Melda Yaman’la söyleşi: 'Kadınlar; erkek emek gücünü üretirler, yarının işçilerini yetiştirirler'

Melda Yaman’la söyleşi: 'Kadınlar; erkek emek gücünü üretirler, yarının işçilerini yetiştirirler'

Melda Yaman, "Yaşamı Üretmek"te genel olarak kadın emeği ve toplumsal yeniden üretim perspektifini işliyor, özel olarak da Marksizm ile feminizm ilişkisine odaklanıyor. Bununla birlikte Marx’ın teorisinin feminist argümanlarla kapitalizm analizinin ataerkinin analiziyle birleştirilmesi gerektiğini hatırlatıyor. Kadınların kurtuluşunun, sermayenin yanı sıra ataerkiye karşı verilecek bütüncül bir mücadeleyle olanaklı olduğunun altını çiziyor. Melda Yaman’la "Yaşamı Üretmek" üzerine konuştuk.

Söyleşi: Şilan Geçgel

FEMİNİST TEORİNİN İNŞASINDA MARKSİZMDEN YARARLANMAK

Melda Hocam, son birkaç yıldır kaleme aldığınız birçok yazıda ve katıldığınız etkinliklerde sık sık toplumsal yeniden üretim kavramından bahsetmiştiniz. Nihayetinde bugün elimizde çok kıymetli bir eser olarak Yaşamı Üretmek var. Öncelikle kitabınızın yolculuğunu sormak isterim. Feminist hareketle sınıf mücadelesini birleştirmeye ve bütüncül bir feminist kuram inşa etmeye hizmet etmesini umduğunuz bu eseri yazmaya nasıl karar verdiniz?

Çok teşekkür ederim Şilan; hem güzel sözlerin için hem de bu söyleşi için. Gerek feminizmle Marksizmin ilişkisi gerekse de feminist mücadele ile sınıf mücadelesinin arasındaki ilişki on yıllardır tartışılagelen kritik meseleler kuşkusuz. Benim için de feminist teorinin inşasında Marksizmden yararlanmak her daim önemli oldu. Şöyle söyleyebilirim, hem kadınların günümüzdeki ezilmesinin kaynaklarını araştırırken hem de kadınların kurtuluşuna giden yolun taşlarını döşerken Marx ile Engels’in maddeci yönteminin yol gösterici olduğunu düşünüyorum. Marx’ın sermaye analizinin de bu bağlamda büyük önem taşıdığının altını çizmeliyim. Feminist mücadelenin pek çok biçiminde sınıf mücadelesinden uzaklaşması, anti-kapitalist niteliğini yitirmesi de Marksizme tekrar dönmeyi acil bir mesele haline getiriyor elbette. Lâkin bunlar hiçbir biçimde feminist teorinin Marksist teoriye, feminist mücadelenin de sınıf mücadelesine indirgenmesi anlamına gelmiyor. Buradaki kritik husus feminizmin Marksizmden beslenmesini sağlamak.   

KADIN EMEĞİ MESELESİ…

Bu kitap son beş yılda yazdığım yazılardan oluşuyor. Her bir bölüm toplumsal yeniden üretim perspektifinden kaleme alınan, Marksizm ile feminizm arasındaki ilişkinin bir veçhesini konu edinen makaleler. Ayrı ayrı zamanlarda, başka çalışmaların parçası olarak tasarlanmışlarsa da her biri sosyalist feminist teori ve politika için temel nitelikte olduğunu düşündüğüm birkaç mesele çerçevesinde şekillenmişti. Bunlardan biri kadınların hane içindeki emek etkinliğinin ezilmeleriyle bağlantısını kurmaya ilişkin kadim meseleydi, bir diğeri kadınların hane içi emeğinin sermayeye sağladığı faydalara ilişkindi. Bu ikisiyle bağlantılı, kitaba adını da veren bir diğer meseleyse, yaşamın bütüncül feminist-ve Marksist-bir teorisini kurmaya yönelik bir çabaydı. Bununla iki yönlü bir çabadan söz ediyorum aslında; bir yandan kadınların emek etkinliğini bütüncül bir yaşam teorisinin bir parçası kılmaya çalışmak öbür yandansa toplumsal bütünlüğü kadınların hane içi emek sürecini içererek oluşturmak. Bu teorik çaba, bütüncül bir politik yaklaşımı da çağırıyor elbette; feminist mücadeleyi sınıf mücadelesine indirgemeden sınıf mücadelesiyle bağlantılandırmak. Dipnot Yayınevinden Emirali Türkmen birlikte çalışmayı önerince, bu çerçevedeki yazılarımı bir araya getirdim. Tabii her bir yazının üzerinden geçtim, kimisini ufak değişikliklerle aldım, kimini ise baştan yazdım diyebilirim.    

TOPLUMSAL YENİDEN ÜRETİM KAVRAMI NEDİR?

Kitabınızda kapitalist toplumda kadınların ezilmesini, hem Marx'a dayanarak hem de feminist argümanları kullanarak toplumsal yeniden üretim kavramı ile açıklayabileceğinizi savunuyorsunuz. Söyleşimizin okurları için biraz açmanızı rica ederim: Nedir toplumsal yeniden üretim kavramı?

Toplumsal yeniden üretim yaklaşımını iki sorunsal ekseninde ele alabileceğimizi ve böylece daha iyi anlayabileceğimizi düşünüyorum. Biri, kadınların -özellikle- hane içindeki karşılıksız emek etkinliğini bütüncül bir toplum, bütüncül bir üretim, bütüncül bir yaşam teorisinin bir parçası olarak ifade edebilmek. İkincisi, toplumun, insanın üretimi ve yeniden üretimi de dâhil olmak üzere bütüncül bir teorisini inşa edebilmek. Toplumsal yeniden üretim teorisyenleri, toplumsal üretimi sadece meta üretimi ve değer yaratımı yahut sermaye üretimi olarak görmek yerine, insanın üretimini ve yeniden üretimini de içererek genişletir. Özellikle ilk biçimlerinde kadınların hane içinde insanın ve emek gücünün yeniden üretimindeki rollerine odaklanır. Buna göre kadınlar, hane içindeki emek etkinlikleriyle öncelikle insanın biyolojik üretimini ve yeniden üretimini gerçekleştirirler-insan yavrusunu dünyaya getirirler. Sonra, her gün -özellikle- erkek emek gücünün yeniden üretimi sağlarlar. Üçüncüsü, çocuklara, kocalara yahut erkek sevgililere, hastalara, engellilere ve yaşlılara bakarlar. Yani, insanın bir tür varlığı, bir insan, toplumun bir üyesi, üretken güç olarak üretimini ve yeniden üretimini sağlarlar. Yani, yaşamı üretirler; toplumun ve kapitalist sistemin devamlılığını sağlarlar. Bu bakımdan toplumsal yeniden üretim başta söylediğim her iki mesele için de bir açılım sunuyor.

Tabii şunu da belirtmek isterim; toplumsal yeniden üretim teorisyenleri daha sonra analizi hane içiyle sınırlamamış, insanın ve emek gücünün üretimi ve yeniden üretiminde rol oynayan çeşitli kurumlara, yapılara, ilişkilere genişletmişlerdir. Bakım ve eğitim kurumları, istihdam ve maliye politikaları, sosyal politikalar, göçmen emeği vs. bu çerçevede anılabilir.

'MARKSİST KLASİKLER KADIN MÜCADELESİNİ AÇIKLAMADA ÖNEM TAŞIYOR'

Marksizm ve feminizm arasında önemli bir köprü olarak yeşeren toplumsal yeniden üretim kavramı, kadın mücadelesine içkin teorik tartışmalar açısından da önemli bir kapıyı aralayacak görünüyor. Toplumsal yeniden üretim kavramının köklerinin Marksizmde olduğunu savunuyorsunuz. Kitabınızda da bu kısma geniş yer veriyorsunuz ancak biraz açmanızı isteyeceğim: Marksist klasikler toplumsal yeniden üretim kavramını hangi biçimlerde içermektedir? Ayrıca, söz konusu olan kadın kurtuluş mücadelesi olduğunda, Marksist klasikleri feminist bir gözle okumak ve feminist tezleri Marksist yöntemle buluşturmak neden önemli?

Toplumsal yeniden üretim yaklaşımı kadınların hane içindeki karşılıksız emek etkinliğini ve ücretli işçi olarak ezilme koşullarını kuşatıyor. Bu süreçlerde emek sömürüsünü, eril tahakkümü ve sermayenin baskısını açıklamada ve bunlarla mücadele yollarını oluşturmada Marksizm yol gösterici. Bunu şöyle birkaç başlıkta ifade edebiliriz. Öncelikle Marx’la Engels’in ilk eserlerinden itibaren geliştirdikleri maddeci yöntem, yani kabaca söylersek, eyleyen, üreten, yaşayan insandan işe başlamaları, emeğinin ürünü olarak insan nosyonu ve tabii ki insanların pratik faaliyetleri yoluyla yaşamlarını ürettikleri varsayımı, kadınların ezilmesinin kaynaklarını, “kadın olma” süreçlerini, özne olma ve bu koşullarla mücadele etme biçimlerini açıklamada gerçekten büyük önem taşıyor. İkincisi, Marx ile Engels Alman İdeolojisinde bütüncül bir tarih - toplum anlayışı-toplumsal yeniden üretim teorisinin önerdiği türden bir toplumsal birlik-oluşturmuştu. Böylece şeylerin üretiminin ve insanların üretimi ve yeniden üretiminin bütüncül analizinin ilk adımını atarak, insanların üretimini üç temel tarihsel eylemden biri olarak analize dâhil etmişlerdi. Üçüncüsü, kapitalist sömürü ve tahakküm çerçevesinde ve krizlerle mücadele bağlamında Marx’ın sermaye analizine ihtiyacımız var. Ücretli kadın işçilerin sorunlarını, hane içindeki ücretsiz emek sürecinin kimi işlevlerini, kapitalist krizlerde kadınları bekleyen koşulları, kadın emeğinin ve bedeninin meta olarak özgül sömürülme biçimlerini, günümüz (burjuva) ailesinin taşıdığı işlevleri, kadınların erkeklere bağımlığının yeni biçimlerini vs. çözümlemek sermayeyi çözümlemeden mümkün olmuyor. Demem o ki Marx’ın kapitalizm çözümlemesini iyi anlamak gerekiyor. Bu nedenle feminist tezleri Marksist yöntemle buluşturmak önem taşıyor.

MARKSİST ESERLERE FEMİNİST BAKIŞ

Tabii bunun için Marksist yapıtları feminist gözle okumaya ihtiyaç var zira Marx’la Engels’in yapıtları çoğu zaman ya yansız-cinsiyetsiz ya da erkek emeğini ve erkek işçiyi öncelikli alıyor. Marx’ın emek gücünün yeniden üretim çözümlemesinde gördüğümüz gibi kadın emeği ve kadın emeğinin bu bağlamda taşıdığı işlev dâhil edilmediğinde analiz eksik kalıyor, bütünlüklü bir açıklama getirmek mümkün olmuyor.

Marksist argümanları feminist gözle okuma yahut feminist tezleri Marksizmle buluşturma çabası, Marx ile Engels’in ilk yapıtlarında geliştirdikleri ama Marx’ın Kapital gibi temel yapıtlarında sürdürmediği bütüncül bakışını yeniden inşa etmeye ve geliştirmeye de olanak sağlıyor. Bu nedenle şunu da söylemek gerekiyor: Toplumsal yeniden üretim yaklaşımı çerçevesinden feminist katkılar, yaşamın üretimini ve yeniden üretimini merkeze alıp, ezici bir çoğunlukla kadınlar tarafından gerçekleştirilen (yeniden) üretim işini dâhil ederek, Marksist bütünlük anlayışına da katkıda bulunuyor.

'SERMAYENİN SÜREKLİLİĞİ, EMEK GÜCÜNÜN ÜRETİMİNİ, YENİDEN ÜRETİMİNİ VE SÜREKLİLİĞİNİ GEREKTİRİR'

"Tüm toplumsal yeniden üretim süreçleri kapitalist karakter taşımaz"  diyorsunuz. Daha çok erkek işçilerin var olduğu kapitalist üretim alanı ve kadın emeği ile inşa edilen yeniden üretim alanı arasındaki diyalektik ilişkiyi biraz açabilir misiniz?

Kadınlar hane içindeki emek faaliyetleri ile hem her gün erkek emek gücünü yeniden üretirler hem yarının işçilerini yetiştirirler. Bu nedenle bu yeniden üretim emeği, kapitalist üretimin maddi temelini oluşturur. Zira sermayenin sürekliliği, değerin kaynağı, artı-değerin yaratıcısı olan canlı emek gücünün varlığına bağlıdır; diğer bir deyişle sermayenin sürekliliği, emek gücünün üretimini, yeniden üretimini ve sürekliliğini gerektirir. Öbür yandan, kadınların hane içindeki emek etkinliğinin girdileri büyük oranda metadır; gıda ve temizlik maddeleri bu bağlamda kritik önemdedir. Kamusal ve erişilebilir kreşler, yaşlı bakım kurumları yine bu çerçevede büyük önem taşır. Dolayısıyla sermayenin eğilimleri, ücretler, krizler, sosyal politikalar kadınların hane içindeki yeniden üretim faaliyetlerine etkir. Bu şu anlama gelir; toplumsal yeniden üretime ilişkin kurumsal ve yasal düzenlemeler, hane içinde ücretsiz kadın emeğini belirlediğinden; bu emek etkinliği de kapitalizmin varlık koşulunu oluşturduğundan sonuç olarak kapitalizmin işleyişi için hayati önem arz eder.

HANE İÇİNDE KADININ YAŞADIĞI EŞİTSİZLİK

Burada hemen bir parantez açarak şu hususa dikkat çekmek isterim: Sermayenin varlığı bütünüyle kapitalist koşullarda üretilmeyen-yeniden üretilmeyen, “özgür” canlı emeğin varlığını gerektirir. Kadınların hane içindeki emek etkinliği kapitalist karakter taşımaz, meta üretimi değildir, kapitalist anlamda değer yaratmaz. Kadınlar bu işler için ücret almaz, dolaysızca sermayenin tahakkümü altında değildir. Ama ataerkil roller, normlar, baskılar, eşitsizlikler, “görevler” iş başındadır kuşkusuz. Ayrıca bu emek süreci cinsiyetçi işbölümü üzerine kuruludur. Aşk, annelik, aile-akrabalık ilişkileri, bağlılık, dostluk, dayanışma vs. gibi bütünüyle kapitalist rasyonellerle açıklanamayacak duyguları, ilişkileri, eşitsizlikleri, erkek şiddeti biçimlerini ve bağları içerir. İnsan yavrusu bu toplumsal ilişkiler evreninde “insan” ve toplumun bir üyesi olmaya başlar.

Günümüzdeki aile ve hane bu ihtiyacı sağlıyor; gelgelelim hane içindeki yeniden üretim faaliyetlerinin kadınlar tarafından gerçekleşmesi sermaye için bir zorunluluk taşımıyor. Bu işlerden kadınların sorumlu tutulması, ancak ve ancak kadınlarla erkekler arasındaki eşitsiz ilişkiyle, ataerkil sistemle açıklanabilir.

FEMİNİST TEORİYİ SOKAKTA HAYATA GEÇİRMEK MÜMKÜN MÜ?

Sınıf, ırk ve toplumsal cinsiyetin iç içe geçtiği kesişimsellik tezlerinden erkek işçileri ihmal etmemek için feminizmi kenara iten tezlere... İki uç arasında savrulmadan; sınıf ve toplumsal cinsiyeti birbirine kurban etmeden, sermayeye ve ataerkiye karşı birlikte mücadele yürütmek mümkündür diyorsunuz. Hem kadınların özgürlük mücadelesini küçümsemeden hem de emeğin cinsiyetli görünümünü önemsizleştirmeden bütüncül bir feminist teoriyi sokakta da hayata geçirip geniş kadın kitlelerinin talepleri hâline getirmek mümkün mü? Toplumsal yeniden üretim kavramı, kadın yoksulluğu ve işsizliğinin giderek tırmandığı kapitalizm koşullarından anti-kapitalist bir hattın güçlendirilmesi ve kadın kurtuluş mücadelesinin yükseltilmesinde bize nasıl olanaklar sağlar?

Öncelikle şunu söylemek isterim: Yıllardır sosyalist ve Marksist feministlerin önemli bir bölümü böylesi bir mücadele yürütüyor, yani hem sermayeyle hem de erkek egemenliğiyle mücadele ediyor. Pandeminin hemen öncesinde, dünya geneline yayılan feminist grevlerde de benzer bir eğilim görmüştük. Kadınlar hem ücretli işlerde kapitalist sömürüye, hem yaşamın her alanında sermayenin egemenliğine, hem erkek şiddetine, hem kürtaj yasağına, hem de hane içindeki işbölümüne karşı mücadele ediyor, sadece iş yerlerinde değil, hane içindeki işlere karşı da grev çağrısı yapıyordu. Bugün, günde en az üç kadının katledildiği, İstanbul Sözleşmesi’nin bir erkek Cumhurbaşkanının kararıyla feshedildiği, kadınlara ve LGBTİ+’lara karşı şiddetin her gün katmerlendiği, kadınların istihdama katılma oranının yüzde 30’ların üzerine çıkamadığı, hanelerin büyük çoğunluğunun temel ihtiyaçlarını -gıda, barınma, ulaşım vb. masraflarını- karşılayamaz hâle geldiği, kamusal kreşlerin ve bakım kurumlarının neredeyse hiç olmadığı, hane içi bakım yükünün bütünüyle kadınların üzerine yıkıldığı vs. Türkiye koşullarında, açık ki kadınlar çok katmanlı sömürüye maruz kalıyor. Pandemi bu koşulları daha da ağırlaştırmıştı; içinden geçtiğimiz kriz de bu eşitsizliği şiddetlendirdi. Bu sorunlar esas olarak sınıfsal sorunlar gibi görünse de feminist meseleler aynı zamanda. Bu koşullar, öte yandan, kadınların kadın olarak maruz kaldığı eşitsizlikleri de gözler önüne seriyor, daha açık hâle getiriyor. Yani, ağırlaşan koşullar, kadınların bu koşulları değiştirmesinin ve ortadan kaldırmasının, daha eşitlikçi bir dünya için mücadele etmesinin olanaklarını da hazırlıyor; yeni mücadele araçları geliştirmesini sağlıyor. 

KADINLARIN ERKEK EGEMENLİĞİNE KARŞI HAKLI TALEPLERİ…

O halde şöyle söyleyebiliriz: Ucuz gıda ve barınma koşulları, kamusal ve erişilebilir kreş ve bakım kurumları, eşit işe eşit ücret, istihdam kotaları, erkek şiddetiyle mücadele, İstanbul Sözleşmesi’ne dönülmesi, hane içinde eşitlikçi işbölümü, ebeveyn izni vs. geniş kadın kitlelerinin ortak talebi. Bu talepler hem sermayeye hem devlete hem de erkek egemenliğine karşı talepler. Kadınlar bunların hepsini istiyor. Bu gücü kadın eylemlerinde görüyoruz aslında. Kuşkusuz daha sistematik, daha örgütlü bir mücadeleyi inşa etmek gerekiyor; belki de bir kıvılcım gerekiyor.   

Bir de şunu eklemek isterim. Bu bütüncül yaklaşım bize sadece bugünü anlamak ve değiştirmek için bir perspektif sunmakla kalmıyor, gelecek eşitlikçi toplumun inşasının da nasıl bütüncül olması gerektiğine de işaret ediyor. Yeni bir toplum, kapitalizmin ortadan kaldırılmasını, üretim araçlarının kolektif mülkiyetini zorunlu olarak gerektiriyor, bu açık. Ama bu yetmiyor; yeni bir insan yeni bir toplum, bütün emek ilişkilerinin de yeniden örgütlenmesini gerektiriyor. Demem o ki, tüm ihtiyaç maddelerinin yanı sıra insanın üretimi ve yeniden üretimi, yaşlı, hasta ve engellilerin bakımı da tüm insanların sorumluluğunda olmalı. Kan bağının ötesine geçen bir bağla, kadın erkek LGBTİ+ tüm insanların kendini diğer tüm insanlardan sorumlu gördüğü, tüm bakım süreçlerinde eşitlikçi bir biçimde yer aldığı yeni insan ilişkilerini bugünden düşünmek ve hatta kurmak için de kapı aralıyor.    

KÜNYE: Yaşamı Üretmek: Bütüncül Bir Feminist Teoriye Doğru, Melda Yaman, Dipnot Yayınları, 2023, 344 sayfa.

DAHA FAZLA