’Düşünen hekimden' COVID-19 salgınının medikopolitiği
İnsanlık bu hastalıkla ve virüsle karşılaştığı ilk günden bu yana hakkında tıbbi, moleküler biyolojik, sosyolojik, psikolojik, felsefi birçok bilgi/fikir üretti, üretiyor da... Şüphesiz tarihin böyle kırılma anlarını anlamaya çalışmak çok değerli. Özen B. Demir de bu fikir üretimi ve her boyutuyla anlamaya, aydınlatmaya çalışma işini üstleniyor ve ‘’kendisini yayımlanan aktüel bilimsel/kuramsal metinler kümesi üzerinden kuran, onlardan beslenerek irileşen ‘obur’ bir metin tasarlamayı’’ hedefleyerek "Pandemi: Salgının Medikopolitiği" eserini yaratıyor.
Zilan Yıldırım
Eminim birçoğumuz ‘’geçtiğimiz yılın (2019) Aralık ayında, Çin’in Hubei bölgesindeki Wuhan kentinde…’’ diye başlayan ya da kapağında maske , ismi de "Pandemi" olan bir kitaba ön yargılı yaklaşırız şu dönemde. ‘’Şu başımızın belası virüsle kuşatılmışız zaten, bir de oturup hakkında yazılmış kitaplar mı okuyacağız?’’ diyeceksiniz haklı olarak. Ancak virologların, moleküler biyologların ve doktorların sosyal medyada hızla artan ‘’takipçiler’’inden ya da artık aşı için üçüncü faz çalışmalarının sonuçlarını bekleme gibi teknik bilgi gerektiren kriterlerimiz olmasından da tahmin edileceği üzere ne kadar korkup kaçsak da belirsizliğin ve öngörülemezliğin tedirginliği; hepimizi pandemiye, koronavirüse, aşılara ve önümüzü az da olsa aydınlatacak insanlara çekiyor.
İnsanlık bu hastalıkla ve virüsle karşılaştığı ilk günden bu yana hakkında tıbbi, moleküler biyolojik, sosyolojik, psikolojik, felsefi birçok bilgi/fikir üretti, üretiyor da... Şüphesiz tarihin böyle kırılma anlarını anlamaya çalışmak herkes için olduğu kadar benim için de çok değerli. Maskeyle, sosyal mesafeyle belki de yeni bir kültürün doğumuna sahne oluyoruz, kim bilir? Özen B. Demir de bu fikir üretimi ve her boyutuyla anlamaya, aydınlatmaya çalışma işini üstleniyor ve "Pandemi: Salgının Medikopolitiği" eserini yaratıyor.
Özen B. Demir aynı zamanda doktorluk mesleğini icra eden; Kaos GL, Birikim, Doğu Batı, Bilim ve Gelecek gibi birçok platformda metinleri yayınlanan ve çeviriler de yapan üretken bir teorisyen, yazardır. NotaBene Yayınları tarafından yayınlanan Pandemi: Salgının Medikopolitiği eseri dışında Hekim ve Heybesi: Tıp, Bilim, İdeoloji (NotaBene, 2017); Beden, Tıp ve Felsefe (Adem Yıldırım ile NotaBene Yayınları, 2018) ve Biyopolitika ve Queer: AIDS Krizi, Bağışıklık ve Ötesi (Nika Yayınları) kitaplarının yazarıdır.
Demir, pandeminin başından bu yana birçok dijital platform ve dergide pandemi, karantina, virüs, kaygı ve korku bahislerinde yazılar yazmış ve devirdiğimiz bu bir yıl için çokça veri toplamıştır. Bu verileri konuya dair tüm detaylarıyla ve her kavramı titizlikle irdeleyen, akademik makalelerden tutun da WHO yetkililerinin konuşmalarına, hükümet yetkililerin açıklamalarına, konuya dair film ve belgesellere, ekonomist reflekslere, sosyal medyadaki insan hareketliliğine ve hatta TV reklamlarındaki pandemi başlıklı kurgulara kadar konuyla uzaktan yakından alakalı her şeyi tarihsel süreciyle beraber irdeliyor ve okuyucuya bir bütün halinde sunuyor. Pandemi üzerine tüm bir bakışı derinlemesine inceleyip buna tıbbi biyolojiyi, psikolojiyi, felsefeyi, sosyolojiyi dahil ederek okuyucuya yeni bir perspektif sunuyor bu eserde.
Bir söyleşisinde Demir eserin adındaki "medikopolitik" sözcüğünü şöyle açıklıyor: ‘’(…) muhteşem bir entelektüel ufuk olarak ‘biyopolitika’ kavramı, artık olur-olmaz kullanımla harcıâlem bir hale bürünmüş, deyim yerindeyse sırrı dökülmüş bir cep aynasına dökülmüş durumda. Ne olursa olsun, ‘medikopolitik’ gibi belirlenimi olmayan, henüz kavramlaşmamış bir sözcüğü tercih etmiş olmam, bu minvalde bir ihtiyata dayanıyor.’’
Aynı şekilde bir başka söyleşisinde ise eser için ‘’(…) kendisini yayımlanan aktüel bilimsel/kuramsal metinler kümesi üzerinden kuran, onlardan beslenerek irileşen ‘obur’ bir metin tasarımı idi (…) ‘’ yorumunu yapıyor.
Eserde ‘’meselenin amorf doğası gereği baştan sona insicamlı (tutarlık) bir argümantasyon silsilesini takip etmediğini’’ belirten yazar, kısaca belirsizlik motifini tutarlı bir dizgede yoklamakla yetindiğini söylüyor.
Pandeminin yarattığı belirsizliğin ve öngörülmezliğin yaşamın olağan akışını tedirgin ettiği ölçüde tehlikeli bir potansiyele sahip olduğunu belirten yazar bağıntı ve nedensellik köprüsünün yıkıldığı bu durumda devletlerin imdadına olasılıklar/şansların girdiğini ve dört kolla istatistiksel bilgiye sarıldıklarını belirtiyor.
Ne ki yeni tip bir ajanın sebep olduğu hastalığın, bireyler üzerinde etkisi ve korunmanın bireyler ve toplumun üzerinde müthiş bir baskı, tereddüt ve belirsizlik yarattığı aşikardır. Demir de bu vaka ve mevcut bir virüsün yeni bir kimlikle yeryüzü gündemine girmiş olmasının her an her şeyin olabileceğini çağrıştırdığını ve belirsizliğin yarattığı tedirginliğin bu çağrışıma sebebiyet verdiğini belirtiyor. Bu belirsiz düşmana, salgına karşı yanıt olarak ‘’kanıta dayalı’’ bir müdahale sistematiği inşa etme yönündeki çabaların, toplumsal-kurumsal altyapılar ile gerekli araçların temin edilmesine yönelik yatırımlarla birlikte gözetim-kontrol teknolojilerinin inceltilmesine sahne olduğunu söylüyor.
İnsanların gündelik hayatlarında karşılaştıkları her şeyin enfeksiyon barındırdığı hissi yaygınlaştıkça, sıradan etkinliklerin muazzam bir kaygı kaynağı haline geldiğini söyleyen yazar bu korkunun toplumun ayrıcalıksız kesimlerini çok daha kötü etkilediğini de belirtiyor. Dünyanın bir yerindeki insanların sadece oturduğu yerde rahatını bozan bir şeyin; dünyanın başka bir ucunda can kaybına, psikolojik problemlere ve sefalete sebep olabileceği gerçeğinin üzerinde duruyor.
Benim gibi genç okuyucular için bir uyarıda da bulunmak istiyorum. Şüphesiz ki tüm teorik yazınlarda karşı karşıya kaldığımız, virgüllerle bir nakış gibi birbirine işlenen ve uzadıkça anlaşılması zorlaşan cümlelerle ve hayatınızda hiç duymadığınız ilginç, aynı zamanda -tabiri caizse- nokta atışı kavramlarla bolca karşı karşıya kalacağınız bir eserdir elinizdeki. Birçok kavram için sözlük karıştıracağınıza ve birçok yeni kavramla bu vesileyle tanışacağınıza eminim. Tabi bu durumun okuyucuyu yorup sıkmak yerine okuyucuda sanatsal bir etki bırakması ve didaktik yönü de dikkate değer kısmı.
Yazıyı ise kitaptan bir alıntıyla sonlandırarak yazarın kalemini ve sanatını da tattırmak istiyorum:
‘’Gündelik yaşam, ‘teori’ ile üstesinden gelinemeyecek bilişsel tuzaklar (bias); yanlılıklar ve mantıksal safsatalarla (fallacy) doludur; entelektüel literatiye servis edilen lezzeti tam da oradan ileri gelir belki de. Sahada çalışırken, hemen her hekimin en çok işittiği soru şu değil miydi: ‘Bende de var mı hocam, COVID-19 olmuş olabilir miyim, burada da var mı, vaka görüldü mü’ şeklinde sürüp giden bu tedirgin merak, kendisini toplumsal gövdeden bağımsızlaştıran bir fâil tasarımının gölgelerini içermiyor mu? Burada peşinde olunan, yaşanılan bölgenin sağlık durumundan, epidemiyolojik göstergelerinden ve salgının daha ne kadar sürebileceğinden ziyade, zaten ‘var olmayan’ toplumdan özerkleşmiş neoliberal öznelliğin nesnesini arayan o helezonik risk algısının tatminini sağlamak, bir bakıma. Dolayısıyla şunu belletmek olanaksızlaşıyor: Gayemiz tek tek kaç vakanın olduğunu (kaba istatistik kumkumalığının simetrik yüzeyi olan) dedektiflik koşullanmasıyla saptamak değil, insanların enfekte olmaması değil, ‘sizi’ tek tek korumak hiç değil, toplumun bir üyesi olarak sizin mümkün mertebe geç enfekte olmanız…’’
Künye: Pandemi: Salgının Medikopolitiği COVID-19 Kronikleri, Özen B. Demir, NotaBene Yayınları, 2020, 464 sayfa.