Kocaeli Dayanışma Akademisi açıldı!
Kocaeli Dayanışma Akademisi düzenlenen 'Şölen' ile açıldı!
Hukuksuz bir geceyarısı OHAL KHK'sı ile Kocaeli Üniversitesi`nden haksız biçimde ihraç edilen “Barış Akademisyenleri”nin çevresinde kurulan Kocaeli Dayanışma Akademisi' düzenlenen 'Şöleni' ile açıldı.
Kocaeli Dayanışma Akademisi Açılış Şöleni'nde, ihraç edilen akademisyenlerin, katılımcıları selamlamladı.
Türkiye'de toplumsal alanın farklı başlıklarında mücadele eden birçok destekçinin de katılımıyla düzenlenen Kocaeli Dayanışma Akademisi'nin 'Açılış Şöleni' büyük bir çoşku ile başladı.
Açılış Şöleni'ne destek amacıyla gelen katılımcılar arasında, KESK Genel Başkanı, Eğitim-Sen Genel Merkez Sekreteri, SES EŞ Genel Başkanı, Disk Genel Sekreteri, Türkiye İnsan Hakları vakfı Başkanı, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı, TTB Merkez Konseyi Başkanı ve Merkez Konseyi Üyeleri, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvelkilleri Filiz Kerestecioğlu, Ahmet Yıldırım, Mahmut Tuğrul, Cuhmuriyet Halk Partisi (CHP); Halkın Türkiye Komünist Partisi (HTKP); Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) temsilcileri bulunuyor.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Üyesi Hande Arpat, Kocaeli Dayanışma Akademisi ile ilgili olarak İleri Haber'e açıklamalarda bulunarak, "Onlar üç beş kişiden ibaret değiller, bizler onların yüzlerce binlerce öğrencileri olarak emeğin, barışın ve özgürlüğün bayrağını her zamankinden daha dik taşıyacağız." dedi.
TTB Merkez Konsey Üyesi Arpat, şöyle devam etti:
"TTB bizim için bir okuldur, öğrenciliğimizden bu yana tıbbın, sağlığın özel hastanelerde satılık bir metadan ibaret olmadığını, tamamiyle toplumsal ve sınıfsal bir olgu olduğunu bugün darbe fırsatçılığıyla akademiden ihraç edilen hocalarımızdan öğrendik. Yine Barışın tesis edilmediği, işkencenin, kolluk şiddetinin kol gezdiği bir toplumda sağlıktan bahsedemeyeceğimizi onlardan öğrendik. Bilinsin ki Onlar üç beş kişiden ibaret değiller, bizler onların yüzlerce binlerce öğrencileri olarak emeğin, barışın ve özgürlüğün bayrağını her zamankinden daha dik taşıyacağız. Haklıydık ve haklı kalacağız ve bu yobaz diktaya karşı mutlaka ve mutlaka kazanacağız"
Açılış konuşmasını Kocaeli Üniversitesi'nden ihraç edilen akademisyenler Gül Köksal ve Adem Yeşilyurt yaptı.
Açılış konuşmalarının ardından ilk 'Açılış Dersini' vermek üzere Prof. Dr. İzzettin Önder söz aldı.
Dayanışma Akademisi'nin kurucuları olan akademisyenlere öğrencilerinden de büyük destek geldi. Oldukça kalabalık bir şekilde Açılış Şölenine katılarak hocalarına destek veren öğrenciler "Hocama Dokunma" yazılı görseller açtılar.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı yöneticisi Ümit Biçer, yaptığı konuşmasına, 'Hekimler barışın sesidir', diyerek başladı ve "Savaşların, çatışmaların ve yıkımların sağlığa ve topluma etkilerini en iyi biz biliriz" dedi.
Ümit Biçer, konuşması, şöyle devam etti:
"Sağlığı fiziksel, ruhsal, sosyal bir iyilik, iyilik hali olarak tanımlıyorsak bu iyilik halinin olmazsa olmazları da savaşsız, çatışmasız ve silahsız bir dünya… Lakin, aş, iş, gelir, konut, sağlıklı çevre, sosyal-toplumsal iyilik hali olmaksızın da sağlıktan söz edilemeyeceğini, sağlığın gerçek anlamda ancak bütünsel bir bakışla kavranabileceğini biliyoruz.
'Savaş ve devlet terörü, önemli bir halk sağlığı sorunudur. Dolayısı ile sağlıklı olmanın yolu, barış ve kardeşçe bir ortam oluşturmaktır. Barış, sağlığın olmazsa, olmaz ön koşuludur' demişti yıllar önce Ata Soyer.
Savaşların, çatışmaların ve yıkımların sağlığa ve topluma etkilerini en iyi biz biliriz…
Savaşın ve şiddetin sonuçlarını ortadan kaldırmak, acı çeken ve travmaya maruz kalanları sağaltılması ve topluma uyumlarının yeniden sağlanması kadar, savaşa her yönüyle karşı olmak, savaşı ve şiddeti ortaya çıkaran, üreten toplumsal dinamikleri değiştirmek, savaşsız bir dünya yaratmak için çabalamayı gerektiriyor. Savaşa karşı olmaksızın sadece onun yaralarını sarmayı hedefleyen bir yaklaşım yabancılaşmış ve kendi geleceğinde söz sahibi olma becerisini kaybetmiş yığınlar yaratmaktan başka bir işe yaramıyor.
Çözüm; savaşa ve şiddete karşı içtenlikli, onurlu ve kapsayıcı bir dayanışma oluşturmak, savaşın şiddetine maruz kalanları yalnız bırakmamak, işbirliği geliştirmek, boyun eğmemek, öfkeyi sağlıklı bir biçimde dışa vurabilmek, örseleyici yaşam deneyimlerinin yarattığı çaresizlik ve yılgınlığa kapılmamak ile başlayacaktır.
İnsan var olduğu sürece savaşa karşı hep ayakta kalacak, barış umudunu hep koruyacak ve barış hep var olacaktır. Barış bir anlamıyla her türden farklılıklarımıza rağmen bir diğerinin gerçekliğine varmak, saygı duymak ve bir arada yaşamaktır. Birbirimize gidebilmektir barış... Bizi umutlu kılan budur…
Evet barış sabır ister, acıları hızla azaltmak cesaret ister, insana, demokratik ortama güven ister; bu ortamı sağlayacak eşitlikçi, adil, insan haklarına uygun, bir arada yaşam duygusunu geliştirecek demokratik adımlar atılmasını ister...
Sağlık çalışanlarının kâh hastane ortamında başlarına silah dayandığı, kâh hastane birimlerinin resmi güvenlik güçlerince sipere dönüştürüldüğü, çalışma süresinin devletin Sağlık Bakanınca aralıksız bir haftaya evrildiği; anne karnında bebeklerin, hamile kadınların, yaşlıların, çocukların ve dahi hastaların hedef gözetilerek öldürüldüğü, ambulansların tarandığı, hastanelerin vurulduğu, çatılardaki tüm içme suyu depolarının silahla imha edildiği, insanların beyaz bayrakla hastaneye gittiği, bebek çocuk ölülerinin buzdolaplarında morg niyetine saklandığı bir coğrafyada yaşadığımızı unutmamızı, sessiz kalmamızı diliyorlar. Vatan hainliğinden, karanlıklardan söz ediyorlar… Ne yapsaydık… Sahi sizce de ne yapmamızı bekliyordu siyasetin karar vericileri…
'Çocukların ölümünü düşündükçe, dünyaya geliş biletimi iade etmek istiyorum' deyişi boşuna mı Dostoyevski’nin? Dünyada her yıl 1 milyon 600 bin çocuğun yalnızca içme suyu bulamadığı için ölmesi, en fazla susadığınız bir an aklınıza geliyor mu hiç? Çaresizlikten ağlarken bir yaşlı insan, Ece Temelkuran’ın “yaşlı adamlar ağladığında krallıklar yıkılır' deyişi içinizi titretiyor mu?
Murathan Mungan “Hatırladıklarımızla değil, asıl hatırlamadıklarımızla başa çıkmakta zorlanırız” demişti Şairin Romanı kitabında. Unutulmamalıdır ki; toplumsal travmalar kuşaktan kuşağa aktarılır ve doğası gereği insanların ve toplumların ruhunda yaratılan tahribatın ve ruhsal sorunların iyileşmesi çok daha zordur ve zaman alır.
İnsanlık doğayı yok etme yolunda ilerlese de, her bir 'insanın içindeki doğayı' yok edemedi. Boşuna değil Miriam Henke’nin söyledikleri: 'Siz insanlar, zamanı ölçmek için türlü türlü yollar buldunuz, ama bilin ki hayatın kendisi lotus çiçekleri ile ölçülür.' Badem çiçeği, sokağa yayılan fesleğen kokusu, yılbaşı çiçeği, her bir börtü böcek ve barut kokusu geçen ve gelecek zamana dair bir şeyler fısıldar kulağımıza, değil mi?
Umut, imkansız bir sevda değil; imkansızı gerçeğe dönüştürecek bir yol haritasıdır. Eğer insanlık, tüm olumsuzluklara, felaketlere ve musibetlere rağmen bugünkü haline ulaşmışsa, bunda umudun belirleyici bir rolü var. En berbat koşullarda bile mutlu olmamızı gerektirecek çok fazla neden var.”
KHK ile Niğde Üniversitesi'nden ihraç edilen akademisyen Fatma Gül Eryıldız, söz alarak 'Bu suça ortak olmayacağız' bildirisine imsa attıktan sonra uğradığı baskıları paylaştı ve Dayanışma Akademisi'ni var eden akademisyenlerin ön açıcı bir dinamo görevi üstlendiklerini belirtti.
İleri Haber'e konuşan Fatme Gül Eryıldız, şunları söyledi:
"Barıştan ve emekten yana hocalarımla ihraç edilmekten onur duyuyorum.1 Eylül'de barış ve emekten yana güzel insanlar iktidarımızı tehdit ediyor, diye atamadıkları için, barış isteyenleri itibarsızlaştırmak için, en kolay yafta olarak 'mili güvenliği tehdit ediyor' diye ihraç ettiler.
Kandırılmadık, sözünüzün arkasındayız. Rektör Yardımcısı, işten atılman sana hayat dersi olsun, dedi. Hayat dersini iktidara alkış tutarlardan alacak değilim. Emekten ve barıştan yana Danayışma Akademisi'nden alacağım. Barıştan yana hocalarımdan dayanışma iyidir dersini aldım.Kocaeli'deki akaemisyenler, ihraçtan sonra dinamo görevi göreceğiz, dedi. Sözlerini tuttu ve inanıyorum sözlerini tutacaklar, geri döneceğiz. Ve hayat dersini iktidara biat edenlere biz verecegiz."
Fotoğraf: @kolektifler
Kocaeli Üniverstesi öğrencileri adına söz alan Esra Çaylak, "Sizi, üniversitelerinde, amfilerinde, sınıflarında bilimden başka otorite kabul etmeyenler, demokratik ve özgür bir ülkenin, demokratik bir üniversite inşaasından geçtiğini bilenler olarak selamlıyoruz!" diyerek konuşmasına başladı.
Esra Çaylak konuşmasına şöyle devam etti:
"Biz; tarihi boyunca zapturapt altına alınmaya çalışılmış, baskının her türlüsü ile karşı karşıya kalmış ancak “özgür bir akademi” aleyhine atılan adımları hep boşa çıkarmış, baskı ve soruşturmaların had safhaya ulaştığı ve tam teslim alındığı sanılan zamanlarda ihtişamlı ayağa kalkışlarıyla bilim düşmanlarını hayal kırıklığına uğratmış olan üniversitelerden geldik.
15 Temmuz darbe girişimiyle başlayan ve sözde demokrasi söylemleriyle birlikte, toplumsal muhalefete yönelik operasyonlarla devam eden bu sürecin üniversitelerdeki yansıması, tercihini bilimden, demokrasiden ve barıştan yana, yani üniversiteye dair değerlerden yana kullanmış olan hocalarımızın tasfiyesi oldu. Yaşadıklarımız yabancı olduğumuz şeyler değil. Memleketin en karanlık dönemlerinde umut olan, üniversitelerin tüm bileşenlerine; öğrencilerine, kulüplerine, topluluklarına ve akademisyenlerine saldırmalarına şaşırmıyoruz. Biz; hocalarımızın neden görevlerinden alındıklarını biliyoruz, hocalarımızı görevden alanların demokrasilerini çok yakından tanıyoruz. Üniversiteye her fırsatta polis sokanlara, güvenliklere verdikleri kasklarla kalkanlarla üzerimize saldırtanlara, okulumuzu kadın düşmanlarının meskeni haline getirmeye çalışanlara birkaç şeyi hatırlatmakta fayda var.
Bizim hocalarımız; gözümüzü her gün yeni katliamlara açtığımız bir dönemde memleketin en acil taleplerini haykıranlardır.Bombaları ve silahları konuşturanların karşısında kalemleriyle başları dik bir şekilde duranlardır.
Bizim hocalarımız; bilimi, sermaye yararına değil halk yararına kullananlardır. Sermayedarların ceplerini değil, Dilovası halkının sağlığını düşünenlerdir; birilerinin akışı uğruna öleceklerini iddia ettiği dereler kurutulmasın diye mücadele edenlerdir, daha fazla kar uğruna doğada ve kentlerde yaratılan tahribatları göz önüne serenlerdir. Yağma ve talan politikalarına karşı çıkan,kentlerini-doğalarını savunan mimarlar,mühendislerdir.
Bizim hocalarımız; kadın düşmanlığı ve cinsiyetçilik her geçen gün yükseltilirken, sokaklar taciz-tecavüz kültürüyle doldurulurken kamusal alanda cinsiyet eşitliği mücadelesi verenlerdir.
Bizim hocalarımız; bilgi üretmek ve paylaşmak için ne maaşa ne de binalara ihtiyacı olmadığını söyleyenlerdir, ”bilim kapalı kapılar ardına sığmaz” diyenlerdir
Açtığınız soruşturmalar, görevden almalarınız nafile. Bizim hocalarımız “geri döneceğiz” diye kitaplarını odalarında bırakanlar, bizim hocalarımız üniversite dört duvardan ibaret değildir diyenler, bizim hocalarımız kenti terketmeyenler, bırakıp gitmeyenler…
Onların öğrencileri, bugün burda hocalarımızla olan bizler; aklı, bilimi, barışı, demokrasiyi düstur edinenleriz.
Bizler; üniversitelerin direnişlerle dolu tarihini, biat etmemiş kimliğini bilenleriz
Bizler; Hülagü’nün polisine, tomasına rağmen direne direne bütünlemeleri geri getirenleriz
Bizler; üniversiteli kimliğinin bizlere yüklediği sorumlulukla hareket edenler, üniversitenin tüm bileşenleriyle omuz omuza verenleriz.
Bizler; demokratik bir üniversiteyi kendi elleriyle inşa edecekleriz
Buradan Hülagü’ye, YÖK’e, bilime ve sanata düşman kim varsa onlara söylemiş olalım ki ne hocalarımız ne de öğrencileri sizin soruşturmalarınızla, cezalarınızla, baskılarınızla öyle kolay dize gelmez,akademi biat etmez.
Akademi sizin iktidarınıza, bilimden yoksun eğitim politikalarınıza sığmaz. Hocalarımızın verecekleri dersler için sizin maaşınıza ve kürsülerinize, bizim alacağımız dersler için sizlerin ders programınıza ve sınıflarınıza ihtiyacımız yok.
Biz; emeği, barışı, demokrasiyi kendine şiar edinmiş; bilimden başka otoriteyi rehber kabul etmemiş olan hocalarımızla devam edeceğiz derslerimize.
“Geri geleceğiz, dönüşümüz muhteşem olacak” dedi, hocalarımız. Onlar gelecekler, biliyoruz.
Bilinmesi gereken bir başka gerçek daha var ki o da demokratik bir ülkenin fitilini üniversitelerden bizim ateşleyeceğimiz. YÖK’ünden rektörüne, rektöründen yardımcısına herkese duyurmuş olalım: Bugünkü açılış bundan sonra öreceğimiz sürecin miladı, demokratik bir üniversite şiarının en somut adımıdır.
Hocalarımız geri dönünceye, demokratik bir üniversite kuruncaya kadar mücadele edeceğiz!"
Kocaeli Dayanışma Akademisi Açılış Şöleni, düzenlenen forumun ardından sona erdi.