Yelda Koçak yazdı | 6. Yargı Paketi: Medeni Kanun hiç bu kadar tehlikede olmamıştı

Yelda Koçak yazdı | 6. Yargı Paketi: Medeni Kanun hiç bu kadar tehlikede olmamıştı

“Devlet bir süre sonra kadına nafaka ödememek için ‘BOŞANMA’ bakış açısını dayatacaktır.”

Fotoğraf: Dilara Açıkyıldız / csgorselarsiv.org

Yelda Koçak

İlki 24 Ekim 2019 tarihinde yayımlanan AKP yargı paketlerinin altıncısının yolda olduğunu, geçen haftalarda önce Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, sonrasında ise Adalet Bakanı tarafından dillendirildi. Ayrıntıları da üst düzey bir bakanlık yetkilisinin bir gazeteciye verdiği demeç ile öğrendik. Paket içeriklerini ancak bu şekilde takip ediyoruz maalesef, çünkü artık halktan, kamuoyundan ve milletvekillerinden kaçırılarak hazırlanan Yargı Paketleri dönemindeyiz…

Kadın hareketi/feminist hareket olarak uzun zamandır kaygılıyız. Sadece yargı paketleri sürecinde değil Meclis’in her yasama faaliyeti sürecinde aynı tedirgin ve tetikte olma halimiz devam ediyor.  2016 yılında “Boşanmaları Önleme Komisyonu” taslak raporunu paylaştıkları ve sonrasında geri çektikleri günden bu yana ajandalarında ne olduğunu biliyor, kâh bu niyetlerini gece yarısı korsan kanun teklifleriyle kâh torba yasaların içerisinde soktukları ince işlenmiş “ve/veya”lı cümlelerle yakalıyor ve suç üstü yapıyoruz.  

Bir gece yarısı tek adamın İstanbul Sözleşmesi’nden tamamen Anayasa’ya ve hukuka aykırı çıkma kararından bu yana, artık ajandalarındaki kadınların, çocukların aleyhine olan ve bugüne kadar kadın hareketi ile kamuoyu sayesinde hayata geçiremedikleri düzenlemeleri daha pervasızca hayata geçirmeye çalıştıklarını görüyoruz. Çocuklarla kişisel ilişki düzenlemesinde köklü değişiklikler yaptıkları ve apar topar Meclis’ten geçirdikleri 5. yargı paketinden sonra muhtemelen 2022’nin ilk aylarında Meclis’e sunacakları 6. yargı paketinde Medeni Kanun’u ilgilendiren üç temel konuda düzenleme yapacaklarını açıkladılar. Bunlar kadın ve çocukların nafaka hakları, boşanma davalarının usulü ve aile arabuluculuğudur. İktidar ve suç ortaklarının haklarımızı gasp etmek üzere nasıl bir paket hazırladıklarını paket içeriği açıklanınca daha net göreceğiz.

NAFAKA HAKKIMIZ YİNE TEHDİT ALTINDA

Kadın ve çocukların nafaka haklarının kısıtlanması yeni değil. 2019 yılından bu yana tartışıyorlar. Bizler de kadınlar ve kadın hareketi olarak boşanmış babalar, mağdur erkekler vb. isimlerle lobi çalışması yapan dernekleri değil kadınların, çocukların haklarını, toplumsal cinsiyet eşitliğini savunan derneklerin, platformların sesinin ve sözünün duyulması için çalışmalar yürütüyoruz. Bulunduğumuz her platformda nafaka hakkına yönelik saldırıların iç yüzünü anlatmaya çalışıyoruz. Nafaka yalanları diye kısaca özetlediğimiz bütün başlıkları alta sıraladığımız onlarca yazı yazdık,[i] röportajlar yaptık. Sözümüzü kurarken dayanağımız; toplumsal hayatın, kadınların, çocukların yaşadıklarının bizzat kendisiydi. Yıllarca adli yardım bünyesinde ekonomik durumu yetersiz olan özellikle kadınlara avukatlık hizmeti sunan baroların adli yardım birimlerinin dosyalarını açıp bakalım, gerçek nafaka rakamlarını oradan okuyalım dedik ve sevgili meslektaşım Selin Nakıpoğlu ile birlikte Gaziosmanpaşa yollarına düştük. 2019 yılında İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi, kendisine yapılan “adli yardım” talepli dosyalar üzerinde bir çalışma yürüttü. Biz de Gaziosmanpaşa Adli Yardım Bürosu’ndaki dosyaları inceledik. O inceleme sürecinde gördük ki, bizim takip ettiğimiz bu mahkemeler kadınlara ve çocuklara zaten 150-300 TL nafaka veriyor, “Bununla mı uğraşıyorlar?” sözümüz o kadar doğru ve o kadar gerçek ki...

Gaziosmanpaşa Adli Yardım Bürosu’na 2018 yılında yapılan 665 başvurunun 100’ünde mahkemeler tarafından takdir edilen tedbir, yoksulluk ve iştirak nafakaları rakamlarına ulaşılmıştır.[ii] 100 başvurunun 5 tanesi nafaka artırım davası açmak için geri kalan 95 başvuru ise ödenmeyen nafakaların icrası taleplidir. Nafaka hakkı tartışmaları yürütülürken unutulmamalıdır ki takdir edilen nafakaların büyük çoğunluğu da zaten ödenmemektedir ve kadınlar, kendileri ve çocukları için kazandıkları nafakaları tahsil edebilmek için yine icra dairelerinde sürünüyor. Üstelik Yargıtay sadece son 3 aylık nafaka borcunu ödeme karşılığında çokça dillendirilen tazyik hapsini kaldıran içtihatla birikmiş nafakaları tahsil imkanının da yollarını kapatmıştır. Bunun da bilincinde olarak incelememiz, ödenmemiş ve bu nedenle icralık olan nafaka miktarları üzerinden yapılmıştır.

Yine incelenen dosyalar arasındaki 11’inde ise çekişmeli olarak iştirak ve yardım nafakası talepli dava açılmış, sonra yapılan protokolde nafaka talebinden vazgeçmiş. Bu rakamın 11 den çok daha fazla olduğunu düşünmekteyiz çünkü bu şekilde sonuçlanan mahkeme kararları adli yardım bürosuna düzenli olarak teslim edilmediği için esasında kaç dosyanın bu şekilde sonuçlandırıldığı henüz bilinememektedir. Ülkemizde özellikle çekişmeli boşanma davalarının temel konusunun şiddet olduğu kimsenin inkar edemeyeceği bir gerçek olmakla beraber bu şiddet boşanma davaları devam ederken de sürüyor. Boşanma davası açtığı süreçte öldürülen kadınların varlığı da bu şiddetin dozunu ve yaygınlığını gösteriyor. Kadınlar, devlete başvurduklarında, adli süreci başlattıklarında dahi şiddetten korunamamakta, yeterince önlem alınmadığı için şiddet devam ediyor. İncelemiş olduğumuz dosyalardan 100 tanesinin 11’inde gözlemlediğimiz bu durum kadınların yasal haklarından şiddet tehdidi altında vazgeçtiklerinin kaydıdır.

Eş için hükmedilen tedbir veya yoksulluk nafakalarının miktarları 100 ila 2000 TL arasında değişiyor ve 71 dosyanın 69’unda bu miktar 500 TL’nin altında. Ortalama nafaka miktarı 287 TL. Çocukları için hükmedilen tedbir veya iştirak nafakalarının miktarları ise 100 ila 1100 TL arasında değişiyor ve 67 dosyanın 64’ünde bu miktar 500 TL’nin altında. Çocuk başına ortalama nafaka miktarı 287 TL.

Yine bu süreçte Kadın Dayanışma Vakfı tarafından da kapsamlı bir Yoksulluk Nafakası Araştırma Raporu yayınlanmış olup söz konusu raporda incelenen dosyaların yüzde 66,4’ünde 0-500 TL arasında nafakaya hükmedilmiştir ve bu aralıktaki nafakaların ortalaması 262.TL’dir. [iii]

Kadınların ve çocukların geçimi için son derece sembolik miktarda da olsa takdir edilen nafakalar şimdi iktidardan bir kısım muhalefete yine erkeklerin dilinde. Bu kez de erkeklerin ödemesi gereken nafakayı, devlet hazinesinden ödeme, diğer bir anlatımla ödememe önerisi yapılmaktadır. Medeni Kanun’da her ne kadar cinsiyet belirtilmese de, yoksulluk ve iştirak nafakası konusunda kadın ve erkek eşit sorumlu tutulsa da toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin derinliği nedeniyle kadınların hakkı olarak fiili durumda kendini gösteren yoksulluk nafakasının devlet hazinesinden karşılanması önerisi tamamen erkeklerin kayırılmasıdır. Devlet bizzat İstanbul Sözleşmesi’nden erkeklerin lehine çıkarken ve kadınları koruyucu olmaktan çıkıp yalnız bırakırken nafaka söz konusu olunca açık ve net erkek tarafından yer alıyor. Bu konuda yapılacak her öneri erkek devlet söylemini pekiştirecektir. Bu durum yoksulun yoksulu olan kadınlar aleyhine toplumda da boşanmış ve nafakaya muhtaç kadın karşıtlığını da güçlendirecektir. Yurttaş yoksulluğunun gittikçe derinleştiği, devlet hazinesinin neredeyse boşaltıldığı bir süreçte çoğunlukla ağır şiddet nedeniyle çekilmez hal alan evliliği bitirmek isteyen kadının nafakasının devlete yüklenmesi, boşanmış kadınları devletin sırtında bir yüke dönüştürecek ve kamuoyunda boşanmış kadın düşmanlığını körükleyecektir. Devlet bir süre sonra kadına nafaka ödememek için “BOŞANMA” bakış açısını dayatacaktır.

BOŞANMANIN HIZLANDIRILMASI, YAN HAKLARIN ÖTELENMESİ KADINLARIN ALEYHİNEDİR

Boşanma davalarının, boşanma açısından “hızlıca” görüleceği ve boşanma davasının fer’i -yan hakları- olarak düzenlenen tazminat vb. uyuşmazlıkların sonraya bırakılması da fiili durumda kadınların maddi-manevi tazminat için, mal paylaşımı için yıllarca mahkeme kapılarında sürünmesi ile sonuçlanacaktır. Boşanma davası uzun sürmesin, bir an önce sonuçlansın saflığı ile savunulacak bu usul ile günün sonunda kadınlar haklarından mahrum bir şekilde boşanacaklardır. Mahkeme, avukatlık masrafları, yargılamaların uzunluğu da bir arada düşünüldüğünde böylesi bir önerinin kadınlar için hiçbir yararı olmayacağını baştan söyleyelim ve kamuoyunu, kadınlara ve kadın hakları savunucularının sözlerine kulak vermeye çağırıyorum.

ARABULUCULUK KADINLARI MAĞDUR EDECEK

Gelelim son yıllarda başımıza musallat olan “yargı dışı çözüm yollarından” biri olan arabuluculuk kurumuna. Özellikle iş hukuku alanında dava açılmadan önce zorunlu hale gelen arabuluculuk nedeniyle işçilerin yıllarca sürdürülen iş davaları yerine arabuluculuk süreci ile hak ettikleri işçilik alacaklarının çok çok altında anlaşmalara imza atmaları, patronlar tarafından sistemli bir şekilde yürütülen arabuluculuk süreci ile işten çıkarıldıkları ile işçilerin yaşadıkları hak kayıpları saha deneyimlerimizle sabit. Aile hukukunda arabuluculuk, zorla evlendirmelerin bir gerçeklik olduğu toplumumuzda boşanmaları da rıza dışı anlaşmalarla bitirme projesidir ve açıkça kadınların aleyhine bir durumdur. Aile hukukunda arabuluculuk sürecinin getirilmeye çalışılması da AKP’nin uzunca bir süredir ajandasında olan bir başlık ve İstanbul Sözleşmesi şiddetin söz konusu olduğu durumlarda arabuluculuğu yasaklamaktaydı. Şimdilerde şiddet olmayan durumlar için getirileceği söylenmekte ise de şiddetten halen sadece fiziksel şiddetin anlaşıldığını ve diğer şiddet türlerinin görmezden gelindiğini belirtmek isterim. Yine sadece boşanmadan kaynaklı mal paylaşımları davalarında uygulanması söylemi de kadınları yoksullaştırmaktan, ağır aksak gitse de mahkeme süreci ile aranan hakların tehlikeye sokulmasından başka bir şey değildir.[iv]

HEDEFTE MEDENİ KANUN VAR

6’ncı Yargı Paketi’nin içeriğinde olacağı söylenen bu üç başlığı bir arada düşündüğümüzde AKP’nin hedefindeki Medeni Kanun’un büyük bir tehlike altında olduğunu görmemiz gerekiyor.  Zira o kanun, kadın hareketinin yıllarca verdiği mücadelelerle kadın-erkek eşitliği karşıtı maddelerinden de büyük oranda arınmış ve kadınların, kız çocuklarının temel eşit yurttaşlık haklarının teminatı niteliğinde önemli bir kanundur. AKP giderken geride hiçbir şey bırakmama konusundaki gözü karalığını en çok da toplumsal cinsiyet eşitliği başlığında yapmak istemektedir ki geriye bırakacağı mirastan yeniden doğmak istemektedir. Bu nedenle de daha önceki yargı paketlerinde gösterilen direncin de ötesinde bir strateji ve geniş bir hat örerek Medeni Kanun’a yönelik saldırıları durdurmalıyız. Meclis çoğunluğunu elinde bulundurmanın verdiği keyfiyetin de ötesinde yargı paketlerini jet hızıyla geçiren AKP iktidarında aklımızdan bir an için çıkarmayacağımız sözün; “Yasalara dokunma, uygula” olduğunu da bir kez daha hatırlatmak isterim. Bugüne kadar defalarca kez deneyimlendi ki ufak birkaç “iyi değişiklik” ile süslenen yasal düzenlemeler, nihayette başta kadınlar, çocuklar ve LGBTİ+’lar olmak üzere tüm toplumun aleyhine olmuştur.


[i] Nafaka hakkı kapsamında yürütülen tartışmaların esasında Medeni Kanununa yönelik bir saldırı olduğu ve nafaka karşıtlarının yalanlarını sıraladığım bir yazı için: https://hukukotesi.com/mevzu-sadece-nafaka-degil-saldiri-medeni-kanuna/

[ii] Söz konusu araştırmalarımız KONDA tarafından Mart 2020 tarihinde hazırlanan Yoksulluk Nafakası Dosyası’nda da yer almaktadır.  https://konda.com.tr/tr/rapor/nafaka-dosyasi/

[iii] Kadın Dayanışma Vakfı Yoksulluk Nafakası Araştırma Raporu http://kadinlaricinhukuk.org/wp-content/uploads/2019/12/Yoksulluk-Nafakası-Raporu.pdf

[iv] Aile Hukukunda getirilmeye çalışılan arabuluculuğun ne olduğuna ilişkin yazı: https://hukukotesi.com/av-yelda-kocak-yazdi-sermayenin-serbest-dolasimindan-aile-hukukuna-arabuluculuk/