Özgürlüğün tarihselliği ve toplumsallığı

Özgürlüğün tarihselliği ve toplumsallığı

Sendikal mücadele, fabrika duvarları içinde sürekli üstünlük kurulması ve kişisel özgürlüğün reddedilmesi koşulları altında işçilerin saygınlığını ve özgüvenini kurtarmayı ve iyileştirmeyi amaçlar. Ne var ki, insanlık onuru için süren bu savaşın alanı düşmana, yani noksansız kabul edilen “yönetim imtiyazlarına” bırakılmıştır. Sendikal çaba, üyelerine işyeri dışında ayrıcalıklı bir varoluşun güvencesini verme konusuna giderek daha çok odaklanmaya başlamıştır ki bu varoluş, tüketici özgürlüğünün tadını çıkarmak ve işyerinde teslim ettiği özerkliği yeni ve görkemli tüketici pazarı evreninde yeniden kazanmak için gereken fiziksel koşullardan oluşur.

Ufuk Tuna Akkuş

Özgür birey insanoğlunun evrensel bir durumu mudur? Yoksa o tarihsel ve toplumsal bir yaratım mıdır? Zygmunt Bauman, “Özgürlük” adlı kitabında bu sorudan yola çıkarak sosyolojinin yanı sıra diğer disiplinlerden de yararlanarak konuyu irdeliyor. Bauman, yukardaki soruya özgürlüğün tarihsel ve toplumsal yaratım olduğu cevabını veriyor. Ona göre; tarihsel ve antropolojik çalışmalar “özgür bireyin” oldukça nadir bir tür ve yerel bir olgu olduğunu destekleyen kanıtlar sunmaya devam ediyor. Bauman, kitabın yazılma amacını;  bir bakıma tanıdık olanı tuhaf hale getirmek, bireyin özgürlüğünü bir bilmece gibi, anlaşılması için açıklanması gereken bir olgu gibi görmek olarak belirtiyor. 

Kitabında özgürlüğün, tek başına bireye ait bir özellik değil, sadece geçmiş ya da gelecekteki bir başka durumla karşıtlık oluşturduğunda anlamlı bir toplumsal ilişki halini alan, bireyler arasındaki belli bir ayrıma dayanan bir tür nicelik olduğunu gösteriyor. Ayrıca, bir toplum içinde özgür bireylerin varlığının, o toplumun statülerindeki farklılaşmanın göstergesi ve de bu tür bir farklılaşmayı dengede tutmak ve yeniden üretmek için çok kritik bir rolü olduğuna da dikkat çekiyor. Bauman’a göre; özgürlük hem toplumsal bütünleşme hem de sistemik yeniden üretim için elzemdir. Bireysel özgürlüğün; bireysel yaşam dünyası, toplum ve toplumsal sistem üçlüsünü bir arada tutan bağ olarak özgürlük bu merkezi konumuna üretim ve güç alanından tüketim alanına kayması sonucu ulaşmıştır. Toplumumuzda bireysel özgürlük, en başta tüketicinin özgürlüğünden oluşur; o, verimli bir pazarın varlığına tutunur ve karşılığında bu varlığın koşullarını güvence altına alır. 

Özgürlüğün bölen, ayrıştıran rolüne dikkat çeken Bauman’a göre özgürlük bir ayrıcalık olarak doğmuş ve o zamandan bu yana öyle kalmıştır. Özgürlüğe ulaşmak ve özgür olmak terimleri düşük sosyal durumdan daha yükseğe çıkmak anlamına gelir. 

Toplumsal ilişki olarak özgürlük kavramını Bauman, “panoptikon” kavramı aracılığı ile açıklar. İngiliz filozof Jeremy Bentham’ın 1785’te tasarladığı hapishane inşa modeli olan panoptikon nöbetçilere mahkumun her hareketini izleme olanağı sağlıyor, fakat mahkumlar ne zaman gözetlendiklerini bilmedikleri için sürekli gözetim altındaymış gibi hareket etmektedirler. Bauman, panoptikonu özgürlük ile tutsaklık özerk ile güdümlü eylem arasındaki karşıtlığa dair bir kavrayış olarak görür. Denetçinin gözlerinin sürekli üzerlerinde olduğuna bir kere ikna olan mahkumlar, bir daha asla kendi kafalarına göre davranmayacak ve kendi iradelerini kullanacakları hiçbir fırsata sahip olmayacaklardır. Kontrolün kalıcılığı ve aynı anda pek çok yerde bulunuşu, mahkumları sadece özgürlüklerinden mahrum bırakmayacaktır. Onları kendi eylemin seçmek ve yönlendirmekten, kendi hayatlarını biçimlendirmek ve yönetmekten aciz hale getirecektir. Bentham’ın çizdiği resim fabrika işçiliğne çok benzerdir. Mahkum, fabrika işçisinin bünyesinde barındırdığı özelliklere sahiptir. Panoptikonun amacı fabrikada, duvarlar içine hapsedilmiş insanlarda işgücünün ve insani zaafları en iyi şekilde kullanmak için gereken mükemmel koşulların sağlanmasıdır. Bentham’ın sistemini bütünleyen şey farklılıktır. Güç ayrımını oluşturan sınırlanmamış seçenek ile minimuma indirgenmiş çıplak varoluşsal seçenek arasındaki ayrımdır. Yönetenler özgürüdür, özgür olanlar yönetir. Yönetilenler özgür değildir, özgür olmayanlar yönetilir. 

Bentham Panoptikon modeli ile Max Weber’in toplum görüşü arasında da bağ kurar. Weber, özgürlüğün ve akılcı eylemin, toplumun tek tek her üyesinin bir niteliğine dönüştürmeye izin vermediğini öne sürer. Toplumdaki akılcılık, lider ve tasarımcıların eylem özgürlüğünü ve akılcılığını gerektirir ve buna izin verir. Geri kalan üyelerin davranışları sistemin mantığıyla uyumlu harekete neden olacak biçimde şekillendirilen akılcı tasarlanıp kodlanmış kurallar tarafından düzenlenmek zorundadır. Bu iki modelden ikisinde de titizlikle tahsis edilmiş bireysel özgürlük, her şeyden önce sistemin bir bütün olarak akılcılığını güvence altına almak için işlevli bir etken olarak görülür. 

Bauman’a göre tam özgürlük yalnızca tek başınalık durumunda, yani diğer insanlarla iletişime geçmekten bütünüyle kaçınma yoluyla hayal edilebilir. Böylesi bir durum teoride bile savunulamaz. Kapitalist sistemdeki güç çatışması ve tüketim dünyasındaki bireysel çekişme özgürlüğe imkan tanımaz. Bauman, işin toplumsal ve sistemsel düzeylerde merkezi konumunu kaybettiğini ve onun yerini tüketici özgürlüğünün aldığını öne sürer. Tüketici sistemi için, harcayan mutlu müşteri bir ihtiyaçken, bireysel tüketici için harcama bir sorumluluktur. Harcama baskısı vardır: sembolik çekişme, fark elde etme yoluyla benlik inşa etme, yaşam tarzı yoluyla toplumsal kabul arayışı.

Bauman, tüketici özgürlüğü etrafında örgütlenmiş bir toplumda  herkesin kendi tüketimi ile tanımlandığını söyler. İçeridekiler pazar özgürlüklerini kullandıkları için sağlıklı kişileridr. Dışarıdakiler ise defolu tüketicilerden başka bir şey değildir. Merhamet talep ederler, ancak övünecek hiçbir şeyleri ve saygı duyulacak unvanları yoktur. Dışarıdakiler aynı zamanda birer tehdit ve karın ağrısıdır. İçeridekilerin özgürlüğüne yönelik birer kısıtlama olarak görülürler. İçeridekilerin tadını çıkardığı tüketici özgürlüğü tarafından reddedilen dışarıdakilere şans verilse onu her iki elleriyle sıkıca kavrayacaklardır. Tüketiciler yoksul için birer düşman değil, iyi yaşam modelleri ve benzemek için elinden gelenin en iyisini yaptığı örneklerdir. Yoksulun peşinde olduğu şey farklı bir kağıt oyunu değil, daha iyi bir ele sahip olmaktır. Yoksul özgür olmadığı için acı çeker. Acıların sonunu pazar özgürlüğünü elde etmek olarak hayal eder. Tüketici dünyasının koşulları dışarıdakilerin sadece konumlarını değil hayal edebildikleri çıkışları da tanımlar. Bauman bu analizinde sınıf bilinçli ve dünyayı değiştirmek içim mücadele eden işçileri soyutlayarak analizinin dışında bırakıyor ama kitabın son cümlesinde “özgürlüğe yönelik insan dürtüsünün pazar liderliğindeki kişisel zaferler tarafından tamin edilemeyeceğini ve artık tüketici çekişmesine yoğunlaştırılan enerjinin çıkış noktasını toplumsal kendini yönetimin daha iddialı olan ucunda arayacak” diyerek geleceğe yönelik örtülü bir iyimser panoramayı tahayyül ediyor.

KÜNYE: Zygmunt Bauman, Özgürlük, İngilizceden çeviren: Kübra Eren, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 4. Basım, 2020, 141 Sayfa.
 

DAHA FAZLA