‘Duvar’ın büyük anlatısı: ‘Hesaplaşacağız!’
Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP), Sedat Peker’in iddialarının üstü kapatılmasın diye hazırladığı rapor, “Duvar” adıyla kitaplaştırıldı. TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık ve tecrübeli gazeteciler Bahadır Özgür, Ertuğrul Mavioğlu, Hakkı Özdal ve Timur Soykan'ın imzasını taşıyan rapor, İleri Kitaplığı’ndan çıktı. Cuma günü de okuyucuları ile buluştu.
Müjgan Tekin
“Devlet sana hizmet eden değil, sana hükmeden bir canavara dönüştükçe, bürokrasi ganimetten kendine düşen kırıntıları afiyetle midesine indirdikçe, seni, beni, ötekini tebaası sayıyor.
Devlet büyüdükçe, insanlar küçülüyor, önemsizleşiyor ve değersizleşiyor. Devlet büyüdükçe, iştahı da kabarıyor. Bunun faturası daha fazla vergi ve ceza olarak hepimize kesiliyor.
Çok itaat, çok biat, sıfır itiraz isteniyor. Azıcık nefes alabildiğimiz hava boşluklarına dahi tahammülleri kalmıyor. En küçük hak talebinin üzerine ordular salıp gündüzlerimizi geceye çevirmeleri, düşlerimizi postalların altında ezmeleri bu yüzden.”
Bu satırlar Duvar’ın ön sözünden. Gerçekleri, bilindik bile olsa o gerçekleri, cesurca söylemek ve gündemde tutmak elbette devrimci bir eylemdir. Lakin sadece gerçekleri cesurca söylemek ve göstermek, gerçeği olduğu gibi aktarmak yeterli midir? Bu sorunun cevabı sosyalistler için nettir. Elbette gerçeği söylemek ve görmek çok kıymetli de olsa praksis bilincinden yoksun bir gerçek aktarımı bir ölçüye kadar anlamlıdır. Duvar’ı değerli kılan da sadece bildiğimiz gerçekleri söylemek ile yetinmemesi. Duvar’ı okuyunca anlıyorsunuz ki Duvar’ın derdi harekete geçmek- geçirmek!
En sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim. Duvar’ı okuyup bitirince önce iliklerine kadar acı duyuyor insan sonra ağır bir mide bulantısı hissi. Önlenemez bir çıkarma isteği. O kadar kiri, zehri taşımayı kaldıramıyor zihniniz. Okuduklarınızın bir distopik roman ya da gerçeklerden esinlenerek çekilmiş bir filmin senaryosu olmadığını ve olayların sizin ülkenizde yaşandığını bilmek, o zifir karanlık olayların bir kısmına tanık olduğunuzu hatırlamak, duyduğunuz acıyı katmerli öfkeye dönüştürüyor. Öfke, daha sonra Duvar’ın bilinçli çağrısı ile akılla yeniden buluşuyor.
‘HERKES YANINDAKİNE SES VERMELİ’
Duvar’ın anlattıklarının çok büyük bir kısmı bilinen gerçekler. Ancak Duvar, “derin” devletin ortalığa dökülen birçok kirini, tarihi bir perspektifle ve okuyana çok önemli bir davet ile gözler önüne seriyor. O davet Duvar’ın yazarlarından birinin, Ahmet Şık’ın sesi ile okuma boyunca size eşlik ediyor:
“Sedat Peker’in videolarını izleyen milyonlarca kişiye sesleniyorum. Bu ifşaatların temiz toplum, mafyadan arınmış bir devlet talebi haline getirmezseniz hiçbir şey değişmeyecek. Bir şey değiştirmek istiyorsanız herkes yanındakinin sesine ses vermelidir. Bu ülke mafyaya teslim olmamalı. Çocuklarımızın geleceği için bunu yapmalısınız. Eğer yarın kaygınız varsa, haysiyetinize sahip çıkmak istiyorsanız, çocuklarınıza üzerine ayaklarını basacağı bir Türkiye bırakmak istiyorsanız hepiniz sokağa çıkmalısınız. Mafyaya hayır demelisiniz. Devletin mafyalaşmasına da mafyanın devletleşmesine de hayır demelisiniz.”
En sonda söylenecekle başlıyor Duvar. Çünkü en büyük derdi, okurunun raporlardan oluşan kitabı bitirdiğinde; “devletin mafyalaşmasına da mafyanın devletleşmesine de hayır!” diyebilme cesaretini göstermesine katkı sağlamak, cesareti bulaşıcı hale getirmek! Özgür, Mavioğlu, Özdal, Soykan ve Şık; mafya lideri ve derin devlete piyonluk yapmış Peker’in ifşalarını, dağınık bir halde ortalığa saçılan, zaman zaman magazinleştirerek içi boşaltılan iddialar olmaktan öteye taşıyor. Duvar, AKP iktidarı ile “derin” devletin nasıl kirli ilişkiler ağı içinde olduğunu; bütüncül bir yaklaşım ile ve Peker’in ifşalarında anlattığı tüm olaylar arasında bağlantılar kurarak okuyucuya aktarıyor.
BABADAN OĞULA DEVLETİN ‘BEKASI’
“Başımıza gelen ve yıllardır daha da katmerlenerek yaşadığımız kötülüklerin müsebbiplerinin ikamet adresini doğru belirlemek ve herkese bildirmek için hazırlanan” kitapta; “akademisyen kanında duş almak isteyen” mafya lideri ve derin devlet piyonu Sedat Peker’in ifşalarına geçmeden önce, o ifşaların yerli yerine oturabilmesi adına, Türkiye’de derin devletin ağlarını ören başkaca isimler ve o isimlerin aileden gelen karanlık ilişkileri okuyucuya hatırlatılıyor. O isimlerin en başında geçtiğimiz hafta devlet adına yaptığı işkenceleri kabul eden ve bundan pişmanlık duymadığını belirten, Eski MİT Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür geliyor. Sadece Mehmet Eymür değil, MİT’in öncülü MAH teşkilatında teknik-elektronik takip, dinleme işlerini yöneten baba Eymür de Duvar’ın başrollerinde karşımıza çıkıyor. Duvar’ın anlatımına, başımıza örülen kirli duvarın ilk harçlarından biri Mazhar Eymür ile başlaması bilinçli bir seçim. Bunu kitabın şu satırlarından anlıyoruz: “Bugün konuştuğumuz devlet-siyaset-mafya ilişkilerinin doğurgan kozası, kuşaktan kuşağa istihbaratçı birinin “etrafta Amerikalılar dolaşıyordu” diye çocukluk anısı olarak anlattığı koşullarda ve 70 yılı aşkın süredir ilmek ilmek örülmeye başlanmıştır”. Türkiye derin devlet tarihine, kuşaktan kuşağa istihbaratçı Mehmet Eymür’ün anıları ile başlamak bugünü daha iyi anlayabilmek adına belli ki bilinçli bir seçim. “Genç Eymür’ün anlatmakta beis görmediği “etraftaki Amerikalılar”, ordu ve istihbarat başta olmak üzere tüm devlet mimarisine ‘sızmakta’ olan CIA/NATO ajanlarından başkası değildir ve Türkiye kapitalist devleti bu sızmayı gönüllü olarak kabullenmiş, tüm kapılarını ardına kadar açmıştır”.
Duvar, Eymür’lerin ardından Uğur Mumcu cinayetiyle ilgili Güldal Mumcu'ya “Bir tuğla çekersem duvar yıkılır” diyen ya da “bin operasyon yaptık” sözü ile hafızlarımıza yer eden Mehmet Ağar ve ailesine şu satırlar ile geçiş yapıyor: “Belki güncel olsun diye Yalıkavak’taki Marina’ya çökmesinden, kaynağının nereden geldiği bilinmeyen variyetiyle, milletvekili oğlu ile ortak Muğla’daki TÜVTÜRK istasyonlarının işletme hakkını nasıl aldığından başlayarak anlatmak gerekir”. Ama Duvar öyle yapmıyor. Önce Ağarların kim olduğunu hatırlatıyor: “Mehmet Ağar da Eymür gibi babasının oğlu olarak doğmuş ve belli ki devlete hizmet etmek, bunun için her yolu mubah görmek, ona genleriyle bahşedilmiş. Babası polis şefi Zülfü Ağar, dönemin başbakanı Adnan Menderes’e, genel olarak da Demokrat Parti geleneğine yakın bir isim olarak tanınıyordu”. Raporlardan hazırlanan kitap, Ağar’ın kimin yanında yetiştiğini okuyucunun hafızasını tazeleyerek sürdürüyor: “İşkenceciliği ve uyuşturucudan, kadın satıcılığına, silah kaçakçılığına kadar gayri meşru âlemdekilerle kurduğu yakın ilişkiler ile namı almış yürümüş olan Emniyet Genel Müdürlerinden Şükrü Balcı”. Ağar’ın, 1978’de Ankara Bahçelievler’de 7 Türkiye İşçi Partisi üyesinin katledilmesinin faillerinden Haluk Kırcı’nın nikâh şahitliğini yaptığının gazete fotoğrafı ile bir kez daha ülkedeki “devlet- mafya” ilişkisi gözler önüne seriliyor.
SUSURLUK’TAN PEKER’E DEVLET İÇİNDEKİ KİRLİ YAPILANMALAR
Duvar, Haluk Kırcı’dan, Abdullah Çatlı’ya, Mehmet Ali Ağca’dan Hizbullah’ın kurucusu olduğunu itiraf eden Albay Arif Doğan’a ve daha nice isme değiniyor.
Özel Harp Dairesi, 12 Mart ve sonrası işkence ile katledilen devrimciler, 6-7 Eylül pogromu, Çorum, Sivas, Maraş Katliamları, Ankara Bahçelievler’de 7 TİP’li gencin öldürülmesi, Susurluk kazası sonrası ortaya saçılan kirler, faili meçhul cinayetler, FETÖ yapılanması, İran ve Azeri mafyası ile kurulan ilişkiler ağı, Suruç’ta, Ankara’da, Diyarbakır’da patlatılan bombalar ve Türkiye’nin Dünya uyuşturucu ticaretinin en önemli merkezlerinden birine dönüştürülmesi… Türkiye tarihinin, devlet ve mafya birlikteliğinde yürütülen tüm karanlık olaylarını ve bu olayların nasıl birbiri ile bağlantılı olduğunun panoramasını sunuyor. Tüm bu olayları bilenler için Peker’in ifşalarına geçmeden önce hafıza tazeletiyor. Yazarlardan Ahmet Şık’ın söylediği gibi özellikle 40 yaş altı içinse “Susurluk’ta pisliklerin asfalta saçılmasının yıldönümü de gelmişken” Peker’e gelene kadar ülkeye örülen bu büyük kirli duvarda kimlerin rolü olduğunu anlamalarına katkı sağlıyor. Ardından ise Duvar, arkası yarın şeklinde gelen Peker ifşalarına geçiyor.
Susurluk skandalının üstünden tam 25 yıl sonra geldi, mafya lideri Sedat Peker’in itirafları. O itiraflar, Türkiye’nin 25 yılda nasıl daha da bir dipsiz kuyuya dönüştürüldüğünü gösterdi. Peker’in itiraflarından bazılarını biliyorduk, bazılarını tahmin ediyorduk, bazılarını ise ürpererek dinledik, okuduk. “Mafya- siyaset- devlet” üçgeninin dünya tarihinde görülmemiş skandallar zinciri ile ülkeyi nasıl boğduğuna tanık olduk.
Kıbrıslı Gazeteci Kutlu Adalı cinayeti için tetikçi arayışları, Susurluk’un en önemli aktörü Ağar’ın bugün oğlunu da yanına alarak hala iktidarın aslında ortağı oluşunun anlaşılması… Mehmet Ağar’ın oğlu Tolga Ağar’ın yakın arkadaşı, Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım’ın adının kokain ticareti ile anılması, yüz milyonlarca dolarlık kara para transferleri, Erdoğan’a yakınlığı ile bilinen Metin Külünk'ün, Fevzi İşbilir'i, Peker'in adamlarına dövdürdüğü iddiaları, kaynağı belli olmayan paralar ile ele geçirilmiş lüks oteller, milyonlarca dolarlık rüşvet görüşmeleri ve bu görüşmelerin ses kayıtları… AKP'li "gazeteci" kardeşler Hadi ve Süleyman Özışık'ın, Süleyman Soylu ve Peker arasında köstebeklik yapmaları, siyasetçi otomobillerinin bagajlarına yüklenen paralar, sınır ötesine giden silahlar, AKP’li eski milletvekili ve TBMM Anayasa Komisyonu Eski Başkanı Burhan Kuzu’nun mafya ile olan ilişkileri ve ölümünün ardından dile getirilen şüpheler, Türkiye’yi bir uyuşturucu batağına dönüştüren devletin damarlarında gezen milyar dolarlık uyuşturucu. Her biri hem ülke için hem insanlık için birbirinden büyük suç iddiaları.
‘O DUVAR, O DUVARINIZ VIZ GELİR BİZE VIZ’
Başta da söylediğim gibi Duvar bildiğimiz şeyleri anlatmanın ötesinde bir kitap. Çünkü Duvar bildiklerimizi 520 sayfa boyunca sadece bize göstermiyor. Etrafa korku saçan, ülkeyi kara bir bulut gibi kaplayan kirli bir duvardan ilk tuğlayı çekmek için bize “hadi” diyor. Hiç değilse Susurluk’tan sonra ışıkları yakıp kapadığımız, her akşam mahallelere çıkarak protesto ettiğimiz günlerin cesaretine davet ediyor okuyucularını. Peker’in ifşaları, izleyip görüp bilip susacağımız, üstünü kapatacağımız cinsten ifşalar değil. Duvar, bu kara tabloyu önümüze koyup çıkışsızlık sunmuyor bize. Daha kitabın en başında, girişinde söylüyor son sözünü: “Ah vah etmek için değil, başımıza gelenlerin ne fena şeyler olduğunu birbirimize anlatıp rahatlamak için değil, şikâyet edip, mızmızlanıp kenara çekilmek, bu ülkeden hiçbir şey olmaz karamsarlığını beslemek için hiç değil. Bu çalışma, başımıza gelen ve yıllardır biteviye daha da katmerli hale gelen kötülüklerin müsebbiplerinin ikamet adresini doğru belirlemek ve herkese bildirmek için hazırlandı. Bırakın onlar her gün daha da kalınlaştırmak için uğraştıkları kirli duvarları yıkılmasın diye bir tuğlayı dahi çekmeye yanaşmasınlar. Nazım Hikmet “O duvar o duvarınız, vız gelir bize vız” diye boşuna söylememişti.”
Uzun lafın kısası Duvar diyor ki, “Mutlaka HESAPLAŞACAĞIZ”!
KÜNYE: Duvar, Ahmet Şık, Bahadır Özgür, Ertuğrul Mavioğlu, Hakkı Özdal, Timur Soykan, İleri Kitaplığı, 2021, 517 sayfa.