1 Mayıs’a giderken: LGBTİ+ emekçiler ne istiyor?
LGBTİ+ emekçiler yaklaşan 1 Mayıs öncesi sorunlarını ve deneyimlerini aktardı. Bu aktarımlara göre, düzen LGBTİ+ emekçileri dışlarken, özellikle gelecek kaygısına itiyor.
İleri Haber
AKP Türkiyesi’nin ayrımcılığa en fazla maruz kalan kesimlerinden biri LGBTİ+’lar oluyor. Bu ayrımcılığın en görünür olduğu yerlerden biri de iş yaşamı.
Yaklaşan 1 Mayıs Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü öncesi LGBTİ+ emekçiler ile yaşadıkları sorunları, çalışma hayatlarını, sorunlarla nasıl başa çıktıkları, nasıl mücadele ettiklerini konuştuk.
Bir hukuk şirketinde yönetici olarak çalışan 24 yaşındaki Necdet, 28 yaşındaki kamu emekçisi Erdoğan, 32 yaşındaki kadrolu öğretmen Serdar, 44 yaşındaki turizm işçisi Esma sorularımızı yanıtlayarak, deneyimlerini aktardı.
‘NE KADAR BAŞARILI OLURSAN OL, ENGELLER VAR’
Bir işçi/emekçi olarak ve özellikle LGBTİ+ işçi olarak yaşadığın sorunlar neler ve senin çalışma hayatını, sağlığını nasıl etkiliyor?
Necdet: Cinsel kimliğimi ancak yönetici pozisyonunu aldığımdan bu yana ancak daha rahat bir şekilde ifade ediyorum. Bu süreç içerisinde nefret söylemine ötekileştirmeye maruz kaldım. Haliyle baskı ve psikolojik etkisi oldu bende.
İşte yaşadığım en büyük sorunlardan biri normalde benim çalıştığım türde vasıfta bir işyerinde, bu gibi işlerde LGBTİ+ bireylerin yer edinemediğini görüyorum ve bu bende ciddi sıkıntılar yarattı. Kurumsal ya da çeşitli şirketlerde kişi ne kadar donanımlı olursa olsun, akademik olarak ne kadar başarılı olursa olsun birtakım engeller var. Benim renkli görünürlüğümden dolayı kendi alışkanlıklarına kendi heteronormatif dünyalara uyuşturamadıkları ölçüde seni dışarıda tutuyorlar. Ben bunu çok yaşadım. Yine de buna rağmen bunu kırmak için kimliğimle var olmak için çok mücadele verdim, biraz olsun kırdığımı düşünüyorum duvarları her şeye rağmen.
Erdoğan: Kamuda çalışıyorum. Nöbet usulü gece çalışmakla beraber, zor ve yorucu bir işim var. Aslında her şeyi apaçık söylemek isterim, ama şu an bu Türkiye şartlarında pek müsait değil, o yüzden temel cevaplar veriyorum.
Bir emekçi/işçi olarak yaşadığım en büyük sorunlar, temelinde Türkiye’deki iş anlamında kamu-özel hiç fark etmeksizin en büyük sorun yönetici, amir baskısı. Sürekli iş yürüsün, sorun gelmesin, kişilerin kendi menfaatleri dâhil olmak üzere, çalışanların psikolojik, biyolojik, buna birçok anayasal hakkın da dâhil olmak üzere hepsinin elinden alınması. Aile düzenim yok. Sosyal hayatım yok. Kendime zaman ayıramıyorum. Sadece ev-iş arasında mekik dokuyorum. Bunun ne kadar ağır bir psikolojik savaş olduğunu biliyor musunuz? Bunlarla beraber kendime zaman ayırmaya çalışıyorum. Yapabildiğim tek şey, spora gitmek, diri kalmaya çalışıyorum, ne kadar zor olsa da. Birçok insan intihar ediyor bu konulardan ötürü. İş sahibi olsan da veya olmasan da seni zorla bu uçurumun ucuna itiyorlar.
Bir LGBTİ olarak yaşamak… Aman Allahım, böyle bir zor durum olamaz! Sana, her şeyden önce bir birey olarak bakılmıyor. İşte, aman kimse bilmesin, aman konuşmama dikkat edeyim, tavrıma tarzıma… Her şeyi ağır oturtulmuş toplum normlarına göre yaşıyorsun. Öyle şekillenmek zorundasın, çünkü alternatifin yok. Hiçbir şeyi özgürce yaşayamıyorsun. Bu çok acı. Hayata bir kez geliyorsun ve senin seçmediğin bir şeyden ötürü yargılanıp infaz ediliyorsun. Bazen işte din kullanılıyor, işte eşcinseller öyledir, böyledir, yani öbür dünyaya kalmadan, bu dünyada cehennemi yaşamış oluyorsun. Kısacası çalışma hayatımı hiç olumlu etkilediği söylenemez. Sadece şunu söylemek istiyorum: Tarafsız, objektif bir şekilde bu olaylara karşı empati yapılmasını istiyorum. Asıl cevabı kendi beyniniz ve kalbiniz size verecektir. Ne kadar zor ve acı çektiğimizi göreceksiniz. Yani, sağlık yönünden de olumsuz etkiliyor. Psikolojik olarak iyi olman imkânsız. Bunla beraber birçok farklı hastalığı getiriyor yanında. İlaç yardımları alıyorsun, kabullenememek seni ucunda bir ölüme götürüyor ve bunun sonucunda LGBTİ ailesinin sorunlu, iyi olmayan bir bireyi oluyorsun.
Serdar: Bir öğretmen olarak yaşadığım en büyük sıkıntı tüm meslektaşlarımda da olduğu gibi itibarsızlaştırma. Gerek maddi gerek manevi olarak yıpratıldık ve yıpratılmaya devam ediyoruz. Sadece içinde bulunduğumuz eğitim sisteminden değil toplumun evirildiği koşullardan da kaynaklı bir durum. Tabii ki yine her şeyin başı doğumdan ölene kadar kaliteli bir eğitimdir. Böylece toplumun hiçbir yanında bir aksama kalmaz. İşimin devlet kurumunda olması çocuklar ve velileriyle iç içe olmak içinde bulunduğum trans dönüşüm sürecini daha dikkatli yönetmem için çok çaba harcamama sebep oldu. Kendimi çalıştığım kurum içerisinde hukuki sürecim başlamadan ifade etmedim. Hormanal süreçlerle başlayan ve ameliyatlarla gerçekleşen değişimlerimi devamlı saklamaya çalıştım. Çünkü böyle bir durumda çalışma arkadaşlarımdan çok öğrenci ve veli davranışlarına güvenemiyordum. Ödevini yapmadığı için kızdığınız bir öğrencinin velisi, çocuğumun psikolojisini bozmuş uyuyamıyor vs. diyerek okula gelebiliyor. Günümüzde, öğretmenin böyle bir durumu varmış çocuğumun psikolojisi bozuldu diyerek kolayca şikâyette bulunabilir. İlk durumda da arkamızda durmayan idari amirler böyle bir durumda yani benim durumumda hiç arkamda durmayacaktı. Böyle bir durumda görevlendirmeler ile il içinde mevcut okulunuzdan uzak yerlere gönderilirsiniz ya da belki tayin adı altında sürgün bile edilebilirdim.
Esma: Yaşadığım en büyük sorun açıkçası gelecek kaygısı. Benim gibi diplomasız birisi için, vasıfsız sayılabilecek birisi için, okumamış bir insan için şu işi kaybetsem ne yaparım, bu kriz şartlarında ne yaparım yani benim en büyük kaygım bu. İşsizlik korkusu var herkes gibi. Şu an bir otelde çalışıyorum ve bir otelde yapılabileceklerden en ağır işlerden biri. Personel kafeteryasına bakıyorum. Tamamen zamana karşı çalışıyorum. Her şeyin bir dakikası var, sürekli tempolu bir çalışma var ve bazen su içmeyi, yemek yemeyi dahi erteliyorsun işi yetiştirmek için. Zamana karşı çalışmak zor. Diğer taraftan iş yerinde lezbiyen kimliğimle var edebiliyorum kendimi. Cinsel kimliğime cinsel yönelimime bakılmaksızın işime bakılıyor, işime odaklanılıyor. Bu açıdan bir sıkıntı çekmiyorum. Ama bundan önceki çalıştığım iş yerinde oradaki şefimle bir sorun yaşadım. Mobbing uyguluyordu, fazla mesai yazıyordu, sürekli mesai saatimi değiştiriyordu. Yıldırma halini almıştı. 3 vardiya çalışıyorduk ve 1 hafta içinde 3 farklı vardiya yazıyordu. Baktım olacak gibi değil, sağlığım psikolojim bozulmaya başladı. Daha üst kademe ile konuştum ve ilettim. İlk başta kimliğim dert olur mu diye düşünmedim ama bu şikayetten sonra bazı düzeltmeler yapıldı. Bu sefer de bu şefle bu adamla bir sıkıntı yaşadım, benim cinsel yönelimimi öğrenirse homofobi ile karşılaşırım buradan bir baskı yerim diye kendimi saklamaya başladım. İşteki insanlardan uzaklaştım, samimiyet kurmadım. İş yeri ortamında işte belli bir yaşa gelmişim, nerde yaşıyorsun, evli misin, neden evlenmedin, işte hafta sonu ne yaparsın gibi sorular gelecekti. Bundan çekinir oldum, kendimi kapattım. Bu sefer insanlar bana uzak, soğuk, burnu havada, mesafeli birisiyim gibi baktı. O iş yerinde aslında izole oldum bu çekincelerden dolayı.
‘İNSAN GİBİ ÇALIŞMAK İSTİYORUM’
Senin için iş yaşamında en acil çözüm bekleyen sorun nedir?
Necdet: Çözüm beklediğim şey, kişi kendi cinsel kimliğinden dolayı dışlanmamalı, aforoz edilmemeli, saklanma ihtiyacı hissetmemeli, kişiler bulundukları alanda kariyerinde başarılı olduğu takdirde karşılığını almalı, kimliği üzerinden değerlendirilmemeli. Bulunduğum bir iş yerinde benden önce görünür olmuş eşcinsel bir iş arkadaşım vardı. Kendisi Boğaziçi mezunuydu, yabancı dili çok iyi, çok yetenekleri var, birçok hukuk şirketinde farklı pozisyonlarda çalışmış yani tecrübeli birisi ama yönetici pozisyonuna alınmadı, ona pozisyon dolu dendi falan. Aslında dolu da değildi ama onu değerlendirirken hakkında saçı boyalı, affedersiniz “karı gibi” değerlendirmeler yapıldığını duyduk. Aslında LGBTİ+ kimlikli kişinin donanımı, katacakları çoğu zaman hiç dikkate alınmıyor, ama öyle olmayan çok daha vasıfsız bir kişiyi o pozisyona koyabiliyorlar. Mesela ben gün içinde kendime özen göstermem olay oluyordu, fondöten sürmem, rimel sürmem aşırı tepkilere neden oluyordu. Bir beyaz yakalıyım ama sıradan bir beyaz yakalı için sıradan olan şeyler benim için değil mesela, iş görüşmelerinde sorulan sorular, mesela sevgilimin çiçek göndermesi, yani bir erkeğin bir erkeğe çiçek göndermesinin aldığı tepki, iş çıkışı almaya gelmesi ile bakışlar vesaire; birçok şey ve sürekli olarak o ayrıştırıldığını sürekli sana hatırlatılıyor.
Erdoğan: Çözüm bekleyen sorunum, insan gibi çalışmak. LGBTİ+ olarak hayatın her alanında haklarının kanunlar tarafından, anayasada kabul görüp korunmasını istiyorum.
Serdar: Hastaneye başvurup da dönüşüm sürecimi başlatmadan önce atanmış bir öğretmen olarak okullarımızda biriken bazı evraklarımız var, benim de evraklarım vardı. Bu evraklar ödüllerinizi, cezalarınızı, raporlarınızı, çalışma yıllarınızı, askerlik durumunuz, evlilik, boşanma ve çocuğunuz varsa işte birçok belgeyi kapsar. Bu belgeler de klasik bir klasörün içerisinde bulunarak gittiğiniz her okula gider. Kilitli veya mühürlü olmayan bu dosya idari amirlerce keyfe keder açılıp incelenebilir. Bu dosyadaki evrakların değiştirilmesi veya çıkartılması işlemleri için izlenebilir belli başlı hukuki bir yol yok. Bu dosyanın bu şekilde amirinin elinin altında bulunması sadece bizim durumumuzdakiler için değil diğer insanlar için de özel hayatın ihlali suçunu oluşturuyor. Bu dosya sürekli bir psikolojik bir şiddet aracına dönüşebiliyor.
Ayrıca isim ve cinsiyet hanesi mahkeme kararı ile değiştikten sonra hayat boyunca kaydolduğumuz ya da kaydedildiğimiz birçok devlet organına ait sistemde biz başvuru yapmadığımız müddetçe isim ve cinsiyet hanemiz değişmiyor. Bazı sistemleri biliyoruz fakat bazılarına kayıt olduğumuzu dahi bilmezken bu sistemlerde nasıl güncelleme talep edebiliriz. Mahkeme kararının kesin karar kısmında bu T.C. kimlik numarasına sahip kişinin tüm sistemlerde tüm kurumlarda kaydının belgelerinin değiştirilmesi gerekiyor ama bir türlü bu en temel şey yapılamıyor.
Benim mahkeme kararım çıkalı 2 yıl oldu neredeyse ve ben hala bilmediğim sistemlerde eski ismim çıktığı için kendimi yeni adımla tanıttığım insanlara geçmişimi açıklamak zorunda kalıyorum. Açıklama yaptığım insanların başkalarına anlatmamasını umuyor ve dua ediyorum. Şu an tek başıma bunlarla ailemin ve psikoloğumun desteği ile başa çıkıyorum ama yarın bir gün evlendiğimde eşim bu durumlarla nasıl başa çıkacak, ya da çocuğum olsa neye maruz kalacak, iş yerinde olabilecekler bunlar gerçekten çok zor.
Esma: Benim olayım şu. Hayata 1-0 değil 2-0 yenik başlamış bir insanım. Babam beni daha ilkokulda iken okuldan aldı. İlkokulu dahi bitirememiş bir insanım. Beni konfeksiyona verdi ve 11 yaşında çalışmaya başladım. Şu zamana kadar çalıştığım yerde, yaptığım bir işin hiçbir şekilde karşılığını alamadığımı düşünüyorum. Hayatta var olmak için birçok iş denedim. Baba zoruyla konfeksiyonda çalıştım, ama kendimi bilmeye başladığım zaman kafelerde barda çalışmaya başladım. 11 yaşında çalışmaya başladım ama ancak 22 yaşında sigortalı oldum. Nüfus cüzdanım bile babamdaydı, nüfus cüzdanım olmadığı için bile kendi çalıştığım yerde sigortalı olarak çalışma talebim bile olamadı. Yani şimdi emekli olmam bir o kadar yıl ileriye attı. En büyük sorun çok çalışıp az kazanmamız. Bu Türkiye için geçerli, insanlar işçiler gerçekten uzun süreler ağır koşullarda çalışıyor ama karşılığını alamıyor. En büyük sorun bence geleceksizlik, emekli olma düşüncesinin dahi uzak gelmesi. Çözüm gereken en önemli sorunumuz bu bence.
‘NEFRET SÖYLEMİYLE KARŞILAŞTIM’
İş yerinde ayrımcı nefret içeren sözlere maruz kaldın mı? Nasıl söylemlerle karşılaştın? Sende etkisi ne oldu? Nasıl başa çıktın?
Necdet: Doğrudan bir konuşma ile karşılaşmasam da doğrudan bir kişiyle karşı karşıya gelmesem de sürekli giydiğim, tavrım, yürüyüşüm, giydiğim çoraptan tutun da herhangi bir hareketim sürekli konuşuldu. 3 yıldır kendimi kabul ettirmek adına bir mücadele verdiğimi söyleyebilirim ama yine de iş başarım olmasaydı, gerçekten görünürlüğüm bir baskı aracına dönüşebilirdi. Ben işte başarılı olmasaydım, kimliğim daha büyük bir sorun olurdu. Yani herkesten daha fazla çalışmalıyım, daha başarılı olmalıyım, büyük bir sınav gibi oluyor. Bazen de farklılığım sanki çözülmez bir hastalıkmış gibi bana yansıtılıyor, tersten de sanki “merhamet” için “miş” gibi davranılması bu sefer de yine bir eksikliğine işaret ediyor gibi bu da çok can sıkıcı olabiliyor. Nefret söylemiyle de karşılaştım tabii yani. Bir gün işe geldiğimde “topun masası” diye bir not buldum. Yine de geri adım atmadım. Ne topu söyleyin de ona göre oynayalım diye seslendim (gülüyor). Zor biliyorum ama bu röportajı okuyan arkadaşlarıma sesleniyorum, geri durmayın, varoluşunuzu yaşamak için bir yol bulun diyorum.
Erdoğan: İş yerinde genelde tehdit olur, işte çalışmazsanız şuraya göndeririz, başınızı koparırız, süreriz, şöyle zor yerlerde falan çalışırsınız gibi mobbingler oluyor. Bendeki etkisi, bir kez daha insanların ne kötü ve güvensiz olduklarını görüyorum. Genelde başa çıkma şeklim, işimi düzgün yapıyorum, çalıştığım için paramı hak ederek kazandığım için vicdanen rahatım. Benim için iş olsun, neresi olursa çalışırım, düşünmesi gerekenler, “günü nasıl kurtarırız, nasıl rahat çalarız” bu tarz insanlar düşünmeli; “senin bir şey düşünmene gerek yok” mantalitesi her zaman beni rahatlatıyor.
Serdar: İş yerimde görünür olmak ve kabul edilmek için açıkçası özel bir şey yapmadım. Çalışma arkadaşlarımdan yakın ilişki kurduklarıma sadece kendimi açtım. Zamanla süreç içerisinde diğer arkadaşlar da durumumu fark ettiler lakin ben anlatmadan gelip sorarak rahatsızlık vermediler. Sadece bir kişi getirdiğim sağlık raporunda kod ile belirtilen hastalık tanısındaki kısmi araştırıp transeksüalizm kısmını bulup "senin böyle bir durumun varmış" diye hesap sorar gibi yanıma gelmişti. "Evet var. Bunla ilgili resmi ve hukuki süreçler yürütüyorum. Bu özel hayatimin gizliliğini içeren bir konu" dedim. O zaman karşımdaki ifadesini yumuşattı sessizleşti bir daha da karşıma bu konuyla ilgili gelmedi. Hukuki sürecim bittiğinde aynı okulda 3-4 ay daha çalıştıktan sonra başka okula tayin istedim ve o kurumdan ayrılmak durumunda kaldım.
Esma: Nefret söylemiyle doğrudan karşılaşmadım, çoğunlukla Beyoğlu çevresinde çalıştım, küçük işletmelerde çalıştım. Beyoğlu ortamında kendime uygun yerlerde çalışmayı tercih ettim. Beyoğlu’nda bir işletme deneyimim oldu. Bir çay ocağı işlettim bir süre. Oradaki esnafa daha çok çalışıyorduk, yani hizmet veriyorduk. Onur Yürüyüşü sırasında gökkuşağı bayrağı astım dışarıdan büyükçe bir şey, yasaklardan önceydi. 2015’ten önceydi işte. Kapının önünde gökkuşağı bayrağı görünce sokaktaki bir esnaf gelip bunu ne asıyorsun falan dedi. Bir şekilde ona bir cevap verdim, bayrağı da indirmedim orada bir mahalle baskısıyla karşılaşmıştım. Ama genelde çalıştığım yerlerde kendimi ifade ettim, kabul gören yerlerde çalıştım ama bence ben şanslıyım. Beyoğlu ortamı çünkü. 95 yılında Lambda İstanbul’u keşfettim, kendimi kimliğimi kabul ettiğimde, kendimle kavgayı bıraktığım ölçüde Beyoğlu’nda kendime bir alan yarattım, haliyle çalıştığım ortamlarda nefrete maruz kalmadım. Ama tabii kendi alanlarımızdan çıkınca başka bir Türkiye var. Bunu hepimiz biliyoruz.
‘BİR ŞEYLERİN DEĞİŞMESİNİ İSTİYORUM’
Ayrımcılıkla, iş yerindeki sorunlarla nasıl mücadele ediyorsun ve mücadele önerilerin neler?
Necdet: Birçok durumda ben yanlış mıyım, fısıldamalar, hakaretler, beni kendime döndürdü. Öfkelendim de ama bir yerden sonra, bunu yenip bir özgüven kalkanı oluşturmaya çalıştım. Sanırım başa çıkma yöntemim bu. Nefret söylemi, ayrımcılık aslında kendinle barışmana de engel oluyor, ama saklanmadan başa çıkmaya başladığında giderek daha iyi hissediyorsun. Çözüm için, mücadele edebilmek için, iş yerlerinde, şirketlerde cinsel kimliğiyle ilgili bir şeye maruz kaldığında, ayrımcılığa uğradığında bir şikâyet, bir hak arama yolu olmalı. Bir yönetmelik olmalı, birileri cinsel kimlikle ilgili bir hakaret, nefret söylemi geliştirdiğinde bir yaptırım olmalı.
Erdoğan: Var olmak, kendi başına bazı şeyleri başarmak, seni iyi hissettiriyor ama sorunlarla genelde başa çıkmak zor oluyor. Tabi, herkes de kötü değil, bizi seven insanlar da var, onlarla vakit geçirip özgür, hayal ettiğimiz dünyayı anlatmak, bize en iyi gelen terapi diyebilirim. Aileme çok bağlı biriyim. Onların iyi olması, varlığı beni iyi hissettiriyor. Ve spor yapmak iyi geliyor, psikolojik olarak da rahatlatıyor. Birçok şeyi düşünmekten alıkoyuyor. Ayrıca iyi bir vücuda sahip olmak önemli.
Serdar: Her şeye rağmen ben olmak, hissettiğim gibi olmak, sürecim bana güç veriyor. Aynı zamanda mesleğimi iyi yapmaya iyi bir öğretmen olmaya çalışıyorum. Yaşadığımız zorlukları düşündüğümde, sürecimizin dönüşümümüzün tanınmasını ve bunun için artık bir şeylerin değişmesini istiyorum.
Esma: Yani önemli bir şey var, şu an benim çalıştığım iş yerinde, pek çok farklı kökenden farklı kimlikte insan var. Açıkça insanlar kendilerini ifade edebiliyor ve iş yerinde ayrımcılığa karşı bir politika var. Ayrımcılığa karşı eğitimler verildi ve veriliyor. Film gösterimleri yapıldı LGBTİ+ hakları ile ilgili örneğin ve bu bence çok önemli. Birçok konuda ayrımcılığa karşı bir yaklaşım var. İş barışı adına işveren için de önemli tabii ama benim kendim gibi olabilmem, saklanmak zorunda olmamam çok rahatlatıcı bir şey. Sürekli kimliğimi düşünmüyorum tabii, herkes gibi bir işçiyim ben de işimi düşünüyorum. Ama zaten doğal olan bunu sürekli sorun olarak düşünmeyi engelleyen bir ortamın yaratılması. Kurumsal bir şirkette yani bu tür eğitimler verilmesi, bilinçlendirme yapılması orada çalışan insanlarda ne kadar dönüştürücü etki yapıyor bilemiyorum ama en azından, bu tür fobileri olan insanları belli bir saygı içerisinde davranmaya mecbur bırakıyor. Bu tür bir işyeri politikası olması nefret söylemlerini, homofobik bir takım davranış ya da sözleri en azından engelliyor. Homofobinin kabul görmeyeceğinin çalışanlar tarafından bilinmesi dahi bence önemli. Bunun bir genel yaklaşım olması gerektiğini düşünüyorum.
TİP LGBTİ+ KOMİSYONU'NDAN 1 MAYIS ÇAĞRISI
Türkiye İşçi Partisi (TİP) LGBTİ+ Komisyonu’ndan İleri’ye yapılan açıklamada ise tüm emekçiler ve LGBTİ+'lar 1 Mayıs'ta ses yükseltmeye çağırıldı. Açıklamada şunlar kaydedildi:
1 Mayıs’a çok az bir zaman kaldı. Yine işçiler emekçiler olarak hem ekonomik sorunlarımızı dile getirmek hem ülkenin içinde bulunduğu baskı rejimine karşı 1 Mayıs’ta meydanlara sokaklara çıkmaya hazırlanıyoruz. İşçiler emekçiler olarak uzun çalışma saatleri, çok çalışıp az kazanmak, işsizlik korkusu, gelecek kaygısı hepimizin ortak sorunu. Ağır çalışma koşulları, zamlar ve giderek artan yoksulluk bizi daha da nefes alamaz hale getiriyor. LGBTİ+ işçiler olarak yaşadığımız bu ortak sorunların yanında aynı zamanda işyerlerinde maruz kaldığımız ayrımcılık, saklanmak zorunda kalmak, kimi zaman nefret söylemi bizim için çalışma hayatını daha da zorlaştırıyor. Kimi zaman kimliğimizden dolayı mobbing ve baskı ile daha çok üstümüze geliniyor, kimi zaman bize doğrudan yönelmese de ayrımcı yaklaşımlar ve söylemler bizim için sömürüyü katlayan bir hal alıyor. Bazen de doğrudan nefret eylem ve söylemleriyle çalıştığımız yerden ayrılmak zorunda, farklı boyutlarda psikolojik şiddetle başa çıkmak durumunda kalıyoruz. Bu 1 Mayıs’ın LGBTİ+ işçiler/emekçiler için de hakkını arama ve bir mücadele günü haline gelmesi için tüm işçi/emekçi LGBTİ+ları 1 Mayıs’ta sesini yükseltmeye meydanlara çıkmaya çağırıyoruz.