derkenar | alev dudaklı kadın
romana erotizm saçan şemsiaşk, daha önce belirtildiği gibi, kanımca güzelliğinin ötesinde canlı ve güçlü bünyesiyle, kaos, aşk, cesaret, şevkat, esirgeme ve kavga üretir. her daim görünmez soyut bir kılıç taşır göğsünün kınında. sarhoş olması için şaraba, esrimesi için çubuğa ihtiyacı yoktur. onun başı kendiliğinden hoştur. bu haliyle bir bakkhos kızını andırır.
Cüneyt Uzunlar
alev dudaklı kadın, erotik bir başkaldırı romanı. peki neden, nasıl. bilindiği üzre erotik, erotizm kavramlarının kökeninde meşhur aşk tanrısı eros var. onu anlamak içinse en başlara, dile geldiği ilk zamanlara gitmeli. eros’un oluşumunu hesiodos şöyle anlatır, “khaos'tu hepsinden önce var olan,/ sonra geniş göğüslü gaia, ana toprak… / ve sonra eros, en güzeli ölümsüz tanrıların, o eros ki elini, ayağını çözer tanrıların, / ve insanların da, tanrıların da ellerinden / alır yüreklerini, akıl ve istem güçlerini.” (azra erhat/mitoloji söz.) eros’un oluşumuna yönelik ilk anlatılardan biri olarak bu, diğer yaradılış mitleri arasında en güçlüsü. kaosun yaratıcı enerjisinin içinden bir başka yaratıcı güç, toprak ana ve onun da içinden bir diğeri eros çıkıyor; birbirlerinin içinden çıkıyorlar. eros insanların da tanrıların da idraklarını zayıflatıyor, hatta yok ediyor. bir anlamda aklı, aklın öncelik verdiği şeyleri yok ederek yerine aşkı koyuyor. eros’un oluşumuna ait pek çok hikâye olduğu gibi aşka dair de yazılmış söylenmiş çok ama çok şey var. hepsinin ortak noktası eros’un bir yandan yıkan bir yandan yapan niteliği, yani dönüştürme gücü. erotizmi sıradan bir cinsel tecrübenin ötesine taşıyan nitelik. bu niteliğin kudreti, cinsel ilişki sayesinde çalışan hem de cinsellikle sınırlı kalmayan, yerleşik ve katılaşmış her şeyi sarsıp yıkan, yerine yenisini inşa eden ve yeni olanın da inşa edilirken eskimekte olduğunu görüp bunun kederini üstlenen sürekli bir devinimi sürekli kılmasındadır.
on altıncı yüzyılının son çeyreğinde tahta çıkan ve yirmi bir yıl tahtta kalan III. murat’ın istanbulunda, suat derviş’in çizdiği resim şöyledir: bir flori altmış akçe iken yüz yirmiyi geçer olmuş, devlet borç batağında, serhatten gelen askerler sefalet içindeler, veba asitane’ye dayanmış, sarayın zevke sefahate değil dönüp kendi durumuna bakmasını isteyen, fırlayan fiyatlardan vergilerden bîzâr bir halk… bu sefil durum içinde, osmanlı’nın en geniş sınırlarına ulaştığı bir dönemde derviş, bize bir an gösterir: sultan murat, işkencesinde bizzat bulunduğu, bir bacağını budin’de yitirmiş lafını esirgemez bir gâziye, sen beni tanımaz mısın diye hiddetle sorar. gâzi kendisini tanıyamadığı için ironiyle karışık özür diledikten sonra devam eder, biz padişahları işkence odalarında cellat başı olarak değil, serhatlerde serdar olarak görmeye alışmış eski gâzileriz. istanbul ve anadolu halkının sızlanmalarıyla beraber, derviş’in romanda bahsetmediği fakat bizim bildiğimiz celâli isyanları devam etmektedir. imparatorluğu payi taht ve saray ile sınırlayıp özdeşleştirerek söylersek toprak ananın, gaia’nın bağrında yaşayanlar dikkate değer bir güç oluşturmuş, düzeni sarsmakta, ortaya çıkan ‘khaos’ kosmosu yani düzeni tehdit etmektedir. romanın esas kadını şemsiaşk’ın isyankâr erotik macerasını izlerken, aynı anda imparatorlukta süre giden hadiselerin koşutluğu dikkat çekicidir.
sarayın haremindeyse aşkın başka bir biçimiyle, entrikacı validelerin işe koştuğu bir erotizmle karşılaşırız. aşk, açıkça siyasi bir faaliyettir sarayda. padişahın bir kolundan saraydaki iktidarını ve devlet işlerinde dolaylı yollardan da olsa karar verme yani hükmetme gücünü korumaya çalışan annesi nurbanu valide sultan çekiştirir; diğer kolundansa en büyük şehzadenin annesi, padişahın karısı, müstakbel valide sultan olarak safiye sultan çekiştirir. III. murat, derviş’in çizdiği portreye göre iradesi pek zayıf bir padişahtır. devletin idaresinde kararsız, isteksizdir. bunca resmi çetrefilli işin içinden sıyrılmak, hükmetmekten kurtulmak ve esasen padişahlık yapmamak ister. inzivaya çekilmek anlamıyla da, aşk peşinde oluşuyla da halvet ister. halvetî tarikatına bağlılığının bu tasvir edişle ilgisi nedir bilemiyoruz. velhâsıl valide sultan, oğlunun, karısı safiye sultan’ın etkisinden kurtulması için bulabildiği en güzel cariyeleri padişahın yatağına atar. aşkı, kendi ikbali için siyasi bir oyun olarak işe koşar. valide sultan’ın bu pahalı siyasi stratejisi yüzünden köle pazarında cariye fiyatları patlamıştır. normalde yüz altına giden bir cariye bin altına bin beş yüz altına satılır olmuştur. işte, romanın esas kadını şemsiaşk da valide sultan’ın siyasi hamlelerinden biridir ve safiye sultan’la oğlunun arasını açmakta çok ama çok işe yaramıştır. sultan murat, şemsiaşk’a deliler gibi âşık olur. şemsiaşk’ı her gören eros’un okuyla vurulur.
şemsiaşk ise eros’un okuyla yaralıdır zaten. bir kır gezintisinde kafesin aralığından gördüğü silahtar osman’a âşıktır. suat derviş, ayrıntılı biçimde şemsiaşk’ın güzelliğini tasvir eder. sanki sırf bu güzelliğinden ötürü kimse ondan gözünü alamaz; her gören onu arzular. kanımca şemsiaşk’ı çekici kılan içinde kaynayan erotizmdir. kır gezisinde, bir şekilde denk gelir. silahtar osman vazifesi icabı kendisini korurken eli taht-ı revanın perdesi arkasında kalır. şemsiaşk önce osman’ın parmağını öper sonra ağzının içine sokar, emer. sonra parmağı ısırarak kanatır ve osman’ın kanını emer. her iki kahraman için de büyüleyici bir andır bu. bu andan kalkıp nerelere gidilir kimbilir. vampirliğe, yamyamlığa, femme fatale imgesine… erotizmin sınırları geniştir. çünkü yerleşmiş, katılaşmış olanı yıkıp dökmenin yolları bilinmez, anlaşılmaz, kavranılamaz bir noktadan, ilksel olandan gelir genellikle. sultan murat, ilk geceyi birlikte geçirdiği şemsiaşk’a derhal âşık olur. üsküdar sarayı’nda onun şerefine, ona olan aşkı şerefine şaşaalı bir eğlenti düzenler. şemsiaşk, sarayburnu’ndan kayıkla üsküdar’a getirilir. üsküdar’ın yollarına kırmızı halı serilir ve şemsiaşk bu halı üzerinden geçirilerek, istanbul halkının protest bakışları arasında saraya gider. yenir içilir, nihayet halvet vaktidir.
şemsiaşk, ’cihan padişahı’ ile aynı divanda uzanmaktadır. murat, eros’un okunun kendisini vurduğu gibi cariyesini de vurmasını ister. cariyesinden aşk dilenir. fakat şemsiaşk aynı lafı söyler durur, sevmek için beden kafesinde bir ruhun bulunması lazım. ruh kullarda, kölelerde, cariyelerde bulunur mu ki. biz efendimizin sarayını süsleyen birer ruhsuz ve cansız ziynetiz. o ister bizi sever, o ister bizi çiğner geçer… fakat murat, bu nadide güzellik tarafından illa ki sevilmek, arzulanmak, âşık olunmak ister. yanıt hep aynıdır. murat, şemsiaşk’ın aşkını kazanmak için büyük vaatlerde bulunur. cariyesi hepsini reddeder. peki der sultan, söyle ne istiyorsun. şemsiaşk azad edilmek ister. bu büyük bir andır. peki azad edilince gönül rızasıyla murad’ın karısı olmayı kabul edecek midir. cevap gene beklenmedik bir şekildedir. hayır der, şemsiaşk. başka birini sevdiğini söyler. gerilim iki katına çıkar. kimdir o. yalan söyler, rüyamda gördüğüm bir erkektir der. nasıl bir erkektir der murat, bana benzer mi. size benzemez efendimiz der şemsiaşk, şöyle boylu poslu, böyle yakışıklıdır der demez tokadı suratına yer. işte romanın kalbi burasıdır. şemsiaşk da aynı şekilde karşılık verip bir tokat atar koskoca sultan murat’a. gerçek yalan uydurma fark etmez padişahı tokatlayan bir cariyeyi, köleyi görürüz derviş’in romanında. bu bir fantezi olmaktan öte bir şey, erotizmin bel kemiğidir. yeni, taze ve güçsüz olan, eski, olgun ve kudretli olanı tokatlar; hem de her bakımdan. bir anlamda bir celâli tokatıdır o. kimbilir.
romana erotizm saçan şemsiaşk, daha önce belirtildiği gibi, kanımca güzelliğinin ötesinde canlı ve güçlü bünyesiyle, kaos, aşk, cesaret, şevkat, esirgeme ve kavga üretir. her daim görünmez soyut bir kılıç taşır göğsünün kınında. sarhoş olması için şaraba, esrimesi için çubuğa ihtiyacı yoktur. onun başı kendiliğinden hoştur. bu haliyle bir bakkhos kızını andırır. üç kıtaya yayılmış bir imparatorluğun, tek kelamıyla dağları yerinden oynatan sultanıyla göğüs göğüse savaşarak, ona dayılanarak ve hatta onunla sevişmesinden dahi keyif alabilecek kadar benzer bakkhos kadınına. on beş izbandut gibi adama taşla, toprakla, dalla, palayla, tırnakla saldırır yenileceğini düşünmeden. niçin. sırf bir yaşlı adamı eziyetten kurtarmak için vahşi bir hayvan gibi savaşır. alev dudaklı kadın’ı bir ağaca benzetsek, ağacın kökleri imparatorluğun sosyal, iktisadi, siyasi durumudur; gövdesi, dalları, yaprakları saray; çiçekleri ise birer şemsiaşk’tır. suat derviş padişah’ı tokatlayan, ona kafa tutan şemsiaşk’ı bin dokuz yüz elliler türkiyesinde tahayyül ederken kalemini gerçeğin hokkasına daldırmıştır. kadının bir daha köle olmak istemediğini, kimsenin köle olmasını istemediğini kıvrım kıvrım, zihnimizin kasnağına kanaviçe işler gibi gösterir. anlatmaz, bildirmez, ders vermez; sadece gösterir.
KÜNYE: Alev Dudaklı Kadın, Suat Derviş, İthaki Yayınları, 2021, 37 sayfa.