‘Sarı Melekler’ sezona kupa ile başladı

‘Sarı Melekler’ sezona kupa ile başladı

Vakıfbank karşısında 3-0’lık skorla kupaya uzanan Fenerbahçe, yeni sezon öncesi psikolojik üstünlüğü ele aldı.

Ersan Kınık

Uzun bir yaz arasının ardından taraftarların iple çektiği kulüp sezonu, dün oynanan Spor Toto Şampiyonlar Kupası maçı ile nihayet başladı diyebiliriz. Geçen yılın şampiyonu Vakıfbank ile Fenerbahçe arasında geçen karşılaşmayı 3-0 gibi net bir skor ile kazanan Fenerbahçe, 1 Kasım’da başlayacak olan Sultanlar Ligi’ne kupayı kazanmanın verdiği özgüven ile giriyor.

5 ay gibi oldukça uzun bir yaz arasının ardından, voleybolda kulüp sezonu dün oynanan Vakıfbank – Fenerbahçe maçı ile startını verdi. Özellikle yaz tatili yerine yaz arası tabirini kullanıyorum çünkü tatil ifadesini kullanmak, yaz boyunca turnuvadan turnuvaya koşmak zorunda bırakılan sporcular için büyük bir haksızlık olacaktır. Kulüp sezonunun bitmesinin hemen 1-2 hafta ardından 31 Mayıs’ta başlayıp ve 17 Temmuz’da sona eren FIVB Milletler Ligi ile başlayan milli takım sezonu, 23 Eylül’de başlayan ve 15 Ekim’de sona eren FIVB Dünya Şampiyonası ile sona erdi. Oyuncuların, neredeyse nefes almaya bile vakit bulamadığı yoğun maç takvimlerinin artık ne derece sağlıklı bir durum olduğunun da tartışmaya açılması gerekliliği bir kez daha gün yüzüne çıktı.

TARAFTARDAN MAÇA YOĞUN İLGİ

Dün, son şampiyon Vakıfbank ile Fenerbahçe arasındaki mücadelenin biletleri, satışa çıktıktan kısa bir süre sonra tükenmişti. 15.00’te başlayacak olan karşılaşmayı izlemek için Burhan Felek Spor Salonu’na doğru yürürken ve saat henüz 14.30’a bile gelmemişken, salon önündeki giriş kuyruğunun yüzlerce metrelere ulaşmış olması, maça olan ilginin ne derece yüksek olduğunu gösterir nitelikteydi. 
Salona girdiğimizde ise özellikle yeni transferlere olan ilgi gözle görülür durumdaydı. Vakıfbank’ın yeni transferi Paola Egonu ve Fenerbahçe’nin yeni transferi Macris için hazırlanan pankartlar, ilk gözüme çarpan detaylardandı.
Maça başlamadan önce tribünleri es geçmek, salonu hınca hınç dolduran taraftarlara haksızlık olur. Her iki takımın taraftar sayısı da hemen hemen eşit sayıda olsa da, maç sanki Fenerbahçe’nin ev sahipliğinde oynanmış gibi bir atmosfer hakimdi salonda. Futbolda tribün kültüründen gelen seyirciler, Vakıfbanklılara adeta deplasman havası yaşattı. Yer yer voleybol maçlarına yakışmayacak argo tezahüratların yükseldiğini belirtmek gerekse de, herhangi bir taşkınlığın, tartışmaların, kavgaların meydana gelmemesi sevindirici bir husustu.

Maça geçecek olursak, açık konuşmak gerekirse ben de birçok seyirci gibi, Vakıfbank’ın rahat bir galibiyet almasını bekliyordum. Hatta Paola Egonu transferiyle birlikte Vakıfbank’ın bu yıl ligi domine edeceğine dair düşüncem vardı. Ancak setin başlamasıyla birlikte, zihnimde “acabalar” oluşmaya başladı. İlk sayıyı Arina Fedorovtseva’nın 4 numaradan yaptığı etkili hücumla Fenerbahçe kazandı, devamında servise giden Arina buradan da bir ace kazanarak durumu 2-0’a getirdi.

Bu arada maçın başında anlam veremediğim hususlardan birisi de Fenerbahçe’nin ilk altısındaki tercihti. Geçen sezonda yaptığı müdahalelerle adından (olumsuz anlamda) sıklıkla söz ettiren Fenerbahçe Baş Antrenörü Zoran Terziç’in, pasör pozisyonunda yeni transfer Macris yerine Buse Ünal’ı tercih etmesi, bu yıl da mı Fenerbahçe’yi bir pasör krizi bekliyor diye düşüncelere sapladı beni. Ancak hakkını vermek gerekir ki yerinde karar ve müdahaleleriyle geçen sezondan ders çıkarılmışa benziyor.

İlk sette Vakıfbank karşısında zorluk çekmeyen Fenerbahçe, 25-23 kazanarak durumu 1-0’a getirdi. Dengeli giden ikinci sette durum 16-13 iken gelen Meliha İsmailoğlu – Ana Cristina ve Buse Ünal – Macris değişikliği ile birlikte durum 17-15’e geldi. 17-15’in ardından 6 sayılık seri yakalayan Fenerbahçe, bir anda durumu 17-21’e getirdi 21-25’lik skor ile durumu oldukça rahat bir hâlde 2-0’a getirdi.

7 YIL ARADAN SONRA GELEN KUPA

Son sete geldiğimizde de etkili servislerle rakibin manşetlerini bozan ve Arina’nın power smaçör tabirinin hakkını maçın başından sonuna kadar tam anlamıyla vermesiyle birlikte Fenerbahçe son seti de güle oynaya kazandı ve tam 7 yıl aradan sonra Şampiyonlar Kupası şampiyonu olmayı başardı.

Geçen yıl Sultanlar Ligi Play-Off’larında ve Şampiyonlar Ligi yarı finalinin altın setinde Vakıfbank’a karşı yaşadıkları dramatik mağlubiyetlerin ardından, sezonun hemen başında böylesi önemli bir kupayı kazanmaları, Fenerbahçe taraftarını son derece memnun ederken, takım için de önemli bir özgüven ve motivasyon kaynağı olduğunu söylemek zor olmayacaktır.

Maça ve oyunculara dair genel izlenimlerimden bahsedecek olursam, Fenerbahçe’nin oldukça istekli ve takımca uyumlu bir oyun sergilemesine karşılık, Vakıfbank, inanılması güç bir şekilde bu uyumdan uzak bir görüntü verdi.

Geçen yıl manşet konusunda sıkıntılar yaşayan Arina’nın, yaz tatilini (evet Arina için tatil ifadesini, Rusya’nın uluslararası tüm organizasyonlardan men edilmesinden dolayı gönül rahatlığıyla kullanabilirim) gerçekten de verimli bir şekilde geçirdiğini gösterir nitelikteydi bu maçta aldığı manşetler. Hücumda yaptığı işlere değinmeye hiç gerek bile olduğunu düşünmüyorum zaten maçın MVP’si olarak ortaya koyduğu başarıyı herkese gösterdi. Ve maçın sonunda Fenerbahçe’ye kupayı getiren sayının da Arina’nın manşetinden seken top ile gelmesi de ayrıca bana göre maçın önemli detayları arasındaydı.

Transferi ilk olarak duyurulduğunda Fenerbahçe taraftarlarının beklentilerine yanıt vermeyen orta oyuncu Aslı Kalaç da takımıyla çıktığı maçın ilk setinde son derece başarılı bir performans sergiledi.

Pasör çaprazı pozisyonunda Melissa Vargas’ın bu sezon kadroda yer almamasıyla birlikte formayı geri kazanan Lazareva ilk sette sayı üretme konusunda sıkıntılar yaşasa da maçın ilerleyen bölümlerinde etkili hücumlarda bulunduğunu söyleyebilirim. 
Takım ile birlikte ilk resmi maçına çıkan ve 2. setin ortalarında oyuna dahil edilen Macris de tıpkı bu yıl Fenerbahçe’den THY’ye transfer olan Naz Aydemir Akyol gibi mücadeleci bir ruh ortaya koyarak taraftarın gönlünü kazandı bile. Yine Buse gibi yetenekli bir pasör ile bu maçta olduğu gibi olduğu gibi, gelecek maçlarda da yer yer değişikliğe giderek oynamaları rakiplerinin dengesini bozabilir.

Vakıfbank cephesinde ise Egonu için yorum yapmaya çok fazla gerek yok ama topla buluşma konusunda ciddi sıkıntılar yaşamasından dolayı takımın manşet hattına ve pasörüne bakmakta fayda olduğunu düşünüyorum. İtalya’nın Novara takımından transfer edilen smaçör Nika Daalderop maç boyunca tutuk kaldı. Geçen sezonun tartışmasız bir şekilde lige damgasını vuran Gabi de beklentilerin altında bir performans sergiledi.

Milli arada sıklıkla sakatlık sorunlarıyla boğuşmak durumunda kalan Zehra Güneş, maçı sadece 1 blok sayısıyla tamamladı. Gerçek performansından hayli uzak bir performans sergilemesi, birçok kişinin aklına Zehra’nın hâlâ sakatlık sorunlarını tam anlamıyla atlamadığı düşüncesini getirdi. Aslında yazımın tam da başında belirttiğim gibi oyuncuların bu kadar yoğun bir maç takvimiyle boğuşmak zorunda kalmaları, Zehra’nın bu durumda olmasının bir yansıması olabilir.

Son olarak bu yıl Vakıfbank her türlü şampiyonluğun en önemli favorisi olsa da, smaçör mevkiinde Michelle Bartsch-Hackley’nin yokluğunu hissedecek gibi gözüküyor. Tuğba Şenoğlu’nu da elinde tutamayan başantrenör Guidetti, Derya Cebecioğlu’nun savunmadaki zaaflarını giderememesi durumunda 2022 – 2023 sezonunda sıkıntılarla boğuşan bir Vakıfbank seyredebiliriz.

Ayrıca bu tespiti yapmak için henüz erken olsa da Guidetti’nin milli takımda yaz boyunca devam eden düşüşü sonrası Vakıfbank ile çıktığı ilk maçta da oyuna en ufak bir etkide bulunamaması, bu durumun devam edebileceğinin sinyallerini verdi. Terziç’in ise geçen yıl yaşananlardan ders çıkardığı ve rakibine iyi hazırlandığı gözüküyor.

Sonuç itibariyle oldukça rekabetli ve çekişmeli geçirdiğimiz bir 2021 – 2022 sezonunun ardından, bu sezonda da ligi domine eden bir takımın çıkmadığı, rekabetin ve heyecanın yüksek dozda olacağı bir sezon seyredeceğiz gibi gözüküyor.