Lenin ve devrimin diyalektiği üzerine

Lenin ve devrimin diyalektiği üzerine

“Lenin asla bir siyasal ütopyacı olmadı, aynı zamanda çevresindeki insan malzemesi hakkında da asla bir hayale kapılmadı. Zafere ulaşan proleter devrimin ilk destansı günlerinde, Lenin, “biz” diyordu; “Sosyalizmi, kapitalizm koşullarında yetişen, onun tarafından bozulan ve yozlaştırılan, ama yine onun tarafından mücadele içinde çelikleştirilen insanlarla kuracağız.”

Zeynep Altıok

Batı Marksizm’inin ünlü filozoflarından biri ve aynı zamanda edebiyat kuramcısı olan Georg Lukács, Marksizm’i Hegelci anlamda yeniden değerlendirmesi, Hegel’e dönüş hareketinin öncülerinden biri olmasıyla tanınmaktadır. Lukács, her ne kadar Hegelci yorumları ya da sosyal teoriye yaptığı katkılar ile tanınmış olsa da bu yazının konusu, onun Lenin üzerine görüşlerinin değerlendirmesi olacaktır. 1924 yılında Lenin’in ölümünden sonra yazdığı bu kitapta Lenin, Hegelci bir Marksist olarak sunulmaz. Lukács’ın kitabında Lenin-Hegel ilişkisi üzerine herhangi bir değerlendirme bile yapmadığını görürüz.

Lukács, Lenin’i “Marx’tan bu yana devrimci işçi sınıfı hareketinin yarattığı en büyük düşünür” olarak övüyor ve “Lenin’in izlediği politikanın analizinin bizi daima diyalektik yöntem sorununa götürdüğünü” yazıyor ancak onun yalnızca “pratisyen” bir diyalektikçi olduğunu vurgulayarak şu sonuca varıyordu: “Leninizm, tarihsel materyalizm teorisinin işçi sınıfının günlük mücadelelerine daha fazla yakınlaşması ve Marx’ın zamanındakinden daha pratik bir hale gelmesi anlamına gelmektedir.”1

Belge Yayınlarından çıkan Lenin’in Düşüncesi; öncü parti, devrim, emperyalizm ve devlet gibi birçok önemli meseleyi ele almaktadır. Daha önce de belirttiğimiz üzere Lenin’in ölümünden sonra hatta ölümü üzerine yazılan bu kitap Lenin’in teori ve pratiğinin ayrıntılı bir inceleme iddiasını taşımıyor. Lukács bu eserinde; Lenin’in örgüt düşüncesinin, devrim olgusunu ve devrimin güncelliğini şart koştuğunu söyler. Proletaryanın öncü sınıf olduğuna vurgu yapan Lukács, devlet ile ilgili bölümde ise proletarya devletinin tarihte bir sınıf devleti, bir baskı aygıtı ve bir sınıf mücadelesi aracı olduğunu saklamayan, bunu son derece açık biçimde kabul eden ilk sınıf devletini olduğunu dile getirir.

Lukács’ın birçok meseleyi ele aldığını söylemiştik. Bu yazının bir kitap üzerine olduğunu hatırlatarak ve okurun daha iyi anlamasını gözeterek çerçeveyi iki başlık altında çiziyoruz: Proletarya ve Devrim ve Emperyalizmin Tartışmalı Biçimi.

PROLETARYA VE DEVRİM

Lukács, ancak proletaryanın yön vereceği bir patlayışın Çarlık Rusya karşısında mücadeleye tüm zafer fırsatlarıyla girişebileceği ortamı yaratacağını düşünüyordu. Lenin için proleter devrimin güncelliği ise artık yalnızca işçi sınıfının üzerindeki tarihsel bir anlatı değildi ama hala işçi sınıfının gündemindeydi. Bu bağlamda Lenin, çeşitli eleştiriler almıştı. Lenin’in günlük sorunları toplumsal-tarihsel bütünün somut bağlamı içinde ele almasıyla bu eleştirilerin üstesinden rahatlıkla gelebildi. Lukács, devrimin güncelliğinin Lenin’in temel düşüncesi olduğuna vurgu yapıyordu ve bunu, Marx’a kesin olarak bağlayan nokta olduğuna dikkat çekmişti.  “Lenin” der Lukács, “proletaryanın kurtuluş mücadelesinin bugüne dek yarattığı, Marx düzeyindeki tek teorisyenidir.”

Proletaryanın Öncü Partisi bölümünde, Lukács, proletarya partisinin eğer sağlam bir doktrini yoksa ya da ideolojik, taktik, maddi ve örgütsel olarak kendilerini hazırlamamışlarsa olası bir devrim durumunda kaçınılmaz olarak bir karışıklığa yol açtığını anlatır. Lukács, parti sınıfının seçmesi gereken yollar konusunda kararsızsa ve eğer partinin karakteri kurumsal açıdan korunmazsa o zaman tabakaların parti içerisinde akacağını söyler ve partiyi yolundan saptırabileceklerini, devrime yararlı olan bu ittifakların devrim için en büyük tehlike olabileceğini dile getirir. Bu bağlamda şu sonuç ortaya çıkmaktadır: “Proleter sınıf bilincinin temeli üzerinde parti üyelerinin en katı ölçülere göre seçilmesi ve kapitalist toplum içindeki tüm ezilen ve sömürülenlerle mutlak dayanışma ve destekleme.”

Leninist örgüt modelinden anlayacağımız üzere proletaryanın öncü partisi, devrimi hazırlamalıdır. Tabi ki devrim tek başına bir partinin ürünü olamaz ama partinin görevi mücadelenin içerisinde hareket ederek kitlelere yol gösterebilmektir. Parti, bu önemli görevinden dolayı teorik bir netliğe sahip olmalıdır. Teorik netliğe sahip olmayan parti, yukarıda da belirttiğimiz üzere karışıklığa yol açacaktır. Bunun yanı sıra değişen süreçler içerisinde parti, sürece cevap üretemediği taktirde geri kalır, kitlelerden uzaklaşır. Değişen süreçlere uyum sağlamaya çalışmak, Lukács’ın deyimiyle, kılı kırk yararak bulunmuş taktikleri kabul ettirmek değildir. Parti, süreç içerisinde de öğrenebilir ama her zaman hazırlıklı olmalıdır.

EMPERYALİZMİN TARTIŞMALI BİÇİMİ

Lenin’in 1914 sonrasında emperyalizm ve ulusal kurtuluş üzerine yazıları çalışmalarının önemli bir yerini teşkil etmektedir. Lenin, emperyalist savaş tehlikesine karşın proletaryanın devrimci mücadele yürütmesi gerekliliğini savunuyordu. Emperyalizmi, ekonomik olarak kapitalizmin yeni bir aşaması olarak görüyordu ve bu konuda da yalnız değildi. II. Enternasyonal’daki çoğu kesim bu ekonomik olguların varlıklarını da kabul ediyordu. Sonrasındaki süreç içerisinde savaş karşıtı tavrında yalnız kaldı. Lukács, Lenin’in üstünlüğünü, emperyalizmin ekonomik teorisini çağımızın bütün siyasal sorunlarıyla birbirine somut olarak bağlamayı başarmasında görür.

Lukács, Lenin’in Polonyalı komünistlerin bazı -aşırı sol- görüşlerini “emperyalist ekonomizm” olarak reddettiğini söyler. Lenin, Polonyalı ve Hollandalı muhaliflerin, en devrimci ve en enternasyonalist unsurlar arasında yer aldığını belirtir, ulusların kendi kaderini tayin hakkına karşı çıkmaları nedeniyle onların durduğu pozisyonu “emperyalist ekonomizm” olarak adlandırır. Bu muhalif unsurların yanı sıra Rosa Luxemburg’un emperyalizm teorileri ise salt anlamda ekonomist değildir. Lukács, Rosa Luxemburg’un modern emperyalizm teorisini kurduğunu ama bu teoriden günün somut taleplerine geçiş yapmanın yolunu bulamadığını savunur.

Lenin, Rosa Luxemburg’un Junius Broşürü’nde, ulusal sorun ile ilgili analizlerini eleştirir: “Bu tezin yanlışlığı açıktır. Doğada olsun, toplumda olsun, tüm ayrım çizgilerinin itibari (conventional) ve dinamik olduğu ve her olgunun, belirli koşullar altında, zıddına dönüşebildiği, hiç kuşkusuz, Marksist diyalektiğin temel bir önermesidir. Ulusal bir savaş, emperyalist bir savaşa dönüştürülebilir ve bunun tersi de doğrudur… Yalnızca bir sofist, birinin diğerine dönüşebileceği temeli üzerinde bir emperyalist savaşla bir ulusal savaş arasındaki farkı görmezden gelebilir. Diyalektiğin sofizme bir köprü olarak hizmet ettiği hiç de az görülmüş bir şey değildir- ve Yunan felsefe tarihi de bunun bir örneğidir.” Sonuç olarak, Rosa Luxemburg’un analizlerini Lenin, Marksist diyalektiğin yalnızca yarım olarak uygulanması olduğunu düşünür ve ekler: “Marksist diyalektik, her bir özgül durumun somut bir analizini gerektirir.”

Lenin’in emperyalizm anlayışı, yalnızca ekonomik olarak değil ama aynı zamanda küresel emperyalizmin içinden doğan yeni bir devrimci özneye işaret etmesi bakımından diyalektiktir, emperyalizmle birlikte oluşan somut dünya durumunun teorisidir.

Sonuç Olarak;

Devrimin Güncelliği kitabı, Lenin’in teori ve pratiği arasındaki ilişkinin kaba hatlarıyla ortaya konulmasıdır. Kitap, zaman zaman ön sezgiyle Lenin’in gerçek tinsel fizyonomisini vermektedir. Leninizm, şablonlarla öğretilen devrim anlayışından uzak, şematik ve ‘kaba’ bir Marksist bakış açısına sahip olmayan bir öğreti sunmaktadır. Leninistlerin görevi bunu sürdürmektir. Lukács’ın dediği gibi: “Komünistler Lenin üzerine, onun Marx üzerine çalıştığı gibi çalışmalıdır. Diyalektiği uygulamayı öğrenmek için çalışmak gerek.”

1 Kevin B. Anderson, Lenin, Hegel ve Batı Marksizmi, s.307

Künye: Lenin’in Düşüncesi Devrimin Güncelliği, Georg Lukacs, Çev. Ragıp Zarakolu, Belge Yayınları, 131 sayfa.

DAHA FAZLA