Körleşme
Körleşme Elias Canetti’nin 26 yaşında yazdığı bir roman. Birinci Dünya Savaşı bitmiş fakat ikincisine doğru hızla yol alındığı kaotik bir dönemin tanığıdır Canetti. Viyana’da yaşadığı dönem kozmopolit bir ortamdır ve Profesör Kien’le birlikte romanda yarattığı karakterler, içinde yaşadığı toplumun bir yansımasıdır
Metin Cabadağ
Hayatını yalnızca sahip olduğu 25000 kitapla örülü fildişi bir kulede yaşayarak geçiren bir kişi Profesör Kien. Kendi de dahil olmak üzere hiç kimseye karşı duygusal bir bağ kurmayan kuramayan bir insan. Herkese ve her şeye karşı mesafeli, her gün sabah altıda mutlaka uyanan, kuralları olan, titiz, pimpirikli, çocukları sevmeyen, dış dünya ile arasında bağ oluşturmamak için evinin pencerelerini bile tavana yakın yaptıran, bilginin yaşam içinde neye yaraması gerektiği düşüncesinden uzak ama bilgiyi de herkesten daha fazla önemseyen, yani esas olarak akla önem veren bir insan Profesör Kien
Körleşme Elias Canetti’nin 26 yaşında yazdığı bir roman. Birinci Dünya Savaşı bitmiş fakat ikincisine doğru hızla yol alındığı kaotik bir dönemin tanığıdır Canetti. Viyana’da yaşadığı dönem kozmopolit bir ortamdır ve Profesör Kien’le birlikte romanda yarattığı karakterler, içinde yaşadığı toplumun bir yansımasıdır.
Dünyasız bir kafa, kafasız bir dünya ve kafadaki dünya olmak üzere üç bölümden oluşan roman, akışı boyunca toplumun kaçınılmaz olarak içine sürüklendiği faşizme (nasyonal sosyalizm) doğru bir gidişi ustalıkla anlatmaktadır.
Dünyanın gerçekliğine karşı duyarsız olmakla birlikte kendisinin dışında herkesi akılsız bulan fakat gündelik hayat karşısında ise bir o kadar çaresiz ve beceriksizdir.
Dış dünyanın tehditleri karşısında kurduğu fil dişi dünyayı koruyamaz. Sahip olduğu her kitap onu dış dünya ve sıradan insanların dünyasına karşı koruduğuna inandığı birer duvardır. Kien körleşen bir toplumun aklını ve vicdanını yitiren bir toplumun temsilcisidir. Kien karakterinde açığa çıkan en çarpıcı ikilem aklının dünyanın içine sürüklendiği sorunları çözebileceğine olan inancı ile gündelik hayat karşısındaki acizliğidir.
Bir gün rüyasında sahip olduğu 25000 kitabın yandığını görür. Bu korkunç rüyanın ardından evinde uzun zamandır temizlik işleri yapan kitaba önem vermediği halde öyleymiş gibi görünen, aslında gözü paradan başka hiçbir şeyi görmeyen, bencil, bir o kadar cahil, sıradan bir kadın olan Therese ile evlenir. Therese ise Kien’in servetine el koymak için kitap seven biri gibi görünerek onunla evlenir. Therese romanda faşizmi temsili niteliğindedir.
Bu evlilikten sonra somutlaşan faşizm ile birlikte Profesör Kien’in yaşam alanı gitgide daralmaya başlar. Bununla birlikte romanın karakterlerini de tanımaya başlarız. Karakterler arasında belirgin olan şey ise iletişimsizliktir.
Sosyal ve kültürel, kadın erkek ayrımı, sınıfsal farklılıklarla birlikte eğitim, cinsiyet ayrımları da eklenebilir. Hiçbir karakterin dünyası diğerinin dünyasına karışmaz. Herkes kendine özgü algısı, hisleri, düşünce ve ifadesi ile diğerinden kopuktur, birbirilerini anlama gayretinden yoksundurlar, söyleneni bir diğeri duymaz, baktıkları şeyi görmezler.
Evliliği ile birlikte Therese, Kien üzerinde her geçen gün artan bir egemenlik kurar. Karısı ile yaşadığı çatışmaların her aşamasında Kien’in dünya ile ilgisinin olmadığı, daha doğrusu dünya denilen şeyi yalnızca kafasında taşıdığı şey olduğuna inanır ve tüm fikirlerini, umut ve umutsuzluklarını, etrafını saran insanlara hatta eşyalara, kitaplara; onları kişileştirerek nutuk çeker. Gerçekliğin silikleştiği anlatımda her eşya, her kitap birer sembol haline gelip Kien’in sorunlu gerçekliğini yansıtır. Bu nedenle giderek görmemek için gözlerini ve bir süre sonra da duymamak için kulaklarını kapatır, gerçekleri görmek istemez. Bu bir anlamda Canetti’nin aydın eleştirisi olarak okunabilir.
‘’Dört bir yana doğru büyüyen, yeri göğü ta ufka dek uzanan, tüm boşluğu dolduran bir kitap görüyordu şimdi. Çevresindeki kor halindeki ateş onu ağır ve sakin bir şekilde kemirmekteydi. Kitap da ses çıkarmaksızın dayanmaktaydı bu işkenceli ölüme. Çığlıklar yükseliyordu insanlardan, kitaplar ise ses çıkarmadan yanıyordu. Ermişlerle din uğruna acı çekenler bağırmazdı.’’
Dünyasız bir kafanın, salt aydın olmanın, bilgi sahibi olmanın neye yaradığının sorgulanmasıdır anlatılan. Canetti , “Körleşme” kitabından bahsederken “İnsanoğlunun hayatta kalma içgüdüsünün en aşağılık tezahürü, öldürmektir.” der.
Romanın ikinci bölümü kafasız bir dünya; Kien’in, karısı Therese tarafından evden atılıp dış dünyanın gerçekliği ile yüz yüze geldiği bölümdür. Kien için tuhaf bir dünyadır burası. Kitapları yoktur artık ama onları kafasında taşır. Kitabın bu bölümünde karşımıza çıkan karakterler çok sayıdadır ve her birine ilişkin fazlasıyla detay vardır bu anlamda okuyucuyu yoran bir bölümdür. Kör biri, kapıcı, lağımcı, gezgin bir satıcı, kamburu olan bir cüce... Tanıştığı her insan sahtekâr, üçkâğıtçı, ikiyüzlü, her biri öfkeli, nefret duygusuyla dolu insanlar. Karısını öldüren bir kapıcının kızıyla ilişkiye girmesi, sonra onu da döverek öldürüşü… Her türlü kötülüğün somut olarak yaşandığı bir yerdir kafasız bir dünya.
Romanın son bölümü kafadaki dünyada, Kien’in kardeşi Georges çıkar karşımıza. Onun psikolojik çözümlemeleri ile roman daha çekici ve rahat okunur bir hale geliyor, keyifle okunabiliyor. Kien’in çıldırarak parmağını kesmesi, karısının daha önce ölüm haberini alıp sonrasında onu gördüğünde bile yaşadığına inanmaması, deliliğin şizofrenliğe varışı, kendini sorgulamaları ve bu sorgulamaları tarihten destanlarla açıklamaya çalışması, Homeros Destanı’nı yeniden yorumlaması, Buda ya Hint özdeyişlerine uzanan yolculuğu ve sonunda delirerek kitapları ile birlikte kendini yakışı.
Bu eserle birlikte Oğuz Atay’ı da anmamız yerinde olur. Uzun zaman harcayarak bu eseri Türkçeye kazandıran Ahmet Cemal’in söylediğine göre “Körleşme”nin Türkçeye çevrilmesi için kendisine Oğuz Atay çok ısrar etmiş ve Ahmet Cemal bu ısrar üzerine romanı çevirmiş.
KÜNYE: Körleşme, Elias Canetti, Çev: Ahmet Cemal, Sel Yayıncılık, 2014, 565 Sayfa.