Masum bir sevginin kıskançlıkla kirlenişi: Kanadı Güvercin
“Aşk kimi zaman hızla girer hayatımıza, kimi zaman ise bir ömür sürer. Büyük aşklar insan daha doğmadan başlar aslında. Tek eksikleri bir tesadüftür. Tesadüf edildiğindeyse aşk çoktan başlamıştır. Bunun şansa bağlılıkla en ufak bir ilgisi yoktur. Siz ister kader deyin, isterseniz başka şeyler... Bazı felsefeciler determinizm diyorlar. Şansa bağlı saydığımız bu karşılaşma da aslında önceden açılmış bir arkta suyun ilerlemesinden başka bir şey değil. İnsanlar bunu bilmez, ilk görüşte aşk gibi isimler koyarlar. Birçok insan için aşk bir arayıştan ibarettir.”
Emrullah Gümüş
Her sabah aynı saatlerde elinde boş bir poşetle dere boyundaki tozlu yolun kenarında duran, bir müddet oyalanan ve elindekileri çöpe attıktan sonra söylene söylene yürümeye devam eden Masum, bir gün Sadık Hoca'nın dikkatini çeker. Yüzünün arkasındaki geçirmişliği, görmüşlüğü fark eden Sadık Hoca dayanamaz ve adam hakkında araştırmaya koyulur. Öykü anlatmaya ve yazmaya meraklı Kağıcı Hamdi, Sadık Hoca'nın tüm sorularına cevap olacak ve birlikte epeyce derin, uzun bir yolculuğa çıkacaklardır. Ancak bu yolculuk Sadık Hoca ve Hamdi ile kalmayacak, okuyucuyu da yolcu koltuğuna oturacak.
Toplumsal yargılar ve henüz gizi çözülememiş aşk etrafında gelişen konu oldukça sarsıcı ve değerli bir kalemle işlenmiş. Hani okurken tuvalete bile gitmezsiniz, su içmeye bile kalkmazsınız ya o an ki tüm yaşantınız sonunu merak ettiğiniz kitaptır, işte tam olarak böyle bir kitap Kanadı Güvercin. Kenan Şahbaz okuyucuyu tek solukta bitirmeye itiyor romanını, birtakım değerli mesajlarla.
Sevginin kıskançlık duygusuyla kirlendiğini en çok bu kitapla birlikte öğrendim. Daha birçok mesaj var ancak benim aldığım en büyük mesaj bu oldu: Sevginin, sapkınlık derecesindeki kıskançlığa karşı her daim yenilmesi. Belki de yaşadığım içindir, bilemiyorum.
“İnsanın sahip olduğu en değerli şey başka bir insandır Masum. Aslında sahiplik de değil bu. Bir aidiyetlik.”
Bu aidiyetliği maalesef ki zamanla kaybediyoruz. Tüketim çağı her şeyi olduğu gibi bunu da yok ediyor. Artık sadece insanlardan kendimizi korumaya çalışıyoruz. Hani yeni yavrulamış bir kedinin yanına yaklaşır da yavrularıyla ilgilenirsiniz ve kedi size her an saldırmaya hazır bir pozisyona geçer ya işte tam olarak öyle. Attığımız her adımda gardımızı alıyoruz ve dahası almak zorunda kalıyoruz. İnsan insanın yurdudur ama bu yurt artık işgal altında ve bağımsızlığını kaybetmek üzere, düşman ise bizleriz. Ya gardımızı açıp yurdumuzu koruyacağız ya da insanlardan köşe bucak kaçarak hayatımızı devam ettirmeye çalışacağız. Peki ya köşe bucak kaçarak nereye kadar gidebiliriz? Kaçmanın da bir sonu yok mu? İnsanı en çok kaçtığı, sakındığı şeyler sobelemez mi? İşte aşk da tam burada sahnedeki yerini alıyor. Gardımızı indirmemiz için tek sebep: Aşk! Ne yazık ki aşkı da artık anlık duygular misali yaşıyoruz. Aşk tek bir kıvılcımla alevlenebilir ama tek bir kıvılcımla bitiyorsa bu aşk değildir. Aşkın hayatta hep sahnesi var ve var olacak ama bu sahnenin artık bir oyuncusu yok.
“İnsan kendi varlığına anlam katamadığı müddetçe başkalarının yaşamlarında yer arıyor.”
Aşk, başkasının yaşamında yer almanın en güzel yolu olmalı. Çünkü insan sevgiyle var olmuştur, sevgiyle yaşar ve sevgiyle ölecektir. Ama aşk gibi bir duygu bile artık bu çağda kirletiliyor, yok ediliyor. Sanırım aşkı artık sadece kitaplarda görüp duyacağız.
Bize yıllarca öğretilen "5N1K"yı unutmak üzereyiz. Artık sorgulamadan yaşıyoruz. Sorgulanmayan bir hayat gerçekten hayat mıdır? Otlar da yaşamıyor mu? Bu yüzden teker teker kaybediyoruz artık her şeyi. Geriye dönüp bakacağız ve elimizde kocaman bir "hiç"ten başka bir şeyin olmadığını göreceğiz. İnsan her şeyi beceriyor da insan olmayı bir türlü beceremiyor.
Masum’un, masumluğunu yitirmiş aşkını anlatan ve rafların kuytu köşelerinde bir inci gibi parlayan roman, Kenan Şahbaz’ın kaleminden Kanadı Güvercin.
KÜNYE: Kanadı Güvercin, Kenan Şahbaz, Klaros Yayınları, 2019, 128 sayfa.