Ontolojiye Dönüş
Hakikat fikrini ve nesnel gerçeklik fikrini yeni düşünceler ışığında tartışmaya açmak için tasarlanan üçlemenin ilk kitabı olan “Naturans”, yeni bir ontolojinin izlerini Spinoza düşüncesi temelinde ve felsefe tarihindeki pek çok filozofun ontoloji hakkındaki bakış açıları doğrultusunda zevkli bir okumaya sevk ediyor bizi.
Ufuk Akkuş
Kitap yazma fikrinin temelinde; dünyayı ve insanı anlama ve anlatma, ilgi duyulan konu üzerine yeni sorular ortaya atarak yeni çalışmalara yol açma, yazarın düşüncesine göre ihmal edildiği düşünülen konu ya da kişileri gündeme getirerek tartışma alanının zenginleşmesini sağlamak gibi güdülerin olduğundan bahsedilebilir. Çetin Balanuye, “Naturans: Yeni Bir Ontolojiye Doğru” adlı son kitabında felsefenin uzunca bir süredir hakikat fikrinden uzaklaştığı fikrinden yola çıkarak bu kitabı kaleme aldığını söylüyor. Son yıllarda değişik nedenlerle gözden uzak tutulan nesnel gerçeklik arayışına dikkat çekmek istiyor. Aslında bu kitap genel olarak “Naturans” başlığı altında üç kitap olarak planlanan çalışmanın ilk kitabı. Yazılmayı bekleyen diğer kitaplar Naturans II: Yeni Etik-Politik ve Naturans, Naturans III: Yeni Politik Yaşam.
Balanuye, felsefenin hakikat fikrinden uzaklaşma nedenini entelektüel yanılgı olarak görür. Yanılgının ifadesini ise şöyle özetler: “İnsan, insan eseri dil-tarih ve kültüre doğar ve onda yaşar. Bu çemberin dışından söz edilmez ya da edilse de anlamsızdır. Dolayısıyla tüm bilme-anlamlandırma çabamız sıradan bir insan söylemi olmaktan öteye gidemez. ‘Bu çemberin dışında olup biten nedir? Ya da insan zihninden bağımsız dünyanın gerçekliği nedir?’ gibi soruların kesin bir yanıtı yoktur. Öyleyse felsefe de söylemler arası bir söylemdir ve insan zihninden bağımsızlığa ilişkin hakikat ile özel bir bağı olması beklenemez.”
Balanuye’ye göre bir şeyin nesnel hakikatinden bahsetmenin dinozorca bir geri kafalılık sayıldığı çağımızda meydan popülizme kalmıştır. Popülizmin yükselişi felsefenin intiharıdır. Bu intihara teşebbüsün hayatın tüm alanlarındaki etkisi ise düpedüz çürümedir. Bu çürümenin önüne geçmek, ontolojiye hak ettiği yeri vermek için “güç ontolojisi” adını verdiği yeni bir ontolojik düşünce sistemine işaret eder. Bu çabada temel olarak Spinoza felsefesini öncü güç olarak benimser. Balanuye bir yandan ontolojiye dönüş eğiliminin önde gelen yazarları Harman, Ferraris, De Landa, Bryan gibi filozoflardan yararlanırken öte yandan Yunan filozoflarından, Nietzsche ve Deleuze’den esinlenir. Güç ontolojisi özetle gerçekçi, monist, insan merkezli olmayan, içkinci ve düz bir ontolojik program önerir. 26 kavram ve isim çerçevesinde yeni ontolojisini geliştirmeye çalışan Balanuye, her bir başlığın analizine girmeden başlangıçta kısa bir özet daha doğrusu aforizma niteliğinde özlü ve minik bir paragraf sunuyor.
“Güç ontolojisi” adı verilen düşünüşün zorunlu kıldığı “güçtendir ancak ve ancak varsa” (GVarsa) ifadesi kitapta sıkça karşımıza çıkar. Balanuye, burada insanın da bir paydaşı olduğu, ama asla insandan ibaret olmayan gerçekliğin yalnızca ve tümüyle GVarsalardan oluştuğunu ifade eder. “Her ne var ise gerçektir ve güç ifade eder ya da güç ifade eden her ne ise o vardır ve gerçektir.” diyor. Böyle demekle de ontolojik bir tavır takınıldığını, bu tavrın da gerçekliğin insan ve insan olmayan her unsurunca eşit kabul göreceğini ileri sürdüğünü belirtiyor. Balanuye, güç ontolojisinin izini sürerken felsefe tarihinin ontoloji alanındaki önemli isimlerinin görüşlerini tartışırken ontoloji alanında adeta kısa ve özlü bir felsefe tarihi sunuyor. Tabi ki kitabın tamamına sızan ve her sayfada fısıltılarla kendini hissettiren Spinoza düşüncesi analizinin temel odağına oturuyor.
Balanuye; felsefe tarihini “Biz neye var deriz?”, bir de biz diyelim ya da demeyelim “Ne vardır?” şeklinde iki soruya aranılan yanıtlara indirger. Ancak ilkiyle ikincisini tutarlı tek bir yanıta indirgeyememiş olmamızı da trajik bir durum olarak niteler. Soruları bir de şöyle sormayı dener Balanuye: “Neye var deriz?” Var olduğunu bize duyuracak kadar güç ifade edene. Peki, ne vardır? Var olacak kadar güçlü olan. Balanuye’nin analiz ve soruşturmasında Spinoza’nın “conatus” kavramının önemi ve etkisi sıkça vurgulanır. Conatus, var kalma çabası ve var olma kudretinin çoğalması diye tanımlanabilir. Yani insanın varoluşunu sürdürmesi için yaşama sarılma, sevinci yükselterek kederden kaçınma eğilimidir. Balanuye, Hasana Sharp’a atfen conatusun fikirler için de geçerli olduğunu söyler. Zihin bedenin bir fikridir, yani zihin bir fikirdir. Şeylerin düzeni ile fikirlerin düzeni aynıdır. Öyleyse conatus fikirlere de aittir. Sharp’a göre fikirler, bedenlerden hiç de farklı olmaksızın bütün diğer fikirlerin sonsuz güç alanında var olmak ve serpilmek için çabalarlar.
Hakikat fikrini ve nesnel gerçeklik fikrini yeni düşünceler ışığında tartışmaya açmak için tasarlanan üçlemenin ilk kitabı olan “Naturans”, yeni bir ontolojinin izlerini Spinoza düşüncesi temelinde ve felsefe tarihindeki pek çok filozofun ontoloji hakkındaki bakış açıları doğrultusunda zevkli bir okumaya sevk ediyor bizi. Tabi bu okuma bu konuda çalışan güncel yazarlara ve felsefe tarihindeki filozoflara ontolojik bakış açısıyla tekrar bakmamızı teşvik ediyor. Yeni ontolojik araştırmalar doğrultusunda özgün ve özlü bir çalışma sunan Balanuye’nin dizinin ikinci ve üçüncü kitaplarını bir an önce yazmasını heyecanla bekliyoruz.
Künye: Naturans: Yeni Bir Ontolojiye Doğru, Çetin Balanuye, Ayrıntı Yayınları, 2020, 176 sayfa.