Ocakta en az 119, şubatta en az 182 işçi hayatını kaybetti

Ocakta en az 119, şubatta en az 182 işçi hayatını kaybetti

İSİG Meclisi, ocak ve şubat ayına ilişkin iş cinayetleri verilerini paylaştığı raporda, deprem bölgelerindeki işçi sağlığı ve halk sağlığı sorunlarına dikkat çekti.

İleri Haber

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi, Ocak ve Şubat 2023'e ilişkin iş cinayetleri verilerini paylaştı. Ocak ayında en az 119, şubat ayında ise en az 182 işçinin iş cinayetinde hayatını kaybettiği belirtilirken, yayımlanan raporda deprem bölgelerinde işçi sağlığı ve güvenliğine ilişkin detaylar yer aldı. 

'ÖLEN HEP BİZİZ, ARTIK YETER'

"Deprem, iş cinayetleri, sel, yangınlar, salgın... Ölen hep biziz... Artık yeter!" ifadeleriyle başlayan raporda, depremlere dikkat çekilerek, "Bu süreçte gerek İSİG Meclisi’nin kurumsal ve bireysel üretenlerinin deprem bölgesinde ya da bulundukları şehirlerde dayanışma faaliyetlerine katılması gerek toplumsal yasımız nedeniyle ocak ayı iş cinayetleri raporunu çıkarmadık. Bu raporda esas olarak deprem bölgesindeki işçi ve halk sağlığı sorunlarına değineceğiz" denildi.

DEPREM VE İŞ CİNAYETLERİ

"Deprem esnasında iş yerinde ya da patronun talimatıyla bölgede olan (geçici görevlendirme, seminer vb. faaliyetler nedeniyle) bütün işçilerin ölümü iş cinayeti (resmi terimle iş kazası) kapsamına girer" vurgusuna yer verilen raporda, deprem bölgelerinde gece saatlerinde mesaisi sırasında hayatını kaybeden işçilerin ölümünün de iş cinayetleri kapsamında olduğuna işaret edildi.

Deprem bölgesinde yakınlarını kaybeden veya hasarlı iş yerlerinde üretime devam edilmesi gibi işçilelere yönelik baskılara da işaret edilen raporda, devlet tarafından işçiler adına çıkarıldığı öne sürülen KHK'lerin yetersiz olduğu kaydedildi.

Yüz binlerce insanın çadır kentlerde hayatını sürdürmek sorunda kaldığı ancak asgari koşulların sağlanmadığı belirtilen raporda, fiziki ve insani şartlar için uyulması gereken ve Türk Tabipleri Birliği tarafından da daha önce hatırlatılan standartlar hatırlatıldı. Ayrıca, çadırsız kalan insanlar da hatırlatıldı ve AFAD ile Kızılay'ı yetersizliği vurgulandı.

ASBEST UYARISI

Yıkım ve enkaz çalışmalarındaki uygunsuzluklar nedeniyle ortaya çıkması muhtemel asbest sorununa da dikkat çekilen raporda, TTB'nin, "Enkazlar profesyonel ekiplerce kaldırılmalıdır. İş makinelerinin çalıştırılma şekli etrafa asbest yayılmasını azaltabilecektir. Uygunsuz ve aşırı toz çıkmasına yol açacak biçimde yapılan enkaz kaldırma çalışmaları engellenmelidir. Enkaz kaldırma çalışmalarında sulama yapılması kaldırılan tozun etkisini azaltacaktır. Bu nedenle enkaz çalışmalarına sulama eşlik etmelidir. Kaldırılan enkazın döküleceği yerler doğru ve merkezi bir planlama ile belirlenmeli, rastgele hafriyat dökülmesi engellenmelidir. Enkaz kaldırma çalışmasına katılanların 'FFP2' veya 'FFP3' tipi yüksek koruyucu maske kullanması, sağlık açısından bir zorunluluktur. Bu bağlamda bu tür maskelerin bölgeye ulaştırılması gerekmektedir. Pandemi döneminde yaygın kullanıma giren basit cerrahi maskeler bu maddelere karşı koruyucu değildir" uyarıları hatırlatıldı. 

LİMAN YANGINI

Depremler sonrası ortaya çıkan İskenderun Limanı'ndaki yangına da değinilen raporda, şu ifadeler yer aldı:

"İskenderun Limanı’nda deprem sonrası çıkan ve 5 gün süren yangın Limak Holding’e ait LimakPort’un gerekli altyapı ve güvenlik önlemi olmadan kabul ettiği IMO’lu konteynerlerden kaynaklandı. Hiçbir limanın kabul etmediği tehlikeli ve yanıcı maddelerin içinde olduğu 300 IMO’lu konteynerler Hollanda ve Belçika’dan gelmişti. İçlerinde ayakkabı, giysi, kumaş, plastik yapımında kullanılan yanıcı kimyasallar bulunuyordu. Sadece LimakPort’un kabul ettiği bu konteynerlerin transit geçişi yapılıyor. Burada yükleniyor, Irak veya Suriye’de işleniyor. Tehlikeli yük taşıma faaliyetinde bulunan tüm taraflar; taşımacılığı emniyetli, güvenli ve çevreye zararsız şekilde yapmak, kazaları engellemek ve kaza olduğunda zararı olabildiğince aza indirmek için gerekli olan tüm önlemleri almak zorundadırlar. Ancak bu yangın deprem gibi durumlarda bizi ne gibi başka tehlikelerin de beklediğinin bir habercisi oldu."

Deprem bölgelerinde ölümlere ilişkin detayların belli olmadığı hatırlatılan açıklamada, "Tam olarak kaç kişinin öldüğü, isimleri belli değil. Belli ise de devlet tarafından isim isim açıklanması gerekiyor. Bu yüzden gece vardiyasında olan kaç işçinin öldüğünü bilmiyoruz" ifadelerine yer verilen açıklamada, yıkılan hastane ve oteller ile iş yerlerine işaret edildi. 

'DEPREMDEKİ TÜM ÖLÜMLER İÇİN 'SOSYAL CİNAYET' KAVRAMINI KULLANABİLİRİZ'

"Şu ana kadar depremde iş cinayeti kapsamında kaybettiğimiz 97 emekçiyi tespit edebildik" denilen raporda, "Önümüzdeki günlerde araştırmalarımız devam edecek ama devlet açıklamadığı sürece kaybettiğimiz yüzlerce emekçinin kimliklerine ulaşmamız neredeyse imkansız. (Bu noktada farklı meslek gruplarımızdan genel kayıplarımızı paylaşıyoruz. Ancak evlerinde hayatını kaybeden arkadaşlarımızı iş cinayeti kapsamında değerlendiremiyoruz. Daha genel anlamda depremdeki tüm ölümler için 'sosyal cinayet' kavramını kullanabiliriz)" ifadeleri kullanıldı.

DEPREM BÖLGELERİNDE İŞÇİ SAĞLIĞI

Deprem bölgelerindeki tehlikeli kimyasallların işçileri ve halk sağlığını tehdit ettiği kaydedilirken, alınması gereken önlemler de şöyle ifade edildi:

"İşçilere, her işe uygun kişisel koruyucu donanım yeteri miktarda ve eksiksiz temin edilmelidir. İşçilerin fiziki sağlığının korunması ve işin verimli ilerleyebilmesi için işçilere barınma, ısınma ve yemek imkanlarına ulaşabilecekleri bir ortam sağlanmalıdır. Bulaşıcı hastalıklardan ve diğer maruziyetlerin sebep olabileceği hastalıklardan korunmak için işçilere hijyen malzemeleri ile duş, tuvalet, el yıkama alanlarının olduğu hijyen ortamları oluşturulmalı ve kuduz ve tetanoz aşılarının yapılması sağlanmalıdır. Çalışma saatleri mevcut duruma göre düzenlenmelidir. İşçiler ağır hasarlı hiçbir iş yerine sokulmamalıdır. Verilen maddi desteklerin miktarı yükseltilmelidir. İşten atmalar yasaklanmalı (Kod-29 sürecine mahal vermeyen bir şekilde) ve yasağa aykırı hareket eden patronlara daha ağır cezalar verilmelidir.

İşçilerin fiziksel durumlarının yanında ruhsal durumları da bir o kadar ciddiye alınmalıdır. Deprem bölgesinden intihar haberleri almaktayız ve bu önümüzdeki dönem artabilir. Bu noktada psikolojik destek süreçleri geliştirilmelidir. Ancak sorun sadece psikolojik destek ile çözülemez. Mutlaka ve mutlaka toplumsal dayanışmayı güçlendirmeliyiz. Yine işçilerin ve ailelerinin yas süreçlerine saygı gösterilmelidir.

Bölgede yoğun bir inşa faaliyetine başlanmaktadır. İnşaatların hızlı bir biçimde yapılması kaçınılmaz olarak iş cinayetlerini artırmaktadır. İnşaatlardaki bu süreçlerde başta işçilerin örgütlülüğü olmak üzere bu alanda gerekli adımları atmalıyız. Yeniden inşa sürecinde kentsel yaşam, gıda hakkı, ekolojik denge, tarımsal üretim, göç süreçleri gibi birçok çalışma alanı bizi beklemektedir."

'DİRENİŞ VE DAYANIŞMA YAŞATIR'

Raporun "Direniş ve dayanışma yaşatır" ifadeleri ile depremler sonrası tüm işçi sınıfının toplumsal bir seferberlik gerçekleştirdiğine işaret edilerek, "Toplumsal seferberliğimizi güçlendirip dayanışmamızı derinleştirmek ve baskılara direnmek işçi sınıfının güncel mücadelesini belirliyor. Yeni bir süreç başlamıştır..." ifadeleri kullanıldı.

Raporun tamamı için tıklayın.