarla karşılaştıklarını gözlemledik. Eşit, katılımcı bir anlayış olmaması, çocukların güvenlik problemi yaşaması da önemli sorunlar arasında. Erişim imkanı olan parklar ve oyun alanlarının da denetlenmesi gerekiyor. Önemli başka bir husus ise oyun alanlarında çocuklarla çalışabilecek yetkinliğe sahip kişilerin görev yapması...
Öte yandan spor yapılan ortamların, doğası gereği temasa müsait alanlar olması nedeniyle, çocuğun fiziksel, sosyal, duygusal, ekonomik ve etnik olmak üzere tüm yönlerden, aileler (Çocukların fotoğrafları yayınlamadan önce çocuğa sormalı ve onayı alınmalı); antrenörler (Örneğin ‘Jimnastik için çok şişmansın’ demesi); yöneticiler ve diğer paydaşlar tarafından istismara uğradıklarını görüyoruz. Ebeveynlerin çok azı çocuklarının spor yaparken güvenliğini, istismara veya ihmale maruz kalma riski altında olup olmadığını önemsiyor.
Ebeveynler bu konuda ne yapabilir, nasıl bir yol izlemeliler?
Doğa en büyük öğrenme ortamı. Spor da öğrenmeyi geliştiren en önemli bileşenlerden biri. Spor sevinç, saygı, mutluluk getirir ve sağlıklı alışkanlıklar geliştirir. Benlik saygısını artırır ve aidiyet duygusu yaratır. Çocuklar spor yoluyla önemli değerler elde eder, önemli yaşam becerilerini öğrenir. Spor yapan çocuklar sağlıklı beden imgesine (Bedene duyulan güven ve benliğe olan saygı) sahip olurlar. Her ebeveyn öncelikle çocuğunun spora katılımını teşvik etmelidir.
Birçok ebeveyn çocuk alanlarının kullanımı bakımından yeterli bilgiye sahip değil. Ebeveynler çocuklarıyla konuşmalı ve çocuklarının ne istediklerini bilmeli. BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 31’nci maddesi oyun oynama hakkını yasal bir zemine oturtmuş. Türkiye bu yasal zemine taraf bir ülke. Aileler de bu sözleşmenin bilincinde olmalı. Yerel yönetimlerden, çocuklarını götürdükleri ya da spor yapmalarını sağlayan kurum ve kuruluşlardan bununla ilgili talepte bulunabilirler. Kullanılan malzemelerin bile önemi var burada. Yer zemininden tutun, hangi sporu yapıyorsa, hangi oyunun içerisindeyse kullanılan malzemelerin incelenmesi ve denetimi çok önemli.
Son olarak devletin, özellikle Gençlik ve Spor Bakanlığının asıl odak alanı yalnızca spordaki başarılar ve spor tesisleri yapmak değildir. Aynı zamanda tüm çocukların yüksek yararını gözeterek güvenli ve aktif ortamlar oluşturup spora katılımlarını artıracak imkanlar da sunmaktır. Görülüyor ki spor tesislerinin, organizasyon çeşitliliğinin ya da etkinliklerin sayısının artması çocukların istikrarlı şekilde spora katılımını artırmıyor. Çünkü çocuklar artık sadece sportif etkinliklerin parçası olmak istemiyor, kendilerini ifade etme olanağı buldukları hikayelerin içinde yer almayı ve gelişmelerin bir parçası olmayı da istiyor. Böyle olunca odaktaki konuların asıl nedenlerine ulaşılamıyor. Bu da fırsat eşitsizliğini gittikçe artırıyor. Şartların eşitlenmesi, eşitsizliğin ortadan kaldırılması gerekiyor.
Ülkemizdeki mülteci çocukların yaşamında spor ve oyun nerede duruyor?
Türkiye’de 2 milyon mülteci çocuk var ve giderek mülteci ailelerde daha fazla sayıda çocuk büyüyor. Bunların çoğu, akranlarıyla sosyal alanlara katılma fırsatını da kaçırıyorlar. Fırsat eşitliğine dahil olmaya çok fazla ihtiyacı olan bu çocuklar ayrıca yeni arkadaş edinmeyi, öğrenmeyi, başa çıkma kabiliyetini ve birçok iyi deneyimi de kaçırıyorlar. Mülteci çocuklar ne haklarıyla ne de varlığıyla birey olarak kabul edilmiyor. Çocuğa ilişkin sorunların algılanmasını da çözümünü de güçleştiren bu yadsıma, kendini spor alanında da gösteriyor. Çocuğa ilişkin sorunların çözümünde sorun odaklı yaklaşım oldukça yaygın ve bu konuda hiçbir bütünlüklü çaba yok. Bu tablo içerisinde Türkiye’nin hem spor alanında hem de mülteci çocuklara yönelik politikası olması gerekliliğini vurgulamak gerekiyor. Bütün çocuklara (din, dil, ırk gözetmeksizin) önem ve öncelik veren, çocuklara bakışı çocuk hakları temelinde gözden geçiren, çocuk hakları odaklı bakış açısını spor programlarına yansıtan, çocuk hakları odaklı ülke spor politikası oluşturulmalı. Devlet düzenleyeceği yasalarla çocuğun oynama hakkını güvence altına alabilir. Çocuğun eğlenme, oyun oynama ve spor yapma hakkı için doğum öncesinden başlayıp yetişkinliğe kadar geçen sürede çaba gösterilebilir. Biz bunu istiyoruz.
Peki, ya kız çocukları? Onlar eşit bir şekilde yararlanabiliyor mu spor ve oyundan?
Bu konuyla ilgili gerek yaptığımız görüşmelerde ve gerek sahadaki çalışmalarda ortaya çıkan tablo hiç de iç açıcı değil. Tarım işçisi bir ailenin milli sporcu kızı sokakta bisiklete bindiği için mahalleli tarafından ayıplandığını, dışlandığını ve yadırgandığını söylüyor. Adana’da birincilik alan, başarılı bir takımın kız oyuncusu, ‘İstanbul’da doğanların spor açısından imkanı fazla. Tüm spor salonu ve stadyumlar orada. Mesela iyi takımları bile önce batıdan seçiyorlar Anadolu’dan seçmiyorlar’ diye serzenişte bulunuyor.
Sporcu kızların çoğunluğu derslerde kendilerine yer bulamamaktan şikayetçi. Erkek öğrenciler daha baskın ve erkeklerin dalga geçmeleri kızların spora katılımını olumsuz etkiliyor. Beden eğitimi ve spor dersinin kazanmaya yönelik yarışmacı yapısı adil oyun anlayışının yerleşmesini engellerken, erkekler lehindeki ve kızları dışlayıcı yapısı ise cinsiyet eşitsizliğini doğuruyor. Okulda ve okul dışı alanlarda kızların kolay ve güvenli erişimini sağlayacak spor programları ve alanları geliştirilmeli ama atılan adımlar oldukça yetersiz.