Modern toplumsal hareket örneği olarak 1908 Osmanlı Boykotu
Çetinkaya kitabında boykota katılan kesimleri, boykota destek veren basın ve cemiyetleri, boykotun geliştirilmesi için cami, kahve gibi mekanlarda yaşananları tatlı tatlı anlatırken adeta o dönemde yaşıyormuş hissine kapılıyorsunuz. Aşağıdakilerin gözüyle ve yukardakiler ile ilişkileri bağlamında anlatılan tarihsel hikaye hem tarihteki sıradan insanların toplumsal hareketlilikteki payını öne çıkarıyor hem de günümüz modern toplumsal hareketlerine ışık tutuyor.
Ufuk Akkuş
Tarihi olayları devlet, kurumlar ve elitler üzerinden yorumlayan bakış açıları eksik bir değerlendirme ortaya koymaktadır. Böylece, toplumdaki sıradan insanların, değişik katmanlar ve sınıf katmanlarının tarih yapmadaki rolleri gözden uzak tutulmaktadır. Özellikle 1980’li yıllarda ülkemizde gelişmeye başlayan aşağıdan tarih anlayışı, tarih yapmada bütün kesimlerin katkısını bütünsel olarak gözönünesermektedir. Büyük ölçüde E.P. Thompson ve E. J. Hobsbawm gibi tarihçilerden esinlenen bu çalışmalar toplumun aşağı katmanları ile yukarı katmanları arasındaki ilişkileri aşağıdakilerin rollerini ve mücadelelerini ele almak suretiyle bütünsel bir tarih anlayışı geliştirme anlayışı ile yola çıkmışlardır.
Y. Doğan Çetinkaya’nın 2002 yılındaki yüksek lisans tezine dayananve bu yıl üçüncü baskısını yapan “1908 Osmanlı Boykotu Bir Toplumsal Hareketin Analizi” adlı kitabında; bir dönemin toplumsal hareketi, bütün farklı yönleri ve sürece dahil olan tüm kesimlerin katkıları dikkate alınarak aşağıdan tarih perspektifi ile değerlendirilmiştir.
Bir toplumsal hareket analizi olarak 1908 Osmanlı Boykotu’nu inceleyen Çetinkaya; 19. ve 20. yüzyıldaki sınıf hareketleri çerçevesinde gelişen toplumsal hareketler ile hayat tarzı, etik ve kimlik duyarlılıkları üzerine vurgu yapan yeni hareketler arasındaki ayrımın geçerli olmadığını, 19. yüzyılda meydana gelen modern toplumsal hareketlerle yeni olarak nitelenen toplumsal hareketler arasında ciddi benzerlikler olduğunu göstermiştir. Yeni toplumsal hareketler literatürü; 19. ve 20. yüzyıl toplumsal hareketlerine dar iktisadi çıkar kavgası veren dışlayıcı işçi hareketleri olarak bakmışlar ve çağımızda sınıf mücadelesinin sona erdiği gibi safsata bir argümana dayanarak yeni hareketleri ekonomik davadan bağımsızlaşmış demokratik kitle hareketleri bağlamında görmüşlerdir. Oysa Çetinkaya’nın belirttiği gibi;işçi hareketleri üzerine yapılacak üstünkörü bir araştırma bile bunların sadece iktisadi çıkar güden dar örgüt ve hareketler olmadığını, çok zengin bir mücadele programına sahip oldukları gibi çok çeşitli toplumsal kesimleri de saflarında bir araya getirdiklerini görecektir. Gerçekten de bu işçi hareketleri ve örgütleri ücret mücadelelerinin, çalışma saatlerinin kısıtlanmasının yanı sıra, kadın-çocuk çalışması, cemaat yaşamı, göçmenlerin sorunları, eğitim, kamusal hizmetler, ulaşım sorunları, oy hakkı gibi çok çeşitli problemlerle uğraşmış, tarım işçilerinden zanaatkarlara, küçük mal sahiplerinden hizmet sektöründe çalışanlarabirçok kesimi de dalgalanan bayraklarının altında toplamayı başarabilmişlerdir.
1908 Ekim ayında Bulgaristan’ın bağımsızlığını kazanması ve Avusturya Macaristan İmparatorluğu’nun Bosna Hersek eyaletini ilhak etmesi Osmanlı toplumunda büyük protestolara neden olmuştur. Bu iki devletin hareketlerini tanımayan Osmanlı Devleti savaş ilan etmeyi de göze alamamıştı. Böylece 1908 Osmanlı Boykotu gündeme gelmişti. Boykot; ortaya çıkan protesto ve tepkilerin daha pozitif bir kanala çekilmesi, meşrutiyet karşıtı bir hal almalarını önlemek ve ilgili ülkeleri diplomatik olarak köşeye sıkıştırmak ve Osmanlı kamuoyunu mobilize etmek için uygulamaya konulmuştur. Ekim 1908’den Mart 1909’a kadar süren boykot; Selanik’ten Trabzon’a, İzmir’den Beyrut’a, Samsun’dan Konya’ya, İstanbul’a, Yafa’ya tüm imparatorluk sathında etkin olmuş ve liman işçilerinden tüccarlara, memurlardan gazetecilere ve en genel anlamda Osmanlı vatandaşları boykot hareketinin içinde yer almışlardır. Böylece Osmanlı kamuoyu bu hareket içinde bir güç olarak ortaya çıkmıştır. Bu toplumsal hareket içinde politik alanın dışında kalmış kesimler de kendilerini ifade etme fırsatını yakalamışlardır.
Boykotun etkinlik kazanmasında liman işçilerinin büyük payı olmuştur. Avusturya mallarının kullanılmaması çağrısına göre, piyasaya hiç çıkmamasının daha yararlı olacağı düşünülerek Osmanlı limanına gelen vapurların yolcu ve eşya çıkarmada zorluklarla karşılaşması için çabalamışlardır. Tüccarlardan siparişlerini iptal etmeleri ve bir daha sipariş vermemeleri istenmiştir. Gerek limandaki gerekse de demiryolu vasıtası ile gelen mallar hamallar tarafından boşaltılmamış ve mağazalara taşınmamıştır. Eylemlerde her ne kadar İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Boykotaj Cemiyeti’nin önemli rolleri olmuşsa da halkın kendiliğinden eylemi, boykotun yayılmasını ve sürdürülmesini sağlamıştır. Bu durum meşrutiyetin ileri gelenlerinde ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nde endişe ve kaygı yaratmıştır. En büyük korku ise kendiliğinden patlak veren eylemlerin yönlendirilip meşrutiyetin varlığına yönelme ihtimali olmuştur. Halkın kendiliğinden eylemlerinin rayından çıkması ihtimaline karşı İttihat ve Terakki Cemiyeti, hükümet ve basınhalka sık sık itidal ve sükunet tavsiye etmişlerdir.
Çetinkaya kitabında boykota katılan kesimleri, boykota destek veren basın ve cemiyetleri, boykotun geliştirilmesi için cami, kahve gibi mekanlarda yaşananları tatlı tatlı anlatırken adeta o dönemde yaşıyormuş hissine kapılıyorsunuz. Aşağıdakilerin gözüyle ve yukardakiler ile ilişkileri bağlamında anlatılan tarihsel hikaye hem tarihteki sıradan insanların toplumsal hareketlilikteki payını öne çıkarıyor hem de günümüz modern toplumsal hareketlerine ışık tutuyor. Ayrıca kitapta Samsun’da yerel bir tiyatro grubu, Samsun Osmanlı İttihat-ı Milli Kulübü’nün, kamuoyunun ilgisini boykot hareketine yöneltecek şekilde liman işçilerinin boykota katkısını izleyen bir boykot komedisi oynamasının politik tiyatronun veya sokak tiyatrosunun Osmanlı İmparatorluğu’ndaki bir örneği olarak kabul edilebileceğine ilişkin ilginç detaylar da veriliyor.
Avusturya’dan ithal edilmekte olan fes ile simgesini bulan 1908 Osmanlı Boykotu sayesinde silah kullanmaya gerek kalmadan güçlü bir devletten taviz alınmıştır. Kamuoyu belli bir amaç etrafında birleşmiş, örgütlenmiş ve taleplerinin meşru bir şekilde formüle ederek eylem yapmıştır. Toplumun çok çeşitli katmanları birlikte mücadele etmişler, nüfusun önemli bölümü başlarındaki fesler yerine farklı şapkalar giymişlerdir. Boykot toplumsal hayatın her veçhesinde hissedilmiştir. Askeri yollara başvurmak istemeyen Osmanlı hükümeti için de boykot hareketi Avusturya ve Bulgaristan’a karşı baskı yapabilmenin yegane yolu olmuştur. Bundan dolayı kendi iradesi dışında gelişen ve yayılan bir toplumsal harekete müsamaha göstermek zorunda kalmıştır.
Milli iktisadın doğuşuna olanak sağlayan 1908 boykotunun en önemli özelliği kitlelerin ve aşağı sınıfların politikaya doğrudan katılımları olmuştur. Liman işçilerinin yanı sıra,sıradan Osmanlı vatandaşı kendiliğinden veya merkezi olarak örgütlenen eylemlere katılmış, mahalle kahvesi gibi kamusal mekanlarda boykotu tartışmış, konferanslar düzenlemiş, Avusturya dükkanlarının önünde toplanarak alışveriş yapanları engellemeye çalışmış, fes yırtma bayramları gibi etkinlikler düzenlemiş, kalpak ve keçe külahgibi boykot simgelerini kullanarak giyim kuşamı politik işarete dönüştürmüştür.
Osmanlı İmparatorluğu’nda ortaya çıkmış ilk modern toplumsal hareketlerden biri olan 1908 Osmanlı Boykotu; aynı zamanda birçok toplumsal ve siyasi sorunun çözümü noktasında da alternatif yol önermiş ve zaman içinde farklı toplumsal kesimler tarafından farklı zamanlarda sık sık gündeme getirilmiştir. Çetinkaya, aşağıdan tarih perspektifiyle ele aldığı bu çalışmasında konuyu;aşağıdakilerin bakış açısının yanı sıra yukarı ile ilişkileri çerçevesinde bütün yönleriyle ele alarak lezzetli bir anlatımla ortaya koyuyor ve farklı kesimlerin tarihte oynadıkları rollerinin hakkını veriyor.
KÜNYE: 1908 Osmanlı Boykotu Bir Toplumsal Hareketin Analizi, Y. Doğan Çetinkaya, İletişim Yayınları, 2014, 447 sayfa.