13 aydır cezaevinde bulunan 15 gazeteci tahliye edildi

13 aydır cezaevinde bulunan 15 gazeteci tahliye edildi

Diyarbakır’da 15 gazeteci için tutukluluğa devam kararı verildi.

Diyarbakır’da tutuklu 15 gazeteci için mevcut delil durumu, atılı suçun vasıf ve mahiyeti, delillerin toplanmamış olması gerekçesiyle gazetecilerin tutukluluğunun devamını istendi. Avukatların savunmalarının ardından 15 gazeteci yurtdışı çıkış yasağı ile tahliye edildi.

Geçtiğimiz yıl tutuklanan Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eş Başkanı Serdar Altan, Xwebûn Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Mehmet Ali Ertaş, Mezopotamya Ajansı (MA) editörü Aziz Oruç, gazeteciler Elif Üngür, İbrahim Koyuncu, Lezgin Akdeniz, Mazlum Güler, Mehmet Şahin, Neşe Toprak, Ömer Çelik, Ramazan Geciken, Suat Doğuhan, Zeynel Abidin Bulut, Abdurrahman Öncü, Remziye Temel ile tutuksuz yargılanan gazeteciler Kadir Bayram, Esmer Tunç ve Mehmet Yalçın'ın "örgüt üyeliği" suçlamasıyla yargılandıkları davanın ilk duruşmasının ikinci oturumu Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülüyor.

YİNE KELEPÇEYLE GETİRİLDİLER

Duvar’dan Ardıl Batmaz’ın haberine göre; gazeteciler, milletvekilleri, sivil toplum örgütleri ile meslek örgütlerinin takip ettiği duruşma 40 dakikalık bir gecikmenin ardından 9.40'ta başladı. Tutuklu gazeteciler salona getirilmeden önce mahkeme başkanı gazetecilerin avukatına, gülümseyerek "Avukat bey bugün bitireceğiz mi?" diye sordu. Avukat, "İfadeler biterse bitireceğiz' yanıtını verdiği sırada tutuklu gazeteciler yine kelepçeli bir şekilde salona getirildi.

'GAZETECİLİĞİN BEDELİ OLARAK CEZAEVİNDEYİZ'

Gazeteci Mehmet Şahin'in yarım kalan savunmasıyla devam etmesi beklenen duruşma, tercüman eksikliğinden kaynaklı Türkçe yapılacak savunmaların alınmasıyla başladı. Kürsüye ilk olarak çıkan Aziz Oruç, destek için gelenlere teşekkür ederek konuşmasına başladı. Türkiye'de gazeteciliğin ne olduğuna ilişkin uzunca açıklamalar yapıldığını hatırlatan Oruç, "Yıllarca bu salonlarda haber takibi yaptık, yargılandık, tutuklandık. Yerel mahkemenin 'örgüt üyesi değilsin' diyerek beraat kararı verdi ama bugün yine 'örgüt üyesi' iddiasıyla yargılanıyorum. Bu kadar çarpık ve içi gazetecilik kokan başka bir iddianame görmedim" dedi.

AK Parti iktidarıyla beraber ülkede 'terörist damgasının' sıradanlaştığına vurgu yapan Oruç, "Bu ülkenin adaletini terhis edecek AYM için bile 'terör örgütünün arka bahçesi' denildi. Bu şartlar altında yerel mahkeme Anayasaya uygun kararı nasıl verebilir? 400 gün sonra mahkeme salonuna gelebildik. Suç işlediğimiz için değil gazeteciliğin bedeli olarak cezaevindeyiz" ifadelerini kullandı.

'SİZ YAPMAZ MIYDINIZ BU HABERLERİ?'

"Magazin haberi, spor haberi yapsaydınız" diyenlere yönelik de konuşan Oruç, "Yapabilirdik ama bir hakikat ortada dururken bu hakikati görmezden gelemezdik. Gazeteciyiz ve haberlerimizi, programlarımızı savunmaktan vazgeçmeyeceğiz" diye konuştu. Kendisine yöneltilen suçlamalar arasında Dünya Anadil Günü, Newroz, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, seçim ve 1 Mayıs İşçi Bayramına yönelik yaptığı sokak röportajları olduğunu hatırlatan Oruç, mahkeme heyetine doğru bakarak, "Bir an için bu coğrafyada gazetecilik yaptığınızı düşünün. Siz yapmaz mıydınız bu haberleri?" diye sordu.

Oruç sözlerini, "Kameramızı ve mikrofonumuzu alıp gazetecilik yaptığımızda damarlarınızdaki kanın hareketlendiğini biliyoruz. Bu günlerin hesabı sistem değişince verilecek elbet" diyerek sonlandırdı.

'ALGI YARATILMAYA ÇALIŞILDIĞI AÇIK'

Oruç'un ardından Elif Üngür'ün savunmasına geçildi. "Asimilasyon politikaları yüzünden anadilimde, Zazaca savunma yapamıyorum" diyerek konuşmasına başlayan Üngür, bugüne kadar 240 pragram çektiğini ve 2 binden fazla habere imza attığını söyledi. Bunların arasından sadece 22 haberin suçlama konusu yapıldığını ve bunların 7'sinin Newroz'a ilişkin olduğunu söyleyen Üngür, "Dolasıyıla burada bir algı yaratılmaya çalışıldığı açık" dedi.

Yaptığı haberlerin kamu yararı gözetilerek ele alındığını söyleyen Üngür, ödül aldığı bir haberin de suçlama konusu yapıldığını belirtti: "Bu içeriklerin hepsi habercilik faaliyetidir ve etik kurallara bağlı bir şekilde kaleme alınmıştır."

"Kadınların sesi olmak bir kadın gazeteci olarak benim görevim" diyen Üngür, Kürt basınına yönelik baskıların 'adaletsizliği gözler önüne serdiğini' söyledi.

'DAYIMLA GÖRÜŞMEM BİLE FARKLI YÖNLERE ÇEKİLMİŞ'

Üngür'ün ardından Suat Doğuhan'ın savunmasına geçildi. Türkiye'de tutuklanan ilk ve son gazeteci olmadıklarını belirterek konuşmasına başlayan Doğuhan, bulundukları binada başka bir medya şirketinin olmasının, 'örgütsel ilişki' olarak değerlendirildiğini belirtti: "Sayın savcının mantığına göre İstanbul'daki şirketlerin yarısı örgütsel faaliyet içerisinde. Öz dayım ile telefon görüşmem bile çok farklı yönlere çekilmiş. Çalışma arkadaşlarımla olan çekimlerle ilgili teknik konuşmalar bile suçlama konusu yapılmış. Yurtdışına 3 defa gittim ama sayın savcı onu bile 10 kere gitmişim diye göstermiş."

'KIYAMET KOPSA DAHİ SON SÖZÜMÜZ ÖZGÜR BASIN OLACAKTIR'

Tercümanın duruşma salonunda hazır bulunmasının ardından Mehmet Şahin'in yarıda kalınan savunmasına geçildi. Yazdığı manifestoyu okuyan Şahin, "Özgürlük, barış ve huzur içinde bir dünya bırakmak istiyorum. Buna karşı yapılan tüm saldırılara karşı duracağım. Çocukların mutlu geleceği için bu savaşın son bulması gerekiyor" dedi.

Kendisine yöneltilen suçlamaları değerlendiren Şahin, 2018 yılında gerçekleştirilen KESK mitinginde yaptığı konuşmadaki "Haksızlıklara ve hukuksuzluklara karşı mücadele edeceğiz ve sessiz kalmayacağız" sözlerinin suçlama konusunun yapıldığı belirterek, "Haksızlık ve hukuksuzluk. Bu iki sihirli kelime bugün suçlama konusu yapıldı. Başımıza gelen her şey haksızlık ve hukuksuzluk karşısında boyun eğmememiz ve sessiz kalmamamızdandır. Mitingte yaptığım bütün konuşmaların arkasındayım" dedi. Şahin, sözlerini "Kıyamet kopsa dahi son sözümüz özgür basın olacaktır' diyerek noktaladı.

Mazlum Güler, Ramazan Geciken, İbrahim Koyuncu, Abdurrahman Öncü, Remziye Temel, Neşe Toprak ve Lezgin Akdeniz'in savunmalarıyla devam eden duruşma 35 dakikalık aranın ardından 13.15'te devam edecek.

Mazlum Güler'in savunmasıyla devam eden duruşmada Güler, kendisinden önce savunma yapan arkadaşlarının beyanlarına katıldığını söyledi. İş arkadaşlarıyla olan konuşmaların dosyada suçlama konusu yapıldığını söyleyen Güler, "Benim onlarla olan konuşmamam hayatın olağan akışına aykırı olurdu" dedi.

'400 GÜNLÜK TUTUKLULUĞUMUZ BİR CEZAYA DÖNÜŞTÜ'

Güler'in ardından savunmasını veren Ramazan Geciken de resmi noter işlemleri ve mesleki telefon görüşmelerinin aleyhinde delil olarak dosyaya koyulduğunu söyledi. Geciken şöyle konuştu: "Sanki yasadışı bir iş yapıyormuşuz gibi yansıtılmış. Hiçbir örgüt üyesi değilim ve hiçbir yerden talimat almıyorum. 400 günlük tutukluluğumuz artık bir cezaya dönüştü ve bizim şahsımızda bu ceza ailelerimize kesildi."

Duruşma İbrahim Koyuncu'nun Kürtçe savunmasıyla devam etti. 10 aylık sürenin sonunda hazırlanan iddianamenin içerisinde herhangi bir suç unsuru bulunmadığına vurgu yalan Koyuncu, "Bu da iddianamenin boş ve özensiz olduğu anlamına geliyor" diyerek beraatini talep etti.

'İDDİANAMEYE BAKTIĞIMIZDA TÜRKİYE'NİN İÇERİSİNDE BULUNDUĞU DURUMU GÖRÜYORUZ'

Koyuncu'nun ardından Abdurrahman Öncü de savunmasını Kürtçe yaptı. Meslektaşlarıyla yaptığı iş konuşmalarının suç unsuru olarak gösterildiğini belirten Öncü, evinde bulunan hard diskin vefat eden kardeşine ait olduğunu söyleyerek, "Öyle anlaşılıyor ki benim hakkımda bir şey olmadığı için bunu yaptılar" dedi.

Remziye Temel de Kürtçe yaptığı savunmasında iddianameyi değerlendirdi. "İddianameye baktığımızda Türkiye'nin içerisinde bulunduğu durumu da görüyoruz" diyen Temel, "Telefonda arkadaşıma programın saatini sormam, normal yaşamda konuşulan konular suç olarak gösteriliyor. 13 aydır tutuklu olmamın sebebi budur" diye konuştu.

'21. YÜZYILDA KADINLAR HÂLÂ BASKI ALTINDA'

Temel'n ardından kürsüye çıkan Neşe Toprak ise Kürt coğrafyasında kadınların yürüttüğü tüm faaliyetleri göz önüne getirmeyi görev edindiğini söyledi. 21. yüzyılda kadınların hâlâ baskı altında olduğunun altını çizen Toprak, sanatsal faaliyetlerine ve sanatın toplum için önemine değinerek, "Sanat ve sanatın savunuculuğu neden suç olarak değerlendiriliyor?" diye sordu. İddianamede kendisine yöneltilen suçlamaları değerlendiren Toprak, "Kadınların sesi olmak ve bu faaliyetleri sonuna kadar sürdürmek istiyoruz" diyerek savunmasını bitirdi.

Duruşma Lezgin Akdeniz'in savunmasıyla devam etti. 13 aydır bugünü beklediklerini söyleyen Akdeniz, kendilerinden sonra haklarında dava açılan kişilerin üçüncü duruşmalarının görüldüğünü söyleyerek yargılamanın uzatılmasına tepki gösterdi. İddianameyi baştan sona okuduğunu söyleyen Akdeniz, "Neyden dolayı tutuklu olduğumu anlamadım" dedi.

Akdeniz'in savunmasının ardından duruşmaya 35 dakika ara verildi.

'İDDİANAMENİN İÇERİĞİ BOŞ...'

Verilen aranın ardından saat 13.21'de tutuklu gazeteciler duruşma salonuna yine kelepçeli olarak getirildi. Tutuksuz sanıkların savunmalarıyla devam eden duruşmada ilk olarak Kadir Bayram konuştu. İddianamenin içeriğinin boş olduğunu söyleyen Bayram, meslektaşlarının beyanlarına katıldığını söyledi.

Bayram'ın ardından Esmer Tunç tercüman aracılığıyla Kürtçe savunma yaptı. Tunç, "İki gün boyunca burada destek amaçlı bulunan arkadaşlara teşekkür ederim. Hakkımdaki iddialar mesleğim gereği yaptığım faaliyetleri içeriyor. Yaklaşık 800 sayfadan oluşan iddianamenin içeriği tamamen mesleki faaliyetleri kapsıyor. Bu ülkede kameran olmak suç mudur? Serdar Altan'ın da belirttiği gibi burada hesap vermek için değil hesap sormak için bulunuyoruz. Bu iki günün sonunda acaba bu ülkede adalet var mı yok mu belli olacak" dedi.

GAZETECİLERİN SAVUNMASI SONA ERDİ

Duruşmada son olarak Mehmet Yalçın'ın savunması alındı. 10 yılı aşkın zamandır kameramanlık yaptığını söyleyen Yalçın, iddianamenin içeriğinde yer alan telefon konuşmalarına değinerek, "Bundan doğal bir şey yoktur" dedi. Gazetecilerin savunması bitti.

Açık tanığın ardından gizli tanığın dinlenmesine geçildi. SEGBİS aracılığıyla sesi değiştirilerek ve görüntüsü gizlenerek dinlenen gizli tanığa mahkeme başkanı gazetecilerin isimleri okuyarak, "Tanıyor musun?" diye sordu. "Evet tanıyorum" diye yanıtladı gizli tanık. Nereden tanıyorsun diye soran mahkeme başkanına, "Diyarbakır'da gerçekleşen eylem ve etkinliklerden tanıyorum" dedi.

Hemen hepsiyle prodüksiyonda karşılaştım diyen gizli tanığa Aziz Oruç soruldu ilk olarak. Gizli tanık, "Örgütün basın alanında faaliyet düzenliyor ve görev alıyordu. Daha önce nerede eğitim aldığını ve başka alanlarda görev aldığını da kendisi bana söyledi. Aldığı talimatla örgütün propagandasını içeren yayınlar yaptığını ve Avrupa'da yayın yapan kanala aktarıldığını biliyorum."

Gazetecilerin PEL prodüksiyonda kurgu, montaj ve programlar yaparak bunları Sterk TV ve Medya Haber TV'ye gönderdiklerini belirten gizli tanık, bu faaliyetlerin örgütsel amaçlı olduğunu ileri sürdü. Mehmet Ali Ertaş'ın "KCK kadrosu olarak şehirde faaliyet yürüttüğünü" iddia eden gizli tanık, gazetecilerin yurt dışında yayın yapan televizyonlara içerik hazırlamak dışında örgütle bir ilişkilerinin olup olmadığını bilmediğini söyledi.

Gizli tanığın, gazetecilerden birinin örgütün etkinliklerine 'hem kameraman hem katılımcı' olarak katıldığını söylemesi üzerine salonda gülüşmeler oldu.

SAVCILIK TUTUKLUĞUNUN DEVAMINI İSTEDİ

Aziz Oruç, kendisini Pel prodüksüyonda gördüğünü iddia eden gizli tanığın beyanına karşı, hiç Pel prodüksiyona gitmediği ve gizli tanığın bahsettiği dönemde cezaevinde olduğunu söyledi.

Açık tanık Kezban Kuday'ın dinlenmesine geçildi. Kuday, sadece Serdar Altan'ı tanıdığını söyledi. Pel ajansın faaliyetlerinin sorulduğu Kuday, açık kaynak bilgilerinden başka bir açıklamada bulunmadı. Mahkeme başkanı, önceki ifadelerini hatırlatarak, "PKK güdümünde yayın yapan bir ajans demişsin" dedi. Kuday, "Buna dair bir şey görmedim" diye cevap verdi. "İfaden gerçeği yansıtmıyor mu?" diye soran mahkeme başkanı, "PKK güdümünde faaliyet yürüttüğüne ilişkin bilgim yok" dedi.

Savcı gazetecilerin tutukluluğunun devamını istedi. Avukatların savunmalarının ardından 15 gazeteci yurtdışı çıkış yasağı ile tahliye edildi.