Popülizmin dünü, bugünü, yarını
Popülizme yakın ilgiye rağmen, fenomene dair çeşitli bakış açıları hala anlaşılamamıştır. Sorular oldukça fazla: Popülizm dünya çapında nasıl bu kadar hızlı bir biçimde yaygınlaştı? Bu farklı biçimde tezahür eden popülizmlerin ortak noktası nedir? Popülizm gerçekten demokrasi için bir tehdit mi? Ve belki de en temel soru: Günümüzde popülizm terimini kullandığımızda gerçekte neden bahsediyoruz?
Ufuk Akkuş
Çağdaş siyasetin temel kavramlardan biri olan popülizm üzerine 21. Yüzyılın başlarında pek çok ampirik çalışma yapılmıştır. Dünya çapında hızlı biçimde yaygınlaşan kavram değişik yazarlarca birbirinden çok farklı teorik değerlendirmelere konu olmuştur. Popülizm kavramının geçirdiği değişimleri ampirik örneklerin ışığında inceleyen Benjamin Moffitt “Popülizmin Küresel Yükselişi” kitabında yoğun ve derin bir tartışmaya girerek bizi çağdaş popülizmi yeniden düşünmeye sevk ederek popülizmin geleceğine dair önemli ipuçları sunuyor.
Kitabın üç hedefi olduğunu belirten Moffit’e göre; ilk hedef popülizmi değişen küresel medya düzleminde konumlandırmak, ikinci hedef salt bölgesel popülizm kavramsallaştırmasının önüne geçerek yerine popülizmi küresel bir fenomen olarak gören anlayışı kurmak ve üçüncü hedef de çağdaş popülizmi kavramsallaştırmak için “siyasi üslup” olarak popülizm gibi bir çerçeve geliştirmektir.
Moffitt; popülizmin genelde beğenmediğimiz siyasi kişiliklerin kötülenmesinde ve aşağılayıcı biçimde kullanılmasıyla terimin analitik değerinin yitirdiği ve anlamsızlaştığı tezine karşı çıkar. Terimin umut verici, önemli ve zengin olduğunu işaret eden tartışmalara dikkat çekerek siyasi manzarayı anlayabilmek açısından çok önemli olduğunu vurgular.
Popülizmin tarihsel gelişimine göz atan Moffitt, terimin bir ideoloji mi, toplumsal hareket mi ya da başka bir şey mi olduğuna dair farklı tutumları ele alır. Terimin ilk kez referans yaptığı fenomen Birleşik Devletlerin güney ve orta batı eyaletlerinde 1890’larda Halk Partisini kuran toprak reformu yanlısı harekettir. Bu parti, Latince populus (halk) kelimesinden türetilen “Popülistler” takma adını edinmişti. İkinci olay ise 1860-1870’lerde Rusya’da toplumsal ve siyasi bir dönüşüm sağlayabilecek köylülerin devrimci bir sınıf olduğuna inanan, dolayısıyla halka gitmeleri ve onları devrim yapabilmek için eğitmeleri gerektiğini düşünen Rus entelektüellerinin narodnichestvo hareketidir. Popülizmin tarihsel gelişimine ve terimin farklı kullanımlarına değinen kitap, asıl 1980’lerin sonları ve 1990’ların başlarında Batı Avrupa’da ortaya çıkan yeni popülizm ve Latin Amerika’daki neo-popülizm üzerinde yoğunlaşır.
Moffitt’e göre, çağdaş literatürde popülizm; ideoloji, strateji, söylem ve siyasi mantık olmak üzere dört ana yaklaşım içinde ele alınır. İdeolojik bakımdan popülizm; zayıf merkezli bir ideoloji şeklinde toplumları halk ve yozlaşmış elit olarak değerlendirir. Liberalizm, sosyalizm gibi kapsamlı yapısal uzlaşmaya dayanan ideolojilere karşı popülizm sınırlı bir çekirdeğe sahiptir. Yani popülizm tümüyle biçimlenmiş bir dünya görüşü değil, aksine diğer güçlü ideolojilerle birleşmiş bir dizi sınırlı kavram işaret eder. Popülizme minimal tanım geliştirmeyi amaçlayanlar yalnızca ideolojik yaklaşımla çalışan yazarlar değildir. Terimi strateji olarak görenlere göre; popülizm lider bir kişiliğin hükümetin gücünü doğrudan, aracısız, kurumsallaşmamış bir biçimde almış olduğu destekle örgütsüz yığınlarda aradığı ya da kullandığı bir siyasi stratejidir. Söylem yaklaşımı ise, Avrupa ve Latin Amerika popülizm literatüründe popüler olup halkı elit ya da oligarşiyle karşı karşıya getiren bir söylem olarak gören yaklaşımdır. Siyasi mantık yaklaşımı Laclau’nun çalışmalarında geliştirilmiştir. Laclau, popülizm konusundaki iddiasını, eşitliğin fark üzerinde zafere ulaştığı her yerde belirgin olan siyasi yaşamın belirli bir yapılandırma mantığı olarak öne sürer. Laclau’nun bu formülasyonundaki halk, etkili ve yenilenmiş bir siyasi projenin imkanı ve tabii ki siyasi olanın öznesi olur. Eğer “halk” siyasalın öznesiyse, popülizm de siyasal olanın mantığı olur. Bu anlamda Laclau, temelde bütün siyasetlerin popülist olduğunu söyler.
Moffitt, çağdaş popülizmi anlamını en iyi yolunun siyasi üslup üzerinden mümkün olduğunu söyler. Yukarda bahsedilen yaklaşımların ötesine geçerek popülizmin edimsel boyutu üzerinde durur, yoğun biçimde medyatikleşmiş ve üsluplaşmış çağdaş siyaset ortamında popülizmin pozisyonunu kavramsallaştırır. Bu anlamda, popülizm düşüncesindeki üç ana hat şöyle sıralanabilir: elit karşısında halka başvurmak, kaba tavırlar ve krizler, kopuşlar ya da tehdit.
Değişik yazarların yaklaşımlarını harmanlayarak kendi tanımın yapan Moffitt’e göre, siyasi üslup: yönetim alanından gündelik hayata uzanan bir biçimde siyasalı içine alan iktidar alanını yaratmak ve yön vermek için kullanılan izleyicilerin maruz kaldığı somutlaşmış ve sembolik olarak dolayımlanmış bir performanslar repertuarı olarak anlaşılabilir. Moffitt, siyasi üslup örneklerinde popülist hareketler ya da siyasi partilerden ziyade, performans gösterme itibariyle merkezde duran, popülizmin vücuda gelmiş halleri olan popülist liderlere odaklanır. Çağdaş popülizm teorilerinde liderler merkezi bir önem taşırlar ve popülizme ilişkin güncel tartışmalarda da bağlı oldukları partilerden ya da hareketlerden azade bir biçimde popülist liderlerin kişilikleri ve performanslarına yoğunlaşılır.
Popülist liderler bir tarafta sıradan öte yandan sıra dışı olan kırılgan dengeye ulaşmaya çabalarlar. Popülist liderler; kendilerini inanılmaz liderlik vasıfları taşıyormuş gibi gösterdiği kadar, halktan biriymiş gibi de göstermek zorundadırlar. Sıradan tavırlar kullanılan kaba tavırlar ile sağlanır. Halkın güvenini sağlamak ve onu güçlendirmek için bu yol izlenir. Böylelikle kaba tavır performansları; benliğin sunumu, sokak dili kullanımı, siyaseten doğrucu olmama, kılık kıyafet tercihi gibi davranışlar ya da kısaca saygın siyasetin genel geçer pratiklerini aşağılama bu sayede farklı biçimlere bürünebilir. Bizden bir örnek vermek gerekirse dönemi başbakanı Turgut Özal’ın şort ile askeri birlik ziyaretinin bu tarz bir popülizm anlayışıyla örtüştüğünü söyleyebiliriz. Moffitt, popülist liderlerin kaba tavırlarının siyaseten doğruculuğun ilgası biçiminde de tezahür edebileceğine değinir. Popülistler genelde siyaseten doğruculuğu elitlerin projesi olarak sunarlar ve bahsedilmeyenlerden bahsetme eğilimindedirler. Herkesin düşündüklerine tercüman ve sessiz çoğunluğun sesi oldukları iddiasındadırlar. Siyaseten doğruculuğun ilgası, sıklıkla kayırmacılık iddialarını ve azınlık gruplarını doğrudan aşağılama biçimlerini alır. Dönemin başbakanını “Afedersiniz Ermeni” ve buna benzer sözleri ile iktidar partisine yoğun olarak atfedilen kayırmacılık ve yolsuzluk uygulamaları yine bu açıdan ilgili teoriye uyumlu görünüyor. Siyasi üslup açısından Türkiye’deki partilerin özellikle de iktidar partisinin uygulamaları hakkında teorik ve pratik çalışma ilgili yazına ve siyaset felsefesine önemli katkılar sunabilir.
Moffitt, günümüz popülist liderliği anlamak için sadece parti platformlarının içeriklerine, örgütsel stratejilerine, ya da ideolojilerine değil popülist liderlerin halkı temsil etmek için kullandığı popülist repertuara odaklanmamız gerektiğinin açık olduğunu vurgular. Ama bu performansların sadece liderin ürünü olmadığını profesyonel ve çok çeşitli medya kaynaklarının dikkatli bir planlama, sahneleme ve yazılmış metinlerin bir sonucu olduğunu belirtir. Popülizmin en başarılı örneklerinin de Thaksin Shinawatra ve Silvio Berlusconi örneklerinden yola çıkarak kitle medyasına sahip olma ya da belli kısmını kontrol etme kapasitesine sahip liderlerden çıktığına işaret eder. Popülist liderlerin sıklıkla dile getirdikleri medya nefretini de muhalif medyaya ilişkin bir argüman olarak değerlendirir. Popülist liderler halka giderken dolayımsız biçimde doğrudan halka seslenmezler. Onların halka gidişleri dolayımlanmış mesajlar, televizyon yayınları, iletiler ve performanslarla gerçekleşir.
Moffitt’in kitabı popülizmin üsluplaşmış ve medyatikleşmiş bir siyaset ortamında sürekli değişen şeklini ele alarak çağdaş popülizm üzerine yeniden düşünmemiz gerektiğini öneriyor. Çağdaş popülizm içindeki ana aktörleri, izleyicileri, sahneleri ve mizanseni analiz ederken aynı zaman da popülizmin medya, kriz ve demokrasiyle ilişkisini de gözler önüne seriyor. Popülizmin bir siyasal üslup olduğu, onun medya ile olan ilişkisinin hesaba katılması gerektiği, küresel bir fenomen olduğu, demokratik ve anti demokratik eğilimler taşıdığının altı çizilerek siyasi üslup kategorisinin popülizmi anlamak açısından ne derece önemli olduğunu gösteren Moffitt, siyasi üslup olarak popülizmin genel özelliklerini ortaya çıkarmak için literatürde popülist olarak anılan dünyanın her yerinden yirmi sekiz lider örneği kullanmıştır.
Popülizm gibi oldukça ihtilaflı ve karışık bir kavramı, tarihsel gelişimine de değinerek siyasi üslup anlayışı çerçevesinde onun medya, kriz ve demokrasi kavramları ile ilişkilerine odaklanarak analiz eden Moffitt, bu alandaki tartışmalara yeni bir perspektif getiriyor.
KÜNYE: Benjamin Moffitt, Popülizmin Küresel Yükselişi Performans, Siyasi Üslup ve Temsil, Çev: Onur Özgür, İletişim Yayıncılık, 2020, 280 sayfa.