Türkiye 'modelinde' birikim, büyüme ve bölüşüm tasarımları

Türkiye 'modelinde' birikim, büyüme ve bölüşüm tasarımları

2019 sonrasının Türkiye’si, yatırımların gerilediği bir ortamda, borçlanma ve kredi genişlemesine dayalı –spekülatif yönlü- biçimde; ve emeğin sömürüsünün şiddetlendirildiği bir yoksullaştıran büyüme sürecini vermektedir.

Prof. Dr. A. Erinç Yeldan

Yıllardır altını çizdiğimiz bir tespit var, ısrarla gene paylaşmak durumundayız: AKP, kurulduğu günden beri öncelikle finans sermayesi olmak üzere, sermayenin en gözde partisi konumunda olmuştur.  Bu gözlem, AKP üzerine yakıştırılan “büyük Orta Doğu Projesinin yürütücüsü”, “gerici bir ihvan merkezi”, vb tanımlamaları yansıtmamakta, ancak konumuz ekonomi yazını bağlamında AKP’yi bölüşüm perspektifi içerisinde yerli yerine oturtmaktadır.

Sanıyorum ki TÜİK’in Ağustos sonunda yayımlamış olduğu Milli Gelir İstatistikleri bu yorumu doğrulayan gözlemler ile doludur.  TÜİK verilerine göre Türkiye ekonomisi 2022’nin kinci çeyreğinde (Mart-Haziran dönemi) %7.6 büyüdü.  Geri kalanını TÜİK’in 31 Ağustos tarihli Haber Bülteninden okuyalım: “İşgücü ödemelerinin cari fiyatlarla Gayrisafi Katma Değer içerisindeki payı geçen yılın ikinci çeyreğinde %32.6 iken bu oran 2022 yılında %25.4 oldu. Net işletme artığı/karma gelirin payı ise %49.2 iken %54.0 oldu.

Veri somut ve çarpıcıdır: Türkiye ekonomisi büyümüş ama ücretli emeğin gelirleri küçülmüştür –hem milli gelire oranla pay olarak; hem de reel anlamda mutlak olarak.  Ücretli emek son bir yıl içerisinde milli gelir içindeki payında yüzde 7.2 puan gerileme yaşamıştır; emeğin sömürüsündeki şiddetlenmeyi açıklayan bu gözlem, AKP’nin de bölüşüm göstergeleri açısından iç yüzünü ortaya dökmektedir.

TÜİK verilerindeki bu çarpıcı gelişmeyi 2019’a geri taşıyalım.  Bilindiği üzere 2019, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi diye adlandırılan dayatmanın başlangıcı sayılabilir.  Aşağıdaki grafikte, 2019’dan bu yana milli gelirin ücretli emek ve sermaye arasında paylaşımındaki değişimler sergilenmekte.  Görüleceği üzere 2019’a görece ücretli emeğin milli gelirden aldığı paydaki gerileme neredeyse 10 puana ulaşmış; bu fark ise doğrudan sermaye gelirlerini beslemiştir.

TÜRKİYE'DE TİMSAH KAPİTALİZMİ

Kaynak: TÜİK Ulusal Hesaplar İstatistiklerinden kendi hesaplamalarımız

Sergilenen grafik, biraz hayal gücüyle, ağzı açılmış bir timsahın çenesini andırıyor.  UNCTAD araştırmacıları da 2018 tarihli Ticaret ve Kalkınma raporlarında, dünya ekonomisinde ücretli emeğin almakta olduğu payı, 2,000 en büyük ulus-ötesi tekelci şirketin reel karlarıyla karşılaştırmış ve derinleşen uçurumu “crocodile capitalism” –timsah kapitalizmi sözcükleriyle ifade etmiş idi.  Türkiye’de 2019 sonrası yaşanan gelir paylarındaki değişimler, küresel kapitalizmin bir çevre-ekonomisi olarak Türkiye’deki seyrini aynı sözcüklerle betimlemektedir.

ÜCRETLİ EMEĞİN GELİRLERİ MUTLAK ANLAMDA GERİLİYOR

Bu noktada denilebilir ki, ücretli emeğin payı geriliyor gözükse de, eğer toplam milli gelir hızla artıyorsa, emekçilerin gelirleri artıyordur ve dolayısıyla yoksulluk azaltılmaktadır.  Hele hele az biraz yüksek enflasyon ortamında tüm dünya kırılırken, büyümenin sürdürülmesi Türkiye “Modeli” denilen şeyin bir mucizesidir.  Bu tam da AKP resmi söyleminin yürttüğü bir propaganda neşriyatıdır.

TÜİK verilerini izlemeye devam edelim.  TÜİK’in “mevsimsel etkilerden arındırılmış, cari fiyatlarla hesaplanmış” milli gelir verilerindeki “Toplam İşgücü Ödemeleri” rakamlarını, gene TÜİK’in Tüketici Fiyatları Endeksi ile karşılaştıralım.  Ortaya ücretli emek gelirlerinin enflasyondan arındırılmış reel boyutu çıkacaktır. 2 No’lu Grafik bunu sergiliyor.

Ücretli emeğin gelirleri, reel olarak 2019’a görece %1.5; 2021’e görece de %6.8 daha düşüktür.  Türkiye ekonomisi büyümüş ama bu büyüme emekçileri yoksullaştırmıştır.  Bu yüzden bu tür büyüme hamlelerine ekonomik kalkınma yazınında yoksullaştıran büyüme adı verilmektedir.  Türkiye ekonomisinde bir yandan yüksek enflasyon, diğer yandan işsizlik baskısıyla birlikte emeğin gelirlerini geriletilmekte; iç talebin baskılandırılmasıyla elde edilen iktisadi artık olağan üstü biçimde ucuzlatılan TL aracılığıyla küresel piyasalara ihracat olarak aktarılmaktadır.  Ortaya çıkan sonuç, emeğin sömürüsüne dayalı yoksullaştıran büyümedir.  Türkiye bu tip büyüme hamlesini 12 Eylül faşizmi koşullarında, Özal’ın liderliğindeki “ihracata yönelik büyüme” masalında da yaşamış idi.

Yukarıdaki grafiğe, ücretli emek gelirlerindeki reel gerilemeyle karşılaştırma elde etmek maksadıyla sermaye gelirlerini (Brüt İşletme Artığı) enflasyondan arındırılmış biçimiyle bir kez daha sergileyelim.

Resmi veriler bize 2019 sonrasında sermayenin reel gelirleri toplamda %67 artarken, ücretli emeğin gelir toplamının %1.5 geriletildiğini gösteriyor. Böylesi bir kaynak transferi ve sömürü mekanizmasının kurgulanması AKP’nin tüm tarihi gelişimini özetliyor.

SPEKÜLATİF-YÖNLÜ BÜYÜME

Türkiye ekonomisinde yaratılan yoksullaştıran büyüme deseni, sadece bölüşüm göstergeleri açısından değil, kendi iç dinamikleri açısından da sürdürülemez ve sağlıksız niteliktedir. TÜİK verilerine göre, milli gelir toplamda %7.3 büyür iken, üretici sektörlerden tarım %2.9 daralmış; sanayi ise %7.5 ile ancak ortalamayı tutturabilmiştir. Öte yandan Finansal Hizmetler sektöründeki büyüme ise çarpıcıdır: bu dönemde %26.6 şişkinleşen finansal hizmetlerin büyüklüğü, milli gelirdeki çarpıklığın ve spekülatif-yönlü rantiyer kapitalist birikimin özetidir.

Milli gelire yapılan harcamaların niteliği de bu gözlemlerin doğal sonuçlarını vermektedir. Milli gelir tüketim harcamalarının ivmesiyle büyümektedir.  2022’nin ikinci çeyreğinde tüketim harcamaları %3.9 büyümüş bu da milli gelirin çeyrek dönem itibariyle büyümesini %2.1’e çıkartabilmiştir.  Oysa aynı dönemde sabit sermaye yatırım harcamaları  reel olarak %1.3 gerilemiş durumdadır. 

Özetle, 2019 sonrasının Türkiye’si, yatırımların gerilediği bir ortamda, borçlanma ve kredi genişlemesine dayalı –spekülatif yönlü- biçimde; ve emeğin sömürüsünün şiddetlendirildiği bir yoksullaştıran büyüme sürecini vermektedir.