Bir okuma denemesi: Maddeci bir feminizm mümkün mü?
Kadın mücadelesi için kadınların ezilmesinin maddeci bir tahlilini geliştirmek, maddeci bir feminizmin temellerini araştırmak dün olduğu gibi bugün de önemini koruyan kritik başlıklardan biri. Kadınlarla erkekler arasındaki nesnel, maddi çıkar çatışmasını tespit etmek, kadınların harcadıkları emeği görünmez olmaktan kurtarmak ve adını koymak ise önemli bir görev olarak önümüzde duruyor.
Şilan Geçgel
1970'lerde Batılı feministlerin uğraştıkları en temel sorunlardan biri, kadın emeğinin görünür olmamasıydı. Yıllar boyunca kadınların ücretli bir işçi olarak çalıştığı işler dışında, kendi evlerinde aile ve sevgi bağı sarmalı içerisinde yaptıkları işler harcadıkları karşılıksız bir emeğin tezahürü olagelmişti. Kadının evde harcadığı ve kayda geçmeyen bu emeğin kutsal annelik, ideal eşlik ve kadının doğası ile ilişkilendirilmesi; bununla birlikte bu emeğin genellikle sevgi, aşk, şefkat gibi duygulara dayandırılıyor oluşu, bir mesai aralığının ve mola saatinin olmayışı da emeğin görünürlüğü açısından meselenin kavranmasını zorlaştıran etmenlerden.
Üretim ilişkileri esas alındığında sadece bir artı değer sağlamadığı için görünmez kılınan bu kadın emeği, aslında yeniden üretimin önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Kapitalizm için olmazsa olmaz kabul edilen emek sömürüsünün devamı ve istikrarı aslında dolaylı olarak emeğin yeniden üretimi ve görünmeyen emeğin kayda geçmemesinden doğrudan beslenmektedir. Kapitalizm emek gücünün maliyetini sınırlandırmayı hedeflerken en büyük desteğini yeniden üretimin maliyetsizliğinden alır.
Kadın mücadelesi için kadınların ezilmesinin maddeci bir tahlilini geliştirmek, maddeci bir feminizmin temellerini araştırmak dün olduğu gibi bugün de önemini koruyan kritik başlıklardan biri. Kadınlarla erkekler arasındaki nesnel, maddi çıkar çatışmasını tespit etmek, kadınların harcadıkları emeği görünmez olmaktan kurtarmak ve adını koymak ise önemli bir görev olarak önümüzde duruyor.
Gülnur Acar-Savran ve Nesrin Tuna Demiryontan’ın hazırlayıcısı olduğu “Kadının Görünmeyen Emeği- Maddeci Bir Feminizm Üzerine” isimli derleme kitabın Yordam Yayınları tarafından yapılan ilk baskısı 2008 yılındadır. Bu derleme eserde yer alan makaleler, bugün hala maddeci bir feminizm meselesinde önemli referans metinler olarak güncelliğini koruyor: Erkek egemenliğinin tarihsel kökenleri, üretim - yeniden üretim, ev emeği, patriyarka, partriyarka ile kapitalizm arasındaki ilişki gibi çeşitli başlıkların kavramsal olarak öne çıktığı bu makaleler, temel tartışmalara dair bir çerçeve çiziyor.
Kitapta, “Sınıflı ve Devletli Toplumların Kökenindeki Mülkiyet Biçimleri, Politik İktidar ve Kadın Emeği” makalesi Stehanie Coontz ve Peta Henderson tarafından işlenirken; “Baş Düşman” ’ı Christine Delphy, “Ev Emeği Tartışması ve Ötesi”ni Maxime Molyneux ve “Marksizmle Feminizmin Mutsuz Evliliği” makalesini Heidi Hartman kaleme almıştır.
Coontz ve Henderson, cinsiyete dayalı bir iş bölümünü yaratan toplumsal nedenlere işaret ederken akrabalık bağına dayanan mülkiyet ilişkileri, bunların toplumsal çıktıları, sermaye birikimi ve sivil devlette toplumsal cinsiyet ve sınıf ilişkilerini incelemiştir. Köken tartışması özel olarak bu metinde kendine geniş yer bulur. Kadının durumunun, her toplumda, toplumsal ve ekonomik farklılaşma ile doğrudan ilintili olduğu; üst sınıftan kadınların erkek varis doğurma yarışına girerken alt sınıftan kadınların kamusal alanın dışında kalarak ev emeği başlığında emeğinin görünmez kılındığı tespiti kendine yer bulmuştur. "Cinsel eşitsizlik sosyoekonomik tabakalaşmanın önemli bir dayanağıdır." tespitini yapan yazarlar, makalenin sonuç kısmını şöyle noktalamaktadır: “Aynı zamanda, kapitalizmin politik ve yasal cinsel eşitlik vaatlerini karşılayamamasıyla da görüldüğü gibi, ekonomik eşitsizliğe ve sınıflı toplumun politik yapılarına saldırmaksızın patriarkayı kökünden söküp atmak da olanaksızdır.”
Christine Delphy ise "Baş Düşman"da ev içi üretimi değerlendirmiştir. Ev içi üretimi esas alarak kadını, ekonomik ve toplumsal olarak ayrı bir sınıf olarak tanımlamış: “Sosyalist toplumlar da dâhil olmak üzere mevcut tüm toplumlar, çocukların yetiştirilmesi ve ev içi hizmetlerinde kadınların karşılıksız emeğine dayanırlar.” tespitini yapmıştır. Delphy’nin politik perspektifler başlığı ile makalesinin sonunda yer verdiği maddeler, esasında makalede kafa karışıklığı yaratan bulanık kimi noktaları daha anlaşılır kılmaktadır. Diğer tüm makalelerde yer aldığı gibi patriarka ve patriarka ile kapitalizm arasındaki ilişki bu politik perspektifler kısmında, çerçevesi belirlenen kavramlar olarak önümüze çıkar. Buna göre; patriarka ve kapitalizmi ikili sistem olarak tarif eden Delphy, toplumda iki üretim tarzının varlığından bahseder:
“1. Metaların büyük bir bölümü sınai tarzda üretiliyor;
2. Ev içi hizmetleri, çocuk bakımı ve bazı metalar, aile üretim tarzıyla üretiliyor.
Birinci üretim tarzı kapitalist sömürüye yol açıyor. İkinci tarz ise aile sömürüsüne, daha doğrusu patriarkal sömürüye yol açıyor.”
Delphy, kadınların içinde yer aldıkları üretim ilişkilerini değerlendirirken aileye ve evlilik ilişkisine mercek tutar. Buradan hareketle patriarkal üretim tarzı ve kapitalist üretim tarzı birbirinden tamamen farklı iki şeydir. Bu nedenle yazara göre ilk somut çözüm patriarkal üretim ve yeniden - üretim sisteminin yıkılmasıdır. Aksi takdirde kadınların kurtuluşu söz konusu değildir.
Delphy’nin, Marksistlerin geleneksel olarak, kadınların ezilmesini proletaryanın sermaye tarafından ezilmesi olarak gördüğü ve bu nedenle bu meseleyi ikincil bir konuma ittiği tespiti Maxime Molyneux tarafından reddedilir.
“Ev Emeği Tartışması ve Ötesi” isimli makalesinde Delphy’ye atıfta bulunan Molyneux, Delphy’nin Marksist teoriyi ele alış biçimini eleştirir. Birçok Marksist feministin aştığı bazı tartışmaları Delphy’nin yanlış bir okuma ile irdelediğinin altını çizer: “Yazar, bir yandan kadın hareketinin 'önünde bir engel' oluşturduğu gerekçesiyle bu teoriye saldırırken (Marksist teori) öte yandan da çok önemli yönlerini gözden geçirmek amacıyla da olsa bu teorinin dilini ve kavramlarını kendi teorisine özümlemeye çalışıyor.”
Molyneux aynı zamanda "Kadınların sınıfı var mıdır; ev işi ve kapitalizmle olan ilişkisi, ev içi üretim tarzı mümkün müdür?" gibi birçok soruyu ve sorunu alt başlıklarla irdelediği makalesinde güncel kadın mücadelesine dair de kimi tespitlerini sıralar. Bunlardan en dikkat çekeni sosyalistlere yönelik olanıdır. Yazar, Ortodoks sosyalist tavrın kadınları dışarıya - yani politika alanlarına - çekmekle yetinip, ev içi alandaki düzenlemeleri ihmal etmesini eleştirirken nihai kurtuluşun hem kamusal hem özel alanda ortak ve uyumlu bir mücadele ile olabileceğini savunur.
Derlemenin son makalesini ise Heidi Hartmann’ın kaleme aldığı “Marksizmle Feminizmin Mutsuz Evliliği” oluşturmaktadır. Özellikle patriarka ve patriarkal kapitalizm gibi meselelere eğilen Hartmann pek çok Marksist'in, feminizmi sınıf mücadelesinden daha önemsiz görür durumda olduğunu savunur:
“Marksist çözümleme, tarihsel gelişim yasalarına ve özellikle sermaye yasalarına ilişkin temel bir içgörü sağlarken Marksizmin kategorileri cinsiyet körüdür. Erkeklerle kadınlar arasındaki ilişkilerin sistematik niteliğini özgül olarak yalnızca feminist çözümleme ortaya koyar. Gene de feminist çözümleme tek başına yetersizdir çünkü feminist çözümleme tarih körüdür ve yeterince maddeci olmamıştır.”
Tek başına Marksizm'i elverişsiz, radikal feminizmi ise yetersiz bulan Hartmann; feminizm ve sınıf mücadelesi arasındaki bağı kurarken sıklıkla Marksist yönteme başvurur. Delphy’nin aksine partiarka ve kapitalizmi birbirinden bağımsız başlıklar olarak görmeyen yazar, Marksist okumaya ek olarak, kapitalist toplum tahlilinin feminist bir okuma ile zenginleştirilmesi gerektiğini savunur. Kendini sosyalist feminist olarak tanımlayan Hartmann, hem patriarka hem kapitalizme karşı mücadeleyi hedefleyen bir pratik yaratmayı önemli bulduğunu ifade eder.
KÜNYE: Kadının Görünmeyen Emeği, Gülnur Acar Savran - Nesrin Tura Demiryontan, 2008, Yordam Yayınları, 206 Sayfa.