“Kadınların özgür olduğu bir dünyayı kuracağız”

“Kadınların özgür olduğu bir dünyayı kuracağız”

TİP Sözcüsü ve İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil, TBMM'de açıklamalarda bulundu.

İleri Haber

TİP Sözcüsü Sera Kadıgil, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne ilişkin yaptığı açıklamada, kadınları birlik olmaya çağırarak “Bizim elimiz birbirimizin üstünde oldukça, karanlıktan çıkacağımız gün yakınlaşacak!” dedi. Kurtuluşun, yan yana durmaktan geçtiğini vurgulayan Kadıgil, “Kadınların özgür olduğu bir dünyayı kuracağız!” ifadelerini kullandı.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Sözcüsü ve İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil, Türkiye Büyük Millet Meclisinde (TBMM) açıklamalarda bulundu.

Gündemine 8 Mart’ı alan Kadıgil’in açıklamaları şöyle:

Bugün 8 Mart. Dünyayı görünen ve görünmeyen emeğiyle ayakta tutan kadınların günü, kutlu olsun.

Kadınların ülkemizde eşi benzeri görülmemiş bir yoksullukla, işsizlikle ve her sokak başında öldürülebileceği gerçeğiyle yaşamak zorunda bırakıldıkları bu 8 Mart’a, bir de savaş gölgesi düşmüş durumda.

Gündemimize geçmeden ifade etmem gerekir ki biz, bedelini her zamanki gibi halkların ve en çok da kadınların ve çocukların ödeyeceği bu kanlı oyunda; Ne ayıya binince daha erkek oldum sanan Rusya’nın Tayyip’inden, ne de ondan yana gölgesi düşen kuşun kanadına lanet ettiğimiz NATO denen emperyalist savaş örgütünden yanayız.

‘BİZ UKRAYNA HALKININ YANINDAYIZ’

Bizim yanımız bellidir. İşgal altında yerinden, yurdundan, canından olan Ukrayna halkının yanındayız.  Dünyanın dört bir yanında akıl dışı bir faşizme maruz kalan Rus öğrencilerin, sanatçıların, engelli sporcuların ve kedilerin – evet kedileri yasaklamaya kalkan oldu malumunuz- yanındayız.  Barış istediği, “Tüm dünyada nükleer silahlar aynı anda yok edilsin” dediği için Moskova sokaklarında yaka paça gözaltına alınan 77 yaşındaki Osipova’nın yanındayız.

Bir yandan kendi ülkesindeki savaştan kaçmış insanları “Karımıza kızımıza asılıyorlar” diye linç etmeye kalkarken, bir yandan da ellerini ovuşturarak Ukraynalı mülteci bekleyen alçaklara karşı mülteci kadınların yanındayız.

Ve biz elbette savaşın karşısında, barışın yanındayız. Çünkü savaşın tüm canlılar ama en çok da kadınlar için nasıl bir yıkım getirdiğini çok iyi biliyoruz. Bildiğimiz bir şey daha var, o da savaş halinde olmayan Türkiye’de biz kadınların durumunun savaştan beter bir halde olduğu gerçeği.

MUKTEDİR BIYIKLILAR KULÜBÜNÜN İCRAATI: YASAK

Evet dedik ya bugün 8 Mart. Muktedir bıyıklılar kulübünün en verimli icraatı 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü’nü yasaklamaya kalkma hadsizliği oldu.

Belli ki kadınların dava açmaya doyamadıkları “Zıplamayan Tayyip’tir” sloganı çok korkutmuş olacak zat-ı şahanelerini; yine delileri salıp akıllıları bağlamak, katilleri salıp kadınlara polisi salmak peşindeler.

Buradan tüm kadınlar adına açıkça sormak isterim; Ey Yalova kamakamı, pek sayın vali bey,

Suç İşleri bakanı, AKP Genel Başkanı… Sizden izin isteyen mi oldu?

‘BU YIL DA TAKSİMDEYİZ’

Saray eşrafı kadınlardan öyle tırsmış olacak ki İBB’ye metroları kapattırdı, Emniyete Gezi’yi gözaltına aldırdı. Bu hukuksuz emirleri sorgusuz yerine getirenleri de şaşkınlıkla ve öfkeyle izlediğimizi de bilmenizi isterim.

Biz bu akşam Ankara’da İzmir’de gücümüzün yettiği sesimizin çıktığı her yerde ve ille ki Feminist Gece Yürüyüşü’nün ait olduğu yerde, son 19 yıldır olduğu gibi bu yıl da Taksim’deyiz.

Peki nedir bu korku? Neden kadınların sesinin duyulmasından bu kadar korkuyorlar?

Ne saklıyorlar? Gelin bakalım, ne durumdayız?

‘KATİLLER DIŞARDA, KADINLAR MEZARDA’

En yakıcı başlık elbette kadın cinayetleri, kadınlara yönelik erkek terörü. Erkekler 2021de en az 339 kadını öldürdü. Ocak ayında 26 kadın öldürüldü. 28 kadının ise ölümü şüpheli.

Duygu Delen’in katili sokaklarda, Musa Orhan denen tecavüzcü sokaklarda.

Anlık sinirle eline aldığı tüfek farkında olmadan ateş alan nice mağdur erkeklerimiz, katiller, tecavüzcüler sokaklarda. Kadınlar ise mezarda. AKP’nin 20 yılda ülkeyi getirdiği durum bu.

Peki tüm bunlar olurken “Muktedir bıyıklılar kulübü” neyle meşgul?  Algı yönetmekle. Geçen gün bir toplantı yapmışlar. Bakın ne diyor Bekir Bozdağ:

“İyi hal indirimi, kravattan, elbiseden, bıyıktan, saçtan, sakaldan değil, suçun failinin gerçek pişmanlığı üzerinden uygulanan bir ceza indirim nedenidir. Eğer yasa gerektiriyorsa yasayı değiştirerek, eğitim gerekiyorsa eğitim yaparak bu konunun önüne geçme konusunda kararlı olduğumu ifade etmek isterim. Her işin üzerine gideceğiz. Yargının üzerine ne düşüyorsa onu da sağlayacağız."

‘YASAYI DEĞİL, KAFAYI DEĞİŞTİRECEKSİN’

Erkek katil, erkek polis, erkek savcı, erkek yargı… Hepsi de ne güzel anlaşıyorlar! Eğitim diyorlar, toplumsal cinsiyet eşitliğini niye kaldırdınız müfredatlardan? Gömlek değiştirir gibi, bakan değiştirmekle olmuyor bu işler; yasayı değil, kafayı değiştireceksiniz!

Başka bir toplantıda Recep Tayyip Erdoğan efendi çıkmış, “Ülkemizdeki kadınların, şiddetten eğitim ve iş hayatındaki adaletsizliklere kadar geniş bir yelpazeye yayılan mücadelelerinde daima yanlarında olduk” diye buyurmuş.

Yapma ya! Peki bundan şeyin haberi var mı, kadınların? Ya sen bir avuç yobaz istedi diye İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çıkmış bir erkeksin, biz kadınlar senin lafına mı güveneceğiz!

Yine bir reform paketi açıklamışlar, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkışı gölgelemek istiyorlar bu paketle. Ne var bu pakette peki? Mevzuatının gözden geçirilmesi ve uygulanması, kamu personeline eğitim verilmesi, hizmetlerin etkili kullanılması, farkındalığın artırılması, verilerin toplanarak analiz edilmesi…

Zaten bunların hepsi İstanbul Sözleşmesi'nde olan şeyler. Peki neden bugüne kadar uygulamadılar? Neden çıktınız? Biz çıktığımız bir sözleşmenin hükümlerini mi uygulayacağız?

Burada olmayıp bir gecede çıktıkları İstanbul Sözleşmesi’nde olan yegane şey ise tüm bu sorunların asli kökeni ve çözümü yani toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için imzacı devletlere yüklediği sorumluluk. İşte o yok bu pakette.

Şiddet sanki bireysel bir sorunmuş gibi bir hava yaratıyorlar. Öfke kontrolü eğitimi, alkol madde bağımlılığı, rehabilitasyonundan bahsediliyor. Bireyselleştiriliyor. Oysa kadına yönelik şiddet politiktir, toplumsal bir sorundur.

İstanbul Sözleşmesi demişken Danıştay Cumhuriyet başsavcılığının kararı dediklerimizi harfiyen doğruluyor.

‘KRİZİN FATURALARINDAN BİRİ DAHA KADINLARA YIKILIYOR’

Sarayın erkek adaletinin planları bu süslü cümlelerin, göz boyamalık toplantıların ardında gizli elbette. Bunların başında nafaka tartışmaları var.

Kadınların ve çocukların nafaka hakkı gasp edilerek ekonomik krizin faturalarından biri yine daha kadınlara yıkılıyor!

Nafaka tek seçenek olarak evlilik sunulduğu için eğitim hakkı kullandırılmamış, meslek sahibi olamamış; meslek sahibi olsa bile çalışmasına izin verilmediği ya da evin tüm yükü üzerine bırakıldığı için mesleğini yapamamış kadınların boşanma sonrasında hayata tutunabilmesi için tek seçenektir.

Hızlı boşanma adı altında, kadınlar ve çocuklar apar topar aile konutlarından sokağa atılsın isteniyor.

Medeni Kanun parça parça yok edilerek yerine, isteyenin istediği gibi yorumladığı dini kurallar getirilmek isteniyor.

İstirmacıya af yasasını gündeme getiriyorlar. “Aile birliği” diyerek 13-14 yaşındaki çocukların evlenmelerine göz yumuyorlar.

‘NEYİN PEŞİNDE OLDUĞUNUZU BİLİYORUZ’

Neyin peşinde olduğunuzu biliyoruz.  Kadınlar erkeğin mutlak reis olacağı ailelere hapsetmek istiyorsunuz!  Bilin ki hapsolmayacağız!

Kadın örgütleri gibi biz de gölge etme başka ihsan istemez, yani yasalara dokunma uygula diyoruz!

En az şiddet kadar yakıcı hale gelen ekonomik şiddet var birde,  Kadınlar artık cinayetler kadar can alıcı bir hale gelmiş başka bir dertle boğuşuyorlar, açlık!

Doğal zenginliklere ve insan emeğine el koyarak zenginleşme üzerine kurulu ataerkil kapitalist sistemin cehennem etkisini çok derinden yaşıyoruz. Yoksulluk malum, fiyatlar delirdi! Taze fasulyenin kilosu 46 TL, tuvalete kağıdı alamıyor bu insanlar. Ped alamıyoruz ped!

30 yumurta 50 liraya dayandı. Peynir, süt hele et tavuk zaten girmiyor mutfağa. 36 taksitle sıvı yağ satılıyor şu an bu ülkede!

İktidar zeytinlerin peşinde! Faturalar, kiralar, benzin iş çığırından çıkmış durumda…

“Ben 50 liraya benzin alıyorum”cular, o benzin olmadan buğday olmuyor. Ekim biçim olmuyor. Üretim olmuyor, Nakliye olmuyor. Yani benzine yapılan her zam aldığın her şeye ama her şeye yansıyor!

‘KRİZİN FATURASINI EN ÇOK KADINLAR ÖDÜYOR’

Elbette bu yoksulluğun ilk vurduğu kesim yine kadınlar.  Muktedir, imtiyazlı erkeklerin çıkarttığı krizin faturasını en çok kadınlar ödüyor! Karanlık evlerde soğuktan titreyerek oturuyoruz.  Kimi çoluğu çocuğu tek göz odaya topladı, çünkü doğalgazdan mutfağa anca öyle sıra geliyor!

Kurdukları sömürü düzenini “kutsal aile” masallarıyla ayakta tutmak isteyenlerin tembihiyle yapılan 3 çocuklar, geçtim eti sütü, ekmek yiyemez haldeler!

Tüm ev işleri üstüne yıkıldığı için her 10 kadından sadece 3’ü kayıtlı istihdamda. 112 bin kadın yaşlı bakımı yüzünden işini terk edip evine dönmüş, 1 milyondan fazla kadın çocuğa bakmak için işten ayrılmış, 13,5 milyon kadın ücretsiz bakım emeği verdiği için çalışma hayatına katılamıyor. 

Kreş nerede kreş? Yaşlı, engelli bakımevleri; çamaşırhaneler, aşhaneler, nerede?

Her mahallede olsa, ücretsiz olsa! 4+4+4 gibi garabetler olmasa, kız çocukları en az erkek çocukları kadar özgür büyüse, erken evlilik nedeniyle okulu terk eden çocukların % 94’ü kız çocukları olmasa belki bugün bunları konuşuyor olmayacaktık.

Çalışınca ne oluyor? Aynı işi yapmasına rağmen erkekten daha az maaş fark %27! Süt izni hakkı verilmeyen, işten atılacaksa ilk gözden çıkarılan, taciz, mobbing altında işinden kovulmamak için sessizce çalışmaya devem etmek zorunda bırakılıyoruz. Farplassta, Migros depoda, Indomiede ve yüzlerce yerde sömürüye karşı baş kaldıran kadınlar da günümüzü aydınlatmaya devam ediyor.

4 milyona yakın kadınsa tümden kayıtsız güvencesiz çalıştırılıyor. Tarım işçisi kadınların yüzde 75’i ücretsiz çalışıyor. Mevsimlik işçiler var, doğduğu yerde doyamayanlar…

‘KADIN REKTÖR ORANI YÜZDE 3’

Erdoğan, Üniversitelerimizdeki öğretim elemanları arasında kadınların oranı yüzde 51’e yaklaştı” diyor. Bravo paşam. Senin atadığın rektörlerde bu oran yüzde 3. Bize kimse kadın hakları masalı anlatmasın, yaptıklarınız yapacaklarınızın teminatıdır.

‘200 KADININ KOLTUĞUNA BİR ERKEK OTURUYOR’

Bunları çözmekle görevli siyaset ve kurumların durumuna bakalım; ülke nüfusunun yüzde 49’u kadın, Meclisin yüzde 17’si. 200 kadının koltuğunda şu an bir erkek oturuyor!

1400 belediye başkanının 43’ü kadın. Tüm bakanların 1’i kadın o da tabii ki kadının ait olduğu tek yer olarak görülen “aile”den sorumlu.

NEDEN BÖYLE OLUYOR?

Neden böyle oluyor? Çünkü ataerkil ve kapitalist bir toplumda yaşıyoruz. Çünkü toplumsal cinsiyet eşitliği yok ve olsun istenmiyor.

Cinsiyetimize yüklenen uydurma rollerden doğan eşitsizliğe toplumsal cinsiyet eşitsizliği diyoruz. 

Nedir bu roller? Misal kadınlar zariftir. Kadın dediğin iyi yemek yapar. Kadın önce annedir. Yuvayı dişi kuş yapar. Ya da erkek adam ağlamaz. 

Hem kadınlara hem erkeklere farklı roller biçilmiş. Bu rollerde biz kadınların payımıza düşense şu:

Kadına babadan kocaya devredilmesi gereken bir “emanet” yani özünde bir mal gibi bakılıyor! Önce babasına, sonra abisine, sonra kocasına, sonra oğluna itaat etmesi gereken bir varlık olduğu ve bunun ideal aile yapısı olduğu iddia ediliyor!

Yani kadın hayatının her alanında ve her anında bir erkeğe tabi olsun, biz de bunu normal kabul edip, “aman canım böyle gelmiş böle gider” deyip,  susup oturalım istiyorlar!

E keyifleri yerinde elbet! Düzen ne hikmetse nalıncı gibi hep erkeklere çalışıyor. Çünkü erkeklerin yönettiği bir toplum, yani bizatihi erkekler tarafından uydurulmuş bir düzen bu! Adına ataerki diyoruz.

Bir de bunun ruh ikizi kapitalizm var. Biri olmadan diğerinin olması namümkün!

Ve tam da bunu yıkıp yerine kimsenin cinsiyetinden, cinsel yöneliminden ya da cinsiyet kimliğinden ötürü ayrımcılığa uğramadığı, herkesin hak ve fırsatlarda gerçekten eşit olduğu, erkeğin kadına hükmetmediği, insanların yönelim ve kimliklerinden ötürü ötekileştirilmediği bir dünya istiyoruz!

Peki muktedirler, yani iktidardakiler neden bunu yapmıyor? Neden eşit olalım istemiyorlar?

İşlerine gelmiyor! Bakmayın fıtrat falan diye anlattıklarına. İşlerine gelmiyor! Sömürgecilik rahat! Hem işte hem evde! Devletin yapması gereken işleri at kadınların sırtına, e vaziyet ortada…

‘İLK İŞ SARAY REJİMİ’NDEN KURTULMAK’

Peki biz ne yapacağız? Evet, ilk iş ataerkinin ve kapitalizmin vücut bulmuş hali olan, buram buram testesteron kokan, 100 yılda elde ettiğimiz kazanımların cümlesine 20 yılda göz koyan, kadın düşmanı Saray Rejimi’nden kurtulacağız.

Peki o zamana kadar ne yapacağız?  En iyi ihtimalle seçim 1 sene sonra. Yani seçime kadar istatistiklere göre 400 kadın daha erkekler tarafından öldürülecek, binlerce kadın ve çocuk tacize tecavüze uğrayacak, dayak yiyecek, türlü eziyet görecek, milyonlarca kadın berbat koşullarda günde 12 saat çalışıp yine kirasını bile zor ödeyecek, kimisi hepten işsiz ekmeksiz kalacak, binlerce kız çocuğu okuldan alınacak, zorla evlendirilecek, milyonlarca kadın, çocuk yatağa aç girecek.

Yani rahat ofislerinde seçimi bekleyecek lüksü olmayanlar o zamana dek ölmeye devam edecek!

Biz ne yapacağız? Susup oturacak seçimi mi bekleyeceğiz?  Seçimden sonra ne yapacağız? Kaderimizi “İstanbul Sözleşmesi” diyemeyen ittifakların insafına mı terk edeceğiz?  Hayır.

Şimdiye kadar ne yaptıysak onu yapacağız, birbirimize tutunacağız. Şimdiye dek elde ettiğimiz her şeyi kadınlar omuz omuza verdiğinde başardık. Bugün çiçeklerle böceklerle kutlama sırasına girdikleri 8 Mart dahil kimse bize bir şey lütfetmedi, kimse bize bir şey vermedi. Biz aldık.

Selam olsun o cesur, o özgür kadınlara, Lüksemburg’a, Zetkin’e, Suphi’ye, Muhiddin’e, Yeseyan’a…  Yine öyle yapacağız.

Ama bu düzeni yıkıp bizden çalınan hayatlarımızı geri olmak istiyorsak, kız çocuklarımız için daha adil bir dünya kurmak istiyorsak, bizlerin çektiğini onlar çeksin istemiyorsak, bilin ki çok daha kalabalık olmak zorundayız!

Var gücüyle çalışan kadın örgütlerine milyonlar olup omuz vermezsek olmaz! Birbirimizle konuşmazsak, birbirimize tutunmazsak, bildiklerimizi, öğrendiklerimizi birbirimize anlatmazsak, birbirimize yardım etmezsek olmaz! Bizim arkamızda şirketler yok, devletler yok, birbirimizden başka sığınacak kimsemiz yok!

‘İŞ, FARKINA VARMAKTA…’

Sevgili kadınlar, size bir sır vereyim mi? Biz dünyanın en büyük örgütüyüz aslında!  Boşa bağırmıyoruz “dünya yerinden oynar kadınlar özgür olsa” diye. İş ki farkına varmakta!

Seçimi bekleyecek lüksümüz yok, hemen bugün etrafımıza daha dikkatle bakmak birbirimizin yardımına koşmak zorundayız.

Sana bu çağrım sevgili kız kardeşim, doğrudan sana:

Belki yarın o üst katta zaten hep kavga eden komşun için çok geç olacak! Belki yarın Twitter’da adalet diye haykıracağın günün kadın ismi o nicedir dalgın gördüğün ama vakit bulup soramadığın kız öğrencin çıkacak! Ofiste soğuk davranıyor diye bir türlü sevemediğin o kadının evde neler yaşadığını öğrensen belki kendinden utanacaksın mesela.

Eğer bu konuşmayı bir şekilde dinlediysen yine görece şanslısın demektir. İnterneti olan bir telefona sahipsin demektir.

Belki yan komşunun, belki sıra arkadaşının, belki mesai arkadaşının polisi arayacak bir telefonu bile yoktur, kontörü yoktur, varsa da kimi arayıp nasıl yardım isteyeceğini bilemiyordur belki şikayet etmeye utanıyordur diye hangi sıklıkta geçiyor aklımızdan?

‘HERKES BİRBİRİNE SAHİP ÇIKSIN’

Benim canım kız kardeşim;

Evde şiddete mi görüyorsun? Okulda, sokakta, metroda, mahallende rahatsız ediliyor, fiziksel yahut sözlü şiddete mi maruz kalıyorsun? İş yerinde tacize, mobbinge mi uğruyorsun? Ofiste, atölyede, fabrikada sadece kadın olduğun için hakkın birilerine peşkeş mi çekiliyor? Tecavüz gibi ağır bir yükü tek başına mı atlatmak zorunda kaldın? Enseste mi maruz kaldın? Ailenle, yakınlarınla konuşamadığın bir cinsel yahut fiziksel saldırıya mı uğradın?

Suç sende değil, suç düzende! Sakın kendini bir başına hissetme. Çünkü değilsin. Başına her ne geliyorsa bil ki dünyanın her yerinde milyonlarca kadının başına geliyor!

Anlat. Derdini etrafındaki kadınlarla paylaş. Ve lütfen, sor. Hiçbir şey yapacak gücün yok gibi hissediyorsan bile gözünü kaçırma, sor. Bugün bu konuşmayı dinlediysen dön yanında oturan mesai arkadaşına “nasılsın” diye sor. Sıra arkadaşına sor. Komşuna sor. Annene kardeşine sor. Herkes birbirine sahip çıksın. Ses olsun, nefes olsun, güç olsun.

Bizim elimiz birbirimizin üstünde oldukça, karanlıktan çıkacağımız gün yakınlaşacak!

Hemen diyemiyorum, hemen bugün şu anda yapamayacağız belki ama yan yana durarak, çoğalarak, güçlenerek ve en mühimi asla pes etmeyerek mutlaka yapacağız!

Kadınların özgür olduğu bir dünyayı kuracağız! Bir kez daha yaşasın 8 Mart, yaşasın kadın dayanışmamız!

DAHA FAZLA