Kadınlardan kadınlara hikâyeler: 5 Güçlü itiraz
Her angaryayı yapmasına rağmen iş yerinde hak ettiği terfiyi erkek bireye kaptırandan, yakın arkadaşının tecavüzüne uğrayan kadına… Hikâyeler, hikâyelerimiz oluyor. Dedik ya, hissi bir ortaklık. 5 feminist sosyalist kadın yazardan kadınlara; toplumsal gerçekçilikten deneysel arayışlara uzanan üslup ve yaklaşımlar eşliğinde bizi toplumsal cinsiyet ilişkilerini anlamaya ve sorgulamaya davet eden farklı bir eser.
Şilan Geçgel
Anneme Masallar geçtiğimiz günlerde Dipnot Yayınları etiketiyle raflarda yerini aldı. Kitap beş feminist kadın yazar: Zoë Faibairns, Sara Maitland, Valerie Miner, Michele Roberts ve Michelene Wandor’un kollektif emeğinin ürünü. Kitabın çevirisi ise Büşra Balcan’a ait. Anneme Masallar- Feminist Hikâyeler ismiyle kadın ve feminist olmanın ne demek olduğunu anlamaya ve anlatmaya çalıştığı bir kısa öyküler dizisi olarak çıktı. Kitapta yer alan öyküler feminist kurmacanın dil, siyaset ve estetikle olan ilişkisi bağlamında üç bölüm altında toplanmış.
Kitabın giriş metnini kaleme alan yazar Zoë Faibairns, belki de görüp görebileceğimiz en samimi şekilde bu kitabın yazılış sürecini ve amacını anlatıyor. Kendisinin de dâhil olduğu bu kadın yazar grubunun üyelerini “feminist ve sosyalistiz” diye tanımlayan Fairbairs, yan yana geliş süreçlerini ve kolektif çalışma ilkelerinin nasıl belirlediklerini de okurla paylaşmaktan geri durmuyor.
“Feminist grupların kendi davranış kuralları vardır ve bu kuralları istemeden de olsa ihlal etmek, en az, yemekte yanlış çatal kullanmak yahut kilisede diz çökmek gerekirken oturmak kadar utanç verici sonuçlara yol açabilir” diye ekliyor. Ataerkinin bir izdüşümü olarak, kadının sözünü neredeyse her zaman değersiz ve boş olduğunun gizli kabulüne bir itiraz ileten Fairbairs; daha kitabın giriş metninden bir tartışmayı açıyor: “Aradığımız kelime, saygı aslında. Kadınlara birbirine karşı duymaları çok da öğretilmiş bir şey değil maalesef.”
Feminist Kurmaca ve Dil
İlk bölümdeki öyküler çalışma hayatını, kürtajı, cinselliği ve ayrımcılığı yazarların günlük deneyimlerinin süzgecinden bakarak ele alıyor. İlk bölüm, yazarlardan Michelene Wandor’un ‘Feminist dil’ diye bir şey var mıdır sorusuyla başlıyor.
İngiltere’de Kadınların Kurtuluşu Hareketi’nin başladığı 1969-1970’leri referans alan yazar, o dönem kadınların susturulmasına karşı ortaya çıkan gelişigüzel retorikten, daha sonrası kurulan bu dilin peşi sıra gelen eylemselliğinden dem vurarak; “retoriğin arkasından eylem gelince de bizatihi kendisi sorgulanmaya başladı” diye ekliyor.
Yazar Wandor, kadınların varoluşlarından beri erkeklerden daha aşağı görülmesinin temel nedeninin, ataerki ideolojinin kadınların susturulması için var gücüyle çarklarını işletiyor oluşuna bağlıyor. Kadınların kendi dillerini kurmalarının bir tercih değil, zorunluluk olduğunu savunan yazar; egemen ataerkinin dilini reddediyor ve yerine feminist bir dili benimsiyor olmanın kadınların hayatında yakıcı bir başlık olduğunu aktarırken; bu bölümde yer alan öyküler, feminist dil tartışmaları üzerine inşa ediliyor.
Feminist Kurmaca ve Politika
İkinci bölümde cinsellik, siyaset ve grup dinamikleri kadın kurtuluş hareketiyle doğrudan bağlantısı içinde işleniyor. Bu bölümün giriş yazısı ise Valerie Miner imzası taşıyor. Kitabın bana kalırsa en yakıcı başlığını ve dolayısıyla en hararetli öykülerini bu kısım içeriyor. “Sizin sosyalizminizin bizim kadın kurtuluş hareketiyle ne ilgisi var?” ve “Peki ama sizin feminist davanızın bizim devrimimizle ne ilgisi var?” soruları arasında bir gelgitin yaşandığı bu kısımda yazarların sosyalist kimlikleri de adeta ‘ben buradayım’ diyor. Öykülerde yer alan kadınlar arasındaki ideolojik uçlar ve tartışmalar, özellikle kadın mücadelesinin içinde yer alan, örgütsel ve ideolojik inşa süreçlerinde görev almış birçok kadın için epey tanıdık.
Yazar Valerie Miner, kitabın bu kısmındaki amaçlarını şöyle özetliyor: “Feminist deneyimlerimizden yola çıkarak, dışarıdaki insanlara Kadın Hareketimizin bizim günlük yaşamımızın bir parçası olduğunu, içerideki insanlara ise bizim böylesi yumuşak ve eleştirel tepkilerimiz olduğunu söylemek istiyoruz.”
Feminist Kurmaca ve Estetik
Üçüncü ve son bölümde ise kadın-erkek ilişkisinin, anneliğin ve toplumsal geleneklerin kadınlara yönelik dayatmacı tutum ve tavırların egemen olduğu bir toplumda nasıl sorunsallaştığı anlatılıyor.
Kitapta yer alan eski ve yeni tüm tartışmaların bugün hala devam ediyor olduğunu söylemek ise mümkün. Farklı coğrafyalardan kadınların değişen, dönüşen ve birbirini besleyen bir kadın mücadelesi yaratmaya yardımcı olmak açısından bu öyküler dizisi bir “hissi” birliği beraberinde getirebilir. Her angaryayı yapmasına rağmen işyerinde hak ettiği terfiyi erkek bireye kaptırandan, yakın arkadaşının tecavüzüne uğrayan kadına… Hikâyeler, hikâyelerimiz oluyor. Dedik ya, hissi bir ortaklık. 5 feminist sosyalist kadın yazardan kadınlara; toplumsal gerçekçilikten deneysel arayışlara uzanan üslup ve yaklaşımlar eşliğinde bizi toplumsal cinsiyet ilişkilerini anlamaya ve sorgulamaya davet eden farklı bir eser.
KÜNYE: Anneme Masallar- Feminist Hikâyeler; Zoë Faibairns, Sara Maitland, Valerie Miner, Michele Roberts, Michelene Wandor, Çev. Büşra Balcan, Dipnot Yayınları, 255 Sayfa.