"Kirletilmiş dereler pirüpak ilan edildi"
Bursa Su Kolektifi tarafından Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bursa İl Müdürlüğü önünde bir açıklama yapıldı.
İleri Haber
Bursa Su Kolektifi tarafından yapılan açıklamada, iktidarın dereleri temizlemek için bulduğu ‘yöntem’in yönetmelik değişikliği olduğu belirtilerek, “Sermayenin sınırsızca büyümesi adına her tür olanağı sağlayan, doğanın yıkımına yol açan iktidar kirliliğini temizleyemediği dereleri yönetmelik değişikliği ile pirüpak ilan ediyor” denildi.
Bursa Su Kolektifi tarafından her ayın 22’sinde olduğu gibi bugün de Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bursa İl Müdürlüğü önünde bir açıklama yapıldı.
Açıklamanın tamamı şöyle:
Yine bir ayın 22’sinde suyun sesi olmak için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bursa İl Müdürlüğü önündeyiz. Geçen sene Mart ayında gözlerimizin önüne serilen Marmara Denizi’ndeki müsilajın ilk emareleri önce İzmit Körfezi’nde ondan 2 gün sonra da Gemlik Körfezi’nde görülmüştü. O günlerde hemen dilekçelerimiz ile başvurduğumuz ilgili bakanlık, olayın bir çevre felaketi değil doğal olduğunu belirtmişti. Ondan sonra da inkar eden tutumları değişmemiş; müsilajlı deniz kıyısında balık ekmek yiyerek görüntü vermiş, bütün kirliliği halının altına süpürmek isteyerek yüzey temizliği gibi göstermelik çözümler üretmişlerdi.
Haziran ayında bilim insanlarının Marmara Denizi’nin yıllardır bir foseptik çukuru gibi kullanılıyor olmasının bir neticesi olarak müsilaj felaketinin ortaya çıktığını açıklayan demeçleri Dünya basınında “Marmara Denizi Öldü” başlıkları ile yer alınca işin ciddiyeti anlaşılmış gibi davranılıp denizleri, dereleri kirletenlere karşı iktidar tarafından göstermelik cezalar kesilmişti. Hızlı bir şekilde çalıştay düzenlenmiş ve Haziran ayında “Marmara Denizi Koruma Eylem Planı” açıklanmıştı. Eylem Planı’nın 2. Maddesinde “3 ay içerisinde Marmara Denizi Bütünleşik Stratejik Planı hazırlanarak çalışmalar bu plan çerçevesinde yürütülecektir.” denilmişti. 3 ay içerisinde hazırlanacağı belirtilen stratejik plan 7 ay sonra açıklandı ancak geçen sürede kirlilik tüm hızıyla artarak devam ederken Bursa Su Kolektifi olarak bizler defalarca yetkili mercilere verdiğimiz dilekçelerimizle yapılan bilimsel araştırmalara dayanarak Marmara Denizi’ndeki kirliliğin insan sağlığını etkileyen, balıklardaki salgın hastalıklara neden olan boyutlarını sorduk ve alınan tedbirleri açıklamalarını istedik, ancak dilekçelerimiz cevapsız kaldı.
‘ÇEVRE KORUMA DEĞİL, GÖZ BOYAMA’
Müsilaj Eylem Planı’nın 3. Maddesinde geçen Marmara Denizi’nin tamamını koruma alanı olarak belirleme çalışmaları 2021 yılının sonunda tamamlanacağı ifadesine rağmen nasıl bir ilerleme kaydedildi konulu dilekçelerimize ciddiyetle cevap alamadık. Marmara’yı Özel Çevre Koruma Alanı ilan eden iktidar, daha geçtiğimiz günlerde Kanal İstanbul talan projesi çerçevesinde bölgede yeni organize sanayi bölgeleri planlandığını açıkladı, yine Bandırma Erdek Körfezi’nde tarım alanları yok edilerek Ağır Metal Organize Sanayi Bölgesi kuruluyor, Çanakkale de yeni Organize Sanayi Bölgesi hayata geçiriliyor, Ergene Havzası’ndaki mevcut kirlilik yüküne rağmen yeni sanayi projelerinin sürekli önü açılıyor. Bursa’da Organize Sanayi Bölgelerinin inşaatları ilerliyor ve yağma planlarının ardı arkasının kesilmediğini görüyoruz. Çevre koruma değil tam bir göz boyama siyaseti.
Marmara’ya akan dereler tüm kirliliği Marmara Denizi’ne taşımaya devam ediyor, bu yetmezmiş gibi Ergene nehrinin endüstriyel atık suları nehrin denize akış noktası Saros Körfezi olmasına rağmen borularla taşınarak Marmara’ya deşarj ediliyor. Marmara çevresindeki derin deniz deşarjları da artarak devam ediyor.
‘DERELER YÖNETMELİK DEĞİŞİKLİĞİ İLE TEMİZ İLAN EDİLDİ’
Sermayenin sınırsızca büyümesi adına her tür olanağı sağlayan, doğanın yıkımına yol açan iktidar, kirliliğini temizleyemediği dereleri yönetmelik değişikliği ile pirüpak ilan ediyor. 16 Haziran 2021’de yer üstü su kalitesi yönetmeliğinde yapılan değişiklikle kentlerdeki kirlilik kriterleri için değerler 3. sınıf orta kalite sınıfı ile sınırlandırılmış olup çok kirli tanımı kaldırılıyor. İçinde hiçbir canlının yaşayamadığı ve hiçbir surette kullanılamayacak olan sular eski yönetmeliğe göre 4. sınıf (çok kirli) su kalitesi kriterlerinin de çok üstünde kimyasal parametrelerdeki kirlilik değerlerine sahip. Hal böyle iken Nilüfer deresi bir gecede orta kalite su sınıfına yükseliyor. Bunu tüm o kirli derelerin yakınında yaşamları kirli dereler sebebiyle dayanılmaz hale gelmiş insanlara anlatın size cevapları “bu civarda bir tosbağa bulun para vereceğim” olacaktır. Derelerimiz ya zehir akıyor, ya da suyu yok edilerek beton kaplanıp doğal yaşamdan uzaklaştırılıyor. Gökdere ve Hacivat derelerimizin beton görüntüsü yüreklerimizi dağlıyor.
Bizler iş olsun diye her ayın 22’sinde basın açıklaması yapmıyoruz. Kapatılmış tesislerin bile kirliliklerinin yıllarca doğada kaldığını, yok edilemediğini hesap edemeyenlerin anlayamayacağı kadar önemli bir görev ediniyoruz kendimize bunu. Suyun, suda yaşayan su kuşlarının, su ile sulanan tohumların ve tüm canlıların yaşam hakkını savunmak için hesap soruyoruz.
‘PLAN HANGİ SORUNA ÇÖZÜM ÜRETTİ’
Evet, 2021-2024 yıllarını kapsayan Marmara Denizi Bütünleşik Stratejik Planı yürürlüğe girdi. Açıklanan stratejik plan hangi soruna çözüm üretti? Size soruyoruz. Plandaki ifadelerle özellikle bölgemizdeki durumu özetlememiz gerekirse;
- Nilüfer Çayı toplam azot yükü açısından plandaki yayılı kirletici yükler haritasında riskli durumda olarak belirtiliyor. Marmara Denizi’nin 20-100 metredeki ara tabaka geçiş suları çözünmüş oksijen seviyesinin azalmasıyla da hemhal üstelik. 2021 yılı itibarı ile ara tabaka ve derin sularda sistemin azot yoğunluğunun devam ettiği açıklanıyor. Günde her birim alan için 10 litrenin üzerinde oksijen oluşturan ve biyoçeşitliliğin kilit ekosistemi olan deniz çayırlarında oluşan katmandan kaynaklı tortunun müsilaj sonrası devam ettiği ifade ediliyor. Körfez’e kıyısı olan Gemlik’teki tesislerin ileri arıtmaya geçmesi gerektiği belirtiliyor. Gemlik’te zeytin karasuyu ile kirliliğe neden olunduğu itiraf ediliyor. Nilüfer Çayı üzerindeki yoğun endüstriyel tesis baskısından bahseden planda; çaydan, Gemlik Körfezi’ne de kirlilik taşındığı açıklanıyor. Karsak Deresi de bu iç körfez için baskı oluşturuyor. Peki bu konuda hangi çalışmalar yapılıyor? Giderek artan bu kirleticilere karşı ne önlemler alınıyor?İşte cevaplamadığınız dilekçelerimizde bunları soruyoruz bıkmadan sormaya da devam edeceğiz.
- Bursa’daki 125 atık su arıtma tesisinin yalnızca 13 tanesinde ileri arıtma yapıldığını rapordan öğreniyoruz. Bu durum yaşadığımız çevre felaketinin iktidar tarafından ciddiye alınmadığının, emekçilerin, çiftçilerin, kadınların, gençlerin tüm yurttaşların alın terinden alınan vergilerle oluşturulan devlet bütçelerinin onların sağlıklı bir çevrede yaşama haklarını hayata geçirebilmek için kullanılmadığının da en açık itirafıdır.
- Yine raporda Marmara Denizi’nin suyunu sanayinin ve enerji sektörünün soğutma suyu olarak kullanmasının büyük sakıncalarından bahsediliyor, oysa yakın zamanda Marmara Entegre Kimya Sanayi Anonim Şirketi Gemlik Şubesi’nin ÇED başvurusunda bulunduğu projeye, Marmara Denizi'nden saatte 5500 metreküp deniz suyunu alarak soğutma amacıyla kullanılmasına onay verildi. Deniz suyunda 10 santigratlık sıcaklık artışının öngörüldüğü üretim prosesleriyle su sıcaklığının yükselmesine neden olacak olan kimyasal madde üretiminde kapasite artışı, ilave kimyasal madde üretimi gerçekleştirme, denizden su alma ve soğutma suyu olarak kullanma, günde yaklaşık 62 metreküplük atık suyun derin deniz deşarjıyla suya verilmesi projesinden vazgeçilmelidir.
‘ULUDAĞ’DA YIKIMA İZİN VERMEYECEĞİZ’
9 Ağustos 2021 tarihinde Bursa İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü önünde gerçekleştirdiğimiz basın açıklamamızda Turizm Teşvik Kanunu Değişikliği ile ormanlara, yanan ormanlık alanlara, meralara, kıyılara, milli parklara turistik otel ve tesislerinin yapımına olanak sağlandığına dikkatleri çekmiş, muhalefet partilerini Anayasa Mahkemesi’ne iptal davası açmaya davet etmiştik. Ne yazık ki geçtiğimiz günlerde Uludağ Milli Parkı için hazırlanan Alan Başkanlığı Projesi’nde son aşamaya gelindiğini öğrendik. 1. ve 2. Oteller Bölgesi, pistler ve zirveye doğru olmak üzere 670 hektarlık belirli bölge sistemli olarak talan edilme tehdidi altında. Endemik bitkileri, eşsiz doğal yaşamı ile kanunlarla koruma altında olan Uludağ Milli Parkında böyle bir yıkım projesine asla izin vermeyeceğiz.
Her ortamda gerçekleri duyurmaya, denizlerimizi, akarsularımızı, göllerimizi, özgür sularımızı yağmalayanlara, kirletenlere, meta gibi alıp satanlara da hesap sormaya, suyun sesi olmaya... Her geçen gün daha da güçlü haykırarak ve mücadele ederek devam edeceğiz.