Gülümse-ye-meyiş, kocaman bir boşluk ve ölüm hakkında

Gülümse-ye-meyiş, kocaman bir boşluk ve ölüm hakkında

Yaşam mücadelesinde genelde sesi çıkmayan kadınların öyküleriyle o buruk hüznü hissediyoruz.

Özgül Demir

Barış Bıçakçı 2019’da çıkan “Tarihi Kırıntılar” dan iki yıl sonra bizi “Doğum Lekesi Gibi Bir Gülümseme” ile tanıştırdı.

Öykülerin ustalığı bazen romanı aratmaz. Kısacık öyküler keşke uzayıp gitse dersiniz. Barış Bıçakçı bu kalem ustalığıyla bize son kitabında on dört öykü sunuyor. Bu on dört öykü; tadı biraz boşluklu, biraz hüzünlü ama kitabın isminden farklı, buruk bir gülümseme bırakıyor.

Aslında birbirinden farklı ortamlar sunan, çoğunluğunu mükemmel ama sıradan da olmayan kadın kahramanların oluşturduğu öyküler bunlar.

Son zamanlarda müzik sitelerinde albümleri yayımlanan şarkıcıların, şarkıların platformlarda karışık çalınmasını sağlayan düzenlemenin iptal edilmesini istedikleri yönünde yorumlarını görmüştüm çünkü albümlerinde sıralamayı bir hikaye yazar gibi özenle kurmuşlardı. Bu liste karışık sunulmamalıydı. Bana sorarsanız bu kitaptaki öyküler de aynen böyle bir sırayla yazılmıştı. En azından ilk ve son öykü bende böyle bir his uyandırdı.

Kadın bedenine selamla başlıyor hikayeler, “İçten Konuşma” memelere odaklanıyor:

Hiçbir şey memenin yerini tutamaz diyorum. Yaşamın bütün tekliflerini nazikçe geri çevirdim. Ben öteki çocuğum, boş bir defterin önündeyim, içimden konuşuyorum.”

Sonra da yaşam mücadelesinde genelde sesi çıkmayan kadınların öyküleriyle o buruk hüznü hissediyoruz. “Annemin Hikayesi”, “Üzerindeki Boşluk”, “Eşelek” ve “Küf"teki kadınlar bir tarafları hep yarım kalmış ama yaşam mücadelesi içinde yine de debelenen, hayata kadın olarak 1-0 yenik başladıklarını “düşündükleri” için, bu açığı kapıya konan erkek ayakkabılarıyla kapatmaya çalışan ya da tamamen kadınlıklarını unutup kendilerini çocuklarına adayan ve o sessiz çığlıklarını sadece çocuklarının duyduğu kadınlar... Onlar ki girdikleri mücadelenin hiç farkında değiller.

Sonra “Yüz Yirmilik Keçeli Kalem Takımı”nda Ceren ve “Feride’siz Gülümseme”de Feride'yle çocukluk ve gençliğini anan, hataları ve yaptıklarıyla kendiyle konuşan, kaybettiklerinin ardından bir hesaplaşmaya giren kadınlar...

“Elli yaşına geliyorsun, derdi. Neredeyse elli yaşındasın ve hayatındaki boşlukla baş edebilmek için on yaşındaki halinle konuşmaya çabalıyorsun.”

Kadın hikayeleri evrenseldir böyle bakınca, hep bir burukluk vardır sıradanlığının içinde. Özlemleri bile özgürlüğe değil de sakinliğedir. "Aman tadımız kaçmasın."adır, "Aaa, laf söz olur!"adır. Ama olası kısmetinin ayakkabılarını bir vuruşta denize fırlatan Mehtap, tüm sakinliğiyle tekmesini zoraki şeylere atmıştır. Bir yanıyla da isyankardır yani.

Sonraki öykülerde farklı kesimlerin hikayelerine geçiyor Bıçakçı. Okur gruplarındaki arayış, yazarlığını sorgulayan bir yazar, çok da ünlü olmayan bir aktör, genç bir çocuğun intiharla yüzleşmesi, kısır döngüde devam eden bir kıskançlık ve merak...

Son hikaye gasilhanede geçiyor. Yani ölümle bitiriyor kitabını Bıçakçı. Bir bedenin dünyayla bağlantısı kesilirken hem ölüyü hem geride kalanı dinliyoruz. Siz tabutta kendinizi sorgularken, arkada kalanınız yanlış yapmamaya çalışırken aslında olan olmuştur. Tek doğru soruyu ölü yıkayıcı sormuştur:

“Memnun kaldınız mı?” 

KÜNYE: Barış Bıçakçı, Doğum Lekesi Gibi Bir Gülümseme, İletişim Yayınları, 2021, 99 sayfa.

DAHA FAZLA