Hendek Katliamı’nın üçüncü yılı: Hayatını kaybeden işçiler fabrika önünde anıldı
Büyük Coşkunlar Havai Fişek Fabrikası’nda üç yıl önce meydana gelen patlamada hayatını kaybeden işçiler, fabrika önünde anıldı.
İleri Haber
Sakarya’nın Hendek ilçesindeki Büyük Coşkunlar Havai Fişek Fabrikası’nda meydana gelen ve 7 işçinin ölümü, 128 işçinin yaralanmasıyla sonuçlanan katliamın üzerinden tam 3 yıl geçti. Katliamda hayatını kaybeden işçilerin aileleri ile siyasi parti temsilcileri fabrika önünde düzenlenen anmaya katıldı.
Hendek’te 3 Temmuz 2020 tarihinde Büyük Coşkunlar Havai Fişek Fabrikası’nda patlama meydana gelmişti. Göz göre göre yaşanan katliamda 7 işçi hayatını kaybederken, 128 kişi de yaralanmıştı.
Hendek Katliamı davasının 28 Şubat 2022 tarihinde görülen karar duruşmasında; sanıklar Ali Rıza Coşkun ve Yaşar Coşkun hakkında bilinçli taksirle öldürme suçundan 16 yıl 3 ay, Hasan Ali Velioğlu hakkında bilinçli taksirle öldürme suçundan 12 yıl 6 ay, diğer sanıklar hakkında 6 yıl 8 ay hapis cezası verilmişti. Sanık Hasan Ali Velioğlu hakkında ise tahliye kararı çıkmıştı.
Yaşanılan katliamın 3. Yıl dönümünde fabrika önünde toplanan aileler, adaletin sağlanması için çağrı yaptı. Anmaya Türkiye İşçi Partisi (TİP) Milletvekili Ahmet Şık, Emek Partisi Milletvekili İskender Bayhan, CHP Milletvekili Ayça Taşkent, Sakarya Barosu Başkanı İlknur Ebiz Yıldız ile çok sayıda yurttaş katıldı.
‘BANA CEZA VERİRSENİZ TÜM DEVLET KURUMLARINA CEZA VERMENİZ GEREKİR’
Katliamda hayatını kaybeden Halis Yılmaz’ın babası Muammer Yılmaz, fabrika önünde düzenlenen basın açıklamasında yaptığı konuşmada şunları kaydetti:
“3 Temmuz 2020'de burada olan katliamı zaten hepiniz biliyorsunuz. Ben o katliamda vefat eden 7 işçiden biri olan Halis Yılmaz'ın babası Muammer Yılmaz. İsmimi özellikle vurguluyorum, bir yerlere gitsin. Gereken şeyleri söyledi avukatlarımız. Ben normal bir vatandaş olarak, lise terk bir insan olarak bilirkişi raporlarını okudum. Soruşturma, kovuşturma esnasındaki her şeyi okudum. Bilirkişi raporları her şeyi açık söylüyor. Denetleme ekibi, ruhsat verenler, özellikle 2004-2005 ilk verilen ruhsat usulsüz verilmiş. Bilirkişi raporları söylüyor, ben değil. Ankara'ya giden bilirkişi heyetinden gelen rapor usulsüz. Kaçak üretim, barut, şu, bu, hepsini bir yere koyduğum zaman ben yine ısrarla, özellikle söylüyorum, bunun bir sac ayağı kamu, devlet kurumları. Maalesef devlet kurumlarına yerleşen zihniyet, ‘Devlet malı deniz, yemeyen keriz’ misali birbirine dokunmuyor.
Sakarya 1. Ağır Ceza Heyeti, Bölge Adliye Mahkemesi Heyeti ve şu an dosyanın olduğu Yargıtay 3. Ceza Dairesi, buradaki heyetler, hakim, savcılar akşam olunca evlerine gidip eşlerinin, çocuklarının yüzüne nasıl bakacaklarını düşünsünler. Bir baksınlar çocuklarının yüzüne, bir baksınlar! Ayan beyan açık bu dosya. Sanıklardan bir tanesi söyledi karar günü, ‘Bana ceza verirseniz bütün devlet kurumlarına ceza vermeniz gerekir’ dedi. Bundan daha iyi itiraf olur mu?
‘BAŞÖRTÜSÜNÜN BU DURUŞMALARDA NE İŞİ VAR’
Duruşmalarda da özellikle üstüne basa basa söylüyorum. Benim eşim başörtülü, benim büyük kızım başörtülü, küçük kızım başörtüsüz. Başörtüsünün duruşmalarda ne işi var? Mahkeme heyetindeki bir tane başörtülü hâkime bunu ima ediyor sanık. ‘Bizim sayemizde başörtüsüyle hakimlik yapabiliyorsun’ diyebiliyor, bunu ima ediyor.
Ben yine söylüyorum, görevini yapanlara kesinlikle sözüm yok, Sakarya’daki bütün STK'lara, basına, medyaya, siyasilere, kafanızı kuma sokmayın, çıkarın. Burada kaçak barut üretiliyor. 2 kişinin ifadesi var. Bir tane normal mağdurun, bir tane müşteki sanığın pazarlanmaya çalışıldığı söyleniyor. Mahkeme heyeti bunun üstüne gitmiyor. Var mı böyle bir şey? Hâkime, savcılara söylüyorum, sizin cübbeniz iliksiz, düğmesiz. Siz birilerinin değil, 85 milyonun hâkimi, savcısı olacaksınız. İsterseniz bana dava açın. Gram umurumda değil. Bizim alavereyle, dalavereyle işimiz yok. Biz sadece adalet peşindeyiz. En son şunu söyleyeceğim. Benim çocuğumun katlinde kimin zerre sorumluluğu varsa yetki alanında da sorumluluk alanında hepsinin Allah belasını versin.”
‘HEPİMİZ SİYASAL İKBALİ, RANTI İNSAN HAYATININ ÖNÜNE KOYAN BU DÜZENİNİN KURBANIYIZ’
Muammer Yılmaz’ın ardından söz alan Halis Yılmaz’ın kardeşi Mervenur Yılmaz, “yasta değil öfkeli olduğunu” dile getirdiği konuşmasında şunları söyledi:
“Benim abim geri gelmedi, gelmeyecek ama bu süreçte sizin cezasızlık politikalarınız yüzünden insanlar ölmeye devam edecek. Ben burada geçen yıl gibi yine bağırabilirim. ‘Düzenli olarak denetlenen bir fabrikada nasıl kaçak barut üretilebildi? Nasıl ruhsatsız patlayıcı depoları inşa edilebildi? Nasıl usulsüz depolama yapılabildi? Nasıl denetçiler hakkında suç duyurusunda bile bulunulmadı? Nasıl patronlar tüm usulsüzlüklerine siyasal iktidarı referans gösterebildi’ diye yine bağırabilirim.
Ama bu bir şey yaramadı, yaramayacak. Çünkü biz burada bir şahsiyetle değil, zihniyetle mücadele ediyoruz. Sadece biz değil, Çorlu'da liyakatsizlik yüzünden hayatını kaybeden insanlar da deprem bölgesinde usulsüzlük usulsüz yapılan binalarda hayatını kaybedip kefensiz gömülen insanlar da Aladağ'da iktidarın göz yumduğu kaçak cemaat yurdunda cesetleri kilitli yangın merdivenin önünde bulunan çocuklar da ne trajikomiktir ki saraylarında yaşayanların kaderine hep ölüm biçtiği işçiler de hepimiz bu zihniyetin kurbanıyız. Hepimiz parayı, siyasal ikbali, rantı insan hayatının önüne koyan bu cinayet düzeninin kurbanıyız.
‘SESİNİZİNİ ÇIKARAMADIĞINIZ KADAR FAİLSİNİZ’
Bu sadece bizim ya da işçi sınıfının mücadelesi değil ki. Adalet talebi sadece Hendek’in, Aladağ'ın, Çorlu'nun, Soma'nın ya da diğer sosyal cinayet mağdurlarının değil ki. Hepiniz sesinizi çıkarmadığınız kadar failsiniz. Çünkü burada bu suça susan ortaktır bu suça. Ama ben bugün burada önce abime sonra hepinize söz veriyorum. Önce bu şahsiyetlerle mücadele edeceğim, sonra da bu zihniyeti bitirmek için elinden geleni yapacağım. Bu işin siyaseti partisi yok. Bugün nasıl bağırıyorsam yarın da aynı şekilde bağıracağım. Ne katil sermayedarlardan ne bunlardan siyasi ikbal sağlayan iktidarlarınızdan ne cezasızlığı kendine ilke edilmiş taraflı yargıdan ne de kafasını kuma gömmüş üç maymunu oynayan yandaş medyanızdan korkuyorum. Bugün nasıl bağırıyorsam yarın da aynı şekilde bağıracağım.
‘YASTA DEĞİLİM, ÖFKELİYİM’
Bu yol dikenli biliyorum. Bu yolun sonunda abim de yok, onu da biliyorum. Ama ben sonucu ne olursa olsun bu dikenli yolu açıp o adalete kavuşacağım. Ben Merve Nur Yılmaz, bugün bu fabrikada üç sene önce yargı, siyaset ve sermaye üçgeninde katledilen yedi işçiden biri olan Halis Yılmaz'ın kardeşiyim ve sonuna kadar mücadele edeceğime söz veriyorum. Yasta değilim öfkeliyim.”
‘KARŞIMIZDA YEKPARE BİR DÜZEN OLDUĞUNU GÖRÜYORUZ’
Mervenur Yılmaz’ın ardından, Sosyal Hukuk Derneği’nden ve TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın avukatlarından Akçay Taşçı söz aldı. Konuşmasında, “Hangi dosyalardan yargılanıyor olursak olalım, karşımızda yekpare bir düzen olduğunu görüyoruz” diyen Taşçı, şunları dile getirdi:
“Can Atalay bu dosyanın avukatlarından biriydi. En başından, ilk gününden itibaren bu dosyada avukat olarak bizlerle birlikte görev yaptı. Bu dosya kapsamında avukat olarak görevine başladığında hakkındaki yargılaması da çoktan başlamıştı, yargılanıyordu zaten. Duruşma salonda denk geldiğimiz şeylerden bahsetmek neden ondan bir söz aldığımızı, buraya neden onun sözünü getirdiğimizi anlatmak için iyi bir örnektir.
Sanıklardan biri Can Atalay'ın yargılandığı dosyayı öğrenmiş ve bunun üzerinden tehdit etmişti. Bunu benzerini biz daha önce Aladağ dosyasında da yaşamıştık. Hangi dosyalardan yargılanıyor olursak olalım, karşımıza çıkanın aslında yekpare bir düzen olduğunu, az önce Merve Nur'un bahsettiği yekpare bir düzen olduğunu görüyoruz. Nasıl ki onlar yekpare bir şekilde, Aladağ'dan Sakarya'ya işçileri, kız çocuklarını, çalışanları öldürerek yekpare bir şekilde aynı savunmayı yapmaya devam ediyorlarsa, biz de aynı şekilde, aynı yekparelikle meslektaşımızı, işçi sınıfının mücadelesini ve bunun için mücadele eden herkesi birlikte savunmaya devam edeceğiz. Can da bunu yapmıştı, bu yüzden içeride.”
CAN ATALAY’IN MESAJI OKUNDU
Akçay Taşçı daha sonra, TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın Silivri Cezaevi’nden gönderdiği anma mesajını okudu. Atalay’ın mesajında şu ifadeler yer aldı:
“Biz; Ferizli’de, duruşma salonunda, işçi sınıfımızdan öğrendik. ‘Hiçbir işin fıtratında ölüm yoktur; risk vardır, önlem vardır.’ İnsan canını hiçe sayan, işçiyi en ucuz maliyet kalemi olarak görenin, imanının ancak paraya olduğunu biz Sakarya’da, fabrikanın önünde işittik.
Türkiye’nin geleceğine yazılı davalar var; Sakarya Hendek bunların en başta gelenlerinden. Türkiye’nin geleceğinde yurttaşın, işçinin canını sakınmayı en başa yazmak, yoksulluğun her türden istismarına son vermek var.
Ateş düştüğü yeri yakıyor, işte buradalar, hala yanıyor. Ama bu insanlar, başka ateşler düşmesin diye feryatlarını herkese işittirdiler; cenazelerinin arkasından ne davayı ne de adalet mücadelesini eksik etmediler.
Erhan Ateş, Halis Yılmaz, Havva Çelik, Muhammet Seyfi Çanakçı, Muhammet Aygün, Ramazan Kor ve Sabahattin Tepeçınar; bu insanlar Türkiye’nin eşit, özgür ve adil geleceğine yazılılar.”