Nâzım Hikmet 57 yıl önce bugün hayata gözlerini yumdu
Komünist şair Nâzım Hikmet 57 yıl önce bugün hayata gözlerini yumdu.
İleri Haber
"Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
- öyle gibi de görünüyor -
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani..."
Bugün komünist şair Nâzım Hikmet Ran'ın aramızdan ayrılışının 57. yıl dönümü. Kavganın şairi, 3 Haziran 1963 sabahı Moskova'da sürgünde kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdi.
20 Kasım 1901'de Selanik'te gözlerini açtı Nâzım Hikmet hayata. 62 yıllık ömrüne, her biri hala en taze haliyle hafızamıza kazılı sayısız eser sığdırdı.
1933'te "gizli örgüt kurmak" suçundan daha sonra ise "orduyu ve donanmayı isyana teşvik" suçundan tutuklandı Nâzım. 28 yıl 4 ay hapis cezasına mahkum edildi.
Genel Af Yasası'ndan yararlanan şair, 1950'de serbest kaldı. Ustaya aynı yıl, Dünya Barış Konseyi tarafından Picasso, Paui Rubeson, Wanda Jakubuurska ve Pablo Neruda'yla birlikte "Uluslararası Barış Ödülü" verildi.
Nâzım Hikmet 25 Temmuz 1951'de Bakanlar Kurulu kararıyla Türkiye vatandaşlığından çıkarıldı.
Ona, 'vatan haini' dediler. O ise
"vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla:
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ" dedi.
Büyük ustanın doğumunun 100. yılı dolayısıyla 2002'de UNESCO tarafından "Nazım Yılı" ilan edildi.
Nâzım Hikmet 3 Haziran 1963 günü yaşamını yitirmesinin ardından Novodeviçi Mezarlığı'nda toprağa verildi.
"yazılarım otuz kırk dilde basılır
türkiye'mde türkçemle yasak" diyen kavganın şairi, 5 Ocak 2009 tarihinde yeniden Türk vatandaşlığına kabul edildi.
Nâzım Hikmet'in aramızdan ayrılışının 57. yılında kendi hayatını anlattığı "Otobiyografi" adlı şiirini siz değerli okuyucularımızla paylaşıyoruz:
1902'de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yaşımda halep'te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda moskova'da komünist üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine moskova'da tseka-parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim
kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
ben hasretlerin
hapislerde de yattım büyük otellerde de
açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir
otuzumda asılmamı istediler
kırk sekizimde barış madalyasının bana verilmesini
verdiler de
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum pırağ'dan havana'ya
lenin'i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924'de
961'de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır
partimden koparmağa yeltendiler beni
sökmedi
yıkılan putların altında da ezilmedim
951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü
sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim şarlo'ya bile
aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımın
içtim ama akşamcı olmadım
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana
başkasının hesabına utandım yalan söyledim
yalan söyledim başkasını üzmemek için
ama durup dururken de yalan söyledim
bindim tirene uçağa otomobile
çoğunluk binemiyor
operaya gittim
çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri
camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
ama kahve falıma baktırdığım oldu
yazılarım otuz kırk dilde basılır
türkiye'mde türkçemle yasak
kansere yakalanmadım daha
yakalanmam da şart değil
başbakan filân olacağım yok
meraklısı da değilim bu işin
bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın
sözün kısası yoldaşlar
bugün berlin'de kederden gebermekte olsam da
insanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım
başımdan neler geçer daha
kim bilir...