Marksizm tartışmaları

Marksizm tartışmaları

Marx’ın eleştirisi bugünün acıları ile ilgilidir. Geleceği inşa etmek ve ebedi planlar yapmak bizim işimiz olmadığına göre bizim şimdide gerçekleştirmemiz gereken şey bellidir. Yani her türlü mevcut düzenin radikal bir şekilde eleştirilmesidir.

Ufuk Akkuş

Literatürde Marksizmin günümüzdeki sorunlara verdiği yanıtları araştıran, yeni ortaya çıkan oluşum ve ilişkileri Marksizm çerçevesinde çözümlemeye çalışan pek çok yazar olduğu gibi, Marksizmin değişen dünyada işlevini yitirdiği ve artık demode olduğuna ilişkin görüşler de bulunmaktadır. Daniel Bensaid, “Davetsiz Misafir Marx, Eleştirel Bir Serüvenin Güçlü ve Zayıf Yanları” adlı kitabında Marksizmin günümüzde geçerliliğini koruduğunu savunanlar safında yer alarak Marksizme yöneltilen eleştirel temel görüşleri ele alıyor. Bensaid, sermayenin toplumsal ilişkilere sahip olduğu sürece Marx’ın kuramının güncelliğini koruyacağını, her dem taze kalan özgürlüğü, dünyaya yayılmış bulunan meta fetişizminin zıddını ve reddini ortaya koyacağını öne sürüyor. Bensaid, Marx’ın kuramının ne olduğunu söylemenin kolay olmadığını, ancak ne olmadığını belirlemenin mümkün olduğunu belirtiyor: “Her şeyden önce Marx’ın kuramı spekülatif bir tarih felsefesi değildir. Dünya tarihinin açık bir yapı sökümü olan bu kuram; hiçbir kurtuluş sözü vermeyen adaletsizliği telafi etmeyi öngörmeyen, hatta en basit bir yaraya dahi merhem olmayan bir tarih anlayışının yolunu açar.” Marx’ın Kapital’i, yeni bir tarih sunumu ve zamanı toplumsal bir ilişki olarak ele alan bir tasarım düzeni geliştirir. Böylece, eski tarih felsefesi bir yandan meta fetişizminin eleştirisiyle, diğer yandan da kurulu düzenin siyasal yıkımıyla son bulacaktır. Marx’ın kuramı deneysel bir sınıflar sosyolojisi de değildir. Sıraya koyan ve sınıflayan, döküm yapan ve kayda geçen, yatıştıran ve barıştıran pozitif akılsallığa karşı, toplumsal çatışma dinamiğini ortaya çıkarır ve meta aldatmacısını anlaşılır hale getirir. Marx’ın kuramı nihayet, o döneme egemen klasik fizik paradigmasına uygun pozitif bir ekonomi bilimi de değildir. Evrim bilimlerinin ve termodinamikteki ilerlemelerin çağdaşı olan bu kuram, bilimsel işbölümünün parçalı ve tek yanlı akılsallığına direnir. Marx’ın düşüncesiYunan atomculuğunun metafizik, Aristoculuğun fizik ve Hegel’in mantık mirasının Newtoncu bilgi kuramı modeliyle, tarih disiplinlerinin gelişimiyle ve canlılarla ilgili bilginin göz alıcı değişimiyle sınandığı kavşakta saf tutar.     

Zaman sorunsalı Bensaid’in kitabında ayrıntılı olarak incelenir. Konu hem üretim ilişkileri ile üretici güçleri arasındaki ilişkiler ve buna bağlı olarak toplumsal devrim çağının başlama anı bağlamında hem de üretim ve dolaşım sürecindeki işleyişe ilişkin ele alınır. Bensaid bu konuda 1986 yılında ortaya çıkan ve aralarında John Roomer, Jon Elster, Gerald Cohen, Eric Olin Wright, Robert Brenner, Adam Przeworski, Philippe Van Parijs gbi yazarlar bulunan analitik Marksistlerle tartışmaya girişiyor. “Tam zamanında, tehlikesiz ve sürprizsiz bir devrim, olaysız bir olay, bir çeşit devrimsiz devrim olurdu” diyor Bensaid, devrimi belli koşulların oluşumuna  ve belli bir zamana odaklayan görüşlere karşı. Devrimi gerçek bir olabilirlikler demeti olarak açıklayan Bensaid’e göre, bir olabiliri somut hale getiren devrim özü gereği davetsizdir ve belli bir ölçüde hep zamansızdır. Yaratıcı bir tedbirsizliktir. Devrimler güncellikten uzak, davetsiz, çağa aykırı oldukları için tarih üstünün ya da zaman üstü soluk modellerin önceden belirlenmiş şemaları içinde yer almazlar. Onların akışı dünya tarihinin talimatlarına uymaz. Onlar kıraç topraktan, ıstıraptan ve aşağılanmadan doğar. İsyan eden her zaman haklıdır. Toplumsal ilişki olarak zaman konusunda da, zaman ekonomisini her türlü ekonomi politiğin son tahlilde gelip bağlanacağı yer olarak gösterir ve çalınan zaman için Kapital 1’i işaret eder. Kapital 1, üretimin yer altı dehlizlerinde meraklı gözlerden uzakta el konulan artık değerin inanılmaz sırrını ortaya çıkarır. Sermayenin dönüşümlerini ve dolaşımını konu alan 2. Cilt, zamanın tasımlarını inceler. Bütün sistemin yeniden üretim sürecini ele alan 3. Cilt ise, rekabet ve artı değerin kara dönüşmesi üzerinden çatışmaların ve krizlerin canlı zamanını ortaya koyar.

Kitapta yürütülen tartışmalardan biri de, Marx’ın kapitalizmi mahkum edişinin bir adalet ilkesine dayanıp dayanmadığı meselesidir. Rooemer ve Elster, sınıflar kuramını adalet kuramına bağlayan genel bir teori kurmuşlardır. Bensaid, onların tutumunun adalet kuramına uygun olarak sömürüyü bireyselleştirme yönünde olduğunu öne sürer. Marx’ta ısrarla adalet kavramı arayan Elster’e karşı Bensaid, Alman İdeolojisi’nden şu alıntıyı yapar: “Bize göre komünizm kurulması gereken bir düzen, gerçekliğin kendini uyarlaması gereken bir ideal değildir. Biz süre giden durumu yıkan gerçek harekete komünizm diyoruz. Olumsuzlamanın çabası adil bir kazanç ilkesi koymaktan ibaret değildir. İşçi sınıfı bir ideal gerçekleştirme değil, çöken eski burjuva toplumunun bağrında taşıdığı yeni toplumun unsurlarını serbest bırakma peşindedir sadece.” Marx’ta adaletin genel, tarih dışı bir tanımı yoktur. Adalet kavramı toplumsal ilişkide içkindir. Her üretim tarzının kendi adalet kavramı vardır.

Bensaid’e göre sömürüyü bireyler arası ilişkiye indirgeyen ve sınıf savaşını oyun kuramıyla bir tutan analitik Marksistler, değer yasası, soyut emek kavramı ve emek değer kavramı gibi Marx’ın kuramının en önemli dayanaklarını da reddederler. Emek değer teorisinin terk edilmesi mantıksal olarak sömürü kavramının da terk edilmesi demektir. Karşılık gelme ilkesi gereği, sömürü kuramının terk edilmesi, sınıf kavramının gruplar, aracılar ve oyunlar sosyolojisi için terk edilmesiyle sonuçlanacaktır. Sömürüyü tek tek herkesin tüketimiyle bağlantılandırarak bireyselleştiren analitik Marksistlerin tersine, Marx sömürü ilişkisini sınıf ilişkisinin merkezine yerleştirir. Marx’a göre sömürü ilişkisi bireysel değildir, ancak toplumsal bir ilişki olabilir. Sömürü oranı, işbirliğinin ve işbölümünün analiziyle ortaya konan bir sınıf ilişkisini ifade eder. Artık değerdeki birleştirme çizgisi zorunlu emek ile artı emek arasındaki çatışmanın yapısını oluşturan değişken cephe hattını temsil eder.  Emekçi ile üretim araçları birbirinden ayrılmış ve üretim araçları emek gücünün sahibiyle başkasının malı olarak karşı karşıya gelmişse kapitalist ile ücretli işçi arasında sınıf ilişkisi var demektir. Artık değere el koyarak sömürme, malın kullanım değeri ve mübadele değeri olarak, emeğin de somut emek ile soyut emek olarak ikizleşmesiyle sonuçlanır. Bensaid’ın tartışma odağında sadece analitik Marksistler yer almaz. 1980’de yazdığı “Elveda Proletarya” kitabı ile proletaryaya “elveda” diyen Andre Gorz ile tartışmasına da önemli bir yer verir kitabında. Gorz’un analitik Marksistlerle birlikte ele alınması ise onun Marksizmin krizde olduğu ve Marx’ın öngördüğü büyük destanın öncüsü olan büyük özneden yani işçi sınıfından vazgeçme fikrinden kaynaklanıyor olsa gerek.

Bensaid, “Davetsiz Misafir Marx” adlı kitabında; analitik Marksistlerin; değer yasası, soyut emek, sömürü, artı değer gibi Marksizmin temel kavramlarını dışlamak suretiyle  Marksizme metodolojik bireysellik ve adalet eksenli olarak yönelttiği eleştirilerle tartışmaya girerek Marx’ın kuramını ve yöntemini ayrıntılı olarak ortaya koyuyor.

Künye: Davetsiz Misafir Marx Eleştriel Bir Serüvenin Güçlü ve Zayıf Yanları, Daniel Bensaid,  Çev. Mehmet Sert, Yordam Kitap, 2020, 480 sayfa.

DAHA FAZLA