Kabilli Meyve Satıcısı
Dipnot Yayınlarından yayımlanan, Tagora’nın yedi öyküsünden oluşan Kabilli Meyve Satıcısı; umudu ve yaşamayı konu edinirken aynı zamanda toplumun aksak yönlerine karşı başkaldırıyı da konu ediniyor.
Şadi Erarslan
André Malraux, İspanya İç Savaşı’nı konu edindiği “Umut” romanında şu ifadeye yer veriyor:
“İnsanoğlunda müthiş, bitmek tükenmek bilmez bir umut kuyusu var... Haksız yere hüküm mü giydin, önüne hep kaz kafalılar çıktı da kimse seni anlamadı mı, nankörlüğe ya da kalleşliğe mi uğradın; umut kuyusuna başvuracaksın…”
İnsanlar geçmişten günümüze kadar daima bir umuda bel bağlayarak yaşamlarını daha iyi kılmaya çalışmışlardır. Aç kaldıklarında tok olmayı, mutsuz olduklarında mutlu olmayı ve yurtsuz kaldıklarında yeni arayışlara yönelmeyi öğrenmişlerdir. Tüm bunları sağlamanın yolu ise umut etmeyi ve umudu benliklerinde taşımayı öğrenmelerinden gelir. Tıpkı André Malraux gibi sömürgeleştirilmiş topraklara, açlığa, yoksulluğa rağmen yeni arayışlara yönelmeyi, onca karamsarlığın içinde umut aramayı bilen ve kalabalıklara umut etmeyi öğretmek için yaşam mücadelesini cümlelerinin içine sığdıranlar da var.
Dipnot Yayınlarından yayımlanan, Tagora’nın yedi öyküsünden oluşan Kabilli Meyve Satıcısı, umudu ve yaşamayı konu edinirken aynı zamanda toplumun aksak yönlerine karşı başkaldırıyı da konu ediniyor.
Çeşitli alanlarda çalışmalar yapan Tagore, yazdığı öyküleriyle de öne çıkmayı başarmış bir yazar. Öyle ki Hindistan ile Bangladeş’in ulusal marşlarının sözleri bile ona aittir. Tagore’nin yedi öyküsünden oluşan Kabilli Meyve Satıcısı başlıklı eseri, birbirinden renkli sahnelere tanıklık etmemizi sağlıyor. Özellikle Hindistan’ın İngiliz sömürgesi altında yaşamak zorunda kalan insanlarını dikkatli bir şekilde incelerken eleştirel bir çerçeve oluşturuyor. Sömürgeleştirilmiş topraklarda yaşayan insanların sömürgecilere karşı tutumlarını ve bunun yanı sıra dünyanın her yanında olduğu gibi daha fazla sömürüye ve haksızlığa uğrayan kadınları da çalışmasının en derin ve eleştirel kısmını oluşturacak bir şekilde okura anlatmaya çalışıyor.
Yaşanan savaşlar dünyayı çıkmaza sokarken bu olgudan etkilenen insanları da yeni yolculuklara çıkmak zorunda bırakıyor ve hayatlarını yeniden kurmalarına vesile oluyor. Bize dayatılan koşullar mülteciliği bir yaşam tarzına dönüştürürken bununla beraber benliğimizi kaybetmemizi de sağlıyor. Yaşamak için göç etmek zorunda kalan insanlardan çok, göç dalgasına tanıklık eden insanların benliği daha fazla etkilenmekte ve yeni bir nefret biçimini doğurabilmektedir. Bir an olsun göçmenlerin de bir hayatları, bir aileleri ve tıpkı bizim gibi gereksinimleri olduğunu unutabilmekteyiz. Bu da onların bizden çok daha insan düşmanı olduğu anlayışının ortaya çıkmasını sağlıyor. Şöyle bir durum var ki biz bunları düşünmeye başladığımızda insanlığımızı bu düşüncelerle beraber tüketebilmekteyiz. Tagore göçmenlerin de bizim gibi bir sevgi ve insanlık anlayışına sahip olduğunu, onların da sevebildiğini göstermeye çabalıyor. Yazılan ve yaşanılan her şeyin bizi daha iyi bir geleceğe taşımak için yazıldığını ve yaşanıldığını her öyküsünde sarsıcı bir gerçeklikle yüzümüze vuruyor.
“Ona bu armağanı verirken şenliklerin bir bölümünü kaçırmış oldum. Ne düşündüğüm ampulleri ne de askeri bandoyu getirtebildim; bu, evin hanımlarını üzdü. Ancak bana göre düğün şenlikleri, uzak bir ülkede çoktan beri ortalarda olmayan bir babanın kızına kavuşmasıyla çok daha canlı olmuştu”
Tagore Hint kültürünü, kadınların yaşam tarzını, mültecileştirilmiş bir halkın gerçeğini ve sömürge altında yaşanan gelişmeleri büyük bir coşku ve renklilikle anlatıyor. Kabilli Meyve Satıcısı, Hint kültürü kadar renkli ve canlı olmayı başarabilmiştir.
KÜNYE: Kabilli Meyve Satıcısı, Rabindranath Tagore, Dipnot Yayınları, 2021, 146 sayfa.