Erkan Baş duyurdu: TİP’in belediye başkan adayları belli olmaya başladı
TİP Genel Başkanı Baş, mart ayında yapılacak olan yerel seçimlere ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.
İleri Haber
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Meclis’te düzenlediği haftalık basın toplantısında 31 Mart’ta yapılacak olan yerel seçimler için Kocaeli, Konya, Ordu ve Trabzon Büyükşehir Belediye Başkan adayları ile Şişli, Arsuz ve Samandağ İlçe Belediye Başkan adaylarını açıkladı. Hatay Büyükşehir Belediye Başkan adayını ittifak güçleri, yerel kanaat önderleri, sendika temsilcileri ve yurttaşlarla birlikte kararlaştıracaklarını belirten Baş, önümüzdeki günlerde bir isim açıklayacaklarını ifade etti.
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki (TBMM) haftalık basın toplantısını bugün düzenledi.
Erkan Baş, milyonlarca emeklinin mahkûm edildiği sefalet koşullarından sınır ötesi operasyonlarda yaşamını yitiren askerlere, çocuk işçiliğinden iş cinayetlerine, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkındaki “hak ihlali” kararının tanınmamasından Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un “yargı darbesi” sürecindeki tutumuna kadar gündemdeki birçok konuya ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.
31 Mart’ta yapılacak olan yerel seçimlere ilişkin önemli mesajlar da veren Baş, TİP’in Kocaeli, Konya, Ordu ve Trabzon Büyükşehir Belediye Başkan adayları ile Şişli, Arsuz ve Samandağ İlçe Belediye Başkan adaylarını açıkladı.
Hatay Büyükşehir Belediye Başkan adayı ile Defne İlçe Belediye Başkan adayı için yürütülen kolektif çalışmalar sonucunda önümüzdeki günlerde isim açıklayacaklarını da duyuran Erkan Baş’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
‘AKP İKTİDARDA OLDUKÇA EMEKLİLER GÜN YÜZÜ GÖREMEYECEK’
“Dün yapılan bir açıklamayla en düşük emekli aylığı 10 bin lira oldu. Herhalde şöyle yorumlamak mümkün, AKP döneminde herkes yoksullaşıyor, bir yoksullaşma yarışı var neredeyse. İktidar halkı yoksullaştırarak böyle bir yarış yaptı ve bu yoksullaşma yarışında emekliler birinci oldu. Herkes kölelik koşullarına mahkûm edilmiş durumda. Emekliler ise açlık sınırının dahi altında kaldı. Bugün bu ülkede 10 bin lira gibi bir ücret ilan etmek, hatta utanmadan bunu müjde gibi sunmak AKP iktidarında aslında emeklilerin durumunun kalıcı olarak kötüleşeceğine, AKP iktidarda oldukça emeklilerin gün yüzü göremeyeceğine bir işaret.
Biliyorsunuz 2008 yılında AKP bir kanun çıkarttı ve emeklilikte aylık bağlanma oranlarını ortalama yüzde 75’lerden yüzde 35’lere doğru kademeli olarak çekti ve bu düşmeyle birlikte emekliler her geçen yıl daha zor koşullarda yaşıyorlar. Dolayısıyla şunu paylaşmamız lazım, emeklilerin yoksulluk sorunu gerçekten çözülmek isteniyorsa, böyle AKP'nin yaptığı gibi göz boyamaya dönük hamleler değil, aylık bağlanma oranlarının arttırılması gerekiyor. Böylece belki emekliler her seferinde haklarını alabilir, iktidarın seçimden seçme kendilerine ne bahşedeceğini beklemek zorunda kalmaz. Bizim yaptığımız hesaplara göre 2008 yılındaki değişiklik olmasaydı bugün en düşük emekli aylığı 13 bin 250 lira civarında olacaktı. İşin tuhafı AKP arada bu lütuf tutarlarını açıklamazsa 6 bin 300 lira gibi bir şey olacaktı. Yani daha net bir hırsızlıkla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz.
‘EMEKLİLERE ‘MÜJDE’ VERMEK İSTİYORSAK ATILMASI GEREKEN ADIMLAR NET’
Rakamlar şunu söylüyor, Ocak 2002’de, yani AKP'nin iktidara geldiği günlerde düşük emekli aylığı 228 liraymış. O dönemki net asgari ücret de 174 liraymış. Yani en düşük emekli aylığı asgari ücretten yüzde 30 fazlaymış. Bugün 10 bin liraya yükseltilen haliyle bile bu aylık asgari ücretten yüzde 41 daha düşük. Aslında rakamlarla boğmaya gerek yok, tablo çok net, emekli açlığa mahkûm edilmiş durumda. Ayrıntılı değerlendirmelere girmeye gerek yok, değerlendirilecek bir tarafı yok bu durumun.
Biz çözüm önerilerimizi sıralamak istiyoruz. En düşük emekli aylığı asgari ücrete eşitlenmelidir. Aylık bağlanma oranları 2008 öncesine dönmeli, böylece yüzde 35’lere varan ortalama yüzde 75’lere çıkmalıdır. Aylık bağlanma oranları yeniden belirlenmelidir. Yıllık ikramiye tutarları iktidarın keyfi olmaktan çıkartılmalıdır. Her yıl enflasyon oranında arttırılmalıdır. Bir ikramiye bedeli bir aylık seviyesine çıkarılmalıdır. Emekliler hazine için bir yük değildir, yıllarca emek ücretleri üzerinden yüzde 28 prim ödemişlerdir, sorun bu primleri yönetemeyen, değerlendiremeyen iktidarın sorunudur. Emekçilerin fonunu en iyi emekçiler yönetir ve denetler, SGK yönetiminde emekçiler yer almalı ve kararları veto hakkı bulunmalıdır. 2022 Aralık ayında Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sunduğumuz bir kanun teklifinde savunduğumuz üzere EYT kanunda es geçilen Eylül 1999 sonrası işe başlayanlar için kademeli emeklilik yaşı düzenlenmesi derhal yapılmalıdır. Emekçilerin bir günlük bir işe giriş farkıyla 17 yıllık hak kaybına uğraması kabul edilemez. EYT kanunda bir gecede 5 bin 900’e çıkartılan prim gün şartı 1999 öncesi geçerli olan 5 bin güne çekilmelidir. Hiç öyle lafı eğip bükmeye, dolandırmaya gerek yok, yapılması gerekenler son derece nettir. Eğer emekliler yılından bahsediyorsak, emeklilere müjde vermek istiyorsak atılması gereken adımlar nettir. İktidarın emeklileri açlığa mahkûm eden, emeklileri iktidarın ağzından çıkacak söze mahkûm eden, emeklilerle oynayan bu politikaları kabul edilemez.
‘ÜLKE BU HALDEYKEN MECLİS KOCAMAN BİR TAZİYE EVİNE DÖNÜŞMÜŞ DURUMDA’
Değerli yurttaşlar, işte bir örnekle ülkenin halini gösterdik. Peki ülkenin hali buyken, yani bu ülkede milyonlarca emekli dün itibariyle sadece bu konuya kitlenmişken ve yarın nasıl yaşayacağını düşünürken ‘Meclis’te neler oluyor’ diye sorarsanız, Meclis bu sorunlarla ilgilenmiyor. Meclis, üzülerek ifade ediyorum, kocaman bir taziye evine dönüşmüş durumda. Taziyeler birbiri ardına geliyor, bildiri yarışları konuşuluyor. Kim hangi bildiriyi yayınlamış, hangi bildiriye imza atmış, bunlarla gün geçiriliyor. Oysa bu taziyelere gerek duyulmayan, bu bildirilere gerek duyulmayan bir süreç nasıl yaratılabilir, bunların önüne nasıl geçebiliriz diye bir çaba ve gayret beklerdik. Böyle bir şey yok. Yalnızca birbirlerine milliyetçilik yarıştıran ama gerçek çözüm aramayan bir yaklaşım parlamentoya hâkim durumda.
Bakan beyler dün çıktılar, resmen halkı aptal yerine koyacak büyük büyük laflar, beylik konuşmalarla günü geçirdiler. Partimizin konuya ilişkin çok net bir açıklaması vardı, şimdi burada bu açıklamayı yinelemeye gerek duymuyorum. Yurttaşlarımız bu meseleye ilişkin tavrımızı, duruşumuzu oradan görebilirler. Ama bugün biraz daha net bir şeyler söyleme ihtiyacı hissediyorum. Çünkü birçok siyasetçinin çeşitli insanlık dramlarından sonra çıkıp Meclis kürsüsünden taziye sırasına girmesi artık bizim açımızdan katlanamaz bir hal almıştır. İktidar gelen şehit haberlerini kendisine yeni seçimler kazandıracak, iktidar koltuğunu kuvvetlendirecek olaylar olarak değerlendiriyor. Bu çok açık ve net. Buradan yarattıkları atmosferle iktidar korumaya çalışıyorlar.
‘SİZ BU MEMLEKETİN ÇOCUKLARINI ÖLDÜRMEK İÇİN BÜYÜTÜYORSUNUZ!’
O yüzden Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde meclis kürsüsünde doğrudan muhataplarının yüzüne söylüyorum. İktidar sahipleri, siz bu memleketin çocuklarını öldürmek için büyütüyorsunuz! Tekrar ediyorum, siz bu memleketin çocuklarını öldürmek için yaşatıyorsunuz! Siz refah içinde, siz huzur içinde, siz saraylarda zevk içinde yaşayın diye, bu memleketin varlıkları çoluğunuza, çocuğunuza, ihalelere, gemilere aktarılsın, semirsinler diye bu memleketin çocuklarını öldürmek için büyütüyorsunuz. 20 günde 21 genç belki de adını bile duymadıkları yerlerde, neyi amaçladığı bile belli olmayan bir sınır ötesi operasyonda hayatlarını kaybetti. Bakıyorsunuz çoğu yoksul çocuğu, sözleşmeli erler. Bu ülkenin gencecik insanlarına işsizliği reva görüyorlar, bu ülkede yaşamak ancak namlunun ucunda ölebileceği bir hayatla mümkün olabiliyor.
Daha birkaç gün önce arkadaşlarını kaybettikleri yerin 500 metre ötesinde bu sefer başka yoksul çocuklar ölüyor. Kimse ‘Bu çocukları neden oradan çekmedik?’ diyemiyor. Herkes bu şehit haberleri üzerine kendi siyasal hesaplarını yapıyor, taziye yarışına giriyor, bildiri yarışına giriyor. Tezkereye hayır diyen, ‘Hiçbir yabancı asker ülkemize gelmesin, bu ülkenin askeri hiçbir yabancı ülkeye gitmesin’ diyen bizim gibi insanlar da bunlar tarafından güya ‘hain’ ilan ediliyor. Açık konuşuyoruz, net konuşuyoruz, gördüğümüzü dosdoğru söylüyoruz: Bu çocuklar açıkça orada ölebilsinler diye, ‘Şehit statüsü kazanırsam annemin gecekondusuna bir ev yaparlar’ diye, bırakın gecekonduyu, çadıra bir ısıtıcı gelsin diye oralarda hayatlarını kaybediyorlar. Bu iktidar da bunları biliyor, bu çocukları ölsünler diye büyütüyorlar, ölebilsinler diye yoksul bırakıyorlar.
‘BUGÜN SİYASETİN TAM DA SIRASI!’
Bakın, madenciler ölüyor bu ülkede değil mi? Sırf bazıları madenlerine güvenlik yatırımı yapmasın diye, bazıları denetlemediği için gencecik insanlar göçük altında kalıyor. Soma'da, Amasya'da, Ermenek'te biz bu haberleri aldık. Sonra birileri çıkıyor ‘Bu işin fıtratında var, başınız sağ olsun’ diyor, protesto edeni tokatlıyor, tekmeliyor, yitirilen madencinin avukatlığını yapanı hapse atıyor. Çünkü o çocukları kendi maden baronları çalıştırıp öldürsün diye, o patronlara halel gelmesin diye o avukatları içeri atmak gerekiyor. Yitirdiklerimize gelince, sözle üzüntü ifade ediliyor, taziye bildiriliyor, 3 gün sonra unutuluyor. Patronlar kan üzerinden daha fazla para kazanmaya, kaçak madenleri işletmeye, madende kaza geçireni diri diri yakarak öldürmeye devam ediyor. Bizden de taziye verip susmamız bekleniyor, tek bir söz söylediğinizde ‘Şimdi siyasetin sırası değil’ diye karşımıza dikiliyorlar. İşte bugün buradan söylüyorum, siyasetin tam da bugün sırası. Konuşacağız, işte bu yüzden konuşacağız.
‘SON 11 YILDA 631 ÇOCUK İŞÇİ ÇALIŞIRKEN HAYATINI KAYBETTİ’
Bunlar böyle meydan meydan geziyorlar, Şeyh Edebali'ye rivayet edilen ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ sözü maşallah ağızlarından hiç düşmüyor ama bu ülkede insanlar her gün bu iktidarın doğrudan sorumlu olduğu nedenlerden hayatlarını kaybediyor. Biz bu ölümleri konuşmak istiyoruz. Bakın buradan bir veri paylaşacağım, Türkiye ve Avrupa Birliği ülkelerinde iş kazalarında ölen kişi sayısı. Görüyor musunuz? Şu en üste fırlayan Türkiye. Bakın, istihdamdaki 100 bin kişi başına düşen ölüm oranları. Bir Türkiye'ye bakın, bir dünyanın diğer ülkelerine bakın. Şimdi biz buna nasıl fıtrat diyeceğiz? Biz bu çocukların, evlatlarımızın yitip gitmesinin arkasındaki kar hırsını, bu iktidarın patron seviciliğini konuşmayacak mıyız?
İSİG Meclisi'nin 2023 verilerine göre son 11 yılda 631 çocuk işçi çalışırken hayatını kaybetti. 631 çocuk işçi! Bu iktidar için bir sayı anlamına gelebilir, sayıdan başka hiçbir şey ifade etmiyor olabilir. Bizim için kardeş, arkadaş, evlat! Sırf birtakım aşağılık patronlar daha fazla para kazansın diye, daha ucuza çalıştırabilsin diye bu çocuklar ölüyor. 16 yaşında, Zekai Dikici. Geçen yıl Eylül ayında inşaatta çalışırken düşüyor, hayatını kaybediyor. 13 yaşında Harun Yıldız, haziran ayında Ankara'da iş yerindeki yük asansöründe yaşamını yitiriyor. Gerçekten teker teker sayabilecek gücüm, kuvvetim yok. Utanıyorum. Daha bu sabah Arda Tombul, 14 yaşında, İstanbul Büyükçekmece'de MESEM kapsamında staj gördüğü iş yerinde kafası saç büküm makinesine 16 dakika sıkışınca ağır yaralandı. 6 gündür tedavi gördüğü hastanede bu sabah hayatını kaybetti. Şimdi öğreniyoruz ki Arda Tombul'un babasının hesabına, ‘iş kazası tazminatına mahsus’ açıklamasıyla 100 bin lira para yatırılmış. Hangi rakam 14 yaşındaki bir çocuğun ölümünün bedeli olabilir? Hangi tutar Arda Tombul'u hayata geri getirebilir? Bunlar kaza falan değil. 3 gün önce Sultanbeyli'de bir çelik fabrikasında biri 17 yaşında, biri 18 yaşında… İnsanlar hayatlarını kaybediyorlar, yaralanıyorlar.
‘BU İKTİDAR ÇOCUKLARIN KANIYLA BESLENİYOR, İKTİDARLARINI BUNUN ÜZERİNE KURUYOR’
Bu çocuklar bu düzen sürsün diye öldürülüyor. Bu düzen böyle devam etsin diye, daha fazla para kazansınlar diye insanlar evlatlarını toprağa vermek zorunda kalıyor. Artık açıkça söylüyorum, bu iktidar bu memleketin çocukları ucuza çalıştırılabilsin diye, çalışırken ölebilsinler diye yaşatılıyor. Bu iktidar bu ülkenin çocuklarını o işlere muhtaç kalsınlar, ucuz işçilikte ölebilecek birileri olsun diye büyütüyor. Bu iktidar bu çocukların kanıyla besleniyor, iktidarlarını bunun üzerine kuruyor.
İşte biz bunu kabul etmiyoruz, Türkiye İşçi Partisi bunu kabul etmiyor. Türkiye'nin neresinde olursa olsun, patronu, işverenin mezalimi kim olursa olsun işçi çocuklara, özellikle işçi çocuklara sesleniyorum, staj adı altında köle gibi çalıştırılan kardeşlerime sesleniyorum, stajda güvencesiz, güvenliksiz çalıştırılan kardeşlerime, çocuklarımıza sesleniyorum: Biz buradayız! Çaresiz değilsiniz, yalnız değilsiniz, mahkûm değilsiniz, muhtaç değilsiniz. Ne olur bize ulaşın. Biz sizlere ulaşmak için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Ama ola ki gücümüz yetmez, biz size ulaşamazsak, tüm işçi kardeşlerim, bize ulaşın. Maille ulaşın, mektupla ulaşın, telefonla ulaşın. Allah aşkına ses edin, geleceğiz. Kanınızı emen patronlara teslim etmeyeceğiz sizi! Bu ülkede iktidarın bu barbarlığını, bu zorbalığını, bu ihanetini gören birileri var ve sizi bu kokmuş karanlıktan çıkartmak için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Rica ediyorum, hiçbir baskıya boyun eğmeyin, hiçbir zorlamaya boyun eğmeyin, hakkınız olan neyse bunu talep edin. Size zorla yaptırılanları, sizi ölüme sürükleyenleri lütfen bize bildirin. Tek başına, yalnız, kendini güçsüz hisseden kardeş, bulunduğun ilde, ilçede Türkiye İşçi Partisi'nin kapısını çal. Seni o ölüm çukurlarından çıkartıp alacağız. Bu ölüm tüccarı iktidar ve onun yerel ayaklarına karşı hiçbirimiz yalnız da kalmayacağız, çaresiz de kalmayacağız.
‘TBMM KÜRSÜSÜNDE ‘ANAYASA’YA UYMAYIN’ DİYEN BİR KARARIN OKUNMASI MÜMKÜN MÜ?’
Değerli yurttaşlar, ne mutlu ki böyle bir ülkede bir de bizim Can’ımız var, Can’larımız var. Can gibi onurlu, ölüm tüccarına karşı mücadele eden insanlar var. Gezi’nin çocukları var bu ülkede. Şimdi sadece o Gezi’nin güzel çocuklarından intikam almak için Can’ı esir tutmaya, bunun için Anayasa’yı ayaklar altına almaya devam ediyorlar, Anayasa Mahkemesi'nin kararlarını yok sayıyorlar. Bir kez daha söyleyeceğim: Alışmayacağız ve başaramayacaklar. Meclis’i bu rezilliğin bir parçası haline getirmek istiyorlar. Geçtiğimiz hafta 230 milletvekillinin imzasını taşıyan olağanüstü toplantı çağrımız, Meclis Başkanı tarafından ‘Meclis’in böyle bir talebe uygun bir biçimde kapatılmadığını, ara vermede olmadığı’ söylenerek reddedildi. Okuma yazma bilen herkesin ‘Çocuk mu kandırıyorlar?’ diye soracağı bir tabloyla karşı karşıyayız. Bir de yetmedi, Meclis Başkanı, ‘Meclis’in bu işi çözebileceğini düşünsem hemen toplarım’ dedi. Bu, Meclis’in işsizleştirilmesinin Meclis Başkanı tarafından da kabulü anlamına geliyor.
Devlet Bahçeli dünkü grup toplantısında Yargıtay kararının okunmasını istemiş. Çok net söylüyorum arkadaşlar, bu karar mecliste okunamaz. Şimdi Meclis’in önüne gelmiş 2 tane karar var. Birisi Anayasa Mahkemesi’nin kararı, biri Yargıtay'ın kararı. Yargıtay'ın kararında diyor ki ‘Anayasa Mahkemesi kararına uymayın’, yani ‘Anayasa’ya uymayın’. Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde ‘Anayasa’ya uymayın’ diyen bir kararın okunması mümkün mü? Üstelik önünüzde Anayasa Mahkemesi’nin sizin milletvekilinizin serbest bırakılması hakkında verdiği karar var. Dolayısıyla bu karar okunamaz, Can öyle ya da böyle serbest kalacak. Serbest kalana kadar da dört duvar arasında bile olsa mücadeleye devam edecek.
‘HEM MECLİS’TE HEM SOKAKTA SÜRDÜRDÜĞÜMÜZ MÜCADELEYE YENİ MEVZİLER KAZANDIRMAK İÇİN ÇALIŞIYORUZ’
Bu düzeni devam ettirebilmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar, ama buradan bir kez daha ilan ediyoruz. İktidarın ‘Sizin çocuklarınız mezara, bizim çocuklarımız Saray’a’ devri bitecek. Biz bunun için elimizden geleni yapacağız. Aylardır hummalı bir çalışma içerisindeyiz. Halkımızı bu çaresizliğe mahkûm etmeyecek bir programla, kendi hakkını değil halkımızın hakkını savunacak adaylarla bu süreci yürütmeye çalışıyoruz. Belediye başkanlıkları için, Türkiye'de Sosyalist Belediyeler Birliği kurmak için, belediyelerde onlarca, yüzlerce belediye meclis üyesiyle, tek bir kişi bile olsa halkın hakkını yedirmeyecek arkadaşlarımızla yer almak için, hem Meclis’te hem sokakta sürdürdüğümüz mücadeleye yeni mevziler kazandırmak için çalışma içerisindeyiz.
Buradan, AKP'nin yeniden aday gösterdiği Elazığ'daki mevcut belediye başkanının depremzedeye söylediği bir sözü hatırlatmak istiyorum, hatırlatalım, çünkü neyle karşı karşıya olduğumuzu bilelim. Evin küçük olduğunu söyleyen depremzedeye ‘Senin evinde duşakabin mi vardı?’ diye hitap ediyor. Yani diyor ki bu zat, ‘Sen kimsin? Sen bundan daha iyisine layık görüyor musun kendini?’. İşte bu iktidar sarhoşluğu, bu güç zehirlenmesine son vermek için mücadele ediyoruz. Biz yurttaşlarımızı, halkı hakir görenlerden, depremzedeler yaşam savaşı verirken deprem suçlarını aklamaya çalışanlardan hesap sormak üzere, halkı bunlara mecbur bırakmamak üzere harekete geçmiş durumdayız.
‘MÜTEAHHİTLER VE YANDAŞLAR ZENGİN OLSUN DİYE RANT DÜZENİ KURAN BU İKTİDARA KARŞI MÜCADELEYİ BÜYÜTECEĞİZ’
O fil dişi kulelerinden nasıl gözüküyor? Umurumuzda değil, biz iddialıyız. Bugün ‘Yapamazlar, edemezler’ dedikleri ne varsa bunları yapmak için halkımıza, yurttaşlarımıza güveniyoruz ve yerel seçimlere de bu perspektifle hazırlanıyoruz. İnsanların üçte birinin hala gıdaya, sadece gıdaya bile ulaşamadığı, çocukların yüzde 6.2’sinde bodurluk, yüzde 8.9’unda zayıflık, yüzde 4.4’ünde düzensiz beslenmeye bağlı aşırı kilolanmanın saptandığı deprem bölgesindeki yurttaşlarımızı da Türkiye'nin her yerinde deprem riskiyle yaşayan yurttaşlarımızı da sadece müteahhitler daha fazla para kazansın, yandaşlar zengin olsun diye bir rant düzeni kuran bu iktidara karşı mücadeleyi büyüteceğiz.
KOCAELİ BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ ADAYI HAKAN KOÇAK, KONYA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ ADAYI BİLAL ORTAKALAYCI OLDU
Sözlerimi bitirirken birkaç tane belediye başkan adayımızı açıklayarak yerel seçim mücadelemizin de startını vermek istiyorum. Biz Türkiye siyasetine ilişkin genel yaklaşımımıza uygun bir biçimde pek çok il ve ilçede, tırnak içinde söylüyorum ama bundan gurur duyuyorum, siyasetçilerin ‘sıradan insanlar’ dedikleri işçiler, emekçiler, köylülerle bu yerel seçim çalışmalarına başladık. Yüzlerce ilçede süren çalışmalarımız belli bir olgunluğa geldi ve bu hafta sonu Parti Meclisi toplantısında çok sayıda büyükşehir, il, ilçe belediye başkanlıkları ile belediye meclis üyelerini açıklayacağız. Şimdilik dün gerçekleştirdiğimiz Parti Meclisi toplantısında oy birliğiyle adaylıkları kesinleşen birkaç arkadaşımın, birkaç mücadele arkadaşımın ismini açıklayacağım.
Geçen seçimlerde ittifak ilişkimiz nedeniyle Türkiye İşçi Partisi'nin seçimlere girmediği ama Türkiye işçi sınıfı mücadelesi açısından son derece önemli gördüğümüz için bizde özel birileri olan Kocaeli'yle başlayacağım. Kocaeli'nde Büyükşehir Belediye Başkan Adaylığı için geçen dönem Parti Meclisi’nde görev yapan, Kocaeli Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü'nde öğretim üyesiyken 2016’da KYK ile görevinden alınan sevgili yoldaşımız Hakan Koçak olacaktır. Hakan Hocamız akademik çalışmaların yanı sıra başta DİSK olmak üzere çok sayıda sendikada eğitmen, uzman olarak, araştırmacı olarak işçi sınıfı mücadelesine değer vermiş, emek vermiş bir arkadaşımız. Kocaeli'ne çok yakışacağını düşünüyoruz. Konya Büyükşehir adayımız sevgili yoldaşımız Bilal Ortakalaycı. 40 yaşını henüz geçmiş Bilal arkadaşımız tüm hayatını Konya'da geçirmiş bir emekçi. Çocukluk ve gençlik yıllarında muhafazakâr bir aile yapısında büyümüştü, Türkiye İşçi Partisi kurulduktan sonra hemen ilk yılında Bilal'le tanıştık. Konya gibi her türden gerici, sağcı, ırkçı partinin halkı tasallut altına aldığı bir bölgede eşitliğin, özgürlüğün bayrağını dalgalandırdı. Orada emekçilerin özgürlük mücadelesini örgütlemek için emek verdi. Biz Konya örgütümüzün bu iddiasını, Bilal yoldaşımızın bu kararlı mücadelesini tüm Türkiye’ye de örnek olması açısından Konya Büyükşehir Belediye Başkanı adaylığıyla taçlandırıyoruz. Konya'ya önemli bir müdahalede bulunacaklarından hiçbir kuşkumuz yok.
ORDU’NUN ADAYI SEMİH YILDIZ, TRABZON’UN ADAYI SÜLEYMAN HACIBEKTAŞOĞLU
Bir diğer büyükşehir Ordu'da Perşembe’nin bir evladını, Ordu Barosu avukatlarından Semih Yıldız arkadaşımızı Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olarak oy birliğiyle belirledik. Trabzon Büyükşehir, Süleyman Hacıbektaşoğlu… Süleyman Hacıbektaşoğlu Trabzonludur, Of doğumludur. Uzun yıllar turizm emekçiliği yaptıktan sonra belediyede işçi olarak çalışmıştır ve emekli olmuştur. Pek çok demokratik kitle örgütünde aktif görev almış bir arkadaşımız, şu an çay tarımıyla uğraşan bir çiftçiyi, Süleyman Hacıbektaşoğlu'nu Trabzon Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olarak gösteriyoruz.
ŞİŞLİ, ARSUZ VE SAMANDAĞ ADAYLARINI AÇIKLADI
İddialı olduğumuz birkaç ilçeyi de dün itibarıyla oy birliğiyle karara bağladık. Bir tanesi İstanbul Şişli. İstanbul Şişli'de Mehmet Tolga Bektaş arkadaşımızı aday göstermeyi kararlaştırdık. Yine örnek bir adaylık, çünkü pek çok demokratik kitle örgütünde, yerel örgütlenmede görev almış, sorumluluk almış ve Şişli'de halk örgütlenmesi için önemli çalışmaların altına imza atmış bir arkadaşımız. Şişli'de yurttaşın sesinin, sadece sesinin değil sözünün katkısının daha fazla hissedilebileceği yeni bir belediyecilik anlayışı iddiasıyla yola çıkıyoruz. Bugün için son olarak Hatay… Hatay herkesin bildiği gibi bizler açısından son derece önemli bir kentti. Depremden sonra Hatay’ın iktidar tarafından sırt dönülmüş bir kent olduğu bir kez daha tescillenmiş oldu ve Türkiye İşçi Partisi deyim yerindeyse bütün gücüyle, elinden gelenin çok daha fazlasını yapma perspektifiyle Hatay'da varlığını sürdürüyor, mücadelesini sürdürüyor. Yurttaşlarla depremin yıktığı kenti yeniden ayağa kaldırmak üzere omuz omuza, yürek yüreğe, birlikte bir mücadele sürdürüyoruz. Burada örnek olması açısından paylaşma ihtiyacı hissediyorum, biz Hatay'da çok iddialı olduğumuz Arsuz, Defne ve Samandağ ilçelerinde Türkiye İşçi Partisi Genel Merkezi’nde oturup oraya aday atamasında bulunmadık. Doğrudan orada yaşayan yurttaşların, çeşitli sol sosyalist güçlerin, demokratik kitle örgütlerinin, sendikaların, yerel halk örgütlenmelerinin, uzun süren program oluşturma çalışmalarının ve daha sonra aday oluşturma çalışmalarının bir parçası olduk ve oradaki yerel dinamiklerin belirlediği arkadaşlarımızı dün Parti Meclisimize sunduk.
Çok sayıda adaylık başvurusu olması bizi son derece memnun ediyor ve bunu Hatay’a ilişkin Türkiye İşçi Partisi’nin iddiasının kanıtlarından biri olarak görüyoruz. Bu kapsamda Arsuz’da Eşref Karayün’ü Türkiye İşçi Partisi, Arsuz Belediye Başkan Adayı olarak gösteriyoruz. Eşref yoldaşımız geçen dönem muhtarlık da yaptığı için, özellikle deprem sonrası faaliyetlerde halkın ihtiyaçlarının karşılanması konusunda bütün muhtarları da koordine eden son derece önemli görevler üstlenmiş, başarılı bir arkadaşımız. Şimdi Samandağ adayını açıklıyorum diyeceğim ama galiba Türkiye Samandağ'ın önümüzdeki dönem belediye başkanının adını ilk defa şimdi duymuş olacak. Çünkü çok sayıda sol sosyalist çevre, yerel dernek ve platform, uzun süren verimli bir çalışmanın neticesinde partimizden aday olmak üzere Emrah Karaçay arkadaşımızın adını Türkiye İşçi Partisi'ne önerdiler. Türkiye İşçi Partisi Parti Meclisi oy birliğiyle Samandağ Belediye Başkan Adayı olarak Emre Karaçay'ı onaylamıştır.
‘HATAY BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKAN ADAYINI ÖNÜMÜZDEKİ GÜNLERDE AÇIKLAYACAĞIZ’
Hatay'a ilişkin söyleyeceğim 2 şey daha var. Defne'yi kazanacağız, Defne'yi önümüzdeki dönem Türkiye İşçi Partisi kazanacak. Bu konuda oluşmuş çok güçlü bir irade var, çok sayıda aday arkadaşımız var. En doğrusunu bulmak ve kolektif bir yönetim anlayışını hayata geçirmek üzere çalışmalarımıza devam ediyoruz. Hatay Büyükşehir Belediye Başkanlığı da en çok merak edilen konulardan bir tanesi. O konuda da tavrımızı bu vesileyle açıkça ifade edeyim: Samandağ'da, Defne'de ve Arsuz’da, çok sayıda yerel ya da ulusal çaptaki örgütün yerel ayaklarıyla birlikte bir ittifak faaliyeti sürdüren Türkiye İşçi Partisi, büyükşehir söz konusu olduğunda da tek başına kendisi karar vermiyor. İttifak güçlerimizle beraber, Hatay'daki kanaat önderleriyle beraber, sendika temsilcileriyle beraber, yurttaşlarla birlikte ‘Hatay'ı bir bütün olarak deprem yıkımından sonra yeniden ayağa kalkacak bir iradeyi nasıl oluşturabiliriz? Bu iradeyi temsil edebilecek adayımız kim olabilir?’ konusunda, önümüzdeki günlerde sizlerle bir isim paylaşacağımı ifade edebilirim.”