Pandemi günlerinde emeğin sineması: Online İşçi Filmleri Festivali’nin ardından…
İşçi Filmleri Festivali Düzenleme Komitesi’nden Tufan Sertlek ile salgın günlerinde çevrimiçi gösterim yapma deneyimi, evde kalamayan işçilerin ve emekçilerin hikayesini evde kalanlara ulaştırmanın anlamı ve değişen dünyada festivalleri nasıl bir değişimin beklediği üzerine konuştuk. Keyifle okumanız dileğiyle…
Rojda Bakan
Tüm dünyayı etkisi altına alan yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgını, birbirimizin sağlığı için yan yana gelemediğimiz bugünlerde etkinliklere ulaşma şeklimizi de değiştirdi. Evden çalışma, online eğitim, müzelerin online gezilmesi gibi örneklerin yanında sinema sektörü ve festivaller de çevrimiçi erişim seçeneğini değerlendirerek izleyiciye ulaşmaya çalışıyor.
Her yıl 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde açılışı yapılan Uluslararası İşçi Filmleri Festivali (İFF) de tanıtım filmini işçilerin çektiği bir video ile başlangıç duyurusunu yaptı. Festival bu yıl ilk kez çevrimiçi olarak izleyiciyle buluştu. Festivalde gösterilen film ve belgesellerin saati önceden sosyal medya hesaplarında duyurulup festivalin Youtube kanalı üzerinden tek seferlik seans şeklinde canlı yayınlandı.
Açılışı Fatih Pınar’ın yönetmenliğini yaptığı ‘Kaza Değil Cinayet’ filmiyle yapılan festival programında Türkiye ve dünyadan 43 film yer aldı. Film gösterimlerinin yanı sıra yönetmenlerle söyleşiler ve atölyeler de düzenlendi.
Bu yıl 15’incisi düzenlenen İFF’nin internet sitesinde bu seneki gösterimle ilgili yayınladığı açıklamada, “Bu festivali başta sağlık emekçileri olmak üzere, market çalışanları, hizmet sektörünün değişik birimlerinde çalışanlar, ihracatı düşürmemek için çalışmaya mahkûm edilen otomotiv işçileri, beyaz eşya sektöründe çalışan emekçiler, inşaat işçileri ve NİCELERİNE ithaf ediyoruz.
İşçi Filmleri Festivali olarak gerçekleştireceğimiz ONLİNE film festivali ile işçiler vardır, emekçiler vardır, ülkemizi yönetenler onları görmüyor, önlem almıyor, virüsün insafına bırakılıyorlar, işten atılıyorlar ve eve ekmek getirmek için ne iş olsa yapacak hale getiriliyorlar! EVDE KALAMAYANLARI GÖRÜN! mesajını vermek istiyoruz” denildi.
İşçi Filmleri Festivali Düzenleme Komitesi’nden Tufan Sertlek ile salgın günlerinde çevrimiçi gösterim yapma deneyimi, evde kalamayan işçilerin ve emekçilerin hikayesini evde kalanlara ulaştırmanın anlamı ve değişen dünyada festivalleri nasıl bir değişimin beklediği üzerine konuştuk.
‘BÖYLESİNİ BİZ DE HAYAL ETMEMİŞTİK’
Salgınla baş etmeye çalıştığımız bugünlerde bir online festivali geride bıraktık. Takip ettiğim kadarıyla festival epey film başvurusu aldı. Bu ilgiyle ilgili ne söylemek istersiniz?
Festivalin bu yıl 15.’sini yaptık. 15 yıl öncesinde işçi sınıfı mücadelesinde yeni bir kulvar açalım diye yola çıkarken doğrusunu isterseniz bu kadar uzun erimli bir çalışma içine gireceğimizi hayal etmemiştik. Bu nedenle çok mutluyuz.
Festivalin ilk ve hatta sonraki 5-6 yılında Türkiye’den emek konulu film bulmakta çok zorlandık. İşçi mücadelesinin etkin olduğu 1960-80 arası dönemde de birkaç tane film yapıldığının şaşkınlıkla farkına vardık. Bu nedenle ilk yıllar daha çok Latin Amerika ve Asya’daki neoliberalizme karşı mücadeleleri konu alan belgesellere yer verdik.
Ancak son yıllarda festivalimize yapılan başvurular o kadar arttı ki film seçmekte zorlanır hale geldik. Hem artık çok sayıda emek konulu belgesel yapılmaya başlandı hem de sadece bizim festivalimizde göstermek için insanlar belgesel yapmaya başladı. Bu çok sevindirici bir gelişme bizim için.
‘TEMA VE ESTETİĞİ BİRLİKTE ELE ALIYORUZ’
İFF’nin programına aldığı filmleri seçerken göz önünde bulundurduğu kıstaslar nelerdir?
Esas olarak tabii ki işçi sınıfının toplumsal mücadelesini veya işçilerin gündelik yaşam mücadelesini, hayat hikayelerini konu alan filmleri önemsiyoruz.
Bunun yanında her yıl mutlaka o dönemin özelliğine göre çevre, göç, etnik, cinsel ayrımcılık vb. konuları işleyen birkaç filme yer veriyoruz. Kadın temalı filmlere mutlaka özel bir yer veriyoruz.
Kuşkusuz tema bazlı seçimden sonra “film izleme kurulumuz” izleyicilere estetik açıdan daha nitelikli bir festival sunmak için bazı tercihlerde bulunuyor. Yani tema ve sinema estetiğini mümkün olduğunca birlikte ele almaya çalışıyoruz.
‘EMEK KONULU FİLMLERİ ÖNEMSEDİK’
İzleyicilerin size konuk olduğu bir festival ortamından sizin izleyicilerin ekranına konuk olduğunuz bir tablo çıktı bu sene. Nasıl organize oldunuz bu süreçte? İşçilere ulaşabildiğinizi düşünüyor musunuz?
Doğrusunu isterseniz kolay bir karar olmadı. Önce erteleyelim mi, tartışmaları yaptık düzenleme komitesinde. Eylül, Ekim lafları dolaştı… Ancak pandeminin nasıl seyredeceğine ilişkin bilim insanlarının karamsar tahminleri bizi bir karar almaya itti. Ya online festival yapacaktık ya da muhtemelen bu sene festivali yapamayacaktık.
Online yapabilir miyiz, konulu birkaç tartışmadan sonra yapmaya karar verdik. Gerekli teknik alt yapı organizasyonumuzu hazırladık ve nisan ayının başından itibaren deneme kabilinden hafta sonu söyleşileriyle hem kendi becerimizi hem de teknik imkânlarımızı test ettik ve yapabileceğimizi gördük.
“İşçilere ulaşmak” festivalimizin hep konuşulan bir konusu. Biz de festivale başlarken bu soruyu kendimize sorduk. Festivalin amaçlarında “işçilere ulaşmak” ne kadar önemli, diye. Kuşkusuz önemliydi. Ancak biz esas olarak “emek” konulu filmlerin yapılmasını özendirmeyi ve filmleri sinema izleyicisiyle buluşturmayı önemsedik.
Festivali işçilere ulaştırmak için özel bir çaba içine de girdik tabii. Bunun için sendikalara ulaştık, festivale dahil etmeye çalıştık, işçi mahallelerinde sokak gösterimleri yapmaya çalıştık. Ancak bunda başarımızın sınırlı olduğunu söyleyebilirim. Sendikaların genel halinin de bunda etkisi olduğunu düşünüyorum. Belki online festival ile bu sorunumuzu bir nebze olsun aşmış olabiliriz.
‘KAPİTALİZMİN TEMEL ÇELİŞKİSİNE İŞARET ETTİK’
Bu yıl düzenlenen festivalin çağrısında, Covid-19 salgınının tüm risklerine rağmen çalışmaya devam etmek zorunda kalan (bırakılan) milyonlarca emekçiyi “Evde Kalamayanları Görün” diyerek işaret ettiniz. Evde kalanların evde kalamayanların hikayesini izlediği bir İşçi Filmleri Festivali bu durumda epey anlam kazanıyor. Siz buna dair neler söylemek istersiniz?
Her yıl festivalimizi bir tema başlığıyla yapıyoruz. Bu yıl da “savaş” veya “mültecilik” üzerinde tartışırken Covid 19 konusu gündeme girdi ve salgından korunmak için önerilen “izolasyon” tedbirinden muaf tutulan tek sosyal kesim işçi sınıfı oldu. Belki de kapitalizmin temel çelişkisinin bu kadar çıplak haliyle görüldüğü başka bir dönem olmamıştır.
Bu tablo karşısında biz de festivalimizin tema tartışmasını bu merkeze kaydırdık ve online festivali evinde izleyenlere “evde kalamayanları gör” diyerek bu çelişkiye işaret ettik.
‘ONLİNE FESTİVAL GENÇLERE ULAŞMA İMKÂNI SUNUYOR’
Bu yılki festival salgın nedeniyle erişilebilirliği bakımından diğer festivallerden çok ayrı bir yerde duruyor. Filmler Youtube kanalınız üzerinden yalnızca belirlenen saatte izlenecek şekilde yayınlandı. İzleyicilere online olarak erişmekle ilgili ne düşünüyorsunuz? Sizler bu deneyimi nasıl buldunuz? Seyircilerden aldığınız tepkileri nasıl değerlendirirsiniz?
Kuşkusuz biz belki daha az izleyiciyle ama yüz yüze, konuşarak, dokunarak bir festival yapmayı tercih ederdik. Çünkü festivalden amacımız sadece film ya da başka bir etkinliğimizi insanlara ulaştırmayı değil, izleyicilerimizle birlikte olmayı, bir toplumsal duruşun duygusunu paylaşmayı da çok önemsiyoruz.
Ancak şu da bir gerçek ki her sosyal etkinlik gibi biz de daha fazla insana ve özellikle gençlere ulaşmayı hep istiyoruz. Şüphe yok ki “online festival” bize bu imkânı sunuyor. Şu ana kadar elde ettiğimiz veriler oldukça sevindirici. Geleneksel yöntemle yaptığımız gösterim veya etkinliklerden çok daha fazla kişiye ulaştık, iletişim içinde olduk ve eminiz ki bunların büyük çoğunluğu genç.
‘SANATÇI DA TOPLUMSAL SÜREÇLERİN BİR PARÇASI’
Festivale Kazım Kızıl’ın çektiği Emel Anne belgeseli de dahil edildi. Gezi Direnişi sırasında Eskişehir’de esnaf ve sivil polislerin işkencesiyle hayatını kaybeden Ali İsmail Korkmaz’ın annesi Emel Korkmaz’ı odağına alan bu belgeselle birlikte Türkiye’de ve dünyada yaşanan toplumsal hareketlerin sinemaya ve festivallere yansımasını nasıl değerlendirirsiniz?
Gezi Direnişi bütün dünyada iz bırakmış toplumsal hareketlerden biri. Ülkemizde bu konuyla ilgili pek çok belgesel yapıldı. Sinemanın bu süreçten etkilenmemesi mümkün değil.
Muhtemelen mevcut otoriter yapının etkisi bu konuda daha kitlesel, popüler kültürel üretimlerin yapılmasını sınırlıyor. Ancak bizim gibi kendini muhalif olarak tarif eden etkinlikler bu tür kültürel üretimleri toplumsal alana açabiliyor şimdilik.
Toplumsal mücadelelerin sanat ve kültürel alanda iz bırakması çok doğal. Çünkü sanatçı da bu toplumsal süreçlerin içinde yaşıyor ve öyle ya da böyle bir tutum içinde olmak zorunda hissediyor kendini.
‘ONLİNE İLETİŞİMLE FESTİVALİMİZİ GÜÇLENDİREBİLİRİZ’
Film üretim ve izleme alışkanlıklarının değiştiği günümüzde, salgından sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak söylemini düşünürsek sizce film festivallerini bu bağlamda nasıl bir değişim bekliyor?
Herkes gibi festivaller de bu konuyu konuşacak. Sanırım “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” söylemi bizim için de geçerli. Bu konuyu şimdilik yüzeysel olarak konuştuk.
Başta da belirttiğim gibi biz festivali izleyici kitlesiyle birlikte olmak, aynı havayı solumak ve paylaşmak için de yapıyoruz. Bu anlamıyla “online festivali” aslının yerine koymak gibi bir düşüncemiz olamaz.
Ancak şu bir gerçek ki biz de online iletişimin daha fazla ve özellikle genç izleyici kitlesiyle buluşmaya sağladığı katkıyı görmezden gelemeyiz. Sanırım festivali destekleyen bazı etkinliklerimizi online yaparak festivalimizi güçlendirmeyi isteyebiliriz. Bu konuda biraz daha konuşmaya, tartışmaya ihtiyacımız var.